İnsan öyle bir varlık ki, gözle görülen bir yaratıcı tahayyül eder, ancak metafizik bir yaratıcıya inandığını söyler... Allah tarafından gelen elçilere verilen tepkilerin başında da hep bu yön ön planda olmuştur. Senin Rabbin şunları şunları gönderseydi ya da şöyle şöyle olması gerekmez miydi, şayet doğru ise neden bunlar yok diyerek itirazlarını yinelemişlerdir. Hatta Firavun Haman'a Ey Haman bana bir Kule yap ki, Musa'nın rabbi ile görüşeyim derken de, kendi kafasında tanımladığı bir Tanrı ile karşılaşacağını ummaktadır.
Musa (as) İsrail oğullarını Kızıldeniz’den geçirdikten sonra,
kısa süreliğine Rabbi ile buluşmak için ayrıldığı zaman, Samiri’nin onlara size
bir Tanrı yapayım diyerek Buzağı heykeli yapması, insanların içindeki gözle
görülen bir Tanrı inancını pekiştirmektedir. Oysa onlar İman etmelerine rağmen,
hemen gaflete dalarak Tanrıyı görmek istemeleri ve o inanışlarını pekiştirmek
için böyle bir ilaha yönelmeleri, bu hususu doğrudan desteklemektedir. Onun
içindir ki, gayba ait olan ve insan tasavvurundan uzak kendi varlığı kendisine
ait olan ve tüm tanımlamalar ve belirlemelerden uzak bir güç olmasına rağmen,
insan Tanrıyı kendi oluşturduğu şekle göre anlamak istemektedir. Böyle olunca
insanların yöneldiği Tanrı Tek Tanrı olmaktan çıkıyor, birden fazla Tanrıya
dönüşebiliyor.
İnsan zaafını gidermek için her dönemde kendisinin ötesinde
ancak kendi tahayyül ettiği Tanrıları oluşturmaktan geri kalmamıştır. Tüm inanç
biçimlerinde böylesi inanışları görmek mümkündür. Ancak Tek Tanrılı dinlere
mensup olduğunu söyleyen kitleler için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Hristiyanlar,
akla uygun olmamasına rağmen, Baba oğul ruhulkudüs üçü birlikte bir eder
diyerek aslında zihinlerinde oluşturdukları Tanrıyı böyle tanımlamak isterken,
ruh ve beden olarak İsa varlık evreninde görülen bir yaşama sahip olduğu için,
onunla Tanrıyı özdeşleştirerek birlemeye çalıştıklarını iddia etmekteler. Oysa
birbirinden farklı üç varlığı bir bütün olarak ele alıp onları birlikte değerlendirmek,
doğrudan insan zihnine yapılan saldırı ve imha planıdır. Yahudilerdeki Mehdi
inancı da doğrudan Tanrı gücünde bir varlığı yeryüzünde somut olarak yaratmak
istemelerinin bir kanıtıdır. Aslında
Mehdiyi beklemeleri demek Tanrıyı tahayyül ettikleri gibi görmek isteme
arzularından başka bir şey değildir. Her iki inanış şekli de aslından
uzaklaştıktan sonra kendi Tanrılarını kendi görmek istedikleri şekilde yaratmak
istemişlerdir.
İslam olarak kabul ettiğimiz inanışta ise, Tanrı doğrudan
hiçbir zaman varlığını ifşa etmiyor, ancak insan kendi yaşamındaki denge ve düzenden,
bu varlığın var olduğunu ve her şeyin sahibi olduğunu anlayabiliyor. Buna
rağmen İslam olduğunu söyleyen şahıslarda çoğu zaman somut tanrı anlayışı
oluşturma düşünceleri ortaya çıkmıştır. Allah dostları diyerek belli
ayrıcalıklı zümrelerin oluşması, Gayb olan yaratıcının bu âleme ait söyleyeceği
sözü onlara bıraktığı ancak onların eliyle kendisini bu âlemde var edeceği
anlayışı doğmuştur. Hatta bazı Tarikatlarda bunlar alenen ifade edilmiştir.
“Allah ete kemiğe büründü Mahmut diye göründü" ifadesi tam tamına Samiri’nin
icat ettiği buzağı putunun kendisidir. Fâni olduğu söylenilse bile bu
ayrıcalıklı Allah dostu diye tanımlananlar, yeryüzünde ilahlıkları kabul görmüş
canlı ilahlar zümresine girerler.
Bu zihni ve anlayış bozukluklarından insanlar arınmadığı
sürece asla ve asla İslam’la tanışamazlar. Ondan dolayıdır ki, İslam’ın ilk
çağrı mesajı "La ilahe İllallah'tır."Bu çağrının mahiyetini ve
anlamını kavramamış insanlar İslam’la tanışma imkânını elde edemezler. İslam’ın
bilgi olarak okunuyor ve konuşuluyor olması ortamların İslam’la tanışması ve
yüreklerini Allah'ın kuşattığı anlamını ortaya çıkarmaz. Yüreklerde, Allah'ın
kendisini tanımlama ve anlatma açıklığıyla bir anlayış oluşmuyorsa, o
ortamların her yanı şirki yaşamların kol gezdiği yaşamlar olur.
"Allah tek ilah olarak anıldığı zaman Allah'a ve ahiret
gününe iman etmeyenlerin korkup üzüldüklerini tedirgin olduklarını görürsün
ancak Allah onların diğer ilahları ile anıldığı zaman güldüklerini
eğlendiklerini ve rahatladıklarını görürsünüz" uyarısı böylesi ortamların
ne kadar da şirkle iç içe olduğunun kanıtıdır. Allah, insanların yaşam
alanlarında görmek ve oluşturmak istediği tanımlamaların hepsinden uzak ve münezzehtir.
O doğmamış doğrulmamış bir ve tek onun eşi benzeri ve dengi asla yoktur. O
halde bunda Allah'ın şu vasıfları var, Hatta Allah'ın tüm vasıflarını üzerinde
toplamış gibi hakikatten uzak şirk sözcüklerinin Müslüman olduğunu iddia
edenlerin yaşamlarında çokça kullanıldığı ortamlara hep şahit olmaktayız. Peki,
Allah böylesi beşeri ve yaratılmış olanların fani vücutlarında zuhur ediyorsa,
o zaman öyle bir ilah nasıl olur da, Göklerin ve yerin yaratanı olabilir
(haşa).Allah insanların ve cinlerin tüm benzetmelerinden uzak sadece kendisinin
tanımladığı yüce bir varlıktır. Onun için Yaratıcı gözle görülebilen pozitif
alanda tanımlanamaz. Bu tanımlamaları yaparak Allah'a bir yer ve konum
belirlemeye çalışan anlayışların tamamı, adına İslam dese bile şirk dinidir.
Şirk dinine mensubiyet oluşturanlar Kur'an'ın dini ile tanışmadıkları ve
Allah'ı yegâne eşsiz ve dengi olmayan bir Rab olarak görüp öyle yaşamadıkları
sürece Allah'tan yardım bekleyerek insanları kandırmalarını alkışlamak ve
onlara yaşam alanları oluşturarak onların meşru zeminlere yayılmasına yardım
eden destek veren ve övgüyle bahsedenler de, Allah’a şirk koşarlar.
Hayatımızı gayp yönlendirmiyorsa, orada bir sakatlık var
demektir. Gayp, Allah, hesap, ahiret cennet cehennem ve meleklerdir. Bu
değerleri, hiçbir insan kendi yaşam alanındaki nesnelere yüklenilen anlam ve
şekiller gibi tanımlayarak yaşamını onlara göre yaşayıp, Allah’a giden bir
yolda çaba harcadığını sanmasın. Allah, bize kendi istediği şekilde iman edip o
şekilde yaşamamızı istiyorken, bizler, onun o istekleri her ne kadar olsa da,
gördüklerimiz ve bize anlatılanlar gibi onun emirlerini yaşamak istiyorsak, burada
hangi Tanrı'nın hükmüne göre yaşadığımızı kendimiz rahat anlayabiliriz. Hz.
İbrahim'e Nemrut ve adamlarının ateş hazırladığı ve onu oraya atacaklarının
haberi ulaştırıldığında, İbrahim (as)onlara karşı kendi Tanrısı nasıl ona
yardım edecek, göremiyor ve herhangi bir uyaran da yok, o halde ben mahvoldum
şimdi ne yaparım diye düşünmüyor. Çünkü o biliyor ki yaratılmışların tahayyül
edemeyeceği yücelikte bir Allah var, ondan dolayı da "Allah ne güzel vekil
ve o ne iyi yardımcıdır..." diyerek yoluna devam ediyor. İşte burada
doğrudan seksiz şüphesiz acaba olur mu vs. gibi bir duygu olmadan, doğrudan
Allah'a yöneldiği için Allah onu yalnız bırakmadı. "Biz de ateşe dedik ki,
Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve esen ol..."Biz yeryüzün de yaşarken
Allah'a böyle katıksız bir inançla bağlanıp sonucu ona havale edip, nedenleri
en iyi şekilde yerine getirirsek inanıyorum ki, Allah kendisine bağlanan
kulları asla zalimlere yem etmez. Yem oluyorsak bizdeki sorunları anlayıp,
ortaya çıkarıp tedavi etmemiz gerekir. Yoksa sonuç bizler için hüsran olur.
Melekler Lut (as)'un yanına geldiklerinde, azgın kavim onun
evine hücum etti ve gelen misafirleri ondan istedi, ancak misafirler Lut'a dedi
ki, onları acı bir azap yakalayacak, buna rağmen insanın içindeki zayıflık, Lut
(as)'ın içinden keşke size yetecek gücüm olsaydı diye bir yakınma geçirdi. Yani
insan aynı zamanda zayıf bir varlıktır. Bu yönünü ihmal edenler değiliz. Ancak
yanlışlarımızı savunarak onları din adına yaşayıp, Allah’tan medet umduğumuz
zaman karşılığını alamayacağımız muhakkak. Allah’ın elçisi olsa bile insani
zayıflığımız bizden alınmadı, ancak biz bu yaratılış fıtratımızdan gelen zayıflığımızı,
kendi irademizle tercih ederek yaşadığımız yanlışlar için bahane oluşturma
hakkına sahip değiliz. Tercihler fıtrattan gelen zayıflıkla karıştırılmamalı,
yoksa tüm hatlar birbirine girer ve hakikati anlama basiretimizi kaybederiz.
Diyeceğim odur ki, bizler yaşamlarımızda yeryüzünden ilahlar
edinip, onlara taparken Allah'a tapıyor gibi bir gaflette yaşamayalım, yoksa
sonuç bizlerin helakine neden olur. Allah bizim benzetmelerimizin hepsinden
uzak ve münezzehtir. O sübhandır. İsimler farklı olsa da yeryüzündeki dinler,
şirkle olan yakınlıkları açısından hepsi birbiriyle iç içe girmiş durumdadır.
Rabbim bizleri, tevhidi duruşla yaşayan ve ona hiçbir şeyi şirk koşmadan
huzuruna varanlardan eylesin...
Selam muhabbet ve iyilik dileklerimle, rabbimden güzel bir
gün herkese armağan olsun...
Erol KEKEÇ/29.06.2022/13.45
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder