Gücü yetenin
gücü yetene saldırdığı bir dünyada, sesiz olmak ya da gücü fazla olanın yanında
yer almak, zavallı koyunlara zulmetmektir. Tüm Asya'nın koyun yerine konulduğu
ve birileri okyanuslar aşırı gelerek yanı başımızdaki koyunları kesmek
istemesine sesiz kalmak ya da biz de burada kesilen koyunların etlerini
pazarlayacak ülkeler buluruz şeklinde düşünmek, insan onurunu yaralayan en kötü
kirliliklerdendir. Bu durum psikolojik algılardan yön değiştiren bir zalimin,
işlediği zulmün gerekçesini oluşturmak için tüm lügatleri karıştırarak meşru
gerekçeler oluşturmaya benzer.
Sabah sabah
asabi bir şekilde yatağından kalkan evin reisi babanın gömleği ütüsüz diye,
kendisi için kahvaltı hazırlayan eşine bir tokat patlatarak kapıyı çarpıp
gittikten sonra, mutfakta ağlayan annesini görünce annesinin yanına giden
çocuğun anne sana ne oldu diye sorduğunda, annede çocuğa git başımdan it
yavrusu diyerek çocuğa bir şamar atmaz mı, çocukta o acı ve gözyaşlarıyla
mutfağın kapısında miyavlayan tekire bir tekme atar tekirde çocuğun ayağını
cimalar. Bu örnekte kocaman bir dünyanın saklı gerçekliği anlatılmaktadır.
Toplumsal algıları köhnememiş varlıklara!
Bu gün,
tekmeyi yiyen kedi, çocuk ve zavallı işini zaman zaman aksatsa da kendi
görevini yapan kadın suçlu, serseri haydutlaşmış evin reisi kabul edilen
Donkişot suçsuz öyle mi? Bütün bir dünyanın adalet anlayışı bu ise alın hepsi
sizin olsun istemiyorum, neredeyse çok acıktığımdan bir porsiyonda ben
alacaktım, ama almıyorum ve o lokantayı terk ediyorum, taki domuz etine karıştırdığınız
soslarla, o domuz etlerini dana etine benzeterek satmaktan vaz geçinceye kadar.
Be hey insanlık sana sesleniyorum, İnsan demiyorum görüyor musunuz, insanlığa
sesleniyorum, yerin altının üstünden daha kötü olduğunu nereden biliyorsun,
böylesi bir dünyanın üstünde yaşamaktansa altında yaşamak daha şereflidir.
Allah’ın gücünü hesaba katmayanlar, bir gün o gücün karşısında huzuru divanda
durduklarında iğdiş edilmiş bir din anlayışıyla anlatacakları hiçbir gerekçenin
kabul edilmediğini gördüklerinde,”keşke toprak olsaydım “demeye fırsatları
olmayacaktır.
Büyük Şeytan ABD'nin oyunları ve İsrail Dinozorunun masalları sizi aldatmasın. Bu masalları
biz çok okuduk ve dinledik sadece masalların konusu değişmekte, tekerleme
bölümleri ve sonuçları hep aynı… Buna rağmen bu kadar masal dinleyen
toplumların birer bireyi olarak hala biz yenidünya için gerçeklerden oluşan
destanlar yazmayı değil de, bu masalları, beyinleri ipotek edilmiş halklara
anlatarak ninnilerle uyutmayı düşünüyorsak tek kelimeyle yazıklar olsun, bu
masalların yayılmasına katkıda bulanan, bilerek ya da bilmeyerek hizmet eden
tüm zavallılara…
Biz bu masalın
neresindeyiz diye düşünenler olabilir, hemen söyleyeyim; biz bu masalın hem
yazılmasında, hem okunmasında, hem de masallarla insanların uyutulmasındaki tüm
aşamalarda aktif rol aldığımızdan, bizim masalımız yazıyorlar haberiniz olsun…
Masalın ilk tekerleme bölümünü de şimdiden hazırlamışlar, Kaf Dağında bir zatı
muhterem yaşardı, dünyanın neresinde bir hadise olsa hemen ayağa kalkardı, kılıcını
çektiği gibi yer yerinden oynardı, kılıcın bir ucu mısırdan çıkardı, sonrasında
cin çarpmış gibi yerinde titrerdi, sıtma olduğunu kabul eder kabuğuna
çekilirdi. Yani kısaca düşmana gösterip geri çekerdik, ardından masallarımızı
anlatmaya devam ederdik ne günlerdi ya keşke böyle korkusuz muhterem
kahramanlara hep sahip olabilseydik, şimdi ne filmler çevirirdik. Bunu
anlayıncaya kadar nice ikiz kuleler bombaladık ama nihayet bunu başardık.
Geçenlerde
birilerinin boş çerçevesine talip olanların gazete manşetlerinde dolaştığını
gördüğümde hakikaten söylemek gerekirse çok da şaşırmamıştım. Çünkü boş
çerçevelerle çizilmiş olan hayatların, ne kadar doğru mantıklı ve çelişkisiz
bir hayatı ortaya koyacaklarını beklemek o kadar aptallık olurdu. Bunun için
burada kimin boş kimin dolu olup olmadığı beni çok da ilgilendirmiyor. Ancak
bir değer ve misyon adına bunlar var olduklarını söyledikleri anda, benim
kapsam alanıma girdiklerinden beni ilgilendiriyor, o zaman dayanamayıp bir anda
bu dünyanın dışında başka bir dünya olsa oraya anında gitmek istiyorum. Bu
konuyla bunun ne alakası var demeyin sakın, boş işler ve tutarsız dağarcıklar
hep birbirleriyle hısımlar. Toplumsal algıların uyarıcı noktasını oluşturanlar
hep bu saydıklarım olduğundan bunları sorgulamadan bir yol alamayacağımızı
düşünüyorum. Uyarıcı bir kaynak olmadan duyum gerçekleşmez, duyumun
gerçekleşmesi için elinizdeki kaynak böyle saçmalıklardan ve karanlık
dehlizlerden yansıyan karmaşık bir ışık kümesinden oluşuyorsa, zaman
algılarınız bunların dışında biçimlenmez. İşte ben de bu saçma sapan oluşan algıları
sizlere hatırlatarak yaşadığımız dünyadaki bilgilerin ne kadar doğru
bilgilerden oluştuğunu anlamanız için sizlere biraz kapı aralamaya çalıştım.
Bu gün
dünyanın var olan uyarıcı kaynağı tamamıyla şeytanın fısıltılarından
oluşmaktadır. Şeytanın fısıltılarını nasıl algılarsınız bunun şekli nasıl olur,
o ayrıntılara girmeyeceğim, onları siz çok iyi bilirsiniz, ben sadece
unuttuğunuz bu gerçekliği hatırlatarak, Evin reisi olan uyarıcı kaynak babayı
görmeden, duyumunuz kesinlikle gerçekleşmez. O duyumunuz gerçekleşmediği zaman
da toplumsal algılarınız tutarlı olmaz. Bu durumda nasıl bir tablo ile
karşılaşırsınız, yorumunu onurlu yorumculara bırakıyorum…
Şunu unutmamak
gerekir ki, bize düşen görev Necaşi’nin tavrını ortaya koymaktır. Pragmatik
menfaatlerden dolayı bir insanlığın kanı üzerinden pazarlıktan kaçınmaktır.
Bunu beceremeyenlerin kanının bedelsiz satılacağı günler yakın demektir.
10.04.2013(14.20-15.45)
ESENEVLER-ÜMR/İST
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder