“Dönüşünüz hep O'nadır.
Allah'ın vaadi haktır. Her şeyi ilk baştan yaratan O'dur. Sonra iman edip Salih
amel işleyenleri hak ettikleri ölçüde mükâfatlandırmak için, geri döndürecek
olan yine O'dur. Kâfirlere de inkâr ettikleri için kaynar sudan bir içki ve acıklı
bir azap vardır.” Yunus:4
Dönüş mutlaka orayadır. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın, Allah’ın
vaadi haktır. Her şey aslına dönecektir. Yaşadığımız evrende ne tür kılıklara
girersek girelim varacağımız yer aslımızdır. Her şeyi bilen ve ilk yaratan
bizim ne özelliklere sahip olduğumuzu ve o özelliklerimize ne kadar uygun
yaşayıp yaşamadığımızı bilmez olur mu? Allah her şeyden haberdardır.
Dünya yaşam denklemi denen bu kaotik yaşamın referansları,
zaman zaman insan denen mahluka, yaratılış gayesini ve Allah’ın vaadinin hak
olduğunu unutturmaktadır. Her şeyi ilk baştan yaratana döneceksiniz, nerede
olursanız olunuz. Önceki yanlışları referans göstererek onların arkasına
sığınarak kendimizi kandırmaya çalışmayalım. Allah her şeyi ilk baştan
yarattığına göre, bizim içinde bulunduğumuz ortamın koşullarını ve yaşamını da
yeniden inşa edecek özelliklerle bizi donattı. Bu özelliklerimizi açığa çıkararak
ve en iyi olanı hakka uygun olarak yaşam alanımıza aktarmak zorundayız. Neden
bunları yapalım, öncekilerden kalan bir miras var, onları alalım ve yaşayalım
demek gibi bir sorumsuzlukla, kendi yanlış eylemlerimizin faturasını bir
başkasına kesmeye hakkımız yoktur. Çünkü dönüş hep Allah'adır.
Adalet, onun belirttiği şekilde uygulanmak zorundadır. Tüm
insanların iradi seçim yapmalarının önündeki engelleri kaldırmak bizim görevimizdir.
Baskı ve zorlamayla, onların tercihlerini istediğimiz alana yöneltme hakkına
sahip değiliz. Anlatmak hatırlatmak, doğru ile yanlış arasındaki keskin ve
belirgin çizgileri Allah’ın istediği şekilde açığa çıkarmak bizim görevimiz,
ancak insanların, çizginin hangi tarafında yer alacaklarına dair onların hayatına
müdahale etmek hakkımız değildir.
İman edip salih amel işleyenleri, hak ettikleri ölçüde
mükafatlandırmak için; geri döndürecek olan ancak Allah’tır. Yapılan iyi ve
kötü hiçbir eylem karşılıksız kalmayacaktır. Nice krallar Şahlar Padişahlar
tahtı tacı bırakıp gittiler. Çünkü yapılan her amelin mutlaka hakkıyla karşılığının
ödeneceği gün gelecektir. Yaratılmışlara karşı itibar kaybına uğramamak ve
prestijimizi korumak için yapılan yanlış eylemlerimizi, gizlilik içinde
yapmaktan kaçınmıyoruz da, Allah’ın karşısına çıkıp mutlak mahkemenin
kurulmayacağını mı sanıyoruz. Her insanın yaptığı amelin karşılığının hakkıyla
ödeneceği günün yaklaşarak geldiğine, hazırlıklı olalım, eylemlerimizi hep
hakkın ve adaletin ölçeğinde yerine getirmeyi tercih edelim.
Yaratıcının bizlerden yapmamızı istediği bu amellerin kapsamı
dışında dolaşmak ve sürekli kendi menfaatlerimizin çığırtkanlığını yaparak,
hakkı örtmeye çalışmanın bedelinin çok ağır olacağını bilmemiz gerekiyor. Hakkı
gizlemek ve örtmek kadar kötü bir davranış olamaz. Oysa Rabbimiz bizlerin
mutlaka ilk günde olduğu gibi kendisine döneceğimizi anlatarak, hakikatlerin
her ortamda aydınlatılmasını ve üzerinin açılmasını istemektedir.
Yaşadığımız dünyanın gözle görülen cazibesine kapılarak,
hakikatleri örtmenin bedelinin çok ağır ve ödenecek faturanın da çok kabarık
olduğunu asla unutmayalım. Buradaki yaşamın ziyneti ve içinde bulunduğumuz
imkanların kalıcı olduğunu sanarak, hakkın ve adaletin yönünü değiştirmenin karşılığında,
kaynar, su, içki ve acılı bir azabın bizleri karşılamak için beklediğini hiç unutmayalım.
Kafir dendiği zaman hemen Allah’ın varlığını inkâr eden aklımıza gelir. Oysa
Kafir hakkın ve adaletin üzerini örterek onun ortaya çıkmasından rahatsız olmaktır.
Bu rahatsızlık ta en fazla Hakikate göre yaşamadığı zaman vicdan azabı çekenlerin,
bu rahatsızlıktan kurtulmak için, Hakikatin üzerini örterek kısmi olarak
kendisini rahatlatma seanslarının adıdır.
Hakka ve adalete şahitlik yapmaktan kaçınmanın ve
isteklerimizi bir yaşamın olmazsa olmazı olarak sunmanın bedelinin, çok ağır
olacağını bilerek yaşayalım ve kendimize gelelim. Burada kendimize gelmezsek,
buradan sonra kendimize geleceğimiz yerin adı hesaptır. Allah’ın hesabında
hiçbir yanlışlık olmaz. Önümüze konulan kitap eksizsiz olarak her şeyi yazmıştır.
“Her Ümmetin bir Resulü
vardır, resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Ve onlara hiç zulüm
yapılmaz.” Yunus:47
Resullerin en önemli vazifesi adaletle hükmetmeleridir. Her ümmete,
adaletle hükmeden bir resul mutlaka gelmiştir. Allah adaletin nasıl
uygulandığını göstermeden ve uygulamadan kimseye azap etmemiştir. Bugün ortaya
çıkıp herkesin kendine göre bir adalet tanımlaması vardır, adalet kime göre
olacak gibi, itirazların tamamı anlamsız ve yersizdir. Resul, hem adaletle
hüküm vermek için geldiği gibi, herkesin hakikati görmesi için hak ile batıl
arasındaki perdeleri kaldırarak onlara hakikati açıkça da tanımlamaktadır.
Bunun temel sebebi insanların yarın benim bundan haberim yoktu, olmadı gibi
bahaneler üreterek, hakkın kendisine ulaşmadığı iddiasının anlamsızlığını ortaya
koymaktadır. Çünkü Allah kimseye zulmetmez ve asla Resuller göndermeden azap
edecekte değildir. Allah’ın adaletinde bir sapma asla bulamazsınız. Onun
gönderdiği Resullerin getirdiği hakikatler de, insanlar arasında adaleti ikame
etmek amaçlıdır. Adaletin dışarıda bırakıldığı kimin kim adına nerede
bulunduğunun belli olmadığı, çıkarların her yerde kol gezdiği ortamda, adalet
yaşamın kapsam alanının dışında kalmaktadır. Adaletin kapsam alanının dışında
kaldığı bir yerde bireysel ferdi ibadetler bizlerin hesabını kolaylaştırmayacaktır.
“Zulüm yapmış olan
herkes, azabı görünce yeryüzündeki her şeyin sahibi olsa da, (o azaptan
kurtulmak için) hepsini feda ederdi. Ve içten içe pişmanlık duyardı. Fakat
aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulüm yapılmaz” Yunus:54
Zalimlerin kendisini paklama imkânı o
gün asla olmayacaktır. Azabı gördüğünde yeryüzünün tamamına sahip olsa, o azaptan
kurtulmak için hepsini feda etse, yine yaptıklarının karşılığını mutlaka görecektir.
Allah adaletle hüküm verir. Allah’ın tartısında asla bir eğiklik bulamazsınız.
Yeryüzü kanunlarının zulmünü adalet sananlar, orada adaletin ne olduğunu çok
iyi anlayacaklardır. Bir babanın ya da annenin suçlu olmasını bahane ederek
küçücük sabilerin yaşam haklarını ellerinden alıp, onları ölüme ve açlığa mahkûm
edenler, Allah’ın adaletinin ne olduğunu çok iyi anlayacaklardır. Hiç kimse
kendi menfaatlerini devamlı kılmak için başkalarının yaşam haklarını elinden
alma hakkına sahip değildir. Yaşama hakkı yaratıcının verdiği bir haktır. Onun
yaşaması için gerekli olan nimetleri de yine o veririr. Ancak yeryüzü zalimleri,
bir insanın yaptığı olumsuz davranışın yaptırımını uygularken, insanların
biyolojik yaşamını devam ettiren haklarını da ellerinden almaya çalışırlar. Bu
davranış hangi coğrafyada ve toplumda olursa olsun adı zulümdür. Suç ve ceza bireyseldir.
Bireysel ferdi suçların karşılığı olarak, bir toplumun cezalandırılma isteği,
haddi aşmaktır. Allah asla haddi aşanları sevmez.
Allah yeryüzü zalimlerinin yaptığı
zalimlikleri bile, adaletle cezalandırıp hesaplarını görmesine rağmen, ben
Müslümanım diyenlerin yeryüzünde suçu ve cezayı ferdi olmaktan çıkarıp, bir
toplumsal yaptırımmış gibi uygulamalarını anlamakta zorlanmaktayım. Hiçbir günahkâr
bir başkasının günahını üstlenmez. Baba oğul adına, oğul da babası adına hesap
vermez. İnsana ancak yaptığının karşılığı verilir. Ey yeryüzü firavunları! şunu
biliniz ki, pişmanlık duyup her şeyinizi feda edeceğiniz günler gelmeden önce,
göklerin ve yerin Rabbinin adaletinde, hesaplarımızın görüleceği günü düşünerek,
bugün haddimizi bilelim ve bir fani olduğumuzu unutmayalım.
Allah adaletle hükmeder ve kimseye
asla zulmedilmez. Dünya bir handır, bu handa nice konaklayanlar vardır.
Karacaoğlan der ki, kondum göçülmez, acıdır ecel şerbeti içilmez, üç derdim var;
birbirinden seçilmez, bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm…Ölüm gelip çatmadan
önce bugün hesapları yapma ve hesaba hazırlıklı olma günüdür.” Allah adaletle hükmeder…”
Erol KEKEÇ/12.01.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder