Çıkarlarına iman ettikleri halde Allah’a inandığını sananlar şirk dinine iman ettiklerinden Yüce Rabbimiz der ki,” Ey İman edenler Allah’a ve Resulüne iman edin…” Yeryüzünde iman etmeyen hiçbir insan yoktur, ancak iman ettikleri ilahları birbirinden farklı sadece…Kimisi hiçbir şeye inanmadığını iddia eder ancak doğaya iman eder, kimisi atalarının ruhunun aralarında yaşadığını ve kötü durumlarda onların yardıma geldiğini düşünerek ona inanır. Kimileri her şeyin sahibi bir ve tek olan yegâne güç ve kuvveti bir varlığa vermeyi kendilerinde bir kompleks edinerek kendi akıllarını kendilerine bir ilah edinirler…Kimleri kendilerini bir hiç kabul eder nesneleştirerek gören ve gözetleyen bir varlığa değil de köhnemiş onlarla birlikte oturan kalkan ama hiçbir işe yaramayan zanlarını tahminlerini yaratıcı olarak görüp, ona iftira atarak Yaratan Allah’a inandığını iddia eder. Yani yeryüzünde o kadar farklı inanış şekli ve türü var ki bunları burada anlatmaya gerek yoktur. Ancak bir ve tek olan yegâne güç ve kuvvet sahibi Mülkün tek sahibi zerreden küreye her şeyin ruhu elinde olan ve o istediği zaman o ruhları katına çağıracak olan Allah’a iman iddiasında bulunmak fazla olmasına rağmen, ona yakinen teslim olmuş inananlar o kadar hayatın ortasında göze çarpmaz…
İman, belleğe yerleştirilen bir bilginin tekrarlanması
olmadığını bilmek gerekir. İman sadece inandık demek değil, o inancın hayatın
rotasında yön tayini yapabilmesidir. Hayatın yönünü inanılan gücün istekleri
doğrultusunda çevirememek inançtan uzak bir yaşamın göstergesidir. Bir aracın farlarının
ampulü patlamış ise bu arabanın bu karanlıkları rahat gideceğini nasıl ki iddia
etmek mümkün değilse, hayatın içinde yön buldurmayan iman, iman olamaz ondan
dolayı insan, inandığı gücün ne olduğuna iyi bakması gerekir. Karanlık bir
yaşamın kurbanı olan varlıklar Allah’ın nurundan yararlanamamış nesnelerden
başkası değildir. Allah’ın nuru hayata yön vermiyor ve yaşamı aydınlatmıyorsa
orada hayata Hükmeden bir yaratıcı yoktur. Hayatın ipleri başka ilahların eline
geçmiştir. “Allah, İman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan alıp
aydınlığa götürür. Küfredenlerin (hakikatin üzerini örterek o hakikatin ortaya
çıkıp insanların ondan etkilenmesini istemeyenler) dostu da tağutur. Onları
aydınlıktan alıp karanlıklara götürür. Onlar ateş ile arkadaşlar, sarmaş dolaş
birlikte yaşayacaklar ve onlar orada ebediyen kalacaklardır.” Bakara:257
Bu uyarı hakikaten ben Allah’a iman ediyorum diyenlerin yürek
duvarlarını param parça etmesi gerekir, etmiyor ve orada hala isteklerin ve
arzuların spermleri kuluçkaya yatmışsa yeni yavruların oluşmasına ve büyümesine
hizmet ediyorsa, iman iddiası o yüreği patlatmamışsa O da Allah’ın acıması ve
rahmetinin bir eseridir. Ey insan! Kerim olan, Yerin ve Göklerin rabbi ve tüm kâinatın
ruhunu elinde tutan Mülkün tek sahibi Allah’a karşı seni bu kadar duyarsız ve
hissiz yaşatan ve kendi pisliği içinde boğan nedir. Yarınlar çok yakın dünler
çok uzak, bugün yaşamın önünde yaptıkların ortada bunlara rağmen hala kendini
masum kılarak bahanelere sarılmak en büyük meziyetin olmuş. Hesap çok çetin…
Yaratıcı Allah’tan başkasına inananların inandıkları, onların
önünü aydınlatmaktan uzaktır. Nur ancak Allah’tandır. Allah’ın nur vermediği
kimsenin nuru mu olur. Allah nur üzerine nurdur. O hep aydınlatır ve neyin
doğru, neyin yanlış, neyin ne olduğunu ancak onun ışığı tanımlar. Onun ışığının
yansımadığı yaşamlar, karmaşık kaos denklemlerine göre kendilerine bir yaşam
formülü icat ederler ancak bu formül onların sorunlarını çözemediği gibi,
sadece var olan sorunlarının kapsamının ve ağırlığının artarak devam etmesini sağlar.
Bu inancımdan dolayı diyorum ki, Yaratıcının hesaba katılmadığı hiçbir düşünce ve
uğraş, ne kadar iyi ve güzel ambalajlanarak sunum sahnesinde yerini alsa da içi
kurtlanmış bir cevizden farsızdır. Kimse kimseyi aldatmasın demeyeceğim, çünkü
bu hususta ancak herkes kendisini aldatır. Kendimizi aldatmayalım, o kendimiz
bizim irademize teslim olmuş irade, mutlak iradenin isteklerine göre eğitilmiyorsa,
onu eğiten onun rabbidir. O halde herkes kendi rabbini sorgulasın acaba benim
mürebbim kimdir diye…
Parayla mutlu olup sükunete eriyor ama Allah’ın buyruğu senin
damarlarında bir kıvılcımlama meydana getirip seni senden almıyorsa, Allah
senin nasıl mürebbin olabilir ki…Hesapsız yaşamak ne olursa olsun gelsin haneme,
“ne olursa olsun ver Allah’ım, haram helal demez bu kulun yer Allah’ım”
diyen yaşamların hangi noktasına acaba Allah’ın hükmettiği söylenebilir. Allah
Kitap sayfalarında inanılması gereken bir söz dizimi değildir. Allah yaşama
hükmeden hayatın sınırlarını kendisinin belirlediği merada en üst düzeyde
mücadele ederek yeryüzünden zulmün yok olması için çalışan ve herkesin adil
yaşaması için öncülük yapan biri olarak mukaveleye karşılıklı anlaşarak imza
atmamızı isteyen, merhamet sahibi mülkün tek sahibidir.
Donanımı Allah’tan olan bir yürek ve beynin yazılımını,
yeryüzü firavunlarının yaptığı yaşam, asla Allah’a iman üzere devam etmez.
Dünya ve içindekilerin önemini bize anlatan Rabbim, ahiretin de kıymet ve
değerini en ince noktasına kadar anlatırken, dünyayı değerli bilip son da sanki
burada olacakmış gibi dünyaya tapanların, Allah’a iman iddiası sadece ve sadece
kendisiyle alay etmesidir. En büyük zulüm insanın kendisini aldatmasıdır. Çünkü
kendisini aldatan varlık doğrudan Allah’a şirk koşan varlıktır. Allah’a şirk
ise en büyük zulümdür. Şirkin kapısının aralanması insanın kendisini
avutmasıyla başlar, avutulan bu varlığın hayatındaki bu avutucu isteklerin
çoğalmasıyla şirk kapısı sonuna kadar açılır, açılan bu kapı ancak
dünyalıkların üzerinde yatan kalkan bir müşrik ortaya çıkarır. Müşrikler mümin değildir.
Mümin olduğunu sanan dünyaperestlerin hayatına şirk mi daha fazla kök salmış,
yoksa Allah’ın ışığı mı bunu ayırt etmenin yolu, değerli olanın önemli olan
dünya hayatına feda edilip edilmemesiyle çok rahat ortaya çıkar. Ahiret bizim
için çok değerli diyen varsa, bu dünyaya hiç önem vermeyip kendisini münzevi
bir yaşama adamış ve dünyanın imaratındaki rollerini yerine getirdiğine şahit olmuyorsanız,
inanmayınız çünkü yalan söylüyordur. Dünyanın imaratının önemi, yeryüzünde
kulluk mukavelesine attığımız imzanın bize yüklediği bir sorumluluktur. Bu
sorumluluğu bilerek imzalamamız için tüm insanlık adına, ben sizin Rabbiniz
değil miyim diye, bize soru sorulduğunda, hep birlikte Rabbimiz biz şahit olduk
sen bizim rabbimizsin dedik…İşte o gün bir sözleşme yaptık, rabbimiz bizi
atalarımızın yaptığı hatalardan dolayı sorumlu mu tutacaksınız demeyesiniz diye
hepinizden kendi iradenizle yaptığınız sözleşmeye uymanız gerekmez mi…Hayır hayır,
siz arkanızdaki değerli bir günü bırakıyorsunuz ama önünüzdeki görülenlere iman
ediyorsunuz…Peki gördüğünüz dünyalıklara iman ettiğiniz halde bir de Allah’a
iman ettik demeye utanmıyor musunuz? Allah’a imanın olduğu yerde huzur sükûnet,
kardeşlik Barış, hakkaniyet adalet, insanların sadece ecelden öldüğü, ailelerin
dağılmadığı, çocukların beyinlerinin yüreklerinin öldürülmediği, yaşlılarının baş
tacı yapıldığı kurdun kuşun dağdaki bir arının hakkının verildiği sükûnet yurdu
olmanız gerekmez miydi? Bunlara rastlamıyorsanız o zaman acaba neye
inanıyorsunuz hala mı sorgulamayacaksınız…
“Size Allah’ın gazabına uğrayanları haber vereyim mi de:
Onlar tüm amelleri boşa gittiği halde hala kendilerini Salih bir yolda
sananlardır…” “Ey İman edenler! Allah’a ve Resulüne iman edin…
Erol KEKEÇ/03.04.2021/01.24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder