Hayat, doğumla ölüm arasındaki keskin çizgi üzerinde ruh ve
bedenle birlikte dosdoğru yürüme azmidir. Azmin zaferi, anlamlı bir yaşamın
film galasında tüm koltuklar bomboş kalsa da yılmadan yürüme kararlığını ortaya
koyduğu zaman anlam bulur.
Hayat, insanın, bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk,
yetişkinlik ve yaşlılık dönemleri diye bir süreci eskiterek son noktaya yaptığı
yolculuktur. Bu yolculuk her dönemde, aynı hız ve rahatlıkta olmayabilir. Belli
dönemlerde enerji, yatağı aşındırırken, bazen de yatak enerjiyi taşıyamaz duruma
gelir. Bu süreci böyle okuduğumuz zaman, hayat hakkında ortaya koyacağımız
düşünceler de yaşamsal gerçekliğimizle bir bütünlük içinde olur. Âmâ bu yol
üzerindeki, enerji ve yatağı ayrı ayrı ele alır ve hayat hakkında anlamlı bir
yargı oluşturmak istersek, içinden çıkamayacağımız paradokslarla karşı karşıya
kalırız.
Su akarken nasıl ki geçtiği her toprağın ve çakılın kokusunu
ve özelliğini de içine alarak yoluna devam ederse, insan da ilk başlangıcından
hayatının sonuna kadar yaşadığı her ortamın, zamanın ve yaşın durumuna göre
bulunduğu özellikleri alarak yaşam serüvenini noktalar. Bu süreci dikkate
alarak insan yaşamını değerlendirmek olmalı bakış açımız. İnsanın yaşam yolu
üzerindeki etkenlerden ve zamandan bağımız değerlendirilmesi onu doğru
tanımlamak ve anlamak olamaz.
Çağımızın en önemli sorunları arasında ele alınan konuların
başında, gençlik sorunu düşünülür. Oysa gençlik bir sorun değil, sorunları
rahat çözmek için aktif hale getirilmesi ve doğru yönlendirilmesi gereken aktif
bir enerji olarak görülmesi kaçınılmazdır. Bir nehrinin yatağının bazı noktaları,
suyun debisini nasıl daha güçlü kılıyorsa; gençlik de insan enerjisinin
debisinin şiddetli aktığı dönemlerdir. Bu dönem, kendi içinde ve koşullarında
ele alınmak zorundadır. İnsanı, manişizmin bir parçası olarak değerlendirmekten
uzaklaşıp, onu psiko-sosyal yönünün güçlü olduğu bir varlık olarak görmek gerekir.
İnsana bu bakışla baktığımız zaman onun anlaşılmayacak çok az yönünün
kalacağını düşünüyorum. İnsanın bilinmeyen yönü de kendisinin bile anlamakta
zorlandığı sebepsiz, hiçbir neden olmadan göstereceği davranışlarıdır. Bu
davranışların ne olduğu bilinmemiş olsa bile o davranışları ortaya çıkaran psikolojik,
sosyal ve fiziki etkenler tespit edilip, önlemler alındığı ya da doğru
yönlendirmeler yapıldığı zaman; insan bir muamma olmaktan çıkmış olur.
İnsanın en önemli özelliği fıtratın evrensel olması ve ana
maddesinin toprakta birleşmiş olmasıdır. İnsanın ana maddesi toprak ise o zaman
toprağın yapısındaki değişimler verimlilikler insan yaşamında da doğrudan
etkili olacağı muhakkaktır. Bunu dikkate alarak insan için oluşturulacak
yargılar ve teoremler, doğru sonuçlar doğurabilir. İnsanın ana maddesi ve fıtrat
genleri dikkate alınmadığı zaman, tüm denklemler insanı anlamaktan ve onun
hayatına katkı sunacak denklem olmaktan uzaklaşır.
Biz, gençlik kavramını bu çerçevede ele alıp, geniş boyutlu
tahliller yapmak için kafa yorduğumuz zaman, yorulan kafalar en güzel çözüm
önerileri ve fayda teorileri oluşturduğu zaman, tüm yorgunluğunu atacak bir
rahatlığa kavuşacaktır. Çünkü onun yorulduğu noktadan itibaren, elde ettiği
enerjiyi daha aktif hale getirecek bir enerji akışını ortaya çıkaracaktır. Bu
enerji akışı, diller arasındaki ahenk, uyum ve iletişimin güçlü olmasıyla
ortaya çıkacaktır. Bu dil yakalandığı zaman, sorun olarak algılanan ve öylece
tanımlanıp büyük yatırımlar yapmayı gerektirecek, altından kalkılmayan bir
ağırlık olarak görülen tablo, bir anda hayatın en güçlü ve dinamik boyutu
haline gelecektir.
Gençlik insan yaşamının en güçlü ve dinamik noktasıdır. Bu
noktanın nasıl, nerede, ne zaman hareketlenme gerçekleştireceği ve hangi kutup
başlarıyla reaksiyona geçtiği anlaşılmadan; sorun olarak gördüğümüz durumu daha
büyük ve korkunç bir duruma getirebiliriz. Bunun için yapacağımız çalışmalar ve
ortaya koyacağımız eforların hepsinin bir anlam ifade etmesi için elinizde hiç
kullanılmayacak parçalanmış bir kâğıttan bir şekil, ya da bir odundan kereste
yapacak usta olarak kendimizi görmekten uzaklaşmak zorundayız. Bu anlayışın
hayatımıza katacağı çok önemli ufuklar açacağını bilelim. Gençlik çalışması,
adı altında yapılan tüm faaliyetlerin anlamlı olması için, bu çalışmaların baş
aktörü olarak rol alanların, sadece bir aydınlatma fişeği olduklarını idrak
etmeleri kaçınılmazdır. Aydınlatma fişeği olma özelliği olmayanların, merminin
nasıl atılacağını kendi deneyimsel tecrübelerini bilimsel bir bilgi gibi
dayattıkları ortamlarda, tüm mermilerin boşa patlatılmasına sadece şahit oluruz.
Bu şehadetimizden yola çıkarak gençlik heder oluyor, onlar nereye gidiyor gibi,
anlamsız sorgulamaları muhatabı olan kendimize değil de başkalarına sormaya
kalktığımızdan; gençlikle aramızda bir uyum sürecini asla oluşturamayız.
Gençlik, bir bitkinin ne gövdesi ne yaprakları ne tomurcuğu
ne de köküdür. Gençlik bir bitkinin en hassas noktası olan çiçeklenme durumu gibidir,
o dönemde iklim nasıl bitkinin çiçeklerini dökmemesi ve aşırı bir rüzgarla tüm
çiçekleri koparmamasına dikkat ediliyorsa, gençlikte insan yaşamının çiçek
açtığı dönemdir. Bu dönem en hassas ve çok kolay her farklı uyaranlarla
reaksiyona geçeceği bir dönem olarak ele alınmak zorundadır. Bu hassasiyeti
dikkate alarak o çiçekleri savuracak aşırı ve kötü iklim şartlarına müdahale
ederek, o çiçeklerin kendi doğal yapılarına uygun zamanlarını tamamlamasına
katkı sunmak esas olmalıdır. Bu süreci dikkate alan ve arızasız atlatan
toplumların, gelecek endişesi taşımadığına şahit olursunuz; çünkü onlar
neredeyse tüm çiçekleri meyve oluşacak ortama taşımışlardır.
Beyinsel ve evrensel insanlık ana maddesini dikkate alarak
yapılacak gençlik faaliyetleri bir yol alır ve nehirler okyanuslara ulaşır.
Ancak böyle değil de iş olsun torba dolsun mantıklarıyla bizi de bir adam
sansınlar algısıyla kendimizi manevi olarak rahatlatmak için yapılacak çalışmaların
tümü, sadece suların buharlaşarak yok olmasına neden olan faydalı güneş ışıkları
gibi hem gençliğin enerjisini boşa harcamaya ve zamanları heba etmekten başka
bir işe yaramayacaktır. Hep birlikte yeni bir güne açılan Güneş ışıklarının
altında sonsuzluk ufkuna yolculuk yapmak için herkese kendi görevinin başına
diyorum…
Erol KEKEÇ/14.02.2019