10 Ocak 2019 Perşembe

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- (4)

De ki: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz.” Araf:29
“Rabbim bana adaleti emretti.” Adaletin olmadığı yerde Tevhitten asla söz edemeyiz. Allah’ı birleyen ve yegâne güç sahibi Allah olduğuna inanan, ancak mutlak adaleti tesis edebilir. Allah’ın hesaba katılmadığı bir yaşamda, adaletin tecelli edeceğini beklemek sadece imkansızı imkanlı hale getirmek gibidir. Yani yeri göğe, göğü de yere indirmek nasıl ki mümkün değilse, bu da mümkün değildir. Nerede olursanız olunuz yüzünü, secde için sadece Allah’a yöneltin. Yeryüzü despotlarının, bankerlerinin, menfaatlerin, haydutların emperyalistlerin, tağutların önünde eğilip te, Allah’a yüzünü çevirdiğini sanan maymuni bir yaşamın canlı denekleri olmaktan kurtulmadığımız sürece; asla adaleti tesis edemeyiz.
Rabbim bana adaleti emretti.” Bu yeryüzünde yaşamamızın temel gayesi adaleti gerçekleştirmek için mücadele etmektir. Adaleti tesis ve temin etmek için mücadele edenlerinin dışındaki, tüm mücadeleler anlamsızdır. Allah nasıl ki kâinata bir denge düzen ve vird koyduysa, yarattığı bu canlılar aleminde de öyle bir virdin gerçekleşmesi halinde adalet ortaya çıkar. Adaletin olduğu yerde tevhit anlaşılır. Hak ile batıl arasındaki farklar anlaşıldığı zaman, insanlar kendi hür iradeleriyle hak ve batılı seçebilecek ortama kavuşurlar. Hakkın hak olarak yaşanması ve batılında batıl olarak tanınması ve onu tercih edenlerin ahirette hesabının görülmesi için, tam anlamıyla bir aydınlanma gerekmektedir. Bu aydınlık ortamın oluşması için; adalet sisteminin yeryüzünde tek kıstas olarak alınması hem zorunlu hem de gereklidir.
“Rabbim bana adaleti emretti. Tüm elçilerin geliş gayelerine baktığımız zaman, Tevhidin yerleştirilmesine hizmet ettikleri bilinir. Tevhidin arkaplanında bulunan gerçek aslında şudur, diye inanıyorum. Tevhit her alanda Allah’ı birlemek ve ona hiçbir şeyi ortak etmemektir. Eğer yeryüzünde yaratılmışlar kendisini, Allah’ın bu vasıflarına sahip olduklarını sanarak, insanlığı ifsat etmeye başlamışsa, denge düzen ve vird bozulmaktadır. Bu düzenin bozulması insanlar arasındaki eşitsizlikleri ve farklılaşmaları ortaya çıkarmaktadır. Bu da kimi insanların ilahlaşmasına, kimilerinin de köleleşmesine neden olmaktadır. Yani ticarette, hizmette, mevki ve makamlar arasında ciddi anlamda ayrışmalar oluşmakta; tam anlamıyla zulüm mekanizması işlev kazanmaktadır. İşte, Tüm elçiler bu dengeyi bozanların bozduğu dengeyi onararak, adaleti tesis etmek ve insanların ancak yaratıcıya kul olmaları gerektiğini anlatmak için gelmişlerdir. Bu hakikati görmediğimiz müddetçe, insanları hangi ameli ibadetlere zorlayarak; Allah’a kulluğa çağırabilirsiniz. Bireysel yakınlaşma ve yaratıcıyla aradaki iletişimi kolaylaştırmak adına, Allah’ın kullarından istediği ferdi ibadetleri hayatın odağına yerleştirip, odağı da kenar kıyı ve köşe yaparsanız, din insanların yaşamındaki anlamını kaybeder. İslam’ın, yani tevhidin odağında adalet vardır. “Çünkü Allah adaleti emretmektedir. Adalet üzerine ikame edilmeyen bir inanış, asla ve kat’a, Allah’ın gönderdiği din olmaz. Adalet, tüm yaratılmışların yaratılış doğasına, fıtratına uygun yaşayacağı, taşın çöