31 Mart 2022 Perşembe

KUTSAL MAKAMDAN KUTSAL YAŞAMA

Kutsalların hayata müdahale ettiği görülmez, ancak kutsallara ihtiyaç hâsıl olunca kutsalların arkasına sığınarak insanlar korkularını dağıtmak isterler. Ay tutulduğu zaman gecenin karanlığında çok silah sıkılırdı, ayın önüne geçmiş olan karanlıkları dağıtmak için… Aslında bu, karanlıkları dağıtma eylemi değil, insanlar eskiden korkularının tutsağı olduğu için, silah sesleriyle kendi korkularını yenmeye çalışırlardı. Ne yazık ki, günümüzde de insanlar korkunun esiri olup yok olacaklarını düşündükleri zaman, hemen kutsalların arkasına gizlenerek korktuklarının başlarına gelmesini istemezler.

Manevi kutsallar, insanların en korkulu yaşamlarının tek kurtarıcısı ve koruyucusu olarak bilinir. Çünkü göremedikleri ve üstesinden gelemeyecekleri korkuların bu tarz manevi güçlerin yardımıyla giderildiğine inanılır. Ondan dolayı da kutsallar hayatın içinde bir anlam ifade etmezken; hayatın, rutinin dışına çıktığı an, akıl değil, kutsallar devreye girer ve hemen görünmez güçlerden yardım beklenir. Kuraklık dönemlerinde yağmur dualarına çıkılır, kıtlık dönemlerinde farklı yakarışlar olur, yangın fırtına ve depremlerde de yine kutsallara yönelir insanlar. Teşbihte hata olmaz derdi büyüklerimiz, ben de buradan yola çıkarak bu durumu, atasını hiç saymayan çocukların sıkıştıkları ve zor duruma düştüklerinde anne ve babasının yanına gelmesi ama normal zamanlarda onların adını bile anmak istememesi nasıl ki büyük bir ahlaksızlık ise, bu durumda ondan farklı değildir.

Kutsallar hayatın içindeki itibar ve saygınlığına göre anlam ifade der. Hayatın hiçbir noktasına dâhil olmayan itibarı yerlerde sürünen kutsallar, zor anlarda kurtarıcı olarak hatırlanması insanın ne kadar alçaklaştığının göstergesidir. İnsanlar arası ilişkilerde rutin yaşam içinde hatırlanmayan ve hatırlansa da onun içeriğinin hayatlarda bir karşılık bulmadığı kutsallar, en zor anlardaki korkuları dağıtmak için medet umulan bir kurtarıcı olarak hatırlanıyorsa, bu durum insanın soysuzlaşmasıyla alakalıdır.

Her toplumun kendi yaşam dinamikleri doğrultusunda kutsallar oluşturduğu ya da ilahi olarak kutsalların hayata müdahale ettiği inanışlarının olduğunu herkes görebilir. Bu kutsalların işlevi ve önemi de kutsala yüklenilen anlam kadardır. Eğer kutsalları siz oluşturmuşsanız onları normal hayatın akışı içinde de çok önemli bir yerde tutuyorsunuz ancak kutsallar ilahi bir değer olarak geldiğine inanılarak kabul edilmiş ise, o zaman hayatınıza müdahil olması önemli değil, olsa da olur olmasa da olur şeklinde görülmektedir. Yani insanın kendi yarattığı kutsallar, her zaman insan için önemli bir yere sahip olmuştur. Ancak bunların koruyuculuğuna inanılmasa da onları korumakla insan kendisini sorumlu görür. Yani kendi yarattığı kutsalı hayatında her zaman ilk sırada yer alır. Bayrak, vatan, Devlet gibi kutsallar insanların kendilerinin yarattığı kutsallardır. Bunlar her ortamda korunması gerektiğine inanılır ama bu kutsallar insanı gelen korkulardan uzaklaştırma gibi bir özelliğe sahip değildir. Oysa insanın yaşamına yön verdiğine inanılan manevi kutsallar ise, daima hayatı takviye eden bir güç ve insan için koruyucu bir kalkan olarak görülür. Ondan dolayıdır ki, o güçlerin önünde eğilerek yardım destek ve koruma isteklerinde bulunulur.

Bu açıklamalardan sonra şu soruyu sormak hakkım olmalı diye düşünüyorum. Bu manevi kutsalların hayatta bu kadar değişim ve dönüşümler yapacağına inanılıyorsa, neden hayat debdebesiyle devam ederken bu kutsallar hayatın dışında nadasa bırakılır, âmâ başımıza bir musibet geldiği ya da korkuların tüm hayatımızı kuşatacağı endişesine maruz kalındığında hatırlanır? Bunu en iyi ifade edecek olan bir geçmişteki bir sözü hatırlıyorum. “Onların doları varsa bizim de Allah’ımız var” Sözü tam da böylesi bir psikolojin dille ifadesi olduğunu düşünüyorum. Kutsalların kullanım kılavuzu yoktur, hayata uygulama rehberi vardır. Oysa bizler bir aleti kullanmadan önce onun kullanım kılavuzunu okuyarak kendimize göre bir şeyler yapmaya çalışırız. Ama uygulama rehberinde durum farklıdır. Kutsallar sizin için bir hayat programı belirler bu programa göre yaşadığınız zaman ilerde karşılaşacağınız korku endişe ve kaygıların olmayacağını ya da oluşmasına fırsat oluşmayacağını söyler. Ancak insan bunu kendisinin bir hiç olduğunu fark ettiği an anlar ki, iş işten geçmiş olur. Kutsalların hayatınıza katacağı bir değer, o zaman kalmamış olur.

Kutsalları kaybettiklerini alenen görenler, ya da gelecek tehlikeye karşı kendisinin bu tehlikeleri atlatacağını düşünmeyenler genellikle kutsalların manevi desteğiyle buradan çıkacaklarına inanırlar. Onun için de her gün kutsallar dillendirilir. Ve kutsallara inananların, bu kutsallar karşısında dilleri tutulur. Söyleyecekleri varsa onu da tehir ederler. Uygun adım yerinde say komutuyla sömürülmenin yeni başlangıcı için sözleşmeyi imzalamış olurlar.

Çılgınca bir yaşam sürenler ellerindekini kaybettiklerinde sabrın şükrün ve gariplerin hakkını gözetmenin ne kadar iyi olduğunu anlatmasının nasıl ki bir anlamı yoksa kutsalların hayatta bir karşılığın olmadığı ama korkular bacayı sardığı zaman her gün onunla konuşmak ve onun güzelliklerini anlatmakta hayata bir katkı yapmayacaktır. Vakit varken ve tren kalkmadan insan elindeki kıymetleri iyi tanımalıdır ki, hayatta yerini iyi kavrayabilsin…

Toplumsal algı olarak kutsal yaratmaya elverişli toplumlar, bu kutsalların daha çok ruhlarla ilişkide olduklarına inanarak onların ruhuna tapmalarına rağmen, yaratanın gönderdiğini de bir kutsal kabul edebilirler ancak o kutsal, insanların kendi elleri ile yarattığı kutsallar kadar hayatta karşılığı olmaz. Kahramanlar çıkarırlar ve bu kahramanların hala yaşadıklarını düşünerek, günlük yaşamdaki hesaplarını o kahramanlarına verebilirler. Çünkü o kutsal, insanın yarattığı kutsal olduğu için çok önemlidir. Ama yaratan, kutsal olarak hayata bu kadar müdahil olmaz, üstelik onun yerine insan kendi hayatının programını kendisi yapar. Tüm buna rağmen kutsalla karşılaşmayacakmış gibi bir yaşam sürer. Ama korkular bacayı sardığı zaman sabah akşam ondan medet umulur her yerde ismi zikredilir, ondan gelene eyvallah denir ama tüm bunlar içi boş sözlerden öteye gitmez.

Bu hayatı bağışlayan, semayı donatan, gece yolculuğu için yıldızlarla önümüzü aydınlatan, güneşi her gün hiç şaşmadan doğuran, yağmuru yağdıran rüzgârı var den bu güç, rutin hayatta bir yere sahip olmazken, rutini kaybetme endişesi oluştuğu zaman mı hatırlanmaya başlanır. Böylesi ortamlarda insanlar başlarına gelecek gazabın önemini ve şiddetini kavrayamadıkları için uyanıp kendilerine gelmeyi düşünmezler.                        “Biz de Musa ve Harun’un Rabbine iman ettik, şimdi mi? Dalgalar arasında kalıp su sizi yutmaya başladığı zaman mı aklınıza geldi, biz sizi hakikati görecek ve kavrayacak kadar yaşatmadık mı? Buna rağmen bu korkular karşısında sizlerin bu çırpınışlarının anlamlı olacağını sanıyorsanız sadece kendinizi alçaltırsınız.

İnsanlar kendi elleriyle yarattıkları kutsalların yerine, yaratanı kutsal olarak koymadıkları sürece, elleriyle yarattıkları kutsallarının sayısını arttıracaklardır. Yaratılan kutsallar artığı sürece, insanlar korku bataklığından ve endişe dolu karanlıklardan aydınlığa çıkamayacaklardır. Allah eğer kutsal bir varlık olarak yegâne güç ve kuvvet sahibi aziz ve intikam olduğuna inanılsa, insanı zorda kaldığı zaman ona yöneltmez. Her an onun gölgesinde yaşadığını ve şah damarından kendisine yakın olduğunu bilir. Yanlışlar hayatına kement atamaz. Yanlışların hayatın her noktasına bir mayın koyduğu yerde Yaratan hayatınızın hiçbir noktasında size hükmetmez iken, neden zorda kalındığında müracaat edilen yer o olur?

Yaratıcının hayatımıza müdahale etmesini istiyorsanız, hesabı ona verecek olarak yaşayacaksınız. Hesabı başka birine verecek gibi yaşayıp, darda kalındığı zaman ne olur, olsun o kadar yemek yedik ama çok savurduk 100 ödeyecekken hesap 1000 geldi diyenlerden hiç farklı olamazsınız, bir anda insanın basitleşerek küçülmesine mi, kendisini söz sahibi sanan bu varlığın hiçbir sözünün anlam ifade etmediğini görmesine mi, her şeyin kendisine ait olduğunu düşünürken neyi var neyi yok hepsinin elinden çıkmasına karşı koyamamasına mı, nereden bakarsanız bakınız anlamsızlıklardan bir rapor karşınıza çıkar.

Yaratan Allah’ın insanlara yardımı, yaratıcının yeryüzündeki hakkını verdiğiniz zaman olur. Yaratıcının hakkını gasp edenlerin Allah’tan yardım isteyecek ne yüzleri, ne avuç açacak elleri, ne de konuşacak dilleri olacaktır. Yaratanın hakkı, onun yarattığı, kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan ya da karşılamakta çaresiz kalanları gözetmek ve onları en güzel şekilde ağırlamak ve uğurlamaktır. Bunları yapamayanların hayatlarına hükmedecek bir kutsal aramalarına gerek yoktur. Onlar kendi yarattıkları kutsallarının önünde hamuta dursunlar…

Siz, siz olun büyüklenme kulesinden megafonla büyüklük taslayıp, sonrasında hayatın içinde kum tanecikleri gibi rüzgârda savrulan, âmâ yok olmayla karşı karşıya kalınca el avuç açarak kendinizi çukura atmayın…

Karanlıkları reva görenler, karanlıklarda kalmayı arzulayanlardır. Karanlık yanı yoksa hayatınızın karanlıklardan tedirginlik duymazsınız. Herkesi yaşarken değerli görenler, yaratanın yeryüzünde hakkını koruyanlardır. Bunlar her dönemde yaratanın kutsallığını idrak ederek yaşayanlardır. İdrak yoksunu olanlardan beri olmak ümidiyle, kutsal yaratanların değil, kutsalın buruğunu yaşayanlardan olmak ümidiyle, karanlıklara kutsalı kalkan yapmadan, kutsalın gölgesinde yaşamayı murat ettiğin ortamlara bizleri eriştir Allah’ım…

Selam muhabbet

Ve dualarımla…

Bahadır Hataylı/29.03.2022/00.54

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder