Öyle günlere geldik ki yorulmamak elde değil. Sembollerin bayraklaştırılarak ,uğruna her türlü söz ve saldırıları göze alarak canhıraş bir şekilde ortaya çıkmayı, isterdim ki değerlerin ayaklar altına alınıp anlamsızlaştırılmasına karşı da olsaydı. Ne yazık ki, sembollerin hayata egemen olduğu kadar değerlerin hayatta anlam bulamadığına şahit olmaktayız.
Bazı dönemlerde insanlar öyle hale geliyor ki, canlarından can gidiyormuş gibi patlamaya hazır bir bomba haline gelebiliyorlar. Son günlerde kendini bilmez, toplumdan uzak, kafasında oluşturduğu gettoya bilim diyen bir anlayışın temsilcisi, akademik apoletin en zirvesine çıkmış, Üstün Dökmen 'in yaptığı açıklamalara gösterilen tepkiler buna en açık örnek oluşturmaktadır. İster istemez insanın zihnine takılıyor, bu başörtüsü bu kadar önemli ve hayati bir meseleyse, neden hayat her geçen gün çamura daha fazla yaklaşmaktadır. Bunu söylerken Üstün Dökmenin yaptığı açıklamaların doğru yerinde bir açıklama olduğunu falan söylemediğim gibi, zerre kadar da olumlu bakmadığımı bildirmiş olayım. Ben onun tarafından değil, değerlere sahip çıktığını söyleyen bir toplumun gerçekten değerlere ne kadar sadakatli yaklaştıklarını anlamaya çalışıyorum.
1994 yılından itibaren benim kendi ailemden üç kardeşim ve Eşim Başörtüsünden dolayı okul hayatlarını sonlandırdılar dönemde laiklik adına insanların en temel doğal insani hakkının nasıl ellerinden alındığını biliyorum. Okullarını yarıda bırakıp daha sonra yeniden sınava girerek okullarını bitirenler olduğu gibi, yaşama atılıp çocuklarıyla uğraşan aile bireyleri de Var. Biz başörtüsüne en sadık samimi ve bir değer olduğuna inanarak yaklaşanlardandık ve hala da öyleyiz. Ancak onun bir değer olmaktan çıkıp sadece sembolik bir öğe olarak ortalıkta var olduğu bir zamanda, bu kadar aşırı tepkileri yorumlamakta şahsen zorlanıyorum. Yani diyeceğim o ki,2000 öncesi anlamlı olan ve bir değer olarak varlık sahnesinde yerini alan başörtüsü, şimdi sadece insanların yaşam tarzlarından bir libasa döndüğü muhakkak. Böyle olunca bununla gerilimler oluşturmak ve sürekli gündemde tutarak toplayıcı ve bağlayıcı bir arma olarak kullanılması sahiden ne kadar ciddiyet içerir.
Psikoloji ve Psikiyatrinin oluşum ve gelişim sürecine bakıldığı zaman, bu süreçte Müslüman Psikologların, kabul gören anlayış içindeki yeri neresi. Bilim diye ortaya çıkan bu çabaların tamamında kendi dışınızdaki yaşamlar belirleyici iken, bu belirleyici ölçütler içinde ölçülere göre bilim adamı unvanı alanların, böyle bir açıklama yapması da o kadar doğal olur. Yani sizin anlayışınıza göre oluşturduğunuz bir bilim algısı yokken ,onların kendi belirledikleri anlayış içindeki ölçülere göre, objektif bir psikoloğun nasıl olması gerekir tezini, kendi taraflarından açıklamaktadırlar. Biz onların kendi arenalarındaki yaşamdan pay almak için tepki mi ortaya koyacağız, yoksa kendimize özgü insanın, temel fıtri doğal özelliklerini dikkate alarak farklı bilimsel anlayışlar mı geliştireceğiz. Yabancısı olduğumuz bir yaşamın içindeki bilimde yer almaktansa, kendi değer sistemlerimiz insan fıtratını kuşattığı için, ona göre yeni anlayışlar geliştirip bunların pabucunu dama atmamız gerekmez mi? Ne yazık ki kendisinden uzak, kendisi hakkında görüş beyan etmekten aciz olanların, etkiye tepki gösterdiği gibi, bizler de hemen sesimizi yükseltiyoruz. Teki göstereceğimiz ses yoksa kış uykusuna yatıp, yaşamın keyfini çıkarmaya çalışıyoruz.
Şahsen ben Muhafazakar ve İslamcı yaşamı gündeme getirip onunla hemhal olduklarını söyleyen bizim cenahın samimiyetine karşı aşırı şüphelerim oluşmaya başladı. Bir caminin kapısına bir şey bırakıldığında, başörtüsü ile ilgili bir cümle sarf edildiğinde, Mushaf kitap, bir cahil çocuk tarafından tekmelendiğinde,gösterdiğimiz hassasiyeti neden başka alanlarda göstermiyoruz. Bu çifte standart bir yaşam, çok mu hoşumuza gitmeye başladı. "Vay o ölçü ve tartıyı eksik yapanların haline" Diyen ayet var ya, işte o bir çifte standarttır. Bu çifte standart algı ve bakıştan arınmadığımız, tepkilerimizi tarafsız ortaya koymadığımız sürece anlamsız bir yaşamın bağıranları olmanın ötesine geçemeyiz. Yaşamın içinde öyle haramlar helaller çiğnenerek hayat bozuk para gibi işe yaramaz hale gelirken, kimsenin bunlara bir tepkisinin olmaması ancak sembolik bir durum olduğunda hiç gündemden düşmeyecek düzeyde etrafı kuşatması, sizce de ne kadar doğru ve tutarlı olabilir.
Aslında bu konu hakkında görüş beyan etmeyeyim diyordum, ancak sosyal paylaşım ağlarına baktığımda birçok entelektüel sandığımız kişilerin Üstün Dökmen şöyle dedi diyerek yaptıkları paylaşımı görünce yazmak zorunda hissettim kendimi...Bu, bir yaşamın tüm yaptıklarının anlamsızlığını anlatmak değil, ancak anlamsız yaşamlardan kurtulmak gerektiğine inanmaktaydım.
Eğer bir değer sistemi varsa ki var.O zaman bu değer sisteminin toplumsal boyutlu olanına neden hiç önem vermiyoruz. Bireye özgü olanları bayraklaştırıp, yaşamın anlam bulması için gerekli olanları görmezden geliyoruz.Hırsızlık,talan,gasp,aldatma,adaletsizlik,ahlak yoksunluğu, adam kayırma,liyakatsizlik,rüşvet,faiz,taraftarlık gibi olumsuzluklar hayatımızın her alanını kuşattığı halde kimsenin sesi çıkmazken, başörtüsü olduğunda herkes avazı çıktığı kadar bağırıyor. Saydığım olumsuzluklara bir gerekçe oluşturulacağına aynı tepkiler verilmiş olursa, bu gün o şahıs bu meseleleri gündem bile yapamazdı. Demek ki sorun, bu değerlere sahip çıktığını söyleyenlerin lakayt tavırlarından beslenerek bugünlere geliyor. Rahmetli babam derdi ki, evladım başkasının gözündeki dikeni söylemeden önce, kendi gözündeki merteği görmen lazım, yoksa kedini çok sağlıklı sanırsın, oysa gözün akmak üzere ama sen karşındakinin gözündeki diken için çabalarsın...
Hayati öneme sahip olan ve sonraki nesillere bir gelenek olarak aktarılması gereken değerleriniz yerde sürünürken, bunların ayaklar altına alınmasına sebep olanlar bizim tarafımızda olanlarsa, önemli değil, ancak dışarıdan birisi yaparsa çok tehlikeli onun için ona saldırmak lazım diye düşünen anlayışların hepsi, anlamsız bir yaşamın sürüklenen nesneleri haline gelirler. Ben böylesi bir anlayışı aile içi ilişki ve dışarıdaki ilişki şekline benzetiyorum.Afedersiniz toplumda öyle sağlıksız ilişki biçimleri var ki Sosyologlar buna nasıl bir çare olmayı düşünüyorlar acaba? Kız ile baba arasındaki ahlak yoksunu bir ilişkinin dışarıya yansımaması için, anne kızına baskı yapar aman ha kızım sesini çıkarma, duyarlarsa perişan oluruz, hatta inanmamaya çalışır baban seni çocuğu olarak sevmiştir gibi laflarla geçiştirmeye çalışır. Yani anlaşılan (!) Kol kırılıp yen içinde kalır. Ancak dışarıdan aynı olay başkaları tarafından yapılmak istendiğinde meydanda linç edilir. Bu anlayış ne insani ne İslami'dir. Onun için biz değerlerimize sahip olduğumuzda değerlerin kimsenin babasının malı olmadığı, adı düşüncesi ne olursa olsun kimsenin onu sulandırma hakkına sahip olmadığını deklare etmediğimiz müddetçe, söylenilen sözlerin ve gösterilen tepkilerin anlamı olmayacaktır.
Aydınlık düşüncelerde buluşmak ve İnsani drurşumuzla,insanlığa örnek olacak İslami değerlerin, üzerinde iğrenç durmadığı kullardan olmak dileğimle kalın sağlıcakla...
Selam saygı muhabbet ve dualarımla hayırda yarışanlardan olmak umuduyla...
Erol KEKEÇ/23.08.2022/12.42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder