Toplum olarak ahlak sorununun dibine vurduk gibi geliyor bana… Eğer, gelecek beklentilerini yıkacak bir olumsuzluk yapıyorsa kişi, bu eylemini sorgularken şuradaki işimizi zora soktuk, eğer bir siyasi parti taraftarıysa, gelecek seçimleri riske attık, ya da filancaların nazarında kötü olduk, çünkü onlardan daha çok taleplerimiz olacaktı şeklinde; yaptıkları olumsuzlukların kendilerine kaybettirecekleri beklentiler açısından yaklaşmaktadırlar.
İnsanların bu tarz oluşturdukları
bakış açıları, tamamıyla çıkar üzere oluşan davranış biçimlerini ortaya çıkarır.
Bir ortamda yanlış bir eylemde bulunduğu zaman, bu eylemin kendisine kaybettireceğinin,
yükleyeceği faturayı düşünerek eylemin sakıncalı olduğunu düşünür. Yani olumsuz
bir eylemi yapmıyorsa, onun yanlış olmasından ve insanlara genel olarak zarar
vermesinden dolayı değil. Olumsuzluk eğer hissedilmiyor ve insanlar üzerinde
bir etki bırakmıyor, çıkar ve menfaatlerini sarsmıyorsa, olumsuz olup olmaması
o kadar önemli değil… Yani olumsuz bir eylemin yapılmamasını anlatan bir ahlak
yasasından yoksun, vicdan muhasebesi yapamayacak düzeyde ahlaki çöküntünün
yaşandığı ortamlara şahit olmak, hakikaten insanı ürkütüyor.
Olumlu ve istenilen eylemlerin yapılması
da, o eylemlerin içselleştirilmesi ve insanlığa faydalı olması için yapılmadığını
ortaya çıkarıyor. Çünkü olumsuzluk fark edilmediği zaman ondan çıkar ve menfaat
umanların, olumlu olan eylemlerde bulunması da kendi menfaatlerinin ötesinde
olmayacağı aşikârdır. Mazlumlara zulmeden birini, kimse fark etmiyorsa ondan vicdanen
rahat iken, fark edildiğinde çevresinde itibar ve saygınlık kaybı yaşayacağı
endişesi taşıyarak o eylemleri karşısında üzülüyormuş gibi tavır içine girmesi,
onun mazlumlara yardım eden olumlu ve vicdanen bir eylem yapacağını düşünmek ve
ona inanmak onun hayata bakış anlayışı ile uyumlu olamaz. Dolayısıyla, insanlar
ahlaki çöküntünün tabanını delmelerine rağmen, ahlaklı olduklarına da inanarak,
kendilerini kandırmanın dışına çıkarak hayatları hakkında bir durum
değerlendirmesi yapacak insanlıktan da uzak yaşamaktadırlar.
Yaşadığınız ortamlarda benim gibi
herkes çokça şahit olmuş olabilir. Bu çıkışımız şu işimizi zora soktu, keşke
böyle davranmasalardı,2023 çok zora girdi, bu pahalılık keşke daha sonralara bırakılsaydı,
keşke böyle bir dönemde insanların başörtüleriyle uğraşmasalardı, seçimi
alıncaya kadar sesimizi kesebilseydik gibi, her türlü ortamlardan değişik
düşünsel, dile getirilen sözlere şahit olmaktayız. Bu sözlerin hepsinin
kaynağında çok ciddi bir ahlak sorununun olduğu muhakkaktır. İnsanlar
çıkarlarını korumak için belli ortamlarda seslerini çıkarmazlar veyahut ta çıkarsalar
da etrafa yayılmasını istemezler. Örneğin, meşhur bir deyim var ya, bu söz ne
kadar da bu ahlaksızlığı ifşa etmektedir. “Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı
diyeceksin…”Yani köprüyü geçince ayı demende bir sakınca yoktur. Çocuklarına
gençlerine bu düşünceleri aşılayarak onları eğittiğini sanan toplumlar ahlak
problemi yaşarlar. Yani onların hayatını bağlayan evrensel bir ahlaki ilke
bulamazsınız. Olsa da lokal şekilde dar ortamlarda göze çarpar, ama toplumun
genlinde ahlaki değerlerin egemen olduğunu söyleyemezsiniz.
Bu örneklemelerin hepsine, uygun
yaşam ortamlarını bulmanız mümkündür. Politik anlayışların farklı olduğu,
değişik gruplar arasında gözlemlediğim şu eylemler, ne kadar acınacak ahlak
yoksunu bir toplum olmaya doğru yolculuk yaptığımızı göstermektedir. Bizim ideolojimiz
belli, laiklikten asla taviz yok, laikliği sarsacak inançların her yerde
kolayca yaşanılması başka yaşamların özgürlük alanlarını kısıtlayacağı için, bu
genişletmelerin belli bir sınırı olacak ama bunu şu an dillendirmenin faydası
yoktur. Bu görüşler, siz söz sahibi olduğunuz zaman üslubunca yapılır. Bizim
şimdi bu seçimleri alıp iktidar olmamız lazım. Onun için köprüden geçinceye
kadar ayılara dayı demekte bir sakınca yoktur anlayışı tam bir hinliktir. Biz
dindar insanlara karşı tepkilerimizi ayarlamalıyız, biz de dindarız ve
iktidarımız dindar insanların oylarıyla iktidar oldu. Ancak bazıları
başkalarının oyuncağı olduğu için onlara karşı olduk, onların dinle imanla
ilişkileri yoktu tamamıyla ajanlık yapıyorlardı. Peki, o grupların dışında
kalan ama size oy vermeyenler de var onlara nasıl bakıyorsunuz dediğiniz zaman,
onların da dosyası var şu 2023’ü bir alalım iktidara karşı olan herkes hizaya geçecek,
çünkü iktidar Müslümanların haklarını savunuyor onlara karşı çıkan
Müslümanların birliğini istemediği gibi, devlete de karşı gelmektedir. Ama
şimdi bunun zamanı değil, hatta Adana’daki eylemlerdeki bu orantısız güç
kullanımı pekiyi olmadı, bu kötü oldu 2023’ü tehlikeye soktuk. Keşke bu
görüntüler olmasaydı. Bu iki farklı anlayışın olduğuna ve konuşulduğuna şahit
olan biri olarak soruyorum. Bu düşünce ve eylem sahipleri ahlakın neresinde yer
alırlar?
Kitlelerin umutlarını ve hayallerini
kendi çıkarları için kullanan ve onların umutlarını ve hayallerini yıkarak
onlara çok kötü bir gelecek sunan anlayışların tümü ahlaken sorunlu anlayışlardır.
Onların ahlaki bir ilkesi olamaz. Nesnel ve bağlayıcı bir ahlakın ancak tüm
insanların davranışlarını belirleyen ahlak olması gerekir. Çıkarlarını korumak için,
insanların hayallerini umutlarını ve geleceklerini kalkan olarak kullanıp,
işleri bittiğinde kapsam dışı bırakanların hepsi adı ne olursa olsun ahlaklı
olamazlar. Ahlaklı olmayanların toplumsal vaatlerinin hiçbir anlamı olmayacağı
gibi inandırıcılığı da olamaz. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen bizim
toplumda ideolojik taraftarlıklar ahlakın önüne geçtiği için, insanlar doğru
ile yanlışı ayırt edecek basiretten yoksun yaşarlar. Toplumsal yaşamda eksen
kayması olarak yaşamdan uzaklaşan ahlak, toplumsal ilişiklerde de kendi
varlığını ortaya koyamamıştır.
Bir vatandaşın, bir başkasından bir
menfaati varsa hemen onu olduğundan farklı olarak anlatarak önce bir yer
oluşturur ve konuşmanın o kişiye ulaşması için de alenen etrafa duyurarak
konuşur ki, menfaatini bir an evvel gerçekleştirsin. Menfaate ulaştığı andan
itibaren onunla hiçbir yakınlığı olmaz ve o adam onun için sağılan bir inekten
farksızdır. Sütü varsa kırmızı ineğin marifeti ve güzelliği anlatılır, sütü
bitince kasaba teslim etmekte hiçbir sakınca görmezsin. İşte bu insanların
ahlaksızlığı toplumsal yaşamda bir ahlaki öğreti gibi yaşanır olunca, toplumsal
ahlak, tabanı delerek hayatın ortasına dinamiti koyar.
Yaşam alanlarımız değersizleşen ve
gittikçe pahada da düşen ve ahlaklı bir toplumda bedava versen kimsenin
almayacağı düzeye inmiş yaşamların hala kendilerine anlamlı bir yaşam olarak
bakıp öylece övünmeleri, bu insanlarda ciddi bir değer ve yaşam körlüğü
hastalığını ortaya çıkarmıştır. Değer bir pahadır, saygınlıktır, itibardır,
merhamet ve adalettir. Bunlardan yoksun olanlar ve bunları kaybedenler, tekrar
kendi cinsleri içinde bir yer edinmek için, menfaat endekslerini yükselterek,
onların dışında ve onların da imreneceği bir maddi yaşama erişerek kendilerini
değerli kılmak isterler ki, bunun adı aslında kendisi olmayan ve kendinden
uzaklaşmış olanların, kaybolan kendilerini değerli kılmak için başka nesnelerle
kendilerini tanımlayarak bir mertebeye ulaştıklarını sanmalarıdır.
Egoistlerin ve Hedonistlerin
ahlaksızlığı bir ahlakmış gibi yansıttıkları yaşamların günümüzdeki
yansımalarına bu hayatlar çok güzel örnek oluşturur. Yani insanın kendi
özseverliğini öne çıkararak onu her şeyin üzerinde tutması nasıl ahlak oluyorsa,
egoist anlayışa göre bu bir ahlaktır. Yani ahlaksızlık ahlak olarak değer
buluyor aynı durum Hedonistler içinde geçerli, insanın haz aldığı eylemler
ahlaklıdır. Bu haz maddi ve manevi hiç fark etmez, materyalist hedonistlere göre,
ancak Epiküros bu konuda manevi hazın maddi hazlardan daima daha önde olduğunu
dile getirse de, toplumsal yaşamı kuşatıcı bir ahlak anlayışını gündeme
getirmezler. Günümüzdeki ahlaksızlıkta, sanki bu anlayışların devreden mirasına,
sahip çıkmak gibi bir şeydir.
Ahlakın temelinde eminlik vardır. “Ben
güzel ahlakı tamamlamak için geldim.” Diyen elçinin ümmeti olduğunu söyleyen
toplumlarda ahlaksızlık zirve yaparken, ahlak yerlerde sürünmektedir.
Menfaatlerin temel kıstas ve ölçü alındığı ve her şeyin buna göre şekillendiği
bir ortamda güzel ahlaktan söz edemezsiniz. Kendisi için istediğini, bir
başkası için de istemedikçe, hayatın anlamlı olamayacağı ve birbirini
sevmeyenlerin iman edemeyeceği, iman etmeyenlerin de cennete giremeyeceği anlatılırken,
tamamıyla ahlaki bir ortama insanlar çekilmeye çalışılmaktadır. İnsanların
birbirini sevip birbirine güvenmesi, arada muhabbetin ve iletişimin yaygın hale
getirilmesi için, selamlaşmaktan söz edilmektedir. Yani esenlik dilemek, insanların
birbirindeki güzellikleri görmesine neden olacağı için, güzellikleri görmek
isteyenler onları yok etmek istemezler. Dolayısıyla sürekli kalıcı ahlakın
yayılmasına ve yağın olarak yaşanmasına katkıda bulunurlar. Bu yaşamların
oluşması için çaba harcamayanlar, öyle zamanla karşılaşırlar ki, hiçbir tırnağı
kalmamış tekerleri olan araçta yolculuk yapar gibi nereye toslayacaklarına
kendileri de karar veremezler. Toplumsal yaşamda ahlakın karşılığı, geldiğimiz
süreç açısından bakıldığı zaman, özelde yaşanan ortamlar olsa da, kapsayıcılık
açısından böyle bir değerin hayatta karşılığına rastlamak zorlaşmıştır.
Menfaatten uzak, herkes için iyilik
düşünen ve bu uğurda ilk adımı atan kullardan olmamız dileğiyle, rabbim bizleri
ve içimizde gizlediklerimizi ıslah ederek bizi adam gibi kullardan eylesin… “Komşusu
açken kendisi tok yatan bizden değildir.” Sözüne anlam yükleyerek yaşayan bir
toplum olmamızı ve kaynaşmanın zirve yaptığı hayatı rabbimin bizlere müyesser
kılmasını en içten duygularımla istirham ediyorum… Rabbim bizleri bir araya
getir ve sadece Hak için yaşayanlardan eyle…
Selam ve dualarımla…”Rabbim
isteklerimizi katındaki değerlerinle daim eyle ki, buradaki hayatımıza bir
anlam yükleyelim…”
Erol KEKEÇ/22.03.2022/01.23
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder