Bu Blogda Ara

12 Haziran 2022 Pazar

YANAN KOR MU YOKSA AVUCUNDAKİ YÜREĞİN Mİ?

 Öyle bir toplum düşünün ki, herkes ahlaktan dinden dürüstlükten insan olmaktan, adaletten haktan hukuktan bahsediyor, ancak bir o kadar da bu bahsedilenlerden uzak yaşıyor…

Neden bir toplumda herkes olması gerekeni anlatıp dururken, olmaması gerekenler hayatın her noktasında bir lağımın patlaması gibi fışkırıp etrafı pis kokular sarar. İnsanlar kendilerinde olmayan özellikleri varmış gibi anlattıklarında ya da, iyi olan hasletleri anlattıklarında iyi bir yaşam ortaya çıkarmadıklarını anlamış olsalar sanıyorum bu kadar olumsuzluk bir ortamda yaşanmaz. Nereye giderseniz gidiniz herkes olumsuzluklardan bahsediyor ve ondan dert yandığı gibi, güvenilecek insan kalmadığını, aldatılmadık bir yanının olmadığını, kulağının arkasına kadar dokunulacak duruma geldiğini anlatır ve kendisini erişilmez bir dürüstlük abidesi olarak tanımlamaya çalışır. Ancak bu kadar mağduriyet kurbanı olan bu şahıslarla muhatap olduğunuzda ilk aldatılacak kişi siz olursunuz. Peki, neden bu kadar pervasızca sütten çıkmış ak kaşık olarak kendilerini lanse ederler. İnanılması çok güç ama böylesi ortamlarda ahlaksızlık, ahlaksızlıklardan dert yanarak, ahlakın arkasına sığınarak ahlak dışı yaşam alanları oluşturmaktadır.

Böylesi ortamlarda hakikaten kimin ahlaklı kimin ahlaksız olduğunu anlamak için o kadar güçlük çekersiniz ki, çoğu zaman hayatın dışında insanlardan uzak, yalnızlığa gömülmeyi bir yaşam olarak seçersiniz. Ancak bununda bir kurtuluş olmadığını bile bile kendinizi cezalandırmayı tercih edersiniz. Sebebi ise kendi dışınızdaki olumsuz eylemlerin faili sizmişsiniz gibi kendinize faturayı kesip, toplumsal yaşamdan kendinizi tecrit edersiniz. Bunun bir kurtuluş olduğunu düşünerek yaparsınız ancak kendinize çok ciddi bir ceza kestiğinizi anlayamazsınız. Bulunduğunuz yeni ortama uyum sağlamaya çalışırken, yaşadığınız psikolojik travmalar sizi kendinize getirmeye çalışır. Çünkü önceki aldığınız uyarım, normal uyarımın çok altına düşerek, rutin olan yaşamınızı devam ettirecek uyarımlar almadığınızdan ciddi bir sorunla karşı karşıya kalırsınız. Ha zindanda kalmışsınız, ha böylece kendinizi cezalandırmışsınız hiç önemli değil, sonuçta aynı yetersiz uyarımla psikolojik dengeniz allak bullak olur ve kendinizle ilgili sorunları anlamak için çabalamaya başlarsınız. Toplumsal yaşamda şavktın kayması nice olumlu düşünen ve topluma faydası olacak insanların yaşamlarına bir kâbus gibi dolanır onları yaşamdan koparır. Bu durum Yunus (as)’ın hayatında da oldu ve onu balığın karnında zindana koydu. Yunus (as) yaşadığı toplumdaki ahlaki çöküntüyü görünce, onlarla baş edemeyeceğini anlayınca ben bunlardan uzaklaşayım hiç olmazsa kendimi muhafaza edeyim ve bunlar kendi pisliklerinde boğulsunlar der gibi o ortamı terk etti. Sanki öylesi bir yaşamın mutlak düzenleyeni kendisiymiş gibi davranarak sorumlu olmadığı alana girdi ve kendisini zorladı, oysa onların bu tavrı, hiç de kendisiyle alakalı olmayan bir dairede olduğu halde kendisini sorumlu tuttu ve böylece kızarak onları terk etti. Sonuç herkesin bildiği malum durum. Peki, bu durumlarda nasıl davranalım ki kendimizi cezalandırmış olmayalım.

Toplum tamamıyla kötülüğün çukuruna batmış hatta ondan zevk almaya başlamışsa, onlara hakikati hatırlatacak olanlar gücünün ötesinde bir sorumluluk içinde kendisini görerek, altından kalkamayacağı ağırlıkların altına girmesi gerekmiyor. “Allah hiçbir nefse taşıyamayacağı yükü yüklemez…”Durum böyle olunca bulunduğumuz ortamların acı veren yaşamlarını mutlak değiştirecek olarak kendimizi görüp, altından kalkamadığımız zaman da alışmış olduğumuz ortamlardan uzaklaşarak iyileştiremiyorsak burada bulunmamızın bir anlamı yoktur, en iyisi bunların ortamını terk edelim ve yapayalnız bir yaşam sürelim diyerek dağ başına çekilmek, sorumluluk sahibi insanların tavrı asla olamaz. Sorumlu olduğumuza inanıyorsak ahlak yoksunlarının ahlaki değerlerin arkasına sığınarak bizlere ahlaki değerleri anlatıp, gayri ahlaki davranışlarda bulunmasını gerekçe gösterip, sorumluluk alanlarımızı terk etme hakkına sahip değiliz. Çünkü Allah yeryüzüne gönderdiği hiçbir halifesine altından kalkamayacağı bir sorumluluk yüklemez. Onun bizlerden isteği adam gibi yaşamak ve zalimlere meyil etmemek. Zalimlere meyil etmemek için zalimlerin yaşam alanlarında bulunmanız lazım… Zalimlerin ortamını terk edip yeni bir yaşam alanı oluştururken, zalimlikte level atlayanlarla zaten muhatap olmuyorsunuz.

İnsan yaratanın kulu ve kölesi olarak çoğu zaman kendisini tanımlar. Oysa Allah köle istemiyor, onun bizi tanımlama şekli bana kul olun ve yeryüzünde halife olarak dosdoğru davranmamızdır. Yani ahlaki çöküntü yaşayan ortamlara kızarak kendimize ceza kesmek değildir. Toplumsal yaşamın dışında insanlardan uzak yaşama arzusu, aslında farkında olarak ya da olmayarak, müstağnileşmektir. Kendisinin imtihanının bittiğini ve kendisinin insanların imtihanı için bir uyaran olduğunu anlatmak istemektedir. İnsan yaşadığı sürece imtihanı devam eden varlıktır. İmtihanı devam eden birinin imtihanın ağır koşullarını geride bırakıp, daha kolay yaşam süreceği yerlere gitmeyi düşünmesi, kendisinin imtihanının son bulduğuna inanmasındandır. İmtihanı devam edenlerin imtihan alanı dışına çıkarak, hariçten olağanüstü çalışmalara ve yaşama öncülük ettiğini söylemesi, mütekebbirlik göstergesidir. Dolayısıyla Yunus (as)’ın içine düştüğü zindan gibi bir zindan oluşturmak istemiyorsak, yaşadığımız ortamlarda zalimlere meyil etmeden dosdoğru yaşamak zorundayız.

Rabbimizin bir ayeti var ki aslında bizim yerimizi ve konumumuzu detaylı ve doğrudan ortaya koymaktadır. “Deki benim salatım, orucum hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir ve ben ona hiçbir şeyi şirk koşmadan Müslümanların ilki olmakla emrolundum” 

Teslim olanların ilki olmak öyle kolay değil, kimsenin olmadığı bir yerde ilk ve sondan bahsedilemez. Ancak bir toplum içinde yaşıyorsanız böyle bir durumla karşı karşıya kalırsınız. Ahlaki değer sistemleri yerle bir olsa, hiç kimse sizinle aynı değerleri savunmasa, söylemleriniz karşılık bulmasa da, senin görevin belli, teslim olanların ilki olmak ve Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmamaktır. Sen yaptığın salatın, tutuğun orucun, yaşadığın hayatın ve hayatın noktalandığında ki ölümün sadece ve sadece Âlemlerin Rabbi Allah’a olduğuna inanarak yaşamak zorundasın. Bunları yapman için toplum içinde olma zorunluluğun var. Toplum dışı, dağ başında yaşamanın faturası kabarık çıkmaz. Çünkü fatura kalemleri azalmıştır. Dolayısıyla senin toplum dışındaki anlamın da o kadar fazla değer ifade etmez. Bunları neden mi anlatıyorum, başta ben olmak üzere birçok yerde şahit olduğum, toplumdan uzaklaşıp kendi başına hiçbir ahlaksızlığa şahit olmadan yaşamak gerek. Artık bu çirkefliklerden usandık nedir bu, böyle yaşam olmaz olsun diye yakınmaları sürekli hale getirdiğimiz için buralara kadar gelmiş olduk. “Allah’a kulluk yapamayanların canlarını almak için Melekler geldiğinde onlara derler ki, neden sadece Rabbinize kulluk yapmıyordunuz, biz zayıf bırakılmıştık gücümüz kuvvetimiz yoktu dedikleri zaman, peki Allah’ın arzı geniş değil miydi, o halde sadece Allah’a kulluk yapacağınız yere hicret etseydiniz…”Bu uyarıyı dikkate alarak toplumdan uzaklaşmaya gerekçe oluşturacaklar olacağını tahmin edebiliyorum. Ancak bu durum toplumdan uzaklaşıp kaçmak değil, Habeşistan’a yapılan ilk hicret konumunda bir süreçtir. Ondan dolayı bizler her hâlükârda bahanelere sarılma hakkına sahip değiliz.

Ahlaksızlıkların her geçen gün ivme kazanarak hızlandığı ortamlarda, bunlara güç yetirememekten kaynaklanan kaçış ve uzaklaşma düşünceleri, Allah’ın kulu ve yeryüzünün halifesi olanlara asla yakışmaz. “Müminler felaha erdi…”Buradaki ayet erecek erer demiyor fiili mazi ile başlıyor ve erdi diyor. O halde Mümin olarak bulunduğumuz ortamdaki sorumluluğumuzu idrak ederek yaşadıktan sonra zaten felaha erenlerden oluyoruz. O halde bu kaçış da neyin nesi demek geliyor insanın içinden…

Ahlaksızlık yaşadığımız ortamda bir ahlak kalıbı gibi gelenek haline gelip süreklilik kazanmışsa ve bizler de bunlara her gün şahit oluyorsak, bize düşen sorumluluk bunlara meyil etmeden, adam gibi yaşamaktır. “Gaflete dalıp hesap gününü düşünmeyen kimse sakın seni onu düşünmekten alıkoymasın, yoksa helak olanlardan olursun…”Yasadığımız ortamda kötülükler ve iyilikler bir arada olmasa böyle bir uyarıya muhatap olur muyuz? O halde yapılması gereken, toplumsal yaşamın, insanın pişmesi gereken imtihan alanı olduğunu idrak ederek ona göre yaşamak ve kendimize toplum dışı gettolar oluşturmaktan uzaklaşmaktır.

Sorumlu ve özgür kul olmak, ahlak dışı çoğalan eylemleri sınıflandırarak yaşamak değildir. Ahlaki kalıplara ahlaksız eylemleri yerleştirerek, ambalajlayıp, duygusal yönleri ağır basan kararlı ilkeli sorumluluk sahibi insanların aldatılmasına yönelik uyarıcılardan etkilenmeden yaşamak çok zor olsa da toplumda onları dikkate alarak yaşamak zorundayız. Bu Allah’a kul olmanın ve yeryüzünde halife olmanın yüklediği bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu yabana atarak toplumdan uzaklaşmak, imtihanın kapandığına inanmak olur ki bu doğrudan mütekebbirleşmek olur. Bir hayatın ortaya çıkması acılarla olgunlaşmaktan geçer. Nur topu gibi bir bebeği öpmek sevmek ve koklamak isteyen anne, dokuz ay karnında taşıyacak acılarla onu doğuracak ve sonrasında ancak kucağına alacak. Bunlar var diye, acıları görmemek için kaçsa da gittiği yerde acısız bir çocuğun dünyaya gelmesini sağlayamayacak, o halde bizler istemediğimiz ortamları terk ederek, istediğimiz ortamları imtihansız elde edemeyeceğimizi bilerek hayata yeniden ve sağlıklı başlamak zorundayız.

Kimse kendisini dev aynasında görmesin, kendisinin imtihan olduğuna inanarak, imtihanı bitmiş gibi yaşama gayreti içinde olmasın… Çekildiğimiz inziva bizi var etmez imha etmek için kazılan hendekler gibidir bunu bilelim sorumluluktan kaçınmayalım. Yaşamak için direnmek, var olmak için inanmak gerek… İnanan bir gönülle dağlar aşılır inanmayan gönüllerle de düz yolda şaşılır… Rabbim bizleri şaşıranlardan eylemesin ve dosdoğru yaşamak için hakikati idrak ederek, sorumluluk bilinci kulluk aşkı ve halife yiğitliğinde var olanlardan eylesin…

Selam muhabbet dua ve tüm sevinçleri kucaklayarak rahmete ihtiyacı olanlara yağmur gibi serpmek ümidiyle… Kalın sağlıcakla…

Erol KEKEÇ/12.06.2022/02.28


Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!