Eğer bir ülkenin kanunları suç ve suçluyu önlemeye yönelik önleyici tedbirler oluşturmuyor, sadece suç sonrası müdahale etmeye dönükse, orada suçlulara uygulanacak yaptırımların pek bir etkisi olmaz. Suçlular üzerinde caydırıcı etkiye sahip olmayan kanunlar, farklı suç örgütlerinin ve suç çeşitliliğinin artmasına sebep olur. Neden böyle bir iddia da bulunuyor olabiliriz. Kuralların önleyici etkisinin ve caydırıcı müeyyidesinin olmamasından dolayıdır ki, suç örgütlerinin biri, izini kaybettirip başka bir suçla ortaya çıkıyor ve bu durum devamlılık oluşturuyorsa, orada çok ciddi ve travmatolojik düzeyde kanuni boşluklar var demektir.
Henüz etkisi geçmemiş ve unutulmamış olan bir tosun vakası
vardı ki, onun zedeleri kendilerine gelmemişken yeni ve farklı zedeler ortaya çıktı.
Peki, burada sorumlu ve suçlu olanlar hep bu işten kar ederek insanları
dolandıranlar olabilir mi? Bunlar elbet fiilin oluşmasında önemli bir yere sahipler,
ancak bu fiilin oluşması için onun önüne su taşıyanlar ve bu suların o kanaldan
akması için o kanalın yapılmasına ve legalleşmesine göz yumarak gerekli önlemi
almayan ve kontrol mekanizmasını çalıştırmayan sistem de o kadar suçlu ve sorumludur.
Bir toplumda insanların büyük bir çoğunluğu, mesafesi kısa ama ödülü büyük olan
kulvarlarda dolaşmayı ve oradan otlanmayı düşünüyorlarsa, böylesi kapanlara
düşmesi kadar doğal bir durum olamaz. Bu yaşamların reklam edilircesine bir
toplumun gündemine girmesi ve herkes tarafından konuşuluyor olması, emeksiz
kazanma yollarının da rağbet gören bir alan haline gelmesine neden olmaktadır.
Emeksiz kazanç elde edenlerin kahramanlaştığı, günlük yaşamlarında olağanüstü
sınıf atlamaların gözle görülür değişimler olduğu ortamlar, her türlü
olumsuzlukların yaşanması için uygun bir zemine dönüşmüş demektir.
Soruyorum şimdi, bu zeminin oluşasında toplumsal yaşam mı
etkili olmaktadır, yoksa siyasi sistemin ve idari mekanizmanın istikrarlı ve
bağlayıcı ciddi bir hukuki yapılanmadan yoksun olması mı bunlara fırsat vermektedir.
Burada öncelikli olan İdari ve siyasi mekanizmanın, emek ve sorumluluk
ölçeğinde elde edilecek imkanlarla bir yaşam sürmenin insani ve toplumsal bir
sorumluluk olma bilincini topluma kazandırmamış olması, çok ciddi emeksiz yaşam
alanlarının oluşmasına katkı sunmaktadır. Bu ortamlar tamamıyla kuralsız ve
kendi içinde illegal bir yapılanmayla toplumun kanını emecek duruma gelerek
farklı bir dünya oluşturup o dünyanın albenisi, diğer insanların rüyalarını
büyülemeye başladığı zaman çatışmalar ve karşılıklı ötekileştirmeler sonrasında
ancak anlaşılabilmektedir. İşte o anlaşılma döneminin meyveleri de bugün ortaya
çıkan koin dolandırıcılığı gibi olmaktadır. Koin Koine yatmak isteyenler
sağılarak yataklarından uyanırlar.
Toplumsal hastalıkların oluşumuna, toplumsal kökenli olmaktan
çok, siyasi ve hukuki sorunların yarattığı boşluklar ve olumsuzluklar neden olmaktadır.
Toplumsal yaşamda ahlaki problemlerin oluşumunda genetik kodlarda ve kültür
dokusunda bu eylemlerin övünülecek ve desteklenecek bir yaşam olarak destek
bulması mümkün değilse, toplumsal yaşamla ilişkili olduğunu söylemek mümkün
değildir. Ancak bireysel ve lokal düzeyde problemli yaşamlar oluşmaya
başladığında bunlar sistemin yetkili birimleri tarafından denetlenmediği zaman
genişleyerek legal bir ortam elde edebilir. Sonrasında da bu legalleşme süreci
resmi kurumsal işletmelere dönüşebiliyor. Buradaki legaldik kurallara uygunluk
anlamında değil, daha çok toplumsal ortamda yaşayabilecek düzeyde bir meşruiyet
zemini oluşturmasıdır.
Bugün herkes ister istemez kendilerine zarar verenin, verdiği
acıya bakarak, acıyı veren faile gözlerini çevirmişler. Yani bir yerden taş yiyorsanız
taşı atanların o taş atmasına fırsat veren ve onları cezalandırması
gerekenlerin bunları hiç dikkate almadan, toplumsal bunalım ve ekonomik
problemlerin çoğaldığı bir zamanda, bunları ekonomiye katkı sunan ve insanları
meşgul eden yapılar olarak görüp, onlara göz yumulursa geleceği nokta sanıyorum
farklı bir yer olmayacaktır. Olumsuz her ortamın arkasında mutlaka bir göz
yumma ve günü kurtarma çırpınışlarından dolayı denetimsizliğin yaygınlaşmasının
olduğunu görürsünüz. Denetim, toplumsal yaşamda şarttır. Devlet kendisine ait
olan görevleri değil de kendisini ilgilendirmeyen sularda kürek çekerse hep
boşa kürek çekecektir. Devlet, denetim, akış ve kurumlar arasındaki eşgüdümü
sağlayarak çok hızlı bir hizmet ağı oluşturmalı, hizmet ve mallarının kaliteli
ve güvenli bir yolla tüketiciye sunumunu özel yapılara bırakmalıdır. Ancak
günümüzde özellikle de bizim toplumda devlet, sanki denetimi farklı kurumlar
yapacak gibi gayet gevşek davranmakta, âmâ patates çuvalını sırtlanıp vatandaşa
dağıtmak için vali, kaymakam, müdürler sıraya giriyor ve boy boy fotoğraf
paylaşımı yapıyor, bir fabrika açılışı yapar gibi…Oysa Devletin bu duruma
düşmesi bir övünç kaynağı olamaz. Ancak bazı yorumcuların açıklamalarına
bakılırsa devlet, vatandaşın evine patates bile götürüyor, malı satılamayan
çiftçinin malını alıyor hem onlara yardım ediyor hem de aç vatandaş bırakmıyor
ne ala memleket…(!)
Bir de diğer taraftan baktığımızda, Acaba devlet, sistemin
işleyişinde nasıl bir tıkanma yaşadı ve insanların mallarının ellerinde
kalmasına neden oldu diye düşünmek gerekmez mi? Bir ülkede insanlar patates
çuvalına muhtaç duruma geldiyse bunun sorumlusu acaba kim ve bu insanlar
bulundukları bu ortamdan nasıl kurtarılmalıdır diye düşünmesi gerekmez mi? Tüm
bunlara baktığımız zaman Planlama, dağıtım, denetim ve eşgüdüm sorumluluğunu
yerine getirmemiş bir sistemin, sosyal adaletsizliğin yaşanmasına giden yolda
önemli payının olduğunun bilinmesi gerekmez mi?
Yani devletin asıl sorumluluk alanlarından kaynaklanan
problemlerle ilgili yüzeysel bir vitrin değişimi yaptığını gördüğünüz zaman
gevşeyerek kendinizden geçiyorsunuz. Oysa bunlar ihmal edilmiş sorumlulukların
az da olsa anlaşılmış olunması olarak görülse belki biraz farklı bakılacak ama
savunulacak bir eylemmiş gibi deklare edildiği zaman, kritik yapılması zorunlu
hale geliyor…
Bunları, neden mi anlatma ve örneklendirme gereği duydum.
Sorunların oluşuna neden olan asıl kaynak doğru tespit edilmezse sorunların
çözülmesini bekleyemezsiniz. Dolandırıcıların her geçen gün daha fazla birikim
elde ediyor olmaları, sistem ve hukuk sorunlarından kaynaklanır. Dolandırılanların
da sürekli artış göstermesi, ahlak dışı bir yaşamın normal hayat gibi içselleştirilmesiyle
alakalıdır. Yani emeksiz kazanım bir ahlak problemidir. Ahlaksızlığın yaygın
hale gelmesi, ahlak dışı davranışlarla imkanlarını artıranların, sonrasında bey
efendi ve hanım efendi olarak taktim ediliyor olması resmi ortamlarda, çok
önemli iş adamları olarak öne çıkarılmaları ciddi bir ahlaksal erozyonun
olduğunu gösterir. Dolayısıyla bu ahlaki problemli ortamda her an çok farklı
dolandırıcılar tarafından dolandırılıyor olmak, olağan dışı bir durum olmaz. Ortam
da teneffüs edilecek hava böylesi mikroplar üretir.
İmkânı kıt veya hiç olmayanların da böylesi tuzaklara rahat
düşüyor olmalarının arkasındaki en önemli etken, bir umut ya olursa diye sarılmalarıdır.
Sosyal adaletsizliğin olduğu ortamlarda suç ve suçlular hep çoğalır, hukuk
caydırıcı olmakta yetersiz kalır. İdari yapı idare etmenin dışında kendi
yaşamını korumayı idare ediyor olarak anlamaya başlar. Böylesi çarpık
ortamlarda ne tosunlar ne koinler biter, her gün yeni bir dolandırıcı şebekenin
haberini duyarız.
Sistem kendisini yenilemekten korkarsa, kaotik ortamların
oluşması kaçınılmaz olur. Kaotik ortamların oluşumu sistemin zorunlu değişim
sürecine yakın olduğunun da habercisi olur. Bu örneklemelerden sonra şunu ifade
ederek bu konuyu burada noktalamak istiyorum. Suç ve suç örgütlerinin her gün
yeni ve farklı dolandırma taktik ve teknikleri üzerine çalıştığı ve dolandırılacak
kurbanlardan ne kadar bir birikim yapacaklarının hesabını yaptıkları dönemde,
Sistem hukuken hiçbir açık kapı bırakmamalı ve çapraz kurallarla doğacak
boşlukları dolduracak bağlayıcı kurallar ihdas etmelidir. Bu konuyla ilgili çok
zeki ve her türlü yolları bilenleri belli ücretler mukabilinde toplayarak
onların değerlendirmesine açmalıdır, uygulanacak kuralları…Yoksa bunları, bu parlamentonun
yapacağı kanunlarla durduramazsınız. Parmakların kalkıp indiği bir yapı
insanların sorunlarını sıfıra indirecek bir mekanizma icat edemezler. Onun
içindir ki devlet üzerindeki yükümlülüğü azaltmalı, denetim dağıtım planlama ve
koordinasyon dışındaki görevlerden elini çekmeli bu alandaki başarısı onu güçlü
bir yapıya dönüştürür. Bunları yapamayan devlet, vatandaşı soyup soğana çeviren,
iletişim telekomünikasyon ve enerji kuruluşlarının nasıl legal yollarla
vatandaşın kanını emdiğinin farkına bile varmaz…
Uyanarak kendimize gelmek için bir kritik ve doğru
saptamalarla problemleri doğru tespit edip doğru yöntemlerle kalıcı sonuçlara
ulaşmak ümidiyle selam saygı ve dualarımla…
Erol KEKEÇ/23.04.2021/23.31
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder