Trajik bir çağın yeniden ürettiği yan ürünler olarak, kalan ömrümüzü tamamlamak için, orijinal bedenlere yerleştirdikleri zihinsel kalıplar bu bedeni taşımaktan aciz görünüyor. Kapital yaşam düzeneğinin içerisinde Halaç pamuğuna çevrilerek öğütülmüş ruhların, orijinal ruhlarımız olduğunu düşünerek dört elle sarıldığımız bu hayattan mağlup olarak çıkmak sanki bahtımıza yazılan kaderimiz olmuş gibi…
Hangi surda bir gedik açtık desek,
kendimizi kaybederek aydınlığa koşan bedenlerimiz, ruhlarını satarak bu koşuya
çıktıkları için, koşunun her aşamasında kendimizden bir şey eksilterek yolun
sonuna varmak istiyoruz, ancak sona vardığımızda sanırım bize kalan orijinal
ruhları olmayan donuklaşmış bir kadavra olan bedenlerimiz olacak…
Ruhlarımızı çalmak için mi acaba
bizleri bu cafcaflı yaşamın kollarında hipnoz ederek kendimizden geçirdiler.
Her birey kendinden emin, kimsenin kendisinden akıllı olmayacağına inanarak, bu
dünya sinemasında sahnelerde hep başrol oyuncusu olarak oynamak isterken,
hipnozun etkisinden ayılıp kendinize geldiğiniz zaman, figüranlarla kuşatılmış
oyunculuk becerisi olmayan varlıklarla, sahnenin dolmuş olduğunu görüyorsunuz.
Güneşin tutulduğu ayın yatağından
çıkmak istemediği, dünyanın hepten kararmayla yüz yüze kaldığı, küresel
karanlıklar, bir fırtına gibi her tarafı dağıtarak taş üstünde taş baş üstünde
baş koymamaya yemin etmiş gibi, evlerimizin anahtar deliğinden girerek
yaşamımızın altını üstüne getirmişken, karamsarlıklar coğrafyasından nefesleri
hep bize solutmakta…
Depresyonda olan bir yazarın ruh hali
olarak mı görürüsünüz, yoksa yaklaşıyor yaklaşmakta olan diye avazı çıktığı
kadar bağıran bir münadinin gerçekleri haykırması olarak mı kabul edersiniz,
nasıl işinize geliyorsa öyle bakınız ama bu günlerin bize giydirdiği elbisenin
ruhlarımızı çalarak, bizlerin düşünsel
ve algılama hücrelerimizi yok ettiği bilinmelidir. Rüzgârın dili olsa da, bize taşıdıklarının
ne olduğunu ve içinde nasıl sinsi emelleri gizlediğini bir anlatsa, o zaman belki
bizlerin uyanma vakti olur.
Eskiye özlem duymayı pek seven biri
değilim aslında, yarınların hayallerini kurarken bu gün kendini unutmaktan da hiç
hoşlanmam. Ancak öyle bir harami topluluğunun küresel zehriyle, evrenimizi ne
kadar etkisi altına alıp bugünlerimizi yok ederek bize yarınların hayallerini
kurdurarak nasıl diri diri bizi mezara gömmeye çabaladığını görünce, bugünleri
kaybetmek üzere olduğumuzdan, bari yarınlarımızı da imha etmeyelim diye
çırpınıyorum.
Yüreklerin haz almadığı, beyinlerin
hazımsızlıktan yürekle arasındaki bağı, etki tonu yüksek susturucuyla
patlatılan bombaların etkisiyle parçalandığı anda bedenlerimize sahip çıkalım,
onları da hangi cenderelerinde domuz yemi yapacaklar onu bilmediğim için sabırsızlanıyorum…
Yaklaşıyor yaklaşmakta olan diye uyarı tonu yüksek sloganlarla her ortama
yazmak istiyorum.
Dışarıya çıkıyorum, sesiz çığlıklarım
içime gömülürken, gözyaşlarım yüreğime akıp içinde kocaman bir deniz oluştururken,
ben kurumuş sokaklarda bir dere kadar etkisi olmayan bir çiğ damlası gibi,
kendi üstümü ıslatamıyorum. Buğulanmış gözlerim, kurşuni renkte yağmurun
ağlamaktan kaçındığı ama acı çektiği gecenin derinliklerinde beni benden alıp
ta gerilere götürüyor. O gerilerde acep ne kalmış olabilir ki, unutmak
istediğim geçmişin kollarında derin uykuya nedir beni daldıran…
Bir ramazanı hüzünle uğurlarken benim
ruhumda hangi kıvılcımları yakmış olabilir acaba? Gecelerim uykusuz gündüzlerim
düşünceli midem boş, bedenim yorgun zihnim şaha kalmış çılgın bir at gibi her
an kişnerken, ramazandan bana kalan, beni bana bırakıp yalnızlığımla beni
avutup, gün batar batmaz sessizce birden kaybolup giderken içime saldığı
gözyaşlarım…
Gelmeyecek ömrüm için mersiyeler söylense,
geleceğim için naatlar yazılsa, bugünüm Fatiha okunarak mezara yollandıktan sonra,
neden benim böyle yazılarla zamanımı harcadığımı, sanıyorum sormazsınız. Günüm için bir şeyler yapmayıp, eski
yaşadıklarıyla avunup onları anlatarak onunla avunup acılarını unutan
olamadığım için, savunma mekanizmaları benim semtime pek uğramazlar. Ondan olsa
gerek olduğum gibi konuşuyorum ve gördüklerimi görmemiş gibi davranmak ruhumu sıkan
bir özellik olduğundan, herkes gibi o şekilde mutlu olamıyorum ben… Günü
yaşarsam dünyanın en bahtiyarı oluyorum, yarınlarda dağıtılan hayal ve umutlara
belimi bağlayamıyorum o gün gelir mi gelmez mi bilmiyorum, benim olan eldeki
peşinatımı, alamayacağım belli olan, vadeli yüksek karşılıklarla değiştirmek istiyorlar.
İşte buna ruhum alışkın olmadığından ben hep peşin yaşamaya alışkınım, çek
senet vade, kredi kartı nedir bilmiyorum, bilsem de kapsam alanımda çekim gücü olmadığından,
bunların yapacağı yayınlara ruhum tok olduğundan, kendi içimde kapalı devre yayınlardayım.
Onun için benim anlatımlarım biraz iğneler insanları, sonrasında bir kurşun
yemiş gibi acıtır, ardından sorgulama alarmı başlatır. Tabi ki bunlar
insandan bedel ister, herkes elindekini bedel olarak vermek istemediğinden,
hayalleri için mastürbasyon yapmamızı bekliyorlar. Biz hayallere haz satmayı
bilmiyoruz. Yaşanan gerçekliğin acılarını gösterip anlamlı yaşamın kollarında
ruhuyla insanların yaşamını sonlandırmasını istiyoruz. Ondan olsa gerek sağ
sol orta uzak alt üst demeden, rota içinde kim ve ne varsa hepsine dokunarak,
yolu işgal edenleri yoldan çıkarmak en büyük zevkim.
Ben şunu çok iyi bilenlerdenim,
gerçeğin acısı, hayallerin yaşattığı en üst seviyedeki hazdan daha değerli ve makbuldür.
Gerçekliğin acıları içinde yaşamı basu badel mevt bilirim, her günü haşre
uyanır gibi yaşayarak, hayaller istasyonuna uğramadan, gerçekliğin haritasında
kendime yer bulmayı çok önemserim… Usta Merhum Mahsuni’nin mısralarında olduğu gibi…
İşte gidiyorum çeşm-i siyahım
İşte gidiyorum çeşm-i siyahım
Önümüze dağlar sıralansa da sıralansa
da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da
………………………………………………..
Bağladım canımı Haydar zülfün teline
Bağladım canımı zülfün teline
Sen beni bıraktın elin diline elin
diline
Güldün Mahsuni’nin berbat haline
Mervan'ın elinden parelense de
Güldün Mahsuni'nin berbat haline
Aşağıdan yukarıdan yolun sonu
görünüyor…
Erol KEKEÇ/01.05.2022/23.34
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder