“Allah’ın sana verdiği serveti O’nun yolunda harcamak suretiyle ahiretini kazanmaya çalış. Dünyadan da nasibini unutma. Allah sana nasıl ihsanda bulunduysa, sen de başkalarına öylece ihsanda bulun. Ülkede bozgunculuk çıkarmaya kalkışma. Çünkü Allah bozguncuları sevmez!” Kasas:77
İnsan muktedir olduğuna inandığı zaman, kazanımlarının asla
elinden çıkmayacağını düşünür ve o şekilde yaşamaya başlar. İnsanın böyle bir
ruh haline bürünmesi onu gerçeklerle yüzleşmekten uzaklaştırır, daima kafasında
kurduğu hayatın devam edeceğini hesaplar. Bu hesaplar, insanı kendi oluşturduğu
zindanına taşır ve o zindanın dışındaki yaşamların hep olumsuzluğunu düşünür.
İnsan için bu başlangıç onu var olma hedefinden uzaklaştırır. Ontolojik olarak
varlık gerekçesinin dışında yaşamaya başlar. İnsanın ontolojik olarak varlık
gerekçesinden uzaklaşması, epistemolojik olarak doğruya ulaşma imkanını da
kaybetmesine neden olur. Kendi varlık yasasını anlamamış ve onun dışına çıkmış
bir varlığın, bu yaratılış kodlarının, elde etmesi gereken bilgi belge ve
becerilere ulaşmasını beklemek ve öyle bir çaba içinde olmak sonuçsuz kalır.
Mutlak yaratan öyle bir sistem kurmuş ki, bu sistemin
işleyişinde ön aşamadaki kodlar çalıştırılmadığı ya da atlandığı zaman sonradan
gelenlerin çalışması da mümkün olmuyor. Mesela bir yazılım programında bile
bunları görmek mümkündür. O sistematik sürecin takip edilmesi gerekir. Adınızı
soy adınızı girmeden nereli olduğunuzu ne iş yaptığınızı, yazamıyorsunuz ve o
ekran size açılmıyor. İnsanın yaptığı basit bir yazılımda bu sistematiği
görüyoruz da Allah’ın mükemmel yarattığı bu sisteminde öyle bir kodlama yazılımının
olmadığını mı düşünüyoruz. Öyle ise bu çok büyük bir yanılgı olur. Ondan
dolayıdır ki, ontolojik olarak varlık gayesini anlamamış olan bir varlığın,
nasıl sorularıyla muhatap olacağı epistemolojik sürece başlaması da mümkün olamamaktadır.
Neden ve niçin var oldum sorusu içindeki bilgisel süreç kavrandığı zaman,
sonrasında bu varlığın bu gayeye ulaşabilmek için vereceği çaba, bilginin geniş
boyutta önüne açılmasına ve o işin hikmetine vakıf olmasına onu götürecektir.
Ondan dolayıdır ki, Yaratıcı, yukarıdaki ayette diyor ki, Allah’ın sana verdiği
serveti, onun yolunda harcamak suretiyle ahiretini kazan…Servetin ontolojik
gerekçesinden habersiz olan bir varlığın, onun hedefinin gerçekleşmesi için
nerede harcanacağı bilgisine ulaşması da mümkün değildir. Dolayısıyla ahiret
diye bir yaşamı kazanmak ve oraya ulaşmak için de elindekileri, kendisine
ahirette büyük pay verecek olanın isteği doğrultusunda harcamasını da düşünemezsiniz.
Çünkü önceki aşama kavranmadan anlaşılmadan onunla ilgili gerekli işlemler
yapılmadan sonraki ekran açılmayacaktır. Daha sonra gelecek olan açılımlar da
açılmadan kapanacağından, insan zamanını sermayesini, işlemeyen ve bir yere kendisini
götürmeyen bu yolda tüketerek bir şey yaptığını sanacaktır…İnsanların çoğu
zanna göre yaşar zaten. Zanlara göre hayat kurmak, insanın için ön kötü bir yoldur.
İnsan bu mağara ortamından çıkarak kendisiyle tanışması için, öncelikle
ontolojik gayesini anlamalı ondan sonra bu gayeye ulaşabilecek süreçleri takip
etmelidir. Ancak o zaman insan olarak var olmanın gereğini yerine getirmiş
olacaktır.
İnsanın, bu ayetteki süreci doğru yaşaması için, öncelikle
kendisiyle olan sorunlarını doğru analiz edip ilk yaratılma gayesiyle hayata
başlangıç yapması gerekir. Kendisiyle ilgili doğru saptamalara girişmeyen ve
sadece rüzgârın estiği taraftan bana ne gelir diye beklenti içinde olan bir
varlık zaten insan olamaz. Çünkü insan dinamik değişken üretken yenilenen, aklı
ile ayrım yapabilen aynı zamanda vicdanen bir terazi olan varlıktır. Bu
varlığın bu donanımları hiç kabul edilerek bir nesne gibi doldur boşalt
anlayışıyla hareket etmesini istemek ve öyle yaşayacağını iddia etmek ona
yapılacak en büyük zulüm ve hakarettir. Bilimin ürettiği ve teknolojinin bize sunduğu
ürünlerden cep telefonumuzu bir çiviyi çakmak için kullanmak ne kadar mantıksız
ve onun donanımlarını ve fiziki yapısını imha etmek ise, insanı amacı dışında
bir alanda görmek istemekte aynı durumdur. Onun için insan öncelikle insan
olduğunu anlamalı ve o uğurda ayağa kalkmalı ki, ulaşması gereken bilgilere
doğru kanaldan varsın. Yoksa kendisi için tuzaklar kurmaya devam edecektir.
Allah, tüm uyarılarında insanı varlık gayesi ile yüzleştirmek
ve onu kavrayarak yaşamaya çağırmaktadır. Çünkü o gayenin dışında olup,
yaratılma gayesinin hedeflediği bir yaşamın içinde olmak mümkün değildir. Bunu
özetleyecek çok açık örneklere rastlayabiliyoruz. Mesela bir okulda öğretmen
olarak görev yapan biri, kafasında okula müdür olarak atanmak varsa ve onun
için çalışmalar yapıyor o uğurda kitaplar okuyup mevzuatı kavramaya çalışıyor,
hatta ders dışında sürekli müdür gibi davranarak o moda girmişse, bu şahsın
okulda çok başarılı bir öğretmen olmasını ve öğretmenlik mesleki bilgilerini
geliştirerek insanlara faydalı çalışmalar yapmasını bekleyemezsiniz. Belki beklersiniz,
ancak sadece beklemekle kalırsınız, çünkü onun kafası hedefi başka yerde ama fiili
olarak öğretmenlik yapıyor. Bu şahıs hem başarısız olacak hem de inanmadığı ve
benimsemediği bir işi yapacağından, kısa sürede itibarını kaybederek sıradan ve
kimsenin dikkate almadığı bir kişiliğe dönüşebilir. Yani ne için var iseniz o
olmak zorundasınız, öyle değil de siz kendinize bir plan yaparak o planı
uygulamaya kalkarsanız, ontolojik gerekçenizden uzak olacağınız için
anlamsızlıklarla dolu bir uğraş alanı yaratmış olacaksınız. Hayat böyle bir
düzeneğe bağlıdır. Bunlar yaşadığımız evrenimizde bizlerin hayatına damga
vurması zorunludur. Bu zorunluluğu sıradanlık olarak değerlendirip öyle hareket
ettiğimizde hayatlarımız sıradanlaşacaktır.
Yukarıdaki açıklamalardan sonra Rabbimizin bu buyruğundan
anladığımı sizlerle paylaşmak isterim. Allah’ın ihsanda bulunduğu nimetleri
harcamadan, ahireti kazanmak mümkün değildir. Allah’ın verdiği nimetleri onun
belirlediği yolda harcayarak ancak ahirete bilet kesebiliriz. Ancak sadece bu
yeterli mi değil, âmâ ahireti kazanmanın en önemli yolu olduğunu düşünüyorum.
Allah’ın verdiği nimetleri onun yolunda harcamaktan kaçınanın, Allah’a gidecek
diğer eylemlerde de gerekli itinayı göstermesi kolay değildir. Ahireti kazanma
mücadelesi verirken de dünyadan nasibini unutma, ancak bu nasip senin kullanıp
tüketebildiğin ve bedensel yaşamının canlılığını koruyup rabbin için yapacağın
çalışmaları aksatmayacak olandır. İsrafta bulunman ve istediğin gibi har vurup
harman savurman, nimetin sahibini hesaba katmamaktır. Bunu gözetebilmek için,
nimetin mutlak sahibini bilmek ve o nimetlerin varlık ve verilme gerekçelerini
doğru anlamak gerekir. Nimetin sahibini dikkate almamak ve istediğimiz gibi
istediğimiz koşullarda onu harcamak ve biriktirerek sonrakilere daha rahat
dünya yaşamı geçirmeleri için bırakıp onunla övünmek yaratanın, rızkı verenin
dikkate alınmamasıdır. Rızkın sahibini dikkate almayanlar, elindeki imkanların
kendi çabası olduğuna inandığı anda, dünyada bir fitne kaynağı olmuş demektir.
Kendisine bir ihsan olduğunu bilerek bu ihsanı, Allah’ın kullarına ihsanda
bulunarak dünyadaki nasibini de unutmamak, yaratılış gayesine ve rızkın verilme
hedefine uygun yaşamak olur. Allah böyle bir hedefle yaşayanların ancak ahireti
kazanacak davranışlarda bulunduğunu anlatıyor.
Eğer bir toplumda insanlar, keşke filancanın sahip
olduklarına bizde sahip olsaydık, görecektiniz ben nasıl lüks hayat
oluştururdum diye düşünmelerine ve onların kendinden tarafa meyil etmesine
sebep oluyorsa, bu fesadın kendisidir. Onun içindir ki, mal mülk dünyada fitnenin
kaynağı olmayacak şekilde, onu verenin istediği gibi onun istediği yerde harcanmalıdır.
Ancak o zaman Allah için harcanmış olur. Ancak insanlar çoğu zaman
kazandıklarını kaybettiklerinde bu kaybetme ahmaklığını Allah verdi Allah aldı
diyerek kendisinin de çok iyi biri olduğunu vurgulamaya çalışır. İnsanın çok
iyi bir kul olması, onun elindeki imkanların yok olmasıyla açıklanamayacağını
anlaması gerekir. Kişinin yönelimleri onun hayatında çok önemli köklü değişimlerin
olmasına neden olabilir. Şayet, Kul Allah’a yakın olacak fıtratta ise, ona
verilen mal mülk, onu Allah’tan uzaklaştıracak ve kendi hevasının peşinde
koşacak nitelikte ise, Allah bu kula acıdığından ve günaha batmaması için
elindeki imkanları onun elinden alır. Bu ona rahmettir gazap değildir. Ancak
kullar çoğu zaman bunu Allah’ın bir gazabı olarak görüp, çok iyi biri olsaydım
ya da sen o kadar değerli biri olsaydın Allah senin elindekileri alır mıydı
diye kendi akılsızlığıyla açıklamaya çalışır. Bunların hepsi bir zandan
ibarettir. Allah zandan kaçınmamızı, verdiğine de vermediğine hamd etmemizi
istiyor. Çünkü her ikisinde de bir hayır vardır.
Allah’ın kendi hazinesinden bol bol verdikleri nasıl ki iyi
ve kötü olmanın bir nedeni olamazsa, vermedikleri için de aynı durum
geçerlidir. Kişinin iyi ve kötü olmasının nedeni onun yönelim ve varlık
gayesine ne kadar uygun yaşayıp yaşamadığıyla anlaşılır. Allah’ın gönderdiği
elçilerden Süleyman (as)’a her türlü imkanları sunmuşken, Muhammed (as)’ı ise arkadaşları
ile birlikte hicret ederek başkalarının yardımına ihtiyaç duyacak duruma
getirmiştir. Dolayısıyla mal ve mülkün olup olmaması üstünlük ve üstün olmama
işareti olamaz.
