14 Haziran 2021 Pazartesi

BİLMEK İLE İNANMAK AYNI YERDE BULUŞUR MU?

İnanmak ile bilmek arasında ulaşılması imkânsız bir uzaklık vardır. İnanmak, kendi becerilerimizle ulaşamadığımız konular hakkında inanarak içinde bulunduğumuz sıkıntı ve endişelerin verdiği rahatsızlıktan biraz olsun rahatlamaktır. Oysa bilmek öyle değildir. Bilmekte başlı başına bir istek heyecan ve arayışın doyuma ulaşması söz konusudur. Bilerek onaylamak veya kabullenmemek bilinçli bir tercihtir. Bilinçlice yapılan eylemler, ne olduğunu anlamadan gücü yetmediği için kabul ediyor gibi görünüp inandım denilen eylemlerle aynı düzlemde asla değerlendirilemez. Bilinçlice kabullenmek bir bilgi sayesinde olur.Blinçsizce kabullenişin temel omurgası taklit üzerine kuruludur. Dolayısıyla taklitçi bir davranış ile bilerek yapılan eylemlerin aynı boyutta değerlendirilmesi mümkün değildir.

Hz. Ebubekir’e gelerek senin arkadaşın bunları anlatıyor, kafayı yemiş diyen müşriklere karşı,Ebubekirin o diyorsa doğrudur demesi sadece kuru kuruya bir kabulleniş ve arkadaşına toz kondurmamak için duygusal bir bağlılık değildir. Ebubekir, arkadaşının kim olduğunu nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu hayatındaki önem verdiği değerleri çok iyi bildiği için böyle bir sonuca gitmektedir. Bu da temellendirilmiş bir bilgi üzerine olan inanmanın ne kadar tutarlı sağlam ve kopmaz bağlanışı içinde barındırdığını göstermektedir.Allah,”İman edenler bilerek iman etsin, inanmayanlar da bilerek inanmasın diye kitabını apaçık indirmiştir. Bu da gösteriyor ki, bilgi her zaman ve her ortamda inanmadan hep yukarda olmuştur. İman bilgiden sonra gelmiştir. Bilgisi olmayan bir inancın ise hiçbir anlam ifade etmediği Kuran’ı kerim de birçok yerde anlatılmaktadır.

Bilmek, doğru düşünme ve doğru eylemleri ortaya çıkarır. İnsanlar genellikle, hayatlarını bilgi olmadan duyduklarına inanma üzerine kurdukları için hayatın her aşamasında olumsuzluklarla karşılaşmaları mümkündür.

Çoğu ortamlarda inanan insanlardan oluşan topluluklarda, çıkmaza girildiği zaman, Allah’a göre her şey çok kolaydır gibi kendimizi rahatlatmak amaçlı söylediğimiz sözlerin arkasında çok ciddi bir inancın olmadığını gözlemlemekteyiz. Elbette Allah’a göre her şey çok kolaydır, ona göre kolay olması ve onun her şeye gücünün yetmesi benim sorumluluk alanlarıma karşı olan görevlerimin sorumluluğunu da Allah’ın yerine getireceği anlamı çıkarılamaz. Oysa insan kendisiyle alakalı çözemediği veya çözmek için kafa yorup enerji harcamadığı konularda, Allah’a göre her şey çok kolaydır diyerek kendince bir çıkış yolu bulduğunu sanmakta ve inancının da ne kadar güçlü olduğunu dolaylı olarak anlatmak istemektedir. Bu tarz çıkışların kuru softalık ve cehaletten kaynaklandığını görememek insanın kendisini imha etmesi olur. ”Siz Allah’ın sünnetinde bir değişim bulamazsınız…”Uyarısı böylesi basitlikler üzerine kurulan hayatları köklü temellere oturtmak amaçlı olduğunu düşünüyorum.

Bilenler ile sıradan inanışların değerlere sadakatindeki direncin çok farklı olduğunu görmek mümkündür. İnanma üzerine oturan yaşamlar, inandıklarının tersi istikamette sarsıcı bir uyarıyla karşılaştıklarında uyaran doğrultusunda inandıklarını rahatlıkla değiştirme yoluna giderler. Bun en açık örneği de İsrail oğullarının denizi geçtikten sonra birkaç günlük bir bekleme sürecinde tapmak için Samiriden bir buzağı yapmasını istemeleridir. Hemen inanma rotaları değişiyor ve farklı bir tapınma unsuru oluşturuyorlar. Yaşamlarında inanmanın baskın olduğu toplumların yaşamları ve tutuculukları çok değişkendir ve bunların sürekliliğine güvenilmez. Ortam, zaman ve uyaranların etkileme şiddetine göre yön değiştirebilirler. Âmâ bilgi üzere olan yaşamlar, idrak süzgecinden geçirilerek bilinçlice bir tercih yaptıklarından dolayı onların değerlerine sadakatinin sürekliliği ancak yaşamlarıyla son bulur. ”Ben ve bana tabi olanlar biz bilerek bu yola çağırırız…”Diyen elçi, bilginin iman etmedeki etkisinin ne kadar kuvvetli olduğunu da ortaya koymaktadır.

Bir bilgi üzerine hayatlarını ikame etmeyen toplumlar, bilgi üzerine yaşayanların kobayı olarak kullanılırlar. Tarihin her döneminde bunu görmek mümkündür. Bugün yaşadığımız çağa baktığımızda bilgiye kim sahip ise diğerleri onların önünde el pençe divan durmaktadır. Yaşamsal alandaki donanımların doğru çalışması için, yaşama ait yasaların bilinmesi gerekir. Bu yasalardan haberi olmayanların ben bunların hepsini biliyorum, Kur’an’da var diyerek sığ ve basit anlayışlarını Kur’an’ı referans alıyormuş gibi davranmaları tam bir fiyaskodur. Kur’an’ı referans alanlar, onun gösterdiği ortamı doğru anlamaya çaba harcarlar. Hiçbir çaba ve gayret harcamadan bu bana verildi diyerek başkalarını buna inandırmaya çalışanlar cehaletin zirvesine demir atarlar.Allah,yaşama dair tüm koordinatları belirlemiş ve o çerçevede mücadele edildiği zaman insanlığın doğru bir yörüngede yol alacağını anlatmıştır. Ancak biz böyle bir arayış çaba ve istek oluşturmadan her şeyi inanarak çözeceğine inanan yaşamları arzular olduk. İnanarak hayatı düzenleyeceğini düşünenler varsa öyle bir yaşam Allah’ın sünnetinde yoktur. Elçilerin yaşamlarında normal akışa aykırı mucizeleri gündem yaparak bunlar Allah’a göre çok kolay demekle insan, aklına kendisine ihanet etmekle kalmayarak Allah’ı kendisi için bir kolluk kuvveti olarak görmeye çalışmaktadır.

Allah’a göre her şey çok kolay ancak Allah, işlerin insanın kendi çaba ve mücadelesine bağlı olarak devam etmesini istemektedir. Bunun için yaşadığı ortamı tanımayan hayatın üzerine oturduğu dinamiklerin oluşum gelişim ve devamlılıklarının neden kaynaklandığını bilmeyenler, bütün bir insanlığın yaşamına dair sorunları çözeceğini ancak inanıldığı taktirde çözüleceğini söylemekle çok büyük bir yalan söylerler ancak kendileri bunu idrak edemezler.

Okumayı bir külfet görenler ve okumadan ben bunları yaparım iyi ki bu kadar okumadım cahil kaldım gibi açıklamalar iç dünyanın karanlık dehlizlerinden çıkan ortamı karartacak cehalet gazının etrafa koku salmasıdır. Cehalet gazıyla gazlanmak, insanları dönüşü olmayan bir çıkmaz sokağın imha timlerinin kurşunlarına hedef yapmaktır. Cehalet gazıyla gaza gelenlerin bu gazın etki alanından çıkarak bilen ve idrak eden yaşama kucak açmalarını beklemek kolay olmaz. Çünkü onlar inanarak bu aşamaya gelmişlerse, bundan sonraki yaşamlarını bilerek geçirmelerini istemek onları ölüme çağırmak gibi algılanır. Onlar inandıkları ile olan ilişkilerini kutsayarak devam ettirdikleri için, hayatlarındaki yanlışları onlara izahata kalkarsanız, sizi inanca saldıran olarak tanımlayıp hakaret ve küfretmekte bir sakınca görmezler. Çünkü onlara göre, onlara yapılacak bir kritik onların inandıklarını söyledikleri ilahi değerlere yapılan bir saldırı olduğunu söyleyecek kadar da süreci çarpıtmakta bir sakınca görmezler. Yani inanarak yaşayanlar bilerek yaşayanların varlığını kabullenmezler. Bilerek yaşamak sorumluluk,emek,gayret sabır, istikrar,kararlılık,ahlakilik,adalet ve gerektireceği için bu külfetin altına girmeyi düşünmezler. Allah’ın güç ve kuvvetinin kendileri için taksim edilmiş bir lütuf olduğunu iddia ederek çevrelerindeki insanları hipnotize ederek onların da papağan gibi kendilerini taklit etmesini beklerler. Böylesi yaşamlar her zaman ve her ortamda İlahi eksende düzgün doğrusal bir yaşam grafiği oluşturacak hayatın kendileri için bir tehlike olduğunu anlatarak bilgi üzere yaşamın ortaya çıkmasını asla istemezler. Çünkü bunlar cehaletin taşıdığı su ile değirmenlerini döndürür ve menfaat üzere kurulu hayatlarını yarınlara taşımak isterler.

Ey Allah’ın kulları bilerek yaşamayı inanarak yaşama tercih etmediğiniz sürece sömürülen birer kobay olmaktan asla ve asla kurtulamayacaksınız ne derse doğrudur diyebilmek için o yaşamın en ince ayrıntısına kadar bilgisine sahip olmanız gerekmez mi? Bu bilgiye ulaşırsanız o zaman karar vermede de zorluk çekmezsiniz. Ancak bir hususu inanarak onaylıyorsanız biliniz ki, inandığınız ve inanmaya sizi ikna etmiş olanların uyaranlarının şiddeti değiştiğinde sizin inandığınız olay kişi ve nesnelerde kendiliğinden değişecektir. Eğer bir yerde çalıştığınız için geçiminizi sağladığınıza inanıyor ve Allah’ın sizi yaşattığı için rızkınızı bir yere koyduğunu ona ulaşmak için mücadele edip ona kavuşacağınızı bilmiyorsanız, sizin ihtiyaçlarınızı kim karşılarsa ona bağlılığınız ve inancınız artar. Göklerin ve yerin tüm hazineleri Allah’ındır buyruğu sadece bir ninni gibi gelir.

Tüm bu açıklamalardan sonra şunu açıkça beyan etmeliyim ki, Allah’ın dini bilmeyi gerektirir. Neyi niçin neden ve nasıl yapmam gerekir ve amacım nedir, sorularının anlamsızlaştığı bir yaşamdan, görüntülemek için anlamlı bir sonuç elde edemezsiniz. Bilmediğimiz bir inanç sadece kuru softalıktır. Belli bir amaç için emanet verilmiş olan uzuvlarımızı amacına uygun kullanmadan anlamlı ve yarını olan hayatın kollarında ruhumuzu teslim edemeyiz. ”Ey insan bilmediğin bir şeyin ardına düşme, zira göz kulak ve kalp ondan sorumludur. Bu sorumluluğu taşıyacak bir yaşam oluşturmamız dileğimle…

Sabahın içindeki tüm hayırların kâinatı kuşatmasını rabbimden niyaz ederek selam sevgi saygı ve muhabbetlerimi iletiyorum…

Erol KEKEÇ/14.06.2021/07.10



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder