18 Nisan 2022 Pazartesi

ZULÜM OTAĞINDAN ADALET GEÇİTİ OLAMAZ

Yılanlar nasıl kabuk değiştirdiklerinde zehirleri yok olmuyor ve yılanlıklarından bir şey kaybetmiyorlarsa, zulüm de böyledir.  Dünyanın göbeğinde yaşayan ve dünyanın kulu olmuş zalimler de bazen kabuk değiştirmiş gibi görünseler de, zalimliklerinden bir şey kaybetmiyorlar. Zulmün bulunduğu ortam, onu bir aparat olarak kullananların kimlik, düşünce ve bulunduğu yerin şekline göre şekil değiştirmesi; onun insanlara verdiği acıyı hafifletmiyor. Onun içindir ki zulmün değişik ellerce yapılıyor olması, zulmü hafifletmiyor ve ona meşruluk kazandırmıyor.

İnsanlık tarihi boyunca zulüm ve zalimlikler birlikte var olmuş. Zalim varsa zulüm oluşmuş. Zulüm varsa birileri onu uygulamak için gözünü karartıp zalim olarak ortaya çıkmıştır. Yani fiil ve fail birbirini tamamlamıştır. Ancak bu zalimlerin zihinsel şekillenme şekli ve o zihne doldurulan bilgi kırıntıları, kaynağını nereye dayandırıyorsa, zulüm de o bilgi kırıntılarının kimliğiyle ortaya çıkmıştır. Göçebe ve ilk toprağa yerleşmiş ziraat topluluklarında zalimler derebeylerinden oluşurken, toprağa yerleşmeyle birlikte topraktan elde edilen imkânları kim ele geçirmişse onun adıyla zulüm anılmış, Ortaçağ Avrupa’sında skolastik kilisenin baskısı toplumu biçimlendirdiği için zalimler kilise babaları, zulüm de kilise adına işlenmiştir. İmparatorluklar ve krallıklar da ise, kral ve imparatorlar zalimlik yapmışlar. İslam toplumlarında ise din ve yönetim birlikte anıldığı için, zulüm hem din hem de gücünü dine dayandıran yöneticilerin, yönetim anlayışlarıyla zulüm yerini almıştır. Muaviye’den bu güne kadar Halifelik adıyla anılan yönetim anlayışında zalimlik bizzat halife eliyle uygulanmıştır. Halife de kendisine bu hakkı veren gücün, din olduğunu iddia edip, dini kurumsal bir yapı oluşturduğu için, din de bir zulüm aracı haline gelmiş, halifenin zulmünü meşrulaştırmış ve onaylamıştır. Yani zulüm hangi anlayış ve yaşamla sahneleniyorsa o isimle yaşam alanına inmiş ve insanları yaşamdan bıktırmıştır. Zulmün bu değişik isimler ve ortamlara göre değişiklik göstermesi, zehrinin ve yaydığı acının olmadığı anlamına gelmiyor. Zalim ve zulüm çehresini yeniden tanımlasa da bu kabuk değiştirme onun zehrini imha etmiyor. Onun içindir ki, zulmün her türlüsüne karşı olmak ve onurluca mücadele etmek insan olan herkes için gerekli bir tavır olmalıdır.

Zulüm, günümüzde o kadar çok değişik çehrelere bürünmüş ki, onun zulüm olduğunu anlayanlara aşk olsun. Sizin hayatınızı düşünen ve hayatınıza kolaylıklar getireceğini söyleyen bilim ve teknoloji eliyle bazen ortaya çıkabiliyor. Çoğu zaman da eğitim ve okul müfredatlarıyla karşınıza çıkıyor. Ama siz onları sizin yardımınıza gelen bir havari olarak görüyorsunuz. İçinde yaşadığımız küreselleşme ve dijital çağın kazanımları diye insanlığa yedirilmek istenen, aslında dijital çağın zulmünü gizleme ve örtme taktikleridir. Dijital yaşam çağı, bütün bir insanlığın hayatını ipotek alıp, kendi belirlediği doğrultuda onları yönlendirip, insanlığın yeteneklerini imha edip, insanın kendi eliyle yaptığı araç ve gereçlere insanlığı teslim etmiş olması zulmün daniskasıdır. İnsanlık bu gün, dijital çağın belirleyenleri arasına sıkışmış bir köle olduğu halde, kendisine yapılan zulmün farkına bile varamıyor. Oysa insanın kendi iradesi dışında onun hayatına rota çizenler varsa, bu bir zulümdür. Ve bu zulmün pençesinde yok olmayla yüz yüze kalan insanların hayatları hakkında belirleyici bir adım atmaları mümkün değildir. Çünkü hayatlarına müdahale eden zulümdür. O müdahaleyi benimsemek ve onunla yaşamaya alışmak ise köleliktir. Dolayısıyla insanlık bu gün dijital çağın elinde kullanılan bir maskaraya dönmüştür. Bu çağın zulmünün adı, yenidünya ve insanlığın çağ atlaması, yaşamın daha bilinçli ve farkında olması vs aldatmacalarla insanlığı kuşatan bir ahtapot gibidir.

Bilim ve teknoloji ise, insanlık çağının en üst düzeydeki kazanımı olduğu anlatılarak, bu kazanımlar insanlık için yanlış yapmaz diyerek, insanlık bilim ve teknolojiyi bir put haline getirmiş ve bilim adamı geçinenlerden oluşan engizisyon mahkemelerinde alınan kararlar bağlayıcı hükmünde olduğu için, yapılacak tüm icraatlar içinde zulüm barındırır. Bilim adamlarının dayatmaları bir kilise dayatmasından farksızdır. Çünkü günümüzde bilim, Küresel siyasal şebekenin kontrolünde insanlığı ikna çabasında kullanılan bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu bizim ülkemizde de son üç yıl içinde fazlasıyla görme şansına sahip olduk(!)Corona salgını döneminde Bilim kurlu diye oluşturulan ekibin söyledikleri dışında bir farklı anlayış boğulmuş ve bölücülükle suçlanarak çoğu insan yargılanmıştır. Sebebi ise Bilim eliyle uygulanan zulme zulüm dediklerinden… Çağımızın Küresel zulüm mekanizması, bizim ülkemizde de özellikle sağlık alanındaki bilim adamlarını çok iyi kullanarak insanlarımıza fazlasıyla zararlar verdiği ortadadır. Yani küresel zulmün Bilimle meşruluk kazanarak bizim ülkemizde de yaygın bir kanat olarak varlığı meşruluk kazanmış ise; zulüm ciddi kabuk değiştirmiş demektir.

İslam dünyasında Zulüm, daha çok yöneticilerin dini geleneklere zulmünü dayandırarak, kolay sindirilen bir vitamin şurubu gibi içilmesine neden olmuştur. Besmele ile başlayın, Toplumun canını okuyun, kimsenin zoruna gitmez, canı acıyan tekbir getirir, Acıtan da tekbir getirir, dolayısıyla alan memnun satan memnun olur. Böylesi bir ortamda dini kullananın zalim olduğuna kimseyi ikna edemezsiniz, eğer bir besmele çekip ardından iki rekâtta namaz kılıyorsanız, siz baş tacısınız… Irak’ta Sünni Saddam’ın Irak Halkına yıllarca acı çektirmesinin arkasında zaman zaman camiye gitmesi ve halkın içinde Kuran okuması, onun zulmünü perdeledi hatta zulmünde bile bir hayrın olabileceği tartışılır olmuştu. Emevilerle zirve yapan zulüm Yezit döneminde ayyuka çıkmış olmasına rağmen, Yezidi’n namaz kıldığı, o dönemde camiler saraylar yapılarak bir medeniyet inşa edildi diyorlar. Böylesi bir çapulculuğu da İslam medeniyeti diye algılayanlara, siz Yezidi’n zulmünü ve onun zalimliğini nasıl anlatabilirsiniz. Çünkü Yezit, Zulmüne dini bir gerekçe oluşturup, dini referans gösteriyordu. Yani zulüm insanların başına bir din olup inebiliyor… Bu durum sizi asla aldatmamalıdır. Zulmün mantığı kaynağı ve ayrım noktaları çok açıktır. Buna rağmen insanlar kullanılan bazı kelime ve kavramların arkasına sığınarak bir zulmü meşrulaştırma çabası içine giriyorsa, öylesi toplumları uyandırmanız mümkün değildir. Ağalar zulmünü marabalarının çoluk çocuğunu koruduğunu ve onlara iş ve aş verdiğini söyleyerek zulümde sınır tanımaz. İnsanlara bunu anlattığınız zaman ağamız bize ekmek verir ve bize hiç yanlış yapmıyor diyerek onu övgüyle yâd etmeye başlar…

Eğitim sistemleri insanların doğal yapılarını doğal olmayan kalıplara zorla sokarak sokamadıklarını tehlikeli bir mayın gibi tanımlayarak zulmünü devam ettirir. Ama bunu yaparken zulüm olarak değil, yeteneklerin önünü açtığını, onu geliştirdiğini ve çok büyük çalışmalara imza atacağını anlatarak sürdürür. Oysa doğal yetenekleri alıp onları ya cendereye koyarak imha eder, ya da baş edemediği yetenekleri tehlikeli bularak toplum dışına atmak için onu izole ederek işe yaramaz hale getirir. Bunu neden yaptığını sorgulayamazsınız; çünkü söz sahibi kendisi olduğu için, zulmü de insanları düşünüyormuş gibi sindirterek yapar.

Tekrar konumuzun başına döndüğüm zaman zalimlerin ve zulmün kabuk değiştirerek her dönemde farklı tanımlamalarla orta çıkması sakın sizlerin zihnini bulandırmasın. Zalim her dönemde kendisi için yaşam alanları oluşturmak zorundadır. Bunları oluştururken de kendisinin zalim olduğunu söyleyerek bu işi yapmaz. O her ortamda sizin için bir kurtarıcı olarak karşınıza çıkar. Mesela üçüncü dünya ülkelerinin sömürülmekte geç kalan kaynaklarının sömürüsünün onayını onlara yaptırmak için, Demokrasi diye bir isimle insanları sömürmenin başka versiyonunu buldular. Demokrasi de, dinin bir zulüm aracı olması gibi bir başka zulüm aracıdır. İçine insanların hoşuna gidecek bazı güzel kavram serpiştirmesi yapmak, onun zalimliğini ortadan kaldırmıyor. Çükü zulüm kabuk değiştirerek hızla kendisine farklı yaşam alanları açmaktadır.

Sizin adınıza, sizi sizden çok düşündüğünü söyleyenler, sizlerin tüm kaynaklarını yağmalayıp tüketiyorsa, şunu biliniz ki zalimlerin zulmü altında inliyorsunuz demektir. Allah’ın adalet sıfatının yeryüzündeki tecellisi, insanlığın huzurlu mutlu ve her insana yetecek rızıkların yaratıcının verdiği şekliyle dağıtılması için ölümüne mücadele eden ve sizi rahatlatanlar yok, ama size gelecekte güzel günler göstereceklerini vaat edenler çoksa, biliniz ki zulmün fark edilmeyecek cenderesine sıkıştırılmışsınızdır.

Bukalemun gibi her ortamın değer sistemleri içinde yer bulan ve sizin kutsadıklarınızla size yaklaşanlar, sizi imha etmek için çabalıyorlardır. Ben sizi en doğru bildiğime götürüyorum… Diyen Firavun aynı zamanda zalimliğini insanlara unutturmak için, “Musa ve kardeşi Harun’un sizin dininizi değiştirmesinden ve yeryüzünde bozgunculuk yapmasından endişe ediyorum diyerek, Zulmünün onayını, yine zulmettiği İsrail oğullarına yaptırır. Zalimlerin zulmünün araçlarının yakıtı, zulme uğrayanların gözyaşı ve kanlarından oluşur. Bunları ortadan kaldırmak isteyenler, zulmün her çeşidine karşı uyanık diri ve akleden olarak yaşama doğru çerçeveden bakması gerekir. Bunu başarabilenler zulmün yok olmasına katkı sunar, bunu dikkate almayanlar zalimlerin arkları arasında yok olmaya mahkûmdur.

Rabbim zulmetmekten zulme uğramaktan bizi uzaklaştır. Adaletin şahitleri kıl bizleri… Selam muhabbet ve dualarımla… Bahadır Hataylı/17.03.2022/01.18



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder