“Allah'a iftira eden ya da O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Onlara kitaptaki nasipleri erişecektir. Nihayet elçilerimiz gelip canlarını alırken, "Hani, Allah'tan başka yalvardıklarınız nerede?" dediklerinde, "Bizden kayboldular" dediler ve kendi aleyhlerine kendilerinin kâfir olduklarına şahitlik ettiler.” Araf/37
Rabbimizin bu buyruğu, bizim dini
nasıl yaşamamız gerektiğini en güzel şekilde izah etmektedir. Allah’ın Halis
dinini ancak Allah’a has kılarsak Allah’ın kulu oluruz. Allah’a has kılmaya
çalıştığımız din, bizim uydurma masallarımızdan oluşuyorsa o zaman Allah’a
iftira atmış oluruz. Onun için, Allah’a iftira atmadan dini ona has kılarak
yaşayan mümin kullar olmak zorundayız.
Dini, iki cimle kuran hep başkasını
kurtarma derdinde, çünkü kendisini kurtulmuş görmektedir. Durum böyle olunca
karşısındakini kendi inandıklarına çekebilmek için, onun hoşuna gidecek her
türlü anlatımın altına Allah böyle buyurdu diyerek konuşmakta bir sakınca
görmez. Oysa bu doğrudan yalan ve iftiradır. Allah’a iftira atandan daha zalim
kim vardır. Allah’ın ayetlerinde olmayan bir beyanı Allah’ın beyanı gibi
anlatarak, onunla insanları ikna edeceğini sanan ve dindar olduğuna inanan her
kişi Allah’a karşı yalan söylemektedir.
Hiç kimseye haksızlık edilmeyecektir.
Allah’a iftira atan ve yalan söyleyenlere, ancak kendi çabalarının karşılığı
olarak, kitapta anlatılan nasipleri ulaşır. Onun dışında biz onlara haksızlık
edecek değiliz. İnsan yaptıklarının sonunda, önüne gelecek faturanın başka bir
yerden piyango ile çıkacak bir fatura olduğunu ya da olacağını düşünüyorsa,
hepten yanılgı içindedir. Allah her insana hangi eylemlerin karşılığının iyi,
hangisinin kötü olduğunu tafsilatlı olarak anlatmaktadır. Tüm bu uyarılara
rağmen insan olumsuz eylemlerle yatıp kalkıp, Allaha iftira atmakta bir sakınca
görmediği ve yalanlarıyla kendisini kurtaracağını sanarak bahanelere sarılıyorsa,
alacağı karşılık apaçık bellidir. Hüsran ve ziyandır.
İnsan o kadar nankör ve gaflette
yaşar ki, bahsedilen hakikatlerle karşılaşacağı sonu ona hatırlatmak için
elçiler gelinceye kadar bildiği yoldan sapmaz ve bunda da ısrarlı davranır.
Çünkü o yaşadığı hayatın kendisini kurtaracağını ve bilinen hayatlar içinde en
üst basamakta bulunduğuna inanarak yaşar. Ancak ne zaman ki ona yaklaştığında
elçiler, o sonu haber vermeye geldiği zaman kaçacak bir yer ve seçenek
kalmadığı için itiraf ettiğinde de kurtulacağını sanır. Allah’ın hesap
dürmesinde, etkin pişmanlık yasası geçerli değildir. Çünkü insana hakikati
görebilecek kadar zaman verilmiş ve hangi yoldan giderse gitsin sonuçta hesap
görücü olarak Allah’a varacağı anlatılmıştır. Buna rağmen bunlara sırtını dönüp
bildiğini yapan insanın etkin pişmanlıktan faydalanmayı umarak Allah gafur
rahim diyerek kendisini aldatması tam bir oyundur. Çünkü insanın karşılaşacağı
nasibi kitapta anlatılandan başkası olmayacaktır. Allah’ın kanunu böyle
işliyor. Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsınız. Ancak Allah kimi
nasıl affeder, biz insan olarak onu belirleme hakkına sahip değiliz, o mütekebbirlik
bize yakışmaz. Âmâ genel kural böyle işliyor hesap günü…
İnsanın, Allah’tan başka yalvardığı
yakardığı hayatının en üst basamağında yer verdiklerinin tümü ondan kaçıp uzaklaşacaktır.
Bilerek ya da bilmeyerek hepimizin kullandığı bir ifade var,” paranın açmadığı
ve açamayacağı kapı yoktur denir.” Bu ifadenin kendisi başlı başına
hastalık ve mabut edinmedir. Burada vurgulanan her ne kadar başkalarının değer
verdiği bu olduğundan o insanlara bununla her şeyin yaptırılacağı anlatılıyor
gibi görünse de, aslında bunu söyleyenin buna inandığını da göstermektedir.
İmanın ve paranın kimde olduğu bilinmez deniyor, hayır imanın kimde oldu ve
paranın kimde olduğu bilinir ve bilinmelidir. İman varsa, barış var denge var,
düzen var, adalet var, sevgi hoş görü vakarlı yaşamak var… İman varsa zülüm olmaz,
ispiyon fitne, taraftarlık, çifte kişilik ve çiftestandartçılık, savurganlık, nemelazımcılık,
vurdumduymazlık, görmeden geçmek acımasızlık olmaz… Bunlar var ise orada iman
yok demektir. İmanın göstergesi yaşamda bunları ortaya çıkarır. Dolayısıyla
imanın kimde olduğu apaçık belli olur.
Paranın olduğu kişi bellidir, Cömerttir,
ikramda bulunur, garip gurebayı gözetir, kabara kabara yürümez ve mütevazıdır.
Zekâtı verir, sıdk ile sadaka ve infakta bulunur. Bunlar yapılıyorsa kişinin
parasının olduğu da belli olur. Dolayısıyla, toplumsal yaşamda bir gelenek
haline gelen deyimler çoğu zaman Allah’ın bizden istediği hayatın genleriyle
uyuşmaz ve asla reaksiyona girmez onun için de akım gerçekleşmez. Demek ki
Allah’ın Ayetlerine göre yaşandığı zaman hayata denge düzen geliyor, Hak
gelince batıl yok oluyor ve Hak batılın beynini balyoz gibi parçalıyor. Hak
olduğunu sandığımız ve Hakkı anlatır gibi yalan ve iftiralarla insanların
beyinlerini kuşatanlar, haktan bir yaşamın ortaya çıkmasına şahit olamıyorlarsa,
batıl ile bunların hak sandıkları arasında aslında hiçbir ayırıcı çizgi
olmamasına rağmen, insanlar büyülenmiş gibi bunların sözlerine uyarak
kendilerini helak ederler.
Allah’tan başka medet umulan
yalvarılan ne varsa hepsi kaybolup gidecektir. Sadece hesap görücü olarak Allah
var. Bunu bilen insan ne yazık ki buna rağmen, yaşarken hiç bunlarla
karşılaşmayacak gibi yaşamayı da bir marifet bilir. Hesapla karşılaştığında da
kendi aleyhine kendisi şahitlik yapar. Allah dışında yüceltilen ilahları
hayattan uzaklaştırıp bir ve tek olan Allah’a bağlanılmadığı sürece kişi her
zaman dünya yaşamında kendisini haklı çıkarmak için, çeşitli iftira ve
yalanlara başvurmaktan vazgeçmeyecektir. İnsanın bu zindandan kurtulması için,
burada idrak edip kendine gelmesi gerekir. Burada yapılanların karşılığı olarak,
kitapta vaat edilenlerden başkasıyla karşılaşmayacağımıza göre, hesapların
doğru ve iyi yapılması elzemdir.
Ey insan, kendi aleyhine şahitlik
yapıp kâfirliğini kabullenip, hakikati örttüğünü itiraf etmeden evvel, bu dünya
yaşamını anlamlı kılarak yarınlara mahcup gitmemeyi hiç mi düşünmek ve anlamak işitemiyorsun…
Sıratı şöyle geçirecekler, el verince
füze gibi gideceğiz, onlar bize yardım edecekler, Allah’a karşı şefaat
dileyecekler çünkü onlar evliyalar, gibi hezeyanlarla insanın kendisini
aldatması kadar acı bir şey olabilir mi?
Allah, Allah’tan başka yalvarıp
yakarıp medet umduklarınız sizi terk edecekler ve bunların terk etmesini de siz
anlatacaksınız üstelik kâfirliklerinize kendiniz şahit olacaksınız demesine
rağmen insan, ama böyle de olur çünkü
onlar farklı ve seçilmiş mübareklerdir diye hala diretiyorsa, doğrudan hakikate
savaş açarak Allah’a iftira atıyor demektir.
Rabbimiz, bu uyarılarını dikkate
alarak yaşayan, heva hevesini kendisine ilah edinmeden sadece Allah’tan yardım
dileyen kullardan eylesin bizleri… İnsan nankör, unutkan ve cahildir. Bu
özelliklerimizi fark ederek basiretle, bilerek ve inanarak sadece Âlemlerin
Rabbine kulluk ederiz diyebilecek ve öylece yaşayacak mümin kullar arasına
rabbim bizleri katsın… Hesapların seri olduğu, kimsenin kimseye yardım
edemeyeceği günde sadece rabbimizin rahmetiyle kurtulan müminlerden olmayı
diliyoruz, rabbim bu isteklerimizi karşılıksız bırakma bizi katında mahcup etme,
sen her şeyi gören bilen ve olduransın…
Selam muhabbet ve iyilik dileklerimle,
selamların en güzeli Rahmanın selamı hak üzere dosdoğru yaşayan, adaletten
ayrılmayan ve hakikate şahitlik yaparak yaşayanların üzerine olsun…
Erol KEKEÇ/19.04.2022/01.30
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder