Bu Blogda Ara

17 Ağustos 2024 Cumartesi

Dilimizin Yabancılaşması

Batı Kavramlarını Benimseyip Doğu Kavramlarına Düşman Olmanın Tarihî ve Kültürel Arka Planı"

Türkiye'de dil reformları sürecinde Batı kökenli kelimeler benimsenirken, Arapça ve Farsça kökenli kelimelere yönelik dışlayıcı tutumu sosyolinguistik bir perspektifle ele alacağız. Makale, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet dönemine geçiş sürecinde gerçekleşen dil reformlarının, toplumsal ve kültürel kimlik inşası üzerindeki etkilerini irdelemekte ve bu süreçte dilde yaşanan yabancılaşmayı analiz etmektedir. Örneklerle zenginleştirilen bu çalışma, dildeki yabancı kelime kullanımının arkasındaki tarihsel ve ideolojik dinamikleri ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Dil, toplumsal kimliğin inşasında önemli bir rol oynar. Bir toplumun dili, onun kültürel değerlerini, tarihsel mirasını ve kimliğini yansıtır. Türkiye'de, Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte gerçekleştirilen dil reformları, sadece dilin sadeleştirilmesi ve Türkçeleştirilmesi amacı taşımamış, aynı zamanda Batı'ya yönelme ve modernleşme çabasının bir parçası olarak uygulanmıştır. Bu süreçte Arapça ve Farsça kökenli kelimeler dışlanırken, Batı kökenli kavramlar benimsenmiş ve günlük yaşantının bir parçası haline gelmiştir. Bu makalede, dil reformlarının tarihsel arka planı incelenecek, Batı kökenli kelimelerin benimsenmesinin nedenleri araştırılacak ve Arapça ve Farsça kökenli kelimelere yönelik düşmanlığın kültürel ve ideolojik sebepleri analiz edilecektir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, dilin zenginleşmesi büyük ölçüde Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin benimsenmesiyle gerçekleşmiştir. Bu dillerden alınan kelimeler, Osmanlı Türkçesinin karmaşık yapısını oluşturmuş ve bu dil, özellikle edebiyat ve resmî belgelerde kullanılmak üzere seçkin bir dil haline gelmiştir. Ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru, modernleşme hareketlerinin etkisiyle bu dilin sadeleştirilmesi gerektiği düşüncesi yaygınlaşmaya başlamıştır.

Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk, dildeki sadeleştirme hareketini bir devlet politikası haline getirmiştir. 1928 yılında gerçekleştirilen Harf Devrimi, Arap harflerinin terk edilip Latin alfabesine geçilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu, dildeki reformların ilk adımı olmuş, Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin Türkçeden çıkarılması süreci başlatılmıştır. Ancak bu süreç, sadece Arapça ve Farsça kelimelerin dışlanmasıyla sınırlı kalmamış, aynı zamanda Batı kökenli kelimelerin dilimize hızla girmesine de zemin hazırlamıştır.

Cumhuriyet döneminde dil reformlarının amacı, halkın anlayabileceği sade bir Türkçe oluşturmaktı. Ancak bu süreçte, modernleşme ve Batılılaşma ideolojisi dilde de kendini göstermiştir. Batı, bilim, teknoloji ve medeniyetin merkezi olarak algılanmış ve dolayısıyla Batı kökenli kelimelerin benimsenmesi doğal bir süreç olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda, dilimize giren "manifesto," "blanço," "garderop," "antrepo" gibi Latin kökenli kelimeler, Türkçenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Örneğin, "manifesto" kelimesi, köken olarak Latinceden gelmektedir ve bir görüşü veya politik duruşu açıkça beyan eden belge anlamına gelir. Cumhuriyetin erken dönemlerinde siyasi hareketlerin ve aydınların fikirlerini duyurmak için sıklıkla kullandığı bu kelime, dilimize Batı kaynaklı bir modernleşme kavramı olarak yerleşmiştir. Aynı şekilde, "blanço" (bilanço) kelimesi de finansal hesaplar için kullanılan bir terim olarak dilimize girmiştir ve Latin kökenlidir. Bu kelimenin kabulü, Batı finansal sistemlerinin benimsenmesiyle ilişkilidir ve dilde Batılılaşmanın bir yansıması olarak görülebilir.

Dil reformları sürecinde Batı kökenli kelimelerin benimsenmesine karşın, Arapça ve Farsça kökenli kelimeler dışlanmıştır. Bu durum, bir yandan Osmanlı geçmişinden kopma çabasını yansıtırken, diğer yandan Batı’nın modernleşme modeli olarak benimsenmesinin sonucudur. Arapça ve Farsça kelimeler, dilde "ağır" ve "anlaşılması güç" olarak nitelendirilmiş ve bu kelimelerin yerine yeni Türkçe karşılıklar üretilmeye çalışılmıştır. Ancak, bu süreç dilin zenginliğini azaltmış ve kültürel kimlikte bir kopuşa yol açmıştır.

Örneğin, Arapça kökenli "hukuk" kelimesi yerine "töre" veya "yasa" gibi kelimelerin kullanılması teşvik edilmiştir. Ancak bu tür çabalar, hukuk kavramının İslami bir temele dayandığı gerçeğini göz ardı etmiş ve Batı’dan alınan kavramların Türkçeye yerleşmesine yol açmıştır. Aynı şekilde, Farsça kökenli "mektup" kelimesi yerine "yazı" kelimesinin kullanılması önerilmiş, ancak bu tür değişiklikler toplumsal bellekte kalıcı bir yer edinememiştir.

Dil, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumsal kimliğin bir yansımasıdır. Türkiye’de dil reformları, yeni bir ulusal kimlik inşa etme sürecinin parçası olarak görülmüştür. Bu süreçte, dildeki Arapça ve Farsça kelimelerden arındırma çabaları, sadece dilin sadeleştirilmesi amacı taşımamış, aynı zamanda bir Batılılaşma projesi olarak uygulanmıştır. Bu bağlamda, Batı kökenli kelimelerin benimsenmesi, modernleşmenin bir göstergesi olarak kabul edilmiş, buna karşın Doğu kökenli kelimeler dışlanmıştır.

Bu dışlama süreci, sosyolinguistik açıdan değerlendirildiğinde, dildeki yabancılaşmanın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dilin zenginliğini oluşturan etkileşimler, kültürel kimliğin de önemli bir parçasıdır. Ancak Türkiye’deki dil reformları, bu zenginliği tek taraflı bir bakış açısıyla ele almış ve dildeki çeşitliliği azaltmıştır. Bu durum, toplumsal kimlikte de bir yarılmaya yol açmış ve Doğu kültüründen uzaklaşmayı beraberinde getirmiştir.

Türkiye’de dil reformları, toplumsal kimlik inşası sürecinin bir parçası olarak Batı kökenli kavramların benimsenmesine, Doğu kökenli kavramların ise dışlanmasına yol açmıştır. Bu süreç, Batı’ya yönelme ve modernleşme çabalarının bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Ancak bu durum, dildeki zenginliği azaltmış ve kültürel kimlikte bir kopuşa yol açmıştır. Dil, bir toplumun kimliğinin ve kültürünün taşıyıcısıdır. Dolayısıyla, dil reformları sürecinde sadece Batı’ya yönelme çabası değil, aynı zamanda dildeki çeşitliliği koruma ve zenginleştirme çabası da önemsenmelidir.

Bu çalışma, Türkiye'deki dil reformlarının tarihsel ve kültürel arka planını ele alarak, dildeki yabancı kelime kullanımının arkasındaki dinamikleri anlamaya yönelik bir katkı sunmayı amaçlamaktadır. Dil, toplumsal kimliğin inşasında önemli bir rol oynar ve bu nedenle dilde yapılan her değişiklik, toplumsal kimlik üzerinde de kalıcı etkiler bırakır.

 Bahadır Hataylı/17.08.2024/04.20/Sancaktepe/İST



Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!