İnsanların üstün olup olmaması, onların yönelim ve
ihmallerinden doğmaktadır. Dünya ve içindekiler çok sevimli geliyor yığdıkça
yığıyor ve senin dışındakilerinde Allah’ın bir ayeti o ayetlerin tepelenmemesi,
dimdik ve dosdoğru yaşamalarının gereğine inanırsan, imkânlarını Allah için
harcar ahireti tercih edersin, yok böyle bir gaye yoksa o zaman yeryüzünde fitne
kaynağı olur bozgunculuğun çıban başı olur, insanların yaratıcıdan
uzaklaşmasına bir etken olursun…Karun’un sapmasındaki en önemli gerekçe de
zaten bu olduğu bilinmelidir. O mütekebbirleşti ve bunların hepsini ben kendi
bilgi ve becerilerimle elde ettim ben bu insanlardan farklı olmam gerekir dedi,
elindekilerin onu koruyacağını ve kurtaracağını düşündü. Toplumun içine çıktığı
zaman herkes ona verilenlerin kendilerine de verilmesini arzuluyorlar ve başka
bir şey düşünmez olmuşlardı. Bu bir fesat unsuru olduğundan Allah rızkın mutlak
sahibinin kim olduğunu insanlara göstermek ve onların ibret alıp yaşarken
hakikati kavramaları için o bozguncuyu yerin dibine geçirdi. Karun ne kendini
ne malını ne köşkünü koruyabildi ne de kendisinin yardımına kimse gelebildi.
İşte Allah her ne olursa olsun varlık gayesinin dışında kullanılan
yaratılmışların heba olmasını istemiyor ve onları aslına döndürüyor.
Karun’un yerinde olmayı isteyen ama imkânı olmayanlar bu
gerçekliği gözleri ile görünce vay demek ki, rızık Allah’ın elindeymiş onu
dilediğine verip dilediğinden alırmış biz kendimize zulmettik diyerek yakınmaya
başladılar. Bazen imkanlar bir fitne kaynağı olduğu gibi, imkansızlıklarda bu
fitnenin yaygınlaşmasına aracılık edip kökleşmesine katkı sunabiliyor. Ondan
dolayıdır ki, hiçbir insan içinde bulunduğu yaşamın kendisine verilen bir nimet
ya da gazap olduğunu düşünerek yaşamamalıdır. Her iki durumda bir rahmettir,
insan ontolojik gayesine uygun yaşarsa, ancak ondan uzaklaşırsa her iki durum da
bir gazap sebebi olur.
Rabbim, bizleri verdiklerinde cimrilik etmeyen zenginlerden,
fesatçıların elindekine göz dikerek ona ulaşmak için gece gündüz plan kurarak
onları ele geçireceği günü hayal edip varlık gayesini unutan imkânsız
fakirlerden eylemesin. Her durumda da sadece Rablerini hatırlayarak ondan
başkasının önünde eğilmeyen onurlu vakarlı, istikamet üzere dosdoğru olan
kullarından eylesin…Dünya yaşamımızın huzur bulması için, kâinatın tevhidi gibi
hayatımıza tevhit egemen olmasına çabalayan gönül eri kullar arasına girerek
ahireti kazanan kullar arasına bizleri de kat Allah’ım…Bizim dünyamız
darmadağınık ahiretimizin ne olacağını bilmiyoruz, senin rahmetin inayetin
olmasa bizler senin karşına gelmekte mahcup oluruz. Allah’ım bizleri mahcup eyleme,
gönülden seni arzulayan ancak yaşadığı dünyanın çarpıklıkları hayatlarını
tarumar eden tüm kullarının dünyasını düzenle ahiretini hayır eyle içine
bizleri de kat, sen her şeye gücü yetensin Allah’ım…
Rabbim bizleri hayırda yarışan, ihsan ettiğin ve bu ihsanı
senin kulların ile paylaşan, Salih ameller hayatlarının vazgeçilmezi olan
kullar eyle; bizler nefsimize zulmettik dünya ve içindekiler bizi kuşattı
kalbimiz karardı, ancak senin aydınlığın bizi sana getirir…Rabbim biz senden
gelecek her türlü hayra ihsana muhtacız bizleri nurunla aydınlat vicdanlarımızı
adaletinle kuşat, merhametinle bizleri hesaba çek tüm ümidimiz ancak sensin
Allah’ım….
Bu içtenliklerimi
sizlerle paylaşma güç ve kuvvetini veren rabbime hamdederek makalemi
sonlandırıyorum…Selam saygı muhabbet ve iyilik temennilerimle kalın sağlıcakla…
“Allah’ın sana verdiği serveti O’nun yolunda harcamak
suretiyle ahiretini kazanmaya çalış. Dünyadan da nasibini unutma. Allah sana
nasıl ihsanda bulunduysa, sen de başkalarına öylece ihsanda bulun. Ülkede
bozgunculuk çıkarmaya kalkışma. Çünkü Allah bozguncuları sevmez!” Kasas:77
Erol KEKEÇ/22.06.2023/15.04/Namazgah /İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder