7 Haziran 2021 Pazartesi

YÖNETENİ MÜSLÜMAN OLAN MI İSLAMİ YÖNETİM?

 “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk yapsınlar diye yarattım…”

Bu ayette insan ve cinin yaratılış amacı açıkça anlatılmaktadır. Ancak bu kulluğun hangi şartlarda ve nasıl istenilen şekilde gerçekleşeceğinin ilke ve kurallarını da Rabbimiz belirlemektedir. Bu ilke ve kurallardan birkaçını ya da herhangi birini temel alarak Allah’a giden yolu bunlar üzerine oturtmaya çalışan anlayışlara şahit olduğumuz muhakkak. Bu anlayışlar samimi niyetle yola çıktıklarını anlatsalar da dinin bütününden bir parçayı ayırarak bunun üzerine dini ve kulluğu ikame ederek dinin muhtevasını parçaladıklarını da hiç anlamazlar. Dinin tüm muhtevası, Allah’a giden yolda kulluk için gerekli olan donanımlardır ancak bunların ağırlığı birbirinden farklı olabilir. Bunların farklılığı ya da ağırlığı sadece dinin bunlardan biri üzerine kurgulanmasını gerektirmez. Öyle olursa sağlıksız bir düşünsel gelişim oluşur ki bu tamamıyla sağlıksız bir din algısını ortaya çıkarır.  

 Allah’a kulluğun temelinde şirkten arınmak ve Allah’ı birlemek vardır. Bunun gerçekleşmediği hangi yaşamlar dinin hangi noktasından tutarlarsa tutsunlar samimiyetleri sadece Allah’a kulluk yapmak üzerine kurulsa da Allah’ın dininden uzak yaşarlar. “De ki, halis din ancak Allah’ındır, Ben dini sadece Allah’a has kılmakla emrolundum…”Dini, Allah’a has kılmak için gece gündüz çaba sarf ederek yorulduğumuz din, Allah’ın dini değilse Allah’a kulluk gerçekleşmez, Allah’a kulluk ancak ve ancak Allah’ın dini ile gerçekleşir. Allah’ın dinini öğrenip ancak kulluğu sadece Allah’a yapmayıp aracıları gözettiğimiz zaman din sadece Allah’a has kılınmış olamaz. Allah’ın dinini yaşamanın doğru formülü yukarıdaki ayeti kerimedir. Bunu dikkate almamak ve sonrasında dinin herhangi bir cüzünü bayraklaştırarak Allah için mücadele ettiğimizi söylemek, sadece söyleyeni aldatmanın dışında bir işe yaramaz.

İnsanın amacı Allah’a kulluk ise, tevhid kelimesi bunu apaçık ortaya koymaktadır. Önce hayata hükmeden olmazsa olmaz olduğuna inanılan tüm bağlayıcılar hayattan uzaklaşacak, ondan sonra ancak Allah’a yönelme başlayacak…Biz önce Allah’a dönelim bunları zamanla yok ederiz demek bu dinin doğasıyla savaşmaktır. Dinin doğasına aykırı her düşünce ve eylem insanı Allah’a götürmez, kişinin gerçek amacı ne ise ancak yolculuğu oraya olur.

Çocukluğumuzdan beri bize öğretilen İslam’ın şartının beş olduğudur.Namaz,Oruç,Hac,Zekât ve sona eklenen Kelime-i Şehadettir. Oysa Kelime-i Tevhit bu dinin özü ve temelidir. O olmadan diğerlerinin ikamesi mümkün değildir.İslamı bireysel bağlayıcı bu temele oturtmak bilinçlice bu dine yapılacak en büyük kıyım olduğuna inananmaktayım.Bir insanın bireysel ferdi kimseyle münasebetinin olmadığı yaşam için bunlar geçerli olabilir ancak toplumsal bir dinin bu kadar daraltılarak insanlığa evrensel bir din olarak sunulması, din üzerinden çıkar devşirenlerin kendi kirli emellerini gizlemek adına yaygınlaştırdıkları bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Her Müslümanım diyenin kafasının derinliklerinde İslami bir yönetim algısının yattığı muhakkak ancak bunun nasıl gerçekleşeceği ve hangi ilkeleri bünyesinde barındıracağı konusunda ortaya çıkacak sonuç hayatın gerçeklerinden bir o kadar uzaktır. Hayatın gerçeklerini dikkate almayan bir din Allah’ın dini olabilir mi, kesinlikle net inanıyorum ki olamaz. Allah’ın gönderdiği elçiler hangi topluma gidiyorsa o toplumun dilini çok iyi biliyor ve onların sorunlarına çözüm olmak için geliyor. Dil bir lisan olmanın ötesinde bir yaşam tarzı ve kültürdür. Çünkü dil bir aktarım ve iletişim aracıdır. Doğal değil sonradan insanların nesnelere yüklediği anlamlarca şekillenmiş ortak anlaşma biçimidir. Bundan dolayıdır ki, elçiler geldikleri toplumu tanıyorlar ve onların yaşamının dışında anlamadıkları bilmedikleri ve zorlanarak altından kalkamayacağı sorunlarla onları bunaltmıyorlar.

İslami bir yönetim kurgusu da bunları kuşatıcı nitelikte olmak zorundadır. Bu kurgulamayı yapmayan şekilsel ibadetleri dinin aslı bir unsuru ve toplumsal yaşamın olmazsa olmazı olarak dayatıp insanların Allah’a verecekleri hesaplarının faturasını burada sormaya kalkmak bu dinden bihaber yaşamaktır. Bir başkasıyla münasebetimizi etkileyen yaşam şeklimizin faturası ancak burada sorulabilir, başkasıyla alakası olmayan eylemlerin faturasının bedelini ancak Allah sorgular. Ahlak ve hukuk içerikli kapsayıcı eylemler toplumsal olduğu için, ancak bunların sorgulaması burada yapılır. Bunların dışında kalan ve İslam’ın şartı olarak çocukluğumuzdan beri bize dayatılan bu algının faturasını burada kimse sorgulama hakkına sahip değildir. Diyeceksiniz ki birey olmadan toplum olur mu, elbette bireylerin ortak yaşam algısı, toplumsal yaşamı ortaya çıkarır. Ancak bir inanç üzerinden toplumsal yaşam oluşturulamaz. Müslüman toplum demek,%100 herkesin Müslüman olduğu toplum demek değildir. Müslümanların Müslüman olmayanlara göre yoğunluğunun daha fazla olduğu ve yaşam olarak Müslümanların yaşam değerlerinin diğerlerine göre daha belirginlik kazandığı toplum demektir. Dolayısıyla Müslüman toplumda herkes Namaz kılacak veya oruç tutacak diyerek ferdi bireysel sorumlulukları insanlara dayatarak, bunun adına İslami yaşam tanımlaması yapmak, İslami Yaşamın ne olduğunu idrakten yoksun yaşamaktır. İslami Yaşam demek, hakkaniyetin ve adaletin temel kıstas alındığı ahlaki değerlerin tüm değerleri kuşatacak bir özelliğe sahip olduğu yaşamdır. Ahlak adalet ve hakkaniyet ölçülerinin hayatın rotasına oturmadığı ortamda hangi dini kıstası temel bağlayıcı ilke olarak koyarsanız koyunuz böyle bir toplum İslami yaşam asla olamaz. İslam dendiği zaman akla gelmesi gereken temel ilke Tevhiddir.Tevhide sahip olanların yaşamlarını biçimlendirdikleri değerler onların bireysel bağlayıcılarıdır.

Allah’a kulluk bireysel sorumluluktur. Allah’a kul olanların kenetlenerek bir araya gelerek tüm insanlık için ortaya koyacakları evrensel yaşam denkleminin adıdır aslında İslami yaşam. Bu yaşamın kıyısından köşesinden geçmekten mahrum olanların bireysel ferdi sorumluluklarını evrensel bir değer sistemi gibi insanlara dayatarak bir yönetim biçimi düşleyerek bunu adına da İslami yönetim demeleri onu hiçbir zaman İslami yapmayacaktır. İslami Yönetim demek, yönetenlerin Müslüman olmasını da gerekli kılmaz ama Müslümanlardan oluşursa çok daha iyi olur. Tabi ki Kur’an’ın tanımladığı Müslüman’dan bahsediyorum…Yerkürenin neresinde olursa olsun, Adaleti esas alan, ahlakı toplumsal yaşamın temel kodları olarak gören herkese hakkaniyet ölçüleri içinde yaşam alanları oluşturan yönettiği insanlara zulmetmeyen, onları sömürecek tüm yolları kapayan faizi yaşamın dışına atan, günlük yaşamı sağlayan ihtiyaçları karşılamak için bir değer sistemi ve değişim aracı olarak kullanılan para ve türevlerindeki dalgalanmaları sıfıra ya da altına çekmiş, kötülüklere yöneleceklerin gidiş yollarını çok zorlaştıran ve bağlayıcı hukuk normlarının herkes için aynı olduğu yönetim İslami bir yönetimdir. Müslümanların yaşamadığı bir yönetim olsa da…Kendimizin de içinde bulunduğu İslam toplumlarında illaki İslami bir yönetim beklemek bizleri avucunu yalayacak bir bekleyişe taşıyabilir.

Neden mi anlatıyorum, İslami bir kimlik kişilik ve kulluk bilincini geliştirememiş olanların İslami bir yaşam ve bunun üzerine oturan bir yönetim sistemine kavuşmaları mümkün değildir. İslam bir temenniler mecmuası değildir. İslam bir yaşam ve yönetim anlayışının dinamik akışkan ve sürekliliği olan bir manifestodur. Bu sorumluluğun altına girmek isteyenlere naçizane önerim, ne pahasına olursa olsun kendinizi ve sahip olduğunuz tüm birikimlerimizi evrensel yaşam denklemine hizmet eden ve bize kulluk bilincimizi geliştiren bir birikim olması durumuna getirelim. Öğrendiklerimiz içinde yaşadığımız mağaramızın duvarlarını her gün biraz daha kalınlaştırarak dışarıdan gelebilecek kıvılcımların girmesini hepten yok edecek duruma geliyorsa, yıkın gitsin o duvarları kimseye bunun bir faydası olmayacaktır. Faydasız ilimden Allah’a sığınalım…

İnsanın din ile olan ilişkisini Güneş sistemi gibi düşünebiliriz. Güneş sisteminde bulunan gezegenler hem kendi yörüngelerinde kendi ekseni etrafında dönerken ayrıca Güneş sistemindeki dönüşüne de asla bir gölge düşürmez tüm bunları birlikte yapar. İnsanın bireysel ferdi ibadetleriyle olan ilişkisi Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi sonrası ortaya çıkan sonuç gibi bir fonksiyona sahiptir. Dünya kendi etrafında dönmezse nasıl ki gece gündüz olmadığı için yılı oluşturan günler olmayacaktır. Ancak kendi ekseninde dönmeyen dünya Güneş etrafındaki dönmesi devam ettiği sürece mevsimlerin varlığı devam edecektir. Mevsimlerin varlığı devam etse de doğal akışa sahip olan bir sistem de eksiklik olacağından istenilen sonuç hakkıyla yerine getirilmiş olmayacaktır. İşte Ferdi İbadetlerin durumu da Bireyin kendi ekseni etrafında dönmesidir. Onun sonucunda İslami bir kişilik ve kimlik oluşur bu kimlik Allah’a kulluğa giderken belirleyici bir özellik taşır. Ancak Hukuk, ahlak ve adalet gibi kavramlar ile insanlığın yaşamına bir düzen oturtmak, Dünyanın güneşin etrafında dönmesi gibidir. Yani yılların oluşmasına nasıl ki, dünyanın kendi ekseninde dönmemesi engel değilse, Bireyin ferdi bireysel sorumlulukları içinde olan ibadetleri yapmamış olması toplumsal yaşamda bunları uygulayan bir yaşam ortaya çıkarmasına engel olamaz. Âmâ düzen bozulduğu ya da eksik kaldığı için gece ve gündüz gibi bir nimetten mahrum olmak gibi hayatımızda çok önemli yere sahip bazı değerlerden mahrum kalabiliriz…

Ey insan Allah’a kulluk olan sorumluluğun önüne kulluk için gerekli olan parçalardan birini geçirerek kendini parçalamazsan, yörüngen seni istenilen hedefe yaklaştıracaktır. Allah’a kulluğun yerine kendi ilahlığını öne çıkarıp kulluk yaptığını sanan zavallılardan eylemesin Rabbim bizleri…Ey Rabbimiz yanıldıysak unuttuysak bizi sorumlu tutma, bilerek yanlış yapmaktan bizi uzaklaştır, yanlışta ısrar ettirme bizi, sehven yaptığımız hatalarımızdan dolayı da bizleri bağışla…

Selam saygı muhabbet ve merhamet dileklerimle herkesi Allah’a emanet ediyorum…

Erol KEKEÇ/16.06.2021/16.06


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder