Yezidin dini
ile Muhammed’in(a.s) dinin birbirine karıştığı dönemlerde, ne anlaşılırsınız ne
de sizi anlayacak selim bir akılla düşünecek insanlarla karşılaşırsınız. Bunun
birçok sebebi olmasına rağmen, öncelikli üzerinde duracağım ciddi bir akıl
tutulması yaşayan toplumda bulunmuş olmanız en kötü şansızlığınız olur.
16 Kasımdan bu
güne çok ciddi bir problemle karşı karşıyayız. Aslına bakılacak olursa bu
problemler hep vardı, ancak uygun zemini 16 Kasımdan sonra bulduğu için ortaya
çıktığına inanıyorum. Tarihi problemleri değerlendirirken hep pragmatik olarak
bakıldığı için Yezidin caniliklerine hiç bakılmamış, onun kazandırdığı
kazanımlar var mı yok mu, anlayışıyla değerlendirilmiştir. Bu anlayışlar hakkın
şahitliğini yapacak bir toplumun gelenek olarak günümüze kadar gelmesini hep
gölgede bırakmıştır. Yani Yezit ile Hz. Muhammed Mustafa (a.s)’in dinini
birbirinden ayıracak beyinler çıkar bulutlarının etkisi altında kaldığı için,
çok kötü bir akıl tutulması yaşanmıştır… İşte bu günlerde tekrardan bu akıl
tutulmasının etki alanına giren toplumumuzda bu bulutları dağıtacak, çok ciddi
bir yürek bombardımanına ihtiyaç olduğunu görüyorum.
Bu ülkenin
başına gelen başbakanı hakikaten Allah için,yapılan yanlışlar olsa da,kutluyorum ve attığı her hayırlı adımda rabbim onun yar ve yardımcısı olması
için dualarımız onunla olacaktır. Müslüman toplumun siyasal ideolojiye bu
dönemde yamandırıldığı kabul edilse de, şahsen ben şunu görüyorum, hakikaten
sistemin nimetlerini yemekle doymayan bir kesim daima siyasal iktidara yakın
olmaya çalışsa da, Sayın Başbakanımızın tüm yönelimleriyle Hakka şahitlik
yapmak için yolda yürüdüğüne inanıyorum. Başbakanımızın 16 Kasımda
Diyarbakır’da verdiği mesaj tüm şer odakları tarafından eleştiri ve kinle karşılandı.
Tüm uçlar bu mesajı boğmak için ellerinden geleni arkalarına koymadılar. Bu
mesajın oluşturmak istediği gelecek unutturuldu, yeni problemlerle, dağılmak
üzere olan bulutlar yine üzerimizde kümelendi ve yeni bir akıl tutulması
akımıyla karşı karşıya kaldık. Bu akıl tutulmasını üzerimizden atabilmenin
yolu, şu anda yaşanan ve devam etmesi de, kuvvetle muhtemel olan, dershane
paranoyasını pragmatik bir anlayışla değerlendirmekten kurtulmaktır. Şayet bu
ayrımı yapamazsak, Muhammed’in(a.s) dini ile Yezit’in dinini birbirinden ayırma
melekelerimizi kaybettiğimiz gibi, yarınları hüsranla sonuçlanacak bir virane
miras bırakacağımızdan şüpheniz olmasın.
Naçizane
uyarım, taraf olmaktan vazgeçmeyenler, merkezi sistemle akıllarını efendilerine
ipotek verirler, merkezi sitemle dayatılan basınç sonunda, tazyikli atış
yaparlar ve efendilerinin bevillerini şifa niyetiyle içmekten asla
kurtulamazlar…
Efendilerini
ilahlaştırarak, Allah’ı ilah olarak gördüklerini sanabilirler, ancak kayıtsız
şartsız taraf olup akıl tutulması yaşayan ortamlarda, doğru ile yanlışın
belirleyici çizgisi asla ortaya çıkmayacaktır…
Bir hizmet var
buna karışmayalım nede olsa kol kırılır yen içinde kalır, anlayışıyla kendisini
avutanlar, hakikaten şeytanın düşük tonda çaldığı bir ıslığın arkasında transa geçen,
düşünmekten aciz bir sürüye dönüşürler…
Rabbimiz biz
efendilerimize uymuştuk, ya o efendileriniz doğru yolda olmasa yine mi onlara
uyacaksınız buyruğunun muhatabı olmamak için, taraf olmaktan kurtulmak gerekir…
Müslümanlar
adına mücadele ettiğini söyleyen Yezidin çılgınlıklarını göremeyen, Yezidin
etrafında kümelenen kalabalıklar, Yezidin yaptıklarından ve hilelerinden
sorumlu olduklarını bilmek zorundadırlar.
Yezidin nasıl,
kim nerede ve ne zaman olabileceğini tarif etmek bize düşmez, ancak Yezit gibi
Allah’ın dinini, Hüseyin’le savaşmak için kendisine kalkan yapan her anlayışın,
yezidin dini üzerine olduğundan şüpheniz olmasın…
Yezidin
ordusunda olup ve birçok imkânlarla donatılacağını bildiği halde, hakkı
görünce, hakkın yanında yer alarak şahadete koşan Hür’ün yerine geçme
cesaretini gösteremeyenler, Üzerlerindeki kara bulutları dağıtamayacakları
gibi, akıl tutulmasından da kurtulamazlar…
Hiçbir
dünyalık, uğruna savaşılmayacağı gibi, Müslümanlar arasındaki bağları koparacak
öneme de sahip değildir. Şayet dünyalık hedefler uğruna Müslüman’ım diyenler
arasında bir anlaşmazlık çıkıyorsa, aslını araştırmak, her Müslüman’ın üzerinde
asli bir görevdir. Bu asli görevleri yapmayanlar ve ne olursa olsun bizi
ilgilendirmez diye düşünenler, Allah’ın rahmet alanın dışında dolaşmaya mahkûm
olurlar…
Şunu unutmamak
gerekir ki, Allah’ın yeryüzündeki bir kevni ayetinin ve aynı zamanda kitabi
ayetinin inkar edilemeyeceğinin gündeme gelmesinin hemen ardından kaos
yaratılacak ortamların oluşturulmasına çanak tutan her bir anlayış, bütün bir
insanlığı öldürmüş gibi sorumludurlar…
16 Kasım, her
şeyi inkâr temelinde kurulmuş bir sistemin yapıtaşlarının yerinden oynadığını
gördüğümüz an, inanılamayacak entrikaların ve dirençlerin oluşmasını bir
tesadüfler yumağı olarak görme becerisine sahip olamadığım için kusuruma
bakmayın…”Allah tek ilah olarak anılmak istendiği zaman Allah’a ve Ahiret
gününe inanmayanların kalplerindeki bu korku ve ürpertinin, Müslüman’ım
diyenler arasında da oluşmasını doğrusu anlamakta çok zorlanmaktayım, ancak tüm
ilahlarla birlikte Allah’ın adı anıldığında hiçbir çıtırtı ve tıkırtının
olmaması hakikaten sorgulanması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum…
Dinler arası
ittifak projelerinde gülerek, eğlenerek, çok büyük işler yaptığına inanlar,
Müslümanlar, Müslümanlara karşı alçak gönüllü ve mütevazı olurlar, kâfirlere
karşı da onurlu ve başları diktirler, buyruğunu iğdiş etmemiş olsalardı,
sanırım az da olsa sükûnet ve merhamet çağrısı yaparlardı…
İnsanların
hesabının görüleceği zaman çok yakındır, ancak onlar daldıkları gafletle hala
yüz çevirmektedirler, Kuran’ı kerim’in bu buyruğunu bir an evvel hatırlayıp
hizaya geçmesek, sanırım hizaya gelmemiz zebanilere kalacaktır…
Allah, yere gireni
yerden çıkanı, göğe yükseleni gökten ineni, sinelerin hain bakışlarını,
rahimlerin nelere gebe kaldığını ve hainlerin neler yapmak istediklerini çok
iyi bilmektedir… Buna rağmen dünyalık menfaatler için, insanları aldatanlar Allah’ı
aldatacaklarını sanmasınlar, herkesin yaptığına karşılık rehin alınacağı gün
gelecektir…
Allah’ı
bırakıp da kullarımı dost edinenler yoksa kurtulacaklarını mı sandılar? Kim Müminleri
dost edinmezse, onlar rahmanın ayetlerini çiğner geçerler ve Allah’ın zikrinden
yüz çevirirler…”Kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse, Allah onun yanından hiç
ayrılmayacak bir şeytanı ona musallat eder, şeytan da ona kabuk gibi birleşir,
gelmişini ve geçmişini ona güzel gösterir… Bize geldiği zaman ve ateşi
gördüğünde arkadaşına şöyle seslenir, sen ne kötü bir dostmuşsun, keşke seninle
benim aramda doğu ile batı arası kadar mesafe olsaydı, beni hüsrana götürdün… Evet,
Şeytanın bizi götüreceği akıbetin bu olduğunu yerlerin ve göklerin rabbi beyan etmektedir.
Bu beyana uymayarak kendi şartlanmışlıklarını ve hedefledikleri yanlışları
mutlak hakikatlermiş gibi insanlara pazarlayanları Rabbim görmektedir…
“Size Allah’ın
gazabına uğrayanları haber vereyim mi de, onlar tüm amelleri boşa gittiği halde
hala kendilerini Salih bir yolda sananlardır…”Kanaat sahiplerinin bu davranışlar
içine girmesi çok daha büyük tehlikedir, rabbim bizleri bu halden uzak eylesin…
Konunun
başında söylediğim meseleye tekrar dönüyorum, Yezidin yolunu hala bize hak
olarak göstermeye çalışanlar, gazabın en şedidine duçar olurlar herkesin haberi
olsun… Hendeklerin kazılma zamanı hendekleri kazıp, tevhit ile şirki ayırt edemeyenler,
hendeklerde can verirler…
SOSYOLOG-EROL
KEKEÇ
02.12.2013
(12.50-14.05)
ÇENGELKÖY/İSTANBUL