Bu Blogda Ara

14 Haziran 2021 Pazartesi

BİLMEK İLE İNANMAK AYNI YERDE BULUŞUR MU?

İnanmak ile bilmek arasında ulaşılması imkânsız bir uzaklık vardır. İnanmak, kendi becerilerimizle ulaşamadığımız konular hakkında inanarak içinde bulunduğumuz sıkıntı ve endişelerin verdiği rahatsızlıktan biraz olsun rahatlamaktır. Oysa bilmek öyle değildir. Bilmekte başlı başına bir istek heyecan ve arayışın doyuma ulaşması söz konusudur. Bilerek onaylamak veya kabullenmemek bilinçli bir tercihtir. Bilinçlice yapılan eylemler, ne olduğunu anlamadan gücü yetmediği için kabul ediyor gibi görünüp inandım denilen eylemlerle aynı düzlemde asla değerlendirilemez. Bilinçlice kabullenmek bir bilgi sayesinde olur.Blinçsizce kabullenişin temel omurgası taklit üzerine kuruludur. Dolayısıyla taklitçi bir davranış ile bilerek yapılan eylemlerin aynı boyutta değerlendirilmesi mümkün değildir.

Hz. Ebubekir’e gelerek senin arkadaşın bunları anlatıyor, kafayı yemiş diyen müşriklere karşı,Ebubekirin o diyorsa doğrudur demesi sadece kuru kuruya bir kabulleniş ve arkadaşına toz kondurmamak için duygusal bir bağlılık değildir. Ebubekir, arkadaşının kim olduğunu nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu hayatındaki önem verdiği değerleri çok iyi bildiği için böyle bir sonuca gitmektedir. Bu da temellendirilmiş bir bilgi üzerine olan inanmanın ne kadar tutarlı sağlam ve kopmaz bağlanışı içinde barındırdığını göstermektedir.Allah,”İman edenler bilerek iman etsin, inanmayanlar da bilerek inanmasın diye kitabını apaçık indirmiştir. Bu da gösteriyor ki, bilgi her zaman ve her ortamda inanmadan hep yukarda olmuştur. İman bilgiden sonra gelmiştir. Bilgisi olmayan bir inancın ise hiçbir anlam ifade etmediği Kuran’ı kerim de birçok yerde anlatılmaktadır.

Bilmek, doğru düşünme ve doğru eylemleri ortaya çıkarır. İnsanlar genellikle, hayatlarını bilgi olmadan duyduklarına inanma üzerine kurdukları için hayatın her aşamasında olumsuzluklarla karşılaşmaları mümkündür.

Çoğu ortamlarda inanan insanlardan oluşan topluluklarda, çıkmaza girildiği zaman, Allah’a göre her şey çok kolaydır gibi kendimizi rahatlatmak amaçlı söylediğimiz sözlerin arkasında çok ciddi bir inancın olmadığını gözlemlemekteyiz. Elbette Allah’a göre her şey çok kolaydır, ona göre kolay olması ve onun her şeye gücünün yetmesi benim sorumluluk alanlarıma karşı olan görevlerimin sorumluluğunu da Allah’ın yerine getireceği anlamı çıkarılamaz. Oysa insan kendisiyle alakalı çözemediği veya çözmek için kafa yorup enerji harcamadığı konularda, Allah’a göre her şey çok kolaydır diyerek kendince bir çıkış yolu bulduğunu sanmakta ve inancının da ne kadar güçlü olduğunu dolaylı olarak anlatmak istemektedir. Bu tarz çıkışların kuru softalık ve cehaletten kaynaklandığını görememek insanın kendisini imha etmesi olur. ”Siz Allah’ın sünnetinde bir değişim bulamazsınız…”Uyarısı böylesi basitlikler üzerine kurulan hayatları köklü temellere oturtmak amaçlı olduğunu düşünüyorum.

Bilenler ile sıradan inanışların değerlere sadakatindeki direncin çok farklı olduğunu görmek mümkündür. İnanma üzerine oturan yaşamlar, inandıklarının tersi istikamette sarsıcı bir uyarıyla karşılaştıklarında uyaran doğrultusunda inandıklarını rahatlıkla değiştirme yoluna giderler. Bun en açık örneği de İsrail oğullarının denizi geçtikten sonra birkaç günlük bir bekleme sürecinde tapmak için Samiriden bir buzağı yapmasını istemeleridir. Hemen inanma rotaları değişiyor ve farklı bir tapınma unsuru oluşturuyorlar. Yaşamlarında inanmanın baskın olduğu toplumların yaşamları ve tutuculukları çok değişkendir ve bunların sürekliliğine güvenilmez. Ortam, zaman ve uyaranların etkileme şiddetine göre yön değiştirebilirler. Âmâ bilgi üzere olan yaşamlar, idrak süzgecinden geçirilerek bilinçlice bir tercih yaptıklarından dolayı onların değerlerine sadakatinin sürekliliği ancak yaşamlarıyla son bulur. ”Ben ve bana tabi olanlar biz bilerek bu yola çağırırız…”Diyen elçi, bilginin iman etmedeki etkisinin ne kadar kuvvetli olduğunu da ortaya koymaktadır.

Bir bilgi üzerine hayatlarını ikame etmeyen toplumlar, bilgi üzerine yaşayanların kobayı olarak kullanılırlar. Tarihin her döneminde bunu görmek mümkündür. Bugün yaşadığımız çağa baktığımızda bilgiye kim sahip ise diğerleri onların önünde el pençe divan durmaktadır. Yaşamsal alandaki donanımların doğru çalışması için, yaşama ait yasaların bilinmesi gerekir. Bu yasalardan haberi olmayanların ben bunların hepsini biliyorum, Kur’an’da var diyerek sığ ve basit anlayışlarını Kur’an’ı referans alıyormuş gibi davranmaları tam bir fiyaskodur. Kur’an’ı referans alanlar, onun gösterdiği ortamı doğru anlamaya çaba harcarlar. Hiçbir çaba ve gayret harcamadan bu bana verildi diyerek başkalarını buna inandırmaya çalışanlar cehaletin zirvesine demir atarlar.Allah,yaşama dair tüm koordinatları belirlemiş ve o çerçevede mücadele edildiği zaman insanlığın doğru bir yörüngede yol alacağını anlatmıştır. Ancak biz böyle bir arayış çaba ve istek oluşturmadan her şeyi inanarak çözeceğine inanan yaşamları arzular olduk. İnanarak hayatı düzenleyeceğini düşünenler varsa öyle bir yaşam Allah’ın sünnetinde yoktur. Elçilerin yaşamlarında normal akışa aykırı mucizeleri gündem yaparak bunlar Allah’a göre çok kolay demekle insan, aklına kendisine ihanet etmekle kalmayarak Allah’ı kendisi için bir kolluk kuvveti olarak görmeye çalışmaktadır.

Allah’a göre her şey çok kolay ancak Allah, işlerin insanın kendi çaba ve mücadelesine bağlı olarak devam etmesini istemektedir. Bunun için yaşadığı ortamı tanımayan hayatın üzerine oturduğu dinamiklerin oluşum gelişim ve devamlılıklarının neden kaynaklandığını bilmeyenler, bütün bir insanlığın yaşamına dair sorunları çözeceğini ancak inanıldığı taktirde çözüleceğini söylemekle çok büyük bir yalan söylerler ancak kendileri bunu idrak edemezler.

Okumayı bir külfet görenler ve okumadan ben bunları yaparım iyi ki bu kadar okumadım cahil kaldım gibi açıklamalar iç dünyanın karanlık dehlizlerinden çıkan ortamı karartacak cehalet gazının etrafa koku salmasıdır. Cehalet gazıyla gazlanmak, insanları dönüşü olmayan bir çıkmaz sokağın imha timlerinin kurşunlarına hedef yapmaktır. Cehalet gazıyla gaza gelenlerin bu gazın etki alanından çıkarak bilen ve idrak eden yaşama kucak açmalarını beklemek kolay olmaz. Çünkü onlar inanarak bu aşamaya gelmişlerse, bundan sonraki yaşamlarını bilerek geçirmelerini istemek onları ölüme çağırmak gibi algılanır. Onlar inandıkları ile olan ilişkilerini kutsayarak devam ettirdikleri için, hayatlarındaki yanlışları onlara izahata kalkarsanız, sizi inanca saldıran olarak tanımlayıp hakaret ve küfretmekte bir sakınca görmezler. Çünkü onlara göre, onlara yapılacak bir kritik onların inandıklarını söyledikleri ilahi değerlere yapılan bir saldırı olduğunu söyleyecek kadar da süreci çarpıtmakta bir sakınca görmezler. Yani inanarak yaşayanlar bilerek yaşayanların varlığını kabullenmezler. Bilerek yaşamak sorumluluk,emek,gayret sabır, istikrar,kararlılık,ahlakilik,adalet ve gerektireceği için bu külfetin altına girmeyi düşünmezler. Allah’ın güç ve kuvvetinin kendileri için taksim edilmiş bir lütuf olduğunu iddia ederek çevrelerindeki insanları hipnotize ederek onların da papağan gibi kendilerini taklit etmesini beklerler. Böylesi yaşamlar her zaman ve her ortamda İlahi eksende düzgün doğrusal bir yaşam grafiği oluşturacak hayatın kendileri için bir tehlike olduğunu anlatarak bilgi üzere yaşamın ortaya çıkmasını asla istemezler. Çünkü bunlar cehaletin taşıdığı su ile değirmenlerini döndürür ve menfaat üzere kurulu hayatlarını yarınlara taşımak isterler.

Ey Allah’ın kulları bilerek yaşamayı inanarak yaşama tercih etmediğiniz sürece sömürülen birer kobay olmaktan asla ve asla kurtulamayacaksınız ne derse doğrudur diyebilmek için o yaşamın en ince ayrıntısına kadar bilgisine sahip olmanız gerekmez mi? Bu bilgiye ulaşırsanız o zaman karar vermede de zorluk çekmezsiniz. Ancak bir hususu inanarak onaylıyorsanız biliniz ki, inandığınız ve inanmaya sizi ikna etmiş olanların uyaranlarının şiddeti değiştiğinde sizin inandığınız olay kişi ve nesnelerde kendiliğinden değişecektir. Eğer bir yerde çalıştığınız için geçiminizi sağladığınıza inanıyor ve Allah’ın sizi yaşattığı için rızkınızı bir yere koyduğunu ona ulaşmak için mücadele edip ona kavuşacağınızı bilmiyorsanız, sizin ihtiyaçlarınızı kim karşılarsa ona bağlılığınız ve inancınız artar. Göklerin ve yerin tüm hazineleri Allah’ındır buyruğu sadece bir ninni gibi gelir.

Tüm bu açıklamalardan sonra şunu açıkça beyan etmeliyim ki, Allah’ın dini bilmeyi gerektirir. Neyi niçin neden ve nasıl yapmam gerekir ve amacım nedir, sorularının anlamsızlaştığı bir yaşamdan, görüntülemek için anlamlı bir sonuç elde edemezsiniz. Bilmediğimiz bir inanç sadece kuru softalıktır. Belli bir amaç için emanet verilmiş olan uzuvlarımızı amacına uygun kullanmadan anlamlı ve yarını olan hayatın kollarında ruhumuzu teslim edemeyiz. ”Ey insan bilmediğin bir şeyin ardına düşme, zira göz kulak ve kalp ondan sorumludur. Bu sorumluluğu taşıyacak bir yaşam oluşturmamız dileğimle…

Sabahın içindeki tüm hayırların kâinatı kuşatmasını rabbimden niyaz ederek selam sevgi saygı ve muhabbetlerimi iletiyorum…

Erol KEKEÇ/14.06.2021/07.10



7 Haziran 2021 Pazartesi

YÖNETENİ MÜSLÜMAN OLAN MI İSLAMİ YÖNETİM?

 “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk yapsınlar diye yarattım…”

Bu ayette insan ve cinin yaratılış amacı açıkça anlatılmaktadır. Ancak bu kulluğun hangi şartlarda ve nasıl istenilen şekilde gerçekleşeceğinin ilke ve kurallarını da Rabbimiz belirlemektedir. Bu ilke ve kurallardan birkaçını ya da herhangi birini temel alarak Allah’a giden yolu bunlar üzerine oturtmaya çalışan anlayışlara şahit olduğumuz muhakkak. Bu anlayışlar samimi niyetle yola çıktıklarını anlatsalar da dinin bütününden bir parçayı ayırarak bunun üzerine dini ve kulluğu ikame ederek dinin muhtevasını parçaladıklarını da hiç anlamazlar. Dinin tüm muhtevası, Allah’a giden yolda kulluk için gerekli olan donanımlardır ancak bunların ağırlığı birbirinden farklı olabilir. Bunların farklılığı ya da ağırlığı sadece dinin bunlardan biri üzerine kurgulanmasını gerektirmez. Öyle olursa sağlıksız bir düşünsel gelişim oluşur ki bu tamamıyla sağlıksız bir din algısını ortaya çıkarır.  

 Allah’a kulluğun temelinde şirkten arınmak ve Allah’ı birlemek vardır. Bunun gerçekleşmediği hangi yaşamlar dinin hangi noktasından tutarlarsa tutsunlar samimiyetleri sadece Allah’a kulluk yapmak üzerine kurulsa da Allah’ın dininden uzak yaşarlar. “De ki, halis din ancak Allah’ındır, Ben dini sadece Allah’a has kılmakla emrolundum…”Dini, Allah’a has kılmak için gece gündüz çaba sarf ederek yorulduğumuz din, Allah’ın dini değilse Allah’a kulluk gerçekleşmez, Allah’a kulluk ancak ve ancak Allah’ın dini ile gerçekleşir. Allah’ın dinini öğrenip ancak kulluğu sadece Allah’a yapmayıp aracıları gözettiğimiz zaman din sadece Allah’a has kılınmış olamaz. Allah’ın dinini yaşamanın doğru formülü yukarıdaki ayeti kerimedir. Bunu dikkate almamak ve sonrasında dinin herhangi bir cüzünü bayraklaştırarak Allah için mücadele ettiğimizi söylemek, sadece söyleyeni aldatmanın dışında bir işe yaramaz.

İnsanın amacı Allah’a kulluk ise, tevhid kelimesi bunu apaçık ortaya koymaktadır. Önce hayata hükmeden olmazsa olmaz olduğuna inanılan tüm bağlayıcılar hayattan uzaklaşacak, ondan sonra ancak Allah’a yönelme başlayacak…Biz önce Allah’a dönelim bunları zamanla yok ederiz demek bu dinin doğasıyla savaşmaktır. Dinin doğasına aykırı her düşünce ve eylem insanı Allah’a götürmez, kişinin gerçek amacı ne ise ancak yolculuğu oraya olur.

Çocukluğumuzdan beri bize öğretilen İslam’ın şartının beş olduğudur.Namaz,Oruç,Hac,Zekât ve sona eklenen Kelime-i Şehadettir. Oysa Kelime-i Tevhit bu dinin özü ve temelidir. O olmadan diğerlerinin ikamesi mümkün değildir.İslamı bireysel bağlayıcı bu temele oturtmak bilinçlice bu dine yapılacak en büyük kıyım olduğuna inananmaktayım.Bir insanın bireysel ferdi kimseyle münasebetinin olmadığı yaşam için bunlar geçerli olabilir ancak toplumsal bir dinin bu kadar daraltılarak insanlığa evrensel bir din olarak sunulması, din üzerinden çıkar devşirenlerin kendi kirli emellerini gizlemek adına yaygınlaştırdıkları bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Her Müslümanım diyenin kafasının derinliklerinde İslami bir yönetim algısının yattığı muhakkak ancak bunun nasıl gerçekleşeceği ve hangi ilkeleri bünyesinde barındıracağı konusunda ortaya çıkacak sonuç hayatın gerçeklerinden bir o kadar uzaktır. Hayatın gerçeklerini dikkate almayan bir din Allah’ın dini olabilir mi, kesinlikle net inanıyorum ki olamaz. Allah’ın gönderdiği elçiler hangi topluma gidiyorsa o toplumun dilini çok iyi biliyor ve onların sorunlarına çözüm olmak için geliyor. Dil bir lisan olmanın ötesinde bir yaşam tarzı ve kültürdür. Çünkü dil bir aktarım ve iletişim aracıdır. Doğal değil sonradan insanların nesnelere yüklediği anlamlarca şekillenmiş ortak anlaşma biçimidir. Bundan dolayıdır ki, elçiler geldikleri toplumu tanıyorlar ve onların yaşamının dışında anlamadıkları bilmedikleri ve zorlanarak altından kalkamayacağı sorunlarla onları bunaltmıyorlar.

İslami bir yönetim kurgusu da bunları kuşatıcı nitelikte olmak zorundadır. Bu kurgulamayı yapmayan şekilsel ibadetleri dinin aslı bir unsuru ve toplumsal yaşamın olmazsa olmazı olarak dayatıp insanların Allah’a verecekleri hesaplarının faturasını burada sormaya kalkmak bu dinden bihaber yaşamaktır. Bir başkasıyla münasebetimizi etkileyen yaşam şeklimizin faturası ancak burada sorulabilir, başkasıyla alakası olmayan eylemlerin faturasının bedelini ancak Allah sorgular. Ahlak ve hukuk içerikli kapsayıcı eylemler toplumsal olduğu için, ancak bunların sorgulaması burada yapılır. Bunların dışında kalan ve İslam’ın şartı olarak çocukluğumuzdan beri bize dayatılan bu algının faturasını burada kimse sorgulama hakkına sahip değildir. Diyeceksiniz ki birey olmadan toplum olur mu, elbette bireylerin ortak yaşam algısı, toplumsal yaşamı ortaya çıkarır. Ancak bir inanç üzerinden toplumsal yaşam oluşturulamaz. Müslüman toplum demek,%100 herkesin Müslüman olduğu toplum demek değildir. Müslümanların Müslüman olmayanlara göre yoğunluğunun daha fazla olduğu ve yaşam olarak Müslümanların yaşam değerlerinin diğerlerine göre daha belirginlik kazandığı toplum demektir. Dolayısıyla Müslüman toplumda herkes Namaz kılacak veya oruç tutacak diyerek ferdi bireysel sorumlulukları insanlara dayatarak, bunun adına İslami yaşam tanımlaması yapmak, İslami Yaşamın ne olduğunu idrakten yoksun yaşamaktır. İslami Yaşam demek, hakkaniyetin ve adaletin temel kıstas alındığı ahlaki değerlerin tüm değerleri kuşatacak bir özelliğe sahip olduğu yaşamdır. Ahlak adalet ve hakkaniyet ölçülerinin hayatın rotasına oturmadığı ortamda hangi dini kıstası temel bağlayıcı ilke olarak koyarsanız koyunuz böyle bir toplum İslami yaşam asla olamaz. İslam dendiği zaman akla gelmesi gereken temel ilke Tevhiddir.Tevhide sahip olanların yaşamlarını biçimlendirdikleri değerler onların bireysel bağlayıcılarıdır.

Allah’a kulluk bireysel sorumluluktur. Allah’a kul olanların kenetlenerek bir araya gelerek tüm insanlık için ortaya koyacakları evrensel yaşam denkleminin adıdır aslında İslami yaşam. Bu yaşamın kıyısından köşesinden geçmekten mahrum olanların bireysel ferdi sorumluluklarını evrensel bir değer sistemi gibi insanlara dayatarak bir yönetim biçimi düşleyerek bunu adına da İslami yönetim demeleri onu hiçbir zaman İslami yapmayacaktır. İslami Yönetim demek, yönetenlerin Müslüman olmasını da gerekli kılmaz ama Müslümanlardan oluşursa çok daha iyi olur. Tabi ki Kur’an’ın tanımladığı Müslüman’dan bahsediyorum…Yerkürenin neresinde olursa olsun, Adaleti esas alan, ahlakı toplumsal yaşamın temel kodları olarak gören herkese hakkaniyet ölçüleri içinde yaşam alanları oluşturan yönettiği insanlara zulmetmeyen, onları sömürecek tüm yolları kapayan faizi yaşamın dışına atan, günlük yaşamı sağlayan ihtiyaçları karşılamak için bir değer sistemi ve değişim aracı olarak kullanılan para ve türevlerindeki dalgalanmaları sıfıra ya da altına çekmiş, kötülüklere yöneleceklerin gidiş yollarını çok zorlaştıran ve bağlayıcı hukuk normlarının herkes için aynı olduğu yönetim İslami bir yönetimdir. Müslümanların yaşamadığı bir yönetim olsa da…Kendimizin de içinde bulunduğu İslam toplumlarında illaki İslami bir yönetim beklemek bizleri avucunu yalayacak bir bekleyişe taşıyabilir.

Neden mi anlatıyorum, İslami bir kimlik kişilik ve kulluk bilincini geliştirememiş olanların İslami bir yaşam ve bunun üzerine oturan bir yönetim sistemine kavuşmaları mümkün değildir. İslam bir temenniler mecmuası değildir. İslam bir yaşam ve yönetim anlayışının dinamik akışkan ve sürekliliği olan bir manifestodur. Bu sorumluluğun altına girmek isteyenlere naçizane önerim, ne pahasına olursa olsun kendinizi ve sahip olduğunuz tüm birikimlerimizi evrensel yaşam denklemine hizmet eden ve bize kulluk bilincimizi geliştiren bir birikim olması durumuna getirelim. Öğrendiklerimiz içinde yaşadığımız mağaramızın duvarlarını her gün biraz daha kalınlaştırarak dışarıdan gelebilecek kıvılcımların girmesini hepten yok edecek duruma geliyorsa, yıkın gitsin o duvarları kimseye bunun bir faydası olmayacaktır. Faydasız ilimden Allah’a sığınalım…

İnsanın din ile olan ilişkisini Güneş sistemi gibi düşünebiliriz. Güneş sisteminde bulunan gezegenler hem kendi yörüngelerinde kendi ekseni etrafında dönerken ayrıca Güneş sistemindeki dönüşüne de asla bir gölge düşürmez tüm bunları birlikte yapar. İnsanın bireysel ferdi ibadetleriyle olan ilişkisi Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi sonrası ortaya çıkan sonuç gibi bir fonksiyona sahiptir. Dünya kendi etrafında dönmezse nasıl ki gece gündüz olmadığı için yılı oluşturan günler olmayacaktır. Ancak kendi ekseninde dönmeyen dünya Güneş etrafındaki dönmesi devam ettiği sürece mevsimlerin varlığı devam edecektir. Mevsimlerin varlığı devam etse de doğal akışa sahip olan bir sistem de eksiklik olacağından istenilen sonuç hakkıyla yerine getirilmiş olmayacaktır. İşte Ferdi İbadetlerin durumu da Bireyin kendi ekseni etrafında dönmesidir. Onun sonucunda İslami bir kişilik ve kimlik oluşur bu kimlik Allah’a kulluğa giderken belirleyici bir özellik taşır. Ancak Hukuk, ahlak ve adalet gibi kavramlar ile insanlığın yaşamına bir düzen oturtmak, Dünyanın güneşin etrafında dönmesi gibidir. Yani yılların oluşmasına nasıl ki, dünyanın kendi ekseninde dönmemesi engel değilse, Bireyin ferdi bireysel sorumlulukları içinde olan ibadetleri yapmamış olması toplumsal yaşamda bunları uygulayan bir yaşam ortaya çıkarmasına engel olamaz. Âmâ düzen bozulduğu ya da eksik kaldığı için gece ve gündüz gibi bir nimetten mahrum olmak gibi hayatımızda çok önemli yere sahip bazı değerlerden mahrum kalabiliriz…

Ey insan Allah’a kulluk olan sorumluluğun önüne kulluk için gerekli olan parçalardan birini geçirerek kendini parçalamazsan, yörüngen seni istenilen hedefe yaklaştıracaktır. Allah’a kulluğun yerine kendi ilahlığını öne çıkarıp kulluk yaptığını sanan zavallılardan eylemesin Rabbim bizleri…Ey Rabbimiz yanıldıysak unuttuysak bizi sorumlu tutma, bilerek yanlış yapmaktan bizi uzaklaştır, yanlışta ısrar ettirme bizi, sehven yaptığımız hatalarımızdan dolayı da bizleri bağışla…

Selam saygı muhabbet ve merhamet dileklerimle herkesi Allah’a emanet ediyorum…

Erol KEKEÇ/16.06.2021/16.06


1 Haziran 2021 Salı

DOĞRU BİLGİ DOĞRU EYLEME GÖTÜRÜR!

Bir toplumda insanların çoğunluğu meraklarını doyuramadıklarından dolayı, merak uyandıracak alanlarda geziniyorlarsa bunlar üzerinde etraflıca düşünmek gerekmez mi? Suyun kaynağında kirlenme olduğu zaman nasıl ki, yeni su kaynakları arayıp kirlenen sudan faydalanmayıp yeni arayışlara girişiyorsanız, bilgi kaynakları da böyledir. Bilgi kaynakları güvenirliliklerini kaybettiğinde kendiliğinden doğal arayışlar oluşmaya başlar.

Kendi ülkemiz gerçeğini dikkate aldığımız zaman bu arayışın canlı örneklerine tanık olmaya başladık. Geçmişi çok karanlık olan, her türlü olumsuzlukla adı anılmış olanlar bugün insanlar için yeni bir bilgi kaynağı olarak görülmeye başlanmışsa, bilgi kaynağının başında oturanlar, acaba nasıl bir kaynaktan insanları bilgilendirdi ki o bilgiler güvenirliğini kaybetmiş ve meşru olmayan zeminlerde temiz kaynaklar aranmaya başlanmış diye hiç kendilerini sorgulamayacaklar mı?

Gündemi yakından takip eden biri olarak yazıyorum. İllegal bir yapılanmanın gençliğin büyük bir bölümü tarafından dinleniyor olması ve insanların bu konudaki kanaatleri de söylenenler hiç de yabana atılacak türden değil diye görüş belirtmeleri hiç mi üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olmuyor? Hep insanlar suçlu böylesi adamların sözüne inanılır mı, bunlara inanacak kadar insanlar gerçeklere gözlerini kapamış olamaz gibi oturduğunuz yerden ahkam kesmeniz sizin içinde olduğunuz karanlıkları aydınlatmayacağını çok iyi anlamalısınız…

Organize suç örgütü lideri olarak tanımlanan şahıs son bir ay içinde 8 adet video konuşması yayınladı ve herkes tarafından da ilgiyle izlendi. Meşru olmayan yaşamlar meşru olan konuları anlatarak insanları bilgilendirmek istiyorsa, insanın aklına şöyle bir soru geliyor, acaba meşru olarak bu konularda görev başında olanlar neleri anlatmadılar ki, insanlar bu açlıklarını bu tip dillerden öğrenme gereği duyuyorlar. İnsanlar doğru bilgi almak ister, aldıkları bilgiyle yaşamları arasındaki bağlantıyı da çok iyi kurar. Belki hemen dillendirmezler ama çok iyi bir gözlemci oldukları muhakkaktır. Bu gözlemciliğin getirmiş olduğu bir farklılık olsa gerek, yetkili birimlerden daha çok, hiçbir resmi yetkisi olmadığı halde yetkisi dışında kalan ama insanları ilgilendiren konulardan bahseden bu zatları dinlemek için meraklanmaktadırlar. Diyeceksiniz ki ne merakı, videoların izlenme oranlarına baktığınız zaman anlattıklarımı ne kadar da doğrular nitelikte olduğunu sizler de göreceksiniz. Toplum doğru bilgilendirilmeye ne kadar aç…Peki doğru bilgi doğru olmadığına inanılan insanlar tarafından nasıl verilir diyebilirsiniz haklı olarak. Yanlış bilgiler doğru olduğuna inanılan insanlar tarafından nasıl verilebiliyorsa, doğru bilgiler de yanlış olduğuna inanılanlar tarafından tabi ki verilebilir. Genellikle insanlar bu anlayışla o alanlara yönelerek içlerindeki doğru bilgi açlığını bu yolla doyurmaya çalışmaktadırlar.

Bir ortamda herkes aynı şeyleri anlatıyorsa orada kimse bir şey anlatmıyor demektir. Bizim insanımızın bilgilenme kaynakları genellikle televizyon ve gazeteler olmaktadır. Bu iletişim kanalları da ya sadece aydınlıkları anlatıyor ya da her taraf karanlık hiç aydınlık yok diyerek bağırıyor. Millet kayıtsız şartsız teslimiyet ile kayıtsız şartsız muhalefet mantığından usandı ve bu oluşumların dışından gelecek seslere kulak vermeye başladı. Son dönemde gündem oluşturan videolara da bu mantıkla yaklaşarak içinde farklılıklar olabilir mi acaba diye dinlediler, sonrasında geldikleri nokta yayınlanacak bir sonraki videoyu sabırsızlıkla beklemek oldu. Bu sürecin oluşmasına neden olan ne o videoyu dinleyenler ne de o videoyu yapandır…Bu süreç bunların dışında oluştuğu için bu iki unsuru bir araya getirmeyi başardı.

Organize suç örgütü diyerek geçiştirmek öyle kolay olmuyor, toplumda yarattığı karşılığa baktığımızda sosyolojik tahlilinin yapılması gerektiğine inanmaktayım. Dijital çağda yaşadığımızı sanıyorum ülkenin önemli makamlarını işgal edenler hala fark etmemiş olmalılar ki, söyledikleri artık karşılık bulmamaya başladı. Dijital çağın en önemli yanı çok kısa sürede insanları birbirinden haberdar etmesidir. Aynı zamanda bilgi aktarımına çok ciddi etki etmesidir. Kısa sürede sizin ağzınızdan çıkan bir söz mesafeleri dikkate almadan kitlelere ulaşabiliyor. Böyle olmasına rağmen önemli makamlarda bulunanlar hala feodal yaşamda seyreder bir algı ile insanlara yaklaşmaktadırlar. Bu anlayış insanın kendi sonunu kendisinin sonlandırması anlamı taşır. Yani eskisi gibi insanları bilgilendirmediğimiz zaman bunlar gizli kalır mantığı çöp oldu. Sizin attığınız her adım ve sarf ettiğiniz her söz kayıt altına alınmaktadır. Bu kayıtlar sizin en zayıf anınızda ya da sorumlu olduğunuz insanlarla aranızdaki bağlar zayıfladığında ve güvensizlik oluşmaya başladığında rahatlıkla kullanılacak zamanı bekler. Sorumlu makamlarda olanlar bunları çok iyi analiz ve tetkik etmeleri gerekir. Bu sorumluluğu yerine getiremeyenler adına bir başkası bu alanları doldurduğu zaman sizinle kitlenizi karşı karşıya getirme ihtimali çok yüksektir. İşte geldiğimiz nokta da böyle bir durumun olduğu aşikardır.

Suç örgütü lideri olduğu iddia edilen şahsın bilgilendirmesine bakıldığında, devletin en üst makamının etrafının sarıldığını dolayısıyla üst makamın toplumda nelerin olduğundan haberdar olması mümkün değil derken bu gerçekliğe de doğrudan değinmektedir. Bu yaklaşıma baktığımızda insanların merakla bekledikleri ve bilgi sahibi olmak istedikleri konulardaki açlıklarını bu yollarla telafi ettiğine şahit olmaktayız.

Devletin asli görevlerinden birisi de halkını doğru bilgilerle en açık şekilde bilgilendirerek şeffaf olmaya özen göstermesidir. Son iki yıldır küresel salgından etkilenen ülkemiz yeterli bilgi kaynaklarıyla bilgilendirilmedi bilgilendirildiyse de anlatılan bilgiler genel bir güven oluşturamadı. Bu güvensizlik birçok alanda sorgulamaları da beraberinde getirdi. Sebebi ise önemli bilgilerin verilmesi gereken konularda üzerinde ciddi çalışmaların ve değerlendirmelerin olduğu bilgilerden oluşmadığı için güven bunalımı yaşanır oldu. Tekrarlanan bu sürecin düzeltilmesi gerekirken, bu yanlışlar birer doğruymuş gibi dayatıldı ve bunları kabul etmeyenlerin büyük bir kısmı da potansiyel düşman olarak görüldü. Bu anlayışlar en üst perdeden dillendirildiği zaman bu anlayışların peşinden koşan tebaa da gece gündüz bunları dillendirerek bu anlayışların dışında kalanlara küfür hakaret ve düşmanlığı bir ibadet aşkıyla yerine getirmenin huzurunu yaşıyordu. Yani siz kendinizden kendiniz olmayanları dışlayıp onların seçenek aramasına sebep olmanıza rağmen sorumlu olarak bu insanları gördüğünüz sürece, hangi ortamda hangi zamanda nasıl bir yönlendirme mekanizmasıyla karşılaşacağınızı kestiremezsiniz. Bu süreç böylesi bir keşmekeşliğin sonucu olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu sürecin kontrolden çıkarak nereye gideceğini kestiremiyor olmakta, sizin sahip olduğunuz bilgi kaynaklarının inandırıcılık özelliğini kaybetmesi ve olayları yönetme becerisinden yoksun olmasından kaynaklanır.

Evet, İnsanların doğru bilgi alma özgürlüğü ortadan kalkar ve sadece verilen bilgilerin doğruluğu dayatılırsa, dayatılan her şey inandırıcılığını kaybederek yaşam alanına girer. Ondan sonra insanların bilgi kaynakları ansızın rota değiştirir, farklı bir raya geçen ve makas değiştiren tren gibi yol alır. Bunun en olumlu yansıması ne olur dersiniz toplumsal uyanış destanının okunmasına neden olabilir. Hep birlikte doğru bilgi kaynaklarına ulaşarak doğru bilgilenenlerden olmak ümidiyle, selam saygı ve muhabbetlerimle…

Erol KEKEÇ/01.06.2021/00.34



"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!