Yılanlar nasıl kabuk değiştirdiklerinde zehirleri yok olmuyor ve yılanlıklarından bir şey kaybetmiyorlarsa, zulüm de böyledir. Dünyanın göbeğinde yaşayan ve dünyanın kulu olmuş zalimler de bazen kabuk değiştirmiş gibi görünseler de, zalimliklerinden bir şey kaybetmiyorlar. Zulmün bulunduğu ortam, onu bir aparat olarak kullananların kimlik, düşünce ve bulunduğu yerin şekline göre şekil değiştirmesi; onun insanlara verdiği acıyı hafifletmiyor. Onun içindir ki zulmün değişik ellerce yapılıyor olması, zulmü hafifletmiyor ve ona meşruluk kazandırmıyor.
İnsanlık tarihi boyunca zulüm ve
zalimlikler birlikte var olmuş. Zalim varsa zulüm oluşmuş. Zulüm varsa birileri
onu uygulamak için gözünü karartıp zalim olarak ortaya çıkmıştır. Yani fiil ve
fail birbirini tamamlamıştır. Ancak bu zalimlerin zihinsel şekillenme şekli ve
o zihne doldurulan bilgi kırıntıları, kaynağını nereye dayandırıyorsa, zulüm de
o bilgi kırıntılarının kimliğiyle ortaya çıkmıştır. Göçebe ve ilk toprağa
yerleşmiş ziraat topluluklarında zalimler derebeylerinden oluşurken, toprağa
yerleşmeyle birlikte topraktan elde edilen imkânları kim ele geçirmişse onun
adıyla zulüm anılmış, Ortaçağ Avrupa’sında skolastik kilisenin baskısı toplumu
biçimlendirdiği için zalimler kilise babaları, zulüm de kilise adına işlenmiştir.
İmparatorluklar ve krallıklar da ise, kral ve imparatorlar zalimlik yapmışlar.
İslam toplumlarında ise din ve yönetim birlikte anıldığı için, zulüm hem din
hem de gücünü dine dayandıran yöneticilerin, yönetim anlayışlarıyla zulüm
yerini almıştır. Muaviye’den bu güne kadar Halifelik adıyla anılan yönetim
anlayışında zalimlik bizzat halife eliyle uygulanmıştır. Halife de kendisine bu
hakkı veren gücün, din olduğunu iddia edip, dini kurumsal bir yapı oluşturduğu
için, din de bir zulüm aracı haline gelmiş, halifenin zulmünü meşrulaştırmış ve
onaylamıştır. Yani zulüm hangi anlayış ve yaşamla sahneleniyorsa o isimle yaşam
alanına inmiş ve insanları yaşamdan bıktırmıştır. Zulmün bu değişik isimler ve
ortamlara göre değişiklik göstermesi, zehrinin ve yaydığı acının olmadığı
anlamına gelmiyor. Zalim ve zulüm çehresini yeniden tanımlasa da bu kabuk değiştirme
onun zehrini imha etmiyor. Onun içindir ki, zulmün her türlüsüne karşı olmak ve
onurluca mücadele etmek insan olan herkes için gerekli bir tavır olmalıdır.
Zulüm, günümüzde o kadar çok değişik
çehrelere bürünmüş ki, onun zulüm olduğunu anlayanlara aşk olsun. Sizin
hayatınızı düşünen ve hayatınıza kolaylıklar getireceğini söyleyen bilim ve
teknoloji eliyle bazen ortaya çıkabiliyor. Çoğu zaman da eğitim ve okul
müfredatlarıyla karşınıza çıkıyor. Ama siz onları sizin yardımınıza gelen bir
havari olarak görüyorsunuz. İçinde yaşadığımız küreselleşme ve dijital çağın
kazanımları diye insanlığa yedirilmek istenen, aslında dijital çağın zulmünü
gizleme ve örtme taktikleridir. Dijital yaşam çağı, bütün bir insanlığın
hayatını ipotek alıp, kendi belirlediği doğrultuda onları yönlendirip,
insanlığın yeteneklerini imha edip, insanın kendi eliyle yaptığı araç ve
gereçlere insanlığı teslim etmiş olması zulmün daniskasıdır. İnsanlık bu gün,
dijital çağın belirleyenleri arasına sıkışmış bir köle olduğu halde, kendisine
yapılan zulmün farkına bile varamıyor. Oysa insanın kendi iradesi dışında onun
hayatına rota çizenler varsa, bu bir zulümdür. Ve bu zulmün pençesinde yok
olmayla yüz yüze kalan insanların hayatları hakkında belirleyici bir adım
atmaları mümkün değildir. Çünkü hayatlarına müdahale eden zulümdür. O
müdahaleyi benimsemek ve onunla yaşamaya alışmak ise köleliktir. Dolayısıyla
insanlık bu gün dijital çağın elinde kullanılan bir maskaraya dönmüştür. Bu
çağın zulmünün adı, yenidünya ve insanlığın çağ atlaması, yaşamın daha bilinçli
ve farkında olması vs aldatmacalarla insanlığı kuşatan bir ahtapot gibidir.
Bilim ve teknoloji ise, insanlık
çağının en üst düzeydeki kazanımı olduğu anlatılarak, bu kazanımlar insanlık
için yanlış yapmaz diyerek, insanlık bilim ve teknolojiyi bir put haline
getirmiş ve bilim adamı geçinenlerden oluşan engizisyon mahkemelerinde alınan
kararlar bağlayıcı hükmünde olduğu için, yapılacak tüm icraatlar içinde zulüm
barındırır. Bilim adamlarının dayatmaları bir kilise dayatmasından farksızdır.
Çünkü günümüzde bilim, Küresel siyasal şebekenin kontrolünde insanlığı ikna
çabasında kullanılan bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu bizim
ülkemizde de son üç yıl içinde fazlasıyla görme şansına sahip olduk(!)Corona
salgını döneminde Bilim kurlu diye oluşturulan ekibin söyledikleri dışında bir
farklı anlayış boğulmuş ve bölücülükle suçlanarak çoğu insan yargılanmıştır.
Sebebi ise Bilim eliyle uygulanan zulme zulüm dediklerinden… Çağımızın Küresel
zulüm mekanizması, bizim ülkemizde de özellikle sağlık alanındaki bilim
adamlarını çok iyi kullanarak insanlarımıza fazlasıyla zararlar verdiği
ortadadır. Yani küresel zulmün Bilimle meşruluk kazanarak bizim ülkemizde de
yaygın bir kanat olarak varlığı meşruluk kazanmış ise; zulüm ciddi kabuk
değiştirmiş demektir.
İslam dünyasında Zulüm, daha çok
yöneticilerin dini geleneklere zulmünü dayandırarak, kolay sindirilen bir
vitamin şurubu gibi içilmesine neden olmuştur. Besmele ile başlayın, Toplumun
canını okuyun, kimsenin zoruna gitmez, canı acıyan tekbir getirir, Acıtan da
tekbir getirir, dolayısıyla alan memnun satan memnun olur. Böylesi bir ortamda dini
kullananın zalim olduğuna kimseyi ikna edemezsiniz, eğer bir besmele çekip
ardından iki rekâtta namaz kılıyorsanız, siz baş tacısınız… Irak’ta Sünni
Saddam’ın Irak Halkına yıllarca acı çektirmesinin arkasında zaman zaman camiye
gitmesi ve halkın içinde Kuran okuması, onun zulmünü perdeledi hatta zulmünde
bile bir hayrın olabileceği tartışılır olmuştu. Emevilerle zirve yapan zulüm
Yezit döneminde ayyuka çıkmış olmasına rağmen, Yezidi’n namaz kıldığı, o
dönemde camiler saraylar yapılarak bir medeniyet inşa edildi diyorlar. Böylesi
bir çapulculuğu da İslam medeniyeti diye algılayanlara, siz Yezidi’n zulmünü ve
onun zalimliğini nasıl anlatabilirsiniz. Çünkü Yezit, Zulmüne dini bir gerekçe
oluşturup, dini referans gösteriyordu. Yani zulüm insanların başına bir din
olup inebiliyor… Bu durum sizi asla aldatmamalıdır. Zulmün mantığı kaynağı ve
ayrım noktaları çok açıktır. Buna rağmen insanlar kullanılan bazı kelime ve
kavramların arkasına sığınarak bir zulmü meşrulaştırma çabası içine giriyorsa,
öylesi toplumları uyandırmanız mümkün değildir. Ağalar zulmünü marabalarının
çoluk çocuğunu koruduğunu ve onlara iş ve aş verdiğini söyleyerek zulümde sınır
tanımaz. İnsanlara bunu anlattığınız zaman ağamız bize ekmek verir ve bize hiç
yanlış yapmıyor diyerek onu övgüyle yâd etmeye başlar…
Eğitim sistemleri insanların doğal
yapılarını doğal olmayan kalıplara zorla sokarak sokamadıklarını tehlikeli bir
mayın gibi tanımlayarak zulmünü devam ettirir. Ama bunu yaparken zulüm olarak
değil, yeteneklerin önünü açtığını, onu geliştirdiğini ve çok büyük çalışmalara
imza atacağını anlatarak sürdürür. Oysa doğal yetenekleri alıp onları ya
cendereye koyarak imha eder, ya da baş edemediği yetenekleri tehlikeli bularak
toplum dışına atmak için onu izole ederek işe yaramaz hale getirir. Bunu neden
yaptığını sorgulayamazsınız; çünkü söz sahibi kendisi olduğu için, zulmü de
insanları düşünüyormuş gibi sindirterek yapar.
Tekrar konumuzun başına döndüğüm
zaman zalimlerin ve zulmün kabuk değiştirerek her dönemde farklı tanımlamalarla
orta çıkması sakın sizlerin zihnini bulandırmasın. Zalim her dönemde kendisi
için yaşam alanları oluşturmak zorundadır. Bunları oluştururken de kendisinin
zalim olduğunu söyleyerek bu işi yapmaz. O her ortamda sizin için bir kurtarıcı
olarak karşınıza çıkar. Mesela üçüncü dünya ülkelerinin sömürülmekte geç kalan
kaynaklarının sömürüsünün onayını onlara yaptırmak için, Demokrasi diye bir
isimle insanları sömürmenin başka versiyonunu buldular. Demokrasi de, dinin bir
zulüm aracı olması gibi bir başka zulüm aracıdır. İçine insanların hoşuna
gidecek bazı güzel kavram serpiştirmesi yapmak, onun zalimliğini ortadan
kaldırmıyor. Çükü zulüm kabuk değiştirerek hızla kendisine farklı yaşam
alanları açmaktadır.
Sizin adınıza, sizi sizden çok
düşündüğünü söyleyenler, sizlerin tüm kaynaklarını yağmalayıp tüketiyorsa, şunu
biliniz ki zalimlerin zulmü altında inliyorsunuz demektir. Allah’ın adalet
sıfatının yeryüzündeki tecellisi, insanlığın huzurlu mutlu ve her insana
yetecek rızıkların yaratıcının verdiği şekliyle dağıtılması için ölümüne
mücadele eden ve sizi rahatlatanlar yok, ama size gelecekte güzel günler göstereceklerini
vaat edenler çoksa, biliniz ki zulmün fark edilmeyecek cenderesine
sıkıştırılmışsınızdır.
Bukalemun gibi her ortamın değer
sistemleri içinde yer bulan ve sizin kutsadıklarınızla size yaklaşanlar, sizi
imha etmek için çabalıyorlardır. Ben sizi en doğru bildiğime götürüyorum… Diyen
Firavun aynı zamanda zalimliğini insanlara unutturmak için, “Musa ve kardeşi
Harun’un sizin dininizi değiştirmesinden ve yeryüzünde bozgunculuk yapmasından
endişe ediyorum diyerek, Zulmünün onayını, yine zulmettiği İsrail oğullarına
yaptırır. Zalimlerin zulmünün araçlarının yakıtı, zulme uğrayanların gözyaşı ve
kanlarından oluşur. Bunları ortadan kaldırmak isteyenler, zulmün her çeşidine
karşı uyanık diri ve akleden olarak yaşama doğru çerçeveden bakması gerekir.
Bunu başarabilenler zulmün yok olmasına katkı sunar, bunu dikkate almayanlar
zalimlerin arkları arasında yok olmaya mahkûmdur.
Rabbim zulmetmekten zulme uğramaktan
bizi uzaklaştır. Adaletin şahitleri kıl bizleri… Selam muhabbet ve dualarımla… Bahadır Hataylı/17.03.2022/01.18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder