16 Nisan 2022 Cumartesi

GÜN DOĞMADAN YARINLAR OLMAZ

 Hayatı, yaşadığınız günün nimetleri içinde yaşarken, yaşadığınız dönemin canlı tanıkları olacak bir şahitlik yapamazsanız, geçmişin yaşamlarını konuşarak bir iş yaptığınızı sanırsınız. Yaşanmış olanları gündemin ilk sırasına koyarak onlarla zamanınızı meşgul ediyorsanız, yaşamıyorsunuz demektir. Yaşamak için, geçmişin geçen günlerini ya da geçenlerin hayatlarındaki olumlu ve olumsuzlukları anlatarak kendi yaşamınızın rotasını belirliyorsanız yaşamlarınızın doğru bir rotası olmaz.

Rota çizmek, yaşamak zorunda olduğumuz hayat için gereklidir. Bu hayatı, geçmiş kaybettiklerimiz ya da bir daha dönme imkânımız olmayan, harcadığımız günlerimizi referans alarak yönetemeyiz. Yaşamak için bize bahşedilen her günümüzün bir plan ve programı vardır yaratıcının katında. Ancak yaratıcının yaptığı plan ve programın hayatımıza doğru damgasını vurması için, bizlerin günlük yaşadığımız anla ilgili doğru programlarımızın olması gerekir. İnsan kendi hayatının bugününü planlamaktan yoksun olursa, gelecek beklentileri ulaşamayacağı bir hayal olacağı gibi, geçmiş yaşamı da gerçekliği olmayan bir masala döner. Onun için bizi ilgilendiren zaman, içinde yaşadığımız andır.

Ne yazık ki yaşadığı anı doğru değerlendiremeyenler, her dönem için geçmişten kahramanlıklar ve kendi oluşturdukları masallarını gündem yaparak rahatlama seansları uygulayabilirler. O da bizi bizden alıp farklı bir gezegende gezdirirken yaşadığımız evrene bizi yabancılaştırır. Yaşadığı evrene insan neden ve niçin yabancı olur dersiniz, eğer insan geleceğin hayalleri içinde hülyalarla gününü gün ederken geçmişi unutmak veya onları düşünerek bu gününü atlayıp geçiyorsa, o zaman insan hepten kaybeden tarafta yer alır. Çünkü kazancımız sermayemizdir. Sermayesini boşa harcayan ama elinde olmayan sermayeyle yarınlarda ulaşamayacağı planlar yaparsa, bu planlar pratiğe aktarılmayan sermayemizin bir hayal ürünü olduğunu, rüyadan uyanan kişinin gerçekle karşılaşınca avucunu yalaması gibi bizlerde avucumuzu yalamak zorunda kalırız.

Rüya âlemindeki vaatler nasıl ki uyandığımız anda yok oluyorsa, geleceğe dönük hayallerimiz, bu günü olmayan temeliz bir istek listesinin sıralanması olarak oluşuyorsa böyle bir tavır ancak bir avunma sendromudur. Ne hikmetse insan geçmişin masalları ve geleceğin hayalleri arasında yaşarken, üzerinden geçtiği köprünün ne olduğunu anlamadan ömrünü tüketir. Geçmişle gelecek arasındaki ömür köprüsünden nasıl bir hızla ve hangi eylemleri yaparak geçtiğimizi bilmek zorundayız. Köprüye tanık olacak kadar uyanık ve diri değilsek, geleceğin güzel coğrafyası olarak karşımıza çıkacağını sandığımız, ömür haritasındaki vatana kavuşamayacağız.

Dün geçti gitti cancağızım yarın gelip gelmeyeceği belli değil, oysa bu gün elimizde o halde bu günü yaşamak lazım diyen Rumi, bu süreci ne kadar güzel ifade etmektedir. Çünkü günü, anı konuşmak insana ciddi bir rahatsızlık verir. Kişi kendisiyle konuşmaktadır, aynanın karşısına geçip gerçek kendisini görme imkânını bulur günü yaşadığı zaman. Âmâ geçmişi konuştuğunda ya da onunla günlerini meşgul ettiği zaman ne dışardan ne içerden ona rahatsızlık verecek etkileyici bir uyarıcıyla karşılaşması çok zor. Neden? Çünkü geçmiş bir bedel istemiyor hayatımızdan, onun için ne kadar gündem yaparsak yapalım bizi etkileyecek rahatsız edici yanı pek fazla değildir. Sizin dışınızda sizin yaşamınızdan rahatsız olanlar bile geçmişi her gün konuşmanızdan bir rahatsızlık duymaz. Biz geçmişte şöyle devletler kurduk,600 yıl dünyaya hükmettik 36 milyon metre kare toprak parçasına sahiptik diyerek her gün beş vakit bunu anlatalım kimse bundan rahatsız olmaz. Çünkü aktif ve etkileyen bir dinamizme sahip olmayan geçmiş, hareket gücünden yoksun olduğu için sadece sizi meşgul eder ve zamanınızı onunla harcamanıza sebep olur. Gelecekte bundan çok farklı değildir. Biz gelecekte şunları yapmak istiyoruz dünyaya hükmedeceğiz, her yere nizam götüreceğiz, imkânlar insanlar arasında adil paylaşılacak, onun için yarınların hayalleriyle yatıp kalkıyoruz diyerek istediğiniz kadar konuşun isterseniz, her yerde yarınları anlatın size dönecek geri dönüşüm sıfır olacaktır. Çünkü bu gün yoksa yarın olmaz. Yarınlar anlatılmaz, bugün yaşanılır pratik ortaya çıkar, yarınlar bu günün pratiklerine göre şekil alır. Adamın biri kış günü akşam komşusuna misafirliğe gitmiş, bayağı bir muhabbet geçmişin masalları anlatılmış dinlenmiş, onunla duygusal ortam oluşmuş, vakit bayağı ilerlemiş. Misafir komşu eski köy evlerindeki bacanın altındaki ocaktan ısındıkları için, ateş sönmeye gelmiş odun tükenmiş ama misafir hala kalkıp gitmiyor, ev sahibinin uykusu basmış, buna rağmen komşu külleri karıştırıyor ve ocakta köz arıyor o sırada da ev sahibi komşusuna diyor ki, komşu bu sene niyetlendim Haca gideceğim diyor. Ev sahibi dayanamamış ve patlamış, be adam sen ocağın başından kalkıp evine gidemiyorsun haca nasıl gideceksin diyerek sert çıkışmış…

İşte bizim yaşamımız ocağın başından kalkıp eve gidemezken yarınlarda neler yapacağını anlatan adamın durumu gibidir. Onun için de elimizde gözle görülen anlamlı bir yaşamı bulmak oldukça zordur.

Bu günü konuşmak çok sakıncalıdır. Kendimizle konuşuyoruz, kendimizi hesaba çekiyoruz, kendimizi aşıp yanlışları görüp konuşuyoruz doğruları alkışlıyoruz bu da enerji ve zaman demektir. Bu bedeli ödemek fedakârlık gerektiriyor. Bu fedakârlığı ve zorlukları göze alamayan pasif edilgen duruma gelmiş hayatın her anı bir nesneye dönüşmüş varlıklar olarak, hayaller kurduğumuzda bir iş yaptığımızı sanıyoruz. Hayaller, bir değer üzerine bina edildiği zaman hayata değer katar ama olmayan bir yaşamın geleceği olarak düşünüldüğünde, çıplak kralın durumuna döner ama herkes kralın üzerinde elbise var sanır. Bu konuya ait birkaç örnekle konuyu izah etsek faydalı olacağı kanısındayım. Bir iş yerinde çalışan insanı düşünelim, genel müdür oradan ayrıldığı zaman olumlu ve olumsuzlukları hemen anlatılır, ancak yeni gelmiş olan bir genel müdür varsa onun aleyhine kimse konuşmaya cesaret edemez ancak iyi tezahürat yapılır ve pohpohlanır. Çünkü o hazır orada ve icrada olduğu için aleyhine olacak bir söz sizin iş hayatınızı bitirebileceği için, o perdeye kimse yaklaşmaz ve ürkerler. Yani gündem her zaman acıdır. Onun sorumluluğunu kimse üstlenmek istemez, ondan dolayı da bu tür ortamlar ahlar vahlar ya da hasret çığlıkları ile geçen geçmişten, doğrudan hülyalara dalınacak bir yaşama geçiş yaptıklarından ayaklarına bir taşın değmesini istemedikleri için bugünü atlayarak geçerler. Dolayısıyla acılar hayatlarının gıdası olur ama bunu fark edemezler. Politikacıların yine geçmişle ilgili ekmek tüp, yağ kuyruklarından bahsettiğini hatta ekmeği karneyle aldıklarını anlattıklarını görürsünüz, âmâ bu gün var olan kuyrukları söylemenin faturası olacağı için kimse onu gündeme getirmeyi düşünmez… Onun için insanlarımıza avazım çıktığı kadar bağırarak diyorum ki, horul horul uyku çektiğiniz ve uyanmak istemediğiniz hipnotize eden geçmişten gelen uykularımızdan uyanalım. Yataklarımızda yatarken geleceğin hayallerini kurarak düş görmekten kurtulalım ve yürümeye hangi adımla başlamak gerekiyorsa o adımı atalım. Yoksa adım atmaya hasret kalacağımız bir gelecek yakın tarihte bizleri bizden alıp götürecektir.

Medine de ashap neden Rabbimiz bizi savaşa sokmuyor bir an evvel savaş olsa da bu müşriklerin boyunlarını vursak diye hayal kurarken, hayallerinin çoğaldığı ve güllük gülistanlık bir düş ortamında yaşarken Savaşa çıkmaları onlara emredildi. Savaşı isteyen o ashap’ şimdi mi keşke şu zamanda olsaydı, hava sıcak, hurma mevsimi bunları devşirsek gibi bahanelere sarıldılar. Bunun üzerine rabbimiz o toplumu öyle dehşetli uyarıyor ki, ”Size ne oluyor ki, cihada çıkın denildiği zaman yerinize çakılıp kaldınız ellerinizdekini ebedi hayata tercih ettiniz, oysa cehennem ateşi daha sıcaktır.” Bazen deriz ya bekâra karı boşamak kolaydır diye… Evet, dostlar kişi elinde olanı ve olmayanı bilmeli, elinde olanlardan hareket ederek onlara bir anlam yüklerse hayat yaşamaya değer… Aksi halde pasif bir nesnenin yuvarlanmasını hayat diye tanımlamak insani bir özellikten uzak olur.

“Bu gün, kendin annen baban milletin insanlık canlılar âlemi ve Allah için ne yaptın diye hesap sorulacak günlerin arifesinde yaşarken, kendimize gelemeyeceksek; hayallerimizin hiçbir anlamı olmayacaktır. Duyarlı, vicdanlı, sorumluluk sahibi anın kıymetini bilen herkese çağrım bu günü olmayanın yarını olmayacaktır. Onun için bu günlerimizin sahibi olalım ve bu günlerimizi boşa heba eden yaşamlardan uzaklaşıp, ayağa kalkalım ve bir adımda olsa o adımı atıp yorulmaktan korkmayalım. “Ey Elçi Müminleri savaşa teşvik et… Yani mücadelenin olmadığı bir yaşam her türlü mikrobu barındırır. Hastalıklar hep durgun ortamlarda çıkar. Düşüncede yaşadığımız durgunluğu akışkan kılalım ki, eylemlerimiz an’a ait olsun… Yoksa düşünceler pasifleştiği zaman yarınların planını yapar, bu günden koparız. Bu günden kopmak demek diri diri mezara girmek için mezarcıyı beklemek olur.

Geçmişle avutan, yarınların hayallerini kurduran bu günü unutturan her anlayış düşünce fraksiyon ve siyaset algısı, insanlığı imha planıdır. Bu ihanetlere boyun eğen herbir insanoğlu hüsrandadır. Hüsranı hayra çevirmek için Güneşin doğumuyla her gün yeniden doğalım ve kendimize gelelim, yoksa güneş bir daha üzerimize doğmayabilir… Koştukça koşanlara yemin olsun ki… İnsana ancak emeğinin karşılığı vardır, hayalleri ve beklentileri onu kurtarmayacaktır. Rabbim bizi anı yaşayan kullarından eylesin ki, yarınlardaki hesabımız kolay olsun…

Selam muhabbet saygı ve dualarımla…

Bahadır Hataylı/16.04.2022/02.05


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder