18 Nisan 2022 Pazartesi

BEN SİZİ KURTULUŞA ÇAĞIRIYORUM, SİZ BENİ ATEŞE ÇAĞIRIYORSUNUZ

 "Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."

"Siz beni, Allah’a nankörlük etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyi O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Bense sizi o Aziz ve Gaffar olana davet ediyorum."

"Sizin beni çağırdığınız şeye, ne dünyada ne de ahirette asla ve asla dua edilemez/onun dünyada ve ahirette çağrı hakkı yoktur. Dönüşümüz-varışımız Allah’adır. Aşırılığa sapanlarsa ateş halkının ta kendileridir."

"Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir. "Mümin/41-44

Ey Rabbim! Bizleri sadık olan ve hakkaniyetle bütünleşmiş, ruhlarını sadece sana teslim eden kullarından eyle… Rabbim biz, kurtuluşa çağıranların, çağrılarını yok etmek için elimizden geleni yaparız. Onların mesajları anlaşılmasın diye hemen yüksek sesle onları boğmak isteriz. Toplumsal geleneğimiz bu bizim. Bağırarak çağırarak hakikati anlatanlara karşı koyup, onu bastırmak isteriz. Velid Bin Muğire’nin, Allah’ın Resulünün ağzını kapayarak anlattıklarının başlarına geleceği endişe ve korkusunun etkisinden kurtulmak için yaptığı eylemin aynısını yaparak, devekuşu gibi kafamızı kuma gömerek yaşamayı, gelmekte olandan bizi koruyacağını sanırız.

Alışılmış yaşamlarımızın vermiş olduğu nefsani hazlarına, hakikati tepeleyip geçmeyi tercih ediyoruz. Ondan olsa gerek hakikatin kıvılcımlarının yansıdığı ortamlardan gözlerimizi kapayarak hızlıca geçmeyi yeğliyoruz. Rabbimiz biz bizi unuttuk, çünkü seni unuttuk, seni unutunca sen bize bizi unutturdun… Rabbim kendisini unutmuş olan bu biçare aciz nefsinin peşinde koşmaktan yorulmayan, ama hakikat için attığı ve atacağı her adım için nefes nefese kalan bizler nasıl edelim ki, gelmekte olan gazap ve bizi sarmakta olan ateşin kuşatıcılığından beri olalım…

Rabbimiz, biz yaşadıklarımızı bilerek yaşayanlardan değiliz, çıkarlarımıza ne uygunsa onu alıp kutsallaştırırız, çünkü çıkarlarımızı korumanın adının hakikati korumak olduğuna inanarak bu günlere geldik… Bu günlerimizi kaybedersek biz bu kazanımlarımızı bir daha nasıl elde ederiz. Onun için sen bizim bu çıkarlarımızı da katında hakikat eyle(!)Be hey zavallı nefis, senin bu kadar çukura indiğin ve çıkarlarını korumayı hakikat olarak savunup başkalarının da bu çıkarları savunduğunu görünce avazın çıktığı kadar bağırmaktan ve yırtılmaktan vazgeçmezsen sen hep aşağılanan ve çukurdan çıkamayan bir zavallı olarak kalacaksın… Yaşadıklarını Vahiymiş gibi sahiplenip onları korumak için de, bir köpek gibi her tarafa saldırınca seni Yüce Rabbimiz nasıl tanımlar ey çukura düşen nefis, ”Onun üzerine varsan da ondan uzaklaşsan da onun durumu dilini sarkıtıp soluyan köpek gibidir.”

Ey toplumum sizin sebebiniz nedir yahu, sizi kurtuluşa çağıranları siz ateşe çağırıyorsunuz? Kendinizi yakarken bırakın bari sizin kurtuluşunuzu isteyenleri yakmayın… Kendi nefislerinizin kazandıklarını taşımaktan aciz iken, bir de hakikate şahitlik edip elinizden tutanları da bataklığınıza taşımak isterseniz, kurtuluşunuz olmaz ve ateşin sizi kuşatması zorunlu hale gelir.

Rabbimiz, biz hakkında hiçbir bilgimiz olmayan şeyleri sana ortak koşmaya ve sana karşı nankörlük yapmaya alıştık, bu alışkanlıklarımızı terk etmek ve sadece sana kul olarak gelmek o kadar zor ki bedel istiyor… Biz bunların altından nasıl kalkalım, çağırıcılar bizi gafur ve rahim olan tek güç sahibi sana çağırıyorlar, âmâ biz o günün nerede ne zaman vuku bulacağını bilmiyoruz. Oysa inatlaşıp savunduklarımızın karşılığını yaşarken de hemen alabiliyoruz. Peşin alımları biz çok seviyoruz, bir verip on almak bizim tabiatımızda var… Manevi olarak kazançlar hep yarınlarda geleceği söyleniyor, âmâ bizler gözlerimizle gördüklerimize inanıyoruz, sen de gözle görülmüyorsun, bize hatırlatanların söyledikleri de ya olmazsa deyip burada tıka basa üstümüze başımıza dökerek götürmek istiyoruz. Dünyaya bir defa geliyoruz o halde tüm hazları burada tadalım diyoruz.

Herhâlde doğru düşünüyoruz değil mi(!)  ?

Ya bir daha bunlara kavuşamazsak diyoruz, yanlış anlaşılmasın biz ahirete cennet ve cehenneme de inanıyoruz zaten, amenna ve sadakana(!) Bunların hepsini bilgi olarak biliyoruz çünkü atalarımız da bizlere bunları anlattı, hatta onlar bizim kadar bu dünyaya sarılmıyorlardı, ancak onlar yanlış yapmış olabilir diyerek, biz dört elle sarıldık. Allah güzelliklerin hepsini Müslüman kulunun üzerinde görmek istediğini bildiğimiz için, yaptığımız malikânelerin tuvaletlerinin musluklarını en ala altın kaplamalı yaptırdık… Seccademizi otomatik yaptık, Tekbir getirmek için kıbleye yöneldiğimizde hemen seccade geliyor, karşımıza Kâbe resmi geliyor, tam bir huşu içinde ibadetimizi yapıyoruz(!) tüm bunları sen bizim üzerimizde güzellikleri gör diye yapıyoruz başka amacımız yoktur. Zaten cennette bunların en güzeli yine bizi bekliyor…(!)

Rabbimiz senin elçilerin bizi, gafur ve rahim olan sana çağırdılar, biz de aslında iyilikleri düşünüyorduk ama nankörlük ve şirk olduğunu bilmeyerek sana ortak koşmaya onları çağırdığımızı bize söylediler. Peki, bizim yaptıklarımız şirk olsa bu kadar insan bunları yapabilmek için çabalar mı, acaba diyorum yoksa bizi çağıranların imkânları olmadığından ya da bizim sahip olduklarımıza sahip olmadıklarından bize öyle şeyler anlatıyor olabilirler mi(!)? Ne bileyim insanın kafasına takılıyor işte, biz o kadar çabaladık bunlara sahip olabilmek için, gecemizi gündüzümüze kattık, şimdi zekâtımızı da vermiyor değiliz; kimse bize karışamaz en lüks olanları tabi ki yaşarız… Biz böyle öğrendik şimdi bu kadar mezhep imamları yanlışta bunları bize anlatan bunlar mı doğru?

Rabbimiz bizler böyle bir din bezirgânlığı ile karşına gelmek ve huzurunda bulunmaktan hayâ ediyoruz. Bizi nankörler ve bilmediğimiz konularda sana şirk koşan, asi olan kullar topluluğundan uzak eyle…

Rabbimiz biz dünya ve ahirette asla kendisine çağrılmayacak nesneleri putlaştırdık ve bunları putlaştırdığımızı bile anlamadık, sana kulluk yapıyor gibi onlarla haşir neşir olduk. Onların bağımlısı haline geldik, onlar olmazsa veyahut ta onları kaybedersek yaşayamayacağımızı sandık. Ondan dolayı onları kutsallaştırdık, onun yanında başka kutsallar nasıl oluşturabiliriz ki, ya yeni söylenenler bizim bu imkân ve kazanımlarımızın tekrar elimizden gitmesine neden olursa, o zaman biz perişan oluruz ondan dolayı bunları bizden alma rabbim bunlarla birlikte bizi kabul et…(!)Rabbimiz maymun iştahlı doymak bilmeyen nefislerin elinde paçavraya dönen kullar olduğumuzu bilmeden, bir de kalkıp senin dinin adına yaşadığımızı, yaşadığımız pislikleri de insanlara din diyerek satmaya başladık, insanlığın senin dininden uzaklaşmasında başrol oynadık, sonra bu işler neden böyle oluyor diye sorumlu aramaya kalktık diyememenin vicdani sorumluluğuyla kendimizi rahatlatmak için polyanacılık oynayarak yeni bir yaşam tarzı tanımlamaya başladık… Rabbim sen bizleri affet bağışla ateş azabnı bizden uzak eyle… Rabbim bizleri idrak eden bulunduğu halden dönmeden Allah’a yakın olmanın imkânsız olduğunu anlayan, basiret ve vicdan ehli kullarından eyle… Rabbim sen bizi hakikate ulaştırmazsan bizler ancak cehennem odunu olarak bu dünya hayatını tamamlar ama cennette baş köşkte yer alacağını sanan tüm amelleri boşa giden ve senin lanetine uğrayanlardan oluruz. Sen bize acı Allah’ım bizim halimiz perişan…

Rabbimiz senin katından gelen mesajı net olarak aktaran kullarına biz kulplar takarak, onların temiz kalmak isteyenlerden olduğunu söyleyerek bizleri bölüp parçalıyorsun diyecek kadar da onlara saldırıyı kendimize bir görev bildik. Yavan aşımızda yağ yokken, tadından yenmiyor bunları yerseniz şifadır diyen gibi, bizler de masallar, mitolojiler uçtular kaçtılar mucizeler kerametlerle transa girip manevi olarak rahatlarken, böyle bizi düşündüren bu kullar hakikaten bizi rahatsız etmeye başladı.(!) Allah her şeyi affeder diyoruz, onlar bize hayır Allah bilmediğiniz bir şeyin ardına düşmeyin diyor, biz bunları nasıl öğrenelim hocalar şeyhler babalar dedeler, sofiler anlatıyor biz de onlardan öğreniyoruz biz onların yalancısıyız şimdi biz bundan nasıl sorumlu olalım…(!)

Rabbimiz biz gerekçe ve bahane üretmede üstümüze kimseyi tanımıyoruz, biz de çözüm çok her şeye verilecek bir cevabımız vardır. Demek ki dini çok iyi biliyoruz. Mesajları veren yaşamlarımızla acaba yaptığımız zalimliklerden nasıl kurtulup kendimize geleceğiz. Rabbim biz kendi nefsimize zulmettik… Hakikati bile bile yamulttuk, menfaatlerimize uygun hale getirmek için, zamanın koşulları farklı diye yeni bir tali din oluşturduk. Zamanın dini bizim dinimizi alıp götürdü. Öyle bir sel gibi geldi ki tali bir yol değil de sanki otoban gibi tüm araçlar oradan yolculuk yaptı. Biz de hasbel kader kendimizi onun içinde bulduk, ondan sonra nasıl yapalım da en azından fazla kaybetmeyelim diye, değişik fren sistemleri oluşturmaya başladık. Ramazanda yardımlar yaptık, oruçlarımızı fakir fukaranın evinde açtık, Namazlarımızı kıldık, her kurumun başına bir ilahiyatçı getirdik, okullara seçmeli Kur’an dersleri koyduk, İmam Hatiplerin sayısını arttırdık, camileri çoğalttık yani dinimizin emirlerini her ortama taşıdık bunun yanında ufak tefek hatalarımız da olmadı değil, bal tutan parmağını yalamasın mı, ama besmeleyle yaladılar,(!) insanlarımız bir denizin içinde yüzerken herkes orada yüzüyorsa, tabi ki kardeşlerimizde yüzdü ama onlar gemiyi karaya çıkarmayı başardılar. Her şeyi insanlık için yaptık… Mesela adamın 1000 metre kare arsası var, birinin de 700 metre kare var, ama arada çok büyük fark var, o ancak onu yapabilecek durumda ise ona 5 kat imar verdik, âmâ 1000 metre kare olana 5+5 verdik kötü mü ettik; adamın fazladan iki dairesi olurken bize de 3 daire kaldı. Müslüman zengin olmalı, yeminle söylüyorum kendimiz için bunu yapmadık, sırf Müslüman zengin olmalı düsturuna uymak için yaptık…(!)

Herkes bizim kurumlarda, elden para aldığımız iddiasında bulunuyor doğru olabilir, âmâ bir sorun bakalım biz onları almazsak bir başkası mutlaka onu alacak nerede harcayacağı belli değil, hiç olmazsa biz alıp onları hayır Kurumlarında, hayır işlerinde harcıyoruz, kötü mü yapıyoruz elbette değil, ama gel bunu bazı haktan adaletten bahsedip başka bir şey bilmeyenlere anlat, adamlar anlamıyorlar ki, sanki biz dini bilmiyoruz elbette biliyoruz ama bunlar gerekli… Biz bunların hepsini yaparken yeminle söylüyorum besmelesiz asla yapmıyoruz Allah’ım sen bizleri affet(!)

Usulsüz bir şeyler yaptığımız iddia ediliyor, doğrudur usulsüz olabilir, âmâ biz Müslüman iş adamları oluşturmak zorundayız, onların lehine bir dosyayı imzalarken asla abdestsiz ve besmelesiz imza atmadık… Allah bunların hepsini görüyor…(!)

Rabbim biz dinden bunu anladık anlamadıklarımızı da dinden olmayabilir diye tepki gösterdik onları bir kaşık suda boğmaya çalıştık. Çünkü bir şey anlaşılmıyorsa çok tehlikelidir. Bu anlaşılmayanları herkes anlamak isterse o zaman biz bunlarla nasıl baş edebiliriz, onun için onların anlaşılmasının önüne geçip, bölücü hain ve vatan bayrak düşmanı diye onları yok ederek işimizi kolaylaştırdık… Allah’ım tüm bu yaptıklarımızı sen hayırlara vesile kıl, biz her şeyi Milletimiz için yaptık(!)

"Sizin beni çağırdığınız şeye, ne dünyada ne de ahirette asla ve asla dua edilemez/onun dünyada ve ahirette çağrı hakkı yoktur. Dönüşümüz-varışımız Allah’adır. Aşırılığa sapanlarsa ateş halkının ta kendileridir."

"Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir."

Rabbimiz gözlerin ve gönüllerin sana döneceği günde biz kullarını hüsrana gidenlerden eyleme… Sen bize acı, bize merhamet et bu ramazanın içindeki tüm hayırları sana gönülden yönelen dualarda seni anan ve eylemleri ile hakka şahitlik edenlere, mazlum ve mahrumların üzerine yağdır… Biz nefislerimize zulmettik Allah’ım, nefislerini arındıran kullardan eyle bizleri mutmain kullar olarak katına kabul et…Amin…

Bahadır Hataylı/18.04.2022/01.54


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder