Bu Blogda Ara

23 Nisan 2022 Cumartesi

TOPRAKTAN BEDENE CAN VERENE

Anılar arasında bir güz yaprağı gibi sararmış ve rüzgârın önünde savrulan ömrümü, bahara taşıyarak, filizler vermesi için tüm çabalarım… Zaman değirmeni öğütmeden bırakmıyor ömrünüze ait ne varsa elinizde. Zaman acımaz, acımadan alır ve dağıtır, yerinize bir başkasını koymaktan zevk alır.

Zamanla alışırsın dedi herkes, oysa zamanla ben hiç alışamadım ama zaman bana öyle bir alıştı ki, yanımdan hiç ayrılmaz oldu, ne varsa bende ortağımmış gibi benden fazla o sahiplenmekte ve alıp harcıyor hiç acımadan…

İlk çocukluk yıllarımda elimde ağaç dallarından yaptığım sabanımla nerede küçük bir toprak görsem orayı sürerdim ve usanmadan saatlerce orayı imar eder, bir şeyler ekmeye çalışırdım. Beş yaşımdaki bu üretici karakter yapısı bana öyle bir oturdu ki, toprak gördüğümde hemen yepyeni bir yaşamın canlılık belirtilerini görür gibi heyecanlanıyorum. Toprak canlılık, heyecan yeniden doğuş, uzaklara bakış, ufuktan ışıkları alıp onlarla yarınlara varıştır.

Beş yaşımda toprağı ilk sürmeye başladığım yıllardaki üreticilik benden hiç gitmedi, onun için ülkemin her karış toprağının imaratını düşünerek, ülkem için zihnimi çok yordum. İnsanlık, yaşam, ülkem ve aydınlık yarınlara kavuşmak içinse benim düşünmelerim, varsın yorulsun zihnim, tüm çabalarım ülkeme feda olsun…

Çocukluğumdan aldığım toprak sevgisi, toprağın kutsallığını bana öğretti. Toprak kutsaldır, toprak anadır, toprak babadır, kardeştir, oğuldur kızdır evlat bacı akraba eş dost gardaş ve sırdaştır. Toprak hamurumdur benim, ben kendi hamurumu sürerken, aslında kendimi imar ederdim. O dönemden aldığım o dersi hayatımın her noktasına taşımaktan mutluluk ve haz duydum. Topraktan kopunca hayattan koptuk, çünkü hayat bizim toprağımız, toprak bizim kaynağımız, bunları birbirinden ayırdığımız zaman yok olmaya mahkûmuz.

Çocukken toprağa yabancı kalan, kendi özünden koparılır, kendi özüyle tanışmayan karakter ve kişilik gelişimini nasıl tamamlayabilir. Önce toprağımızı yabancılardan ve istilacı canavarlardan kurtarmaya kararlı olmalıyız. Toprağı istila edilenlerin ruhları parselleniştir. Ruhları kuşatılmış olanlar üretimden ne anlasınlar. Biz üretici olmak zorundayız bunun için öncelikle çocukluğumuzda üzerine basarak rahatladığımız, arada bir oyuncak sabanlarla sürerek havalandırdığımız, içine su salıp onu iyice yoğurduğumuz, toprağımızdaki inceliği anlayarak kendimizle barışabiliriz… Kendini yoğurmayan ne anlar hayattan yaşamdan zamandan, zaman içinde öğütülen kendinden…

Özümüzden kopunca bizi harcadılar. Özünden kopanlar topraklarını boş bıraktılar veyahut ta topraklarının tabiatına aykırı tohumlarla topraklarını canlandırmayı hesapladılar, çok kazanmak ve hırs uğruna, hamura su kattılar. Sular hamuru cıvıklaştırdı, cıvık kişilik ve karakterlerle topraktan verim almayı, acaba nasıl hesaba kattılar.

Acılar coğrafyasının yılmayan usanmayan her mevsimde her toprakta filiz vermeye ah etmiş bir yaban gülüyüm ben… Yaban dediysem yabana atmayın dediklerimi, yabana atılırsam nereden nasıl hangi iklim ve mevsimde filizlenip çiçek açacağım bilinmez. Bilmediğiniz yerde, hesap etmediğiniz zamanda size sormadan çıkan bir filiz varsa topraktan, bilin ki o toprak çok imar edilmiş ve o filizin karakteri toprakla özdeşleşerek birlikte zamana karşı kıyama durmuş… Zamana yenilmeyen ve zaman geçse de kendisi her anla birlikte olmak için, zamanın ruhuyla at başı giden bir yaşamsa bana armağan, o zaman bırakın keyfimce ben bu hayatı doyasıya yaşayayım…

Neden insan stres topu olduğunda yalın ayak toprakta gezerek rahatlar? Bir çocuk ana göğsüne kafasını koyduğunda, anne onun başını okşayarak öpüp kokladığında nasıl ki, hıçkırıklarla dolu gözyaşları kurur ve ağıtı dinerse, Toprakta insanoğlunun anasıdır. En acılı ve stresli anlarınızda koyun başınızı onun tam yüreğine, isterseniz yuvarlanın, isterseniz üzerinde koşun, isterseniz sabanlarınızla karnı deşin, o sizin tüm çılgınlıklarınıza katlanır, âmâ ondan uzaklaşmanıza asla tahammül etmez. Onun için olsa gerek kendisiyle aramızdaki mesafeyi betonlarla doldurduğumuz günden bu yana, aramıza kara kedi girmiş gibi ne gündüzümüz ne gecemiz kaldı hepsini birbirine karıştırdık.

Betonlar anamızı ağlattı, anamız bizi göremez oldu, gözyaşlarından gözünün önünde yaşlar çatallandı. Biz onun feryadını duymadık, acılı gözlerinden akan yaşlara şahit olduk, ama oralı olmadık, bu gün ne güneşin doğduğunu ne battığını görüyoruz, bir bakıyoruz hafta başı, bir anda kendimizi sonunda buluyoruz haftanın… İşte, zaman değirmeni çılgınca atmış bizi iki taşı arasına, öğüttükçe öğütüyor hiçbir yakarış ve haykırışımıza aldırmadan…

Yerkürenin üzerinde insan adıyla yaşayan tüm canlılar kürenin üzerini kaplayan toprak anayla hala göbek bağı ile beslenmesine rağmen, neden bu bağın düğümlenmesine veya koparılmasına göz yumar. Siz size hayat taşıyan bağın koparılmasına karışmazsanız, ananızın kucağında ölü doğmanıza rağmen yaşayan canlı olduğunuzu sanırsınız. Alışamadık, zamanla geçer denilen günün üzerinden tam kocaman yarım asır geçmiş, hala alışmayı beklerken, aslımızı görme basiretine kavuştuk. Neyse ki anamızla kucak kucağa sarılıp yatmadan bunun idrakine vardıysak, anamızla aramızı düzeltip yeniden onun kucağına yatak atacağız. Yoksa üzerimize beton döküp bizi anamızdan ebediyen ayıracaklar.

Kızılderili Reisin, ABD’de toplu konut idaresi başkanına söylediği şu sözler yaşamın fermanıdır bunu okuyabilseydik vakti zamanında, bu gün yaşadığımız acıları belki yaşamamış olacaktık. Toplu konut idaresi Kızılderilileri dağlarından topraklarından alıp getirip, beton binalara yerleştirmiş ve o topraklara gitmelerini istememişler. Aradan biraz zaman geçince, Kızılderililer hastalanmış, mutsuz olmuş stresten birbirlerine saldırmaya başlamışlar, çalışma ve mukavemet tükenmiş kendi içlerinde kendileriyle savaşmaya başlamışlar. Ancak bu acılar zamanla geçmemiş, kızıl derilileri, zaman geçiriyor muş ki, Kızılderili Reis Konut İdaresi başkanına çıkmış ve demiş ki; ”Ey başkan biz anamızdan topraklarımızdan buraya gelirken sadece bedenlerimizle geldik, âmâ ruhlarımız orada kaldı, Ruhlarımız bedenlerimizden ayrı olduğu için, bedenlerimiz ruhlarımızdan uzakta yaşayamıyor ve hepsi hastalandı. Onun için biz yeniden bedenlerimizle ruhlarımıza dönüyoruz ki yaşayabilelim…”

Müslim Babanın Dediği gibi,”

Topraktan bedene can veren ALLAH

Bana da yaşamak hevesini ver

Her güne bir ümit veren ALLAH

Bana da yaşamak hevesini ver; ”İnsanın yaşama hevesini yeniden yakalayabilmesi için, yaşama canlılık veren hayatla tanışması ve ona şahit olması gerekir. Yaşamadığınız bir hayatın taşıyanı olamazsınız. Onun için, öncelikle torakla tanışarak zamanla alışanlar değil, zamanı bize alıştıranlar olmak zorunda olacağız. Zaman bize alışırsa neyin ne zaman doğacağını bilir, ona göre vakti zamanında uğrar hiçbir karışıklık olmaz, her şey yerli yerinde ve bir bütünlük içinde devam eder.

Anılar arasında güz yaprağı olduğumu görünce, çocukken elimde sabanımla toprağı deşerken hayalini kurup türküsünü söylediğim, günlerime dönmek geldi içimden… O kardığım toprakta umutlarımı sakladım, çocukluğumun sonunda umutlarım filizlenip kökleşti yarınların hayallerini kurarken, tüm hayallerimin üzerine beton döktüler. İşte bu gün var gücümle hayallerim üzerine dökülmüş betonları kaldırıp, anamla arama konulan barikatları yok ederek toprakla barışmak ilk hedefim. Ben canlıyken bizi toprakla buluşturmayanlar, öldüğümde götürüp kucağına bırakacaklar. O zaman toprakla aram bozulmuş olduğundan beni sıktıkça sıkarak merhametli yanından beni mahrum bırakacak…

Bu günlerin hatırı için toprakla barışalım, içinde öyle ağlayan damarlar var ki, sicim gibi gözyaşı akıtarak betonlara karşı koysa da, anlamsız bir yaşamın kollarında hayattan bıkmış sürgün bir yaşamı var sanki!

Biz bu dertleri, toprağımıza dönersek atlatırız, oysa bizi toprağımızdan ayıranlar mutlu olmamızı istemedikleri için, bu yazıyla, hayatımızı kara yazıya bağladılar. Toprak biz, biz toprak “Benim Sadık Yârim kara topraktır…”diyen Halk Ozanımız Âşık Veysel gibi, yârimiz ile koyun koyuna yatmadan zamana dur diyorum, onu bize uygun davranmaya çağırıyorum… Yoksa zamanla yok olmuyoruz zaman bizi imha ediyor,

Toprakla barışalım yaşama koşalım kendimize gelip evrene güzel bir selam duralım… Aslımıza dönen bizleri, zaman değirmeninde öğütmez. Topraklarımız tohum olmayınca, boş kalır diyerek aslımıza rücu edelim…

Var mısınız toprakla koyun koyuna uyumaya…

Erol KEKEÇ/22.04.2022/02.09


                                                                              

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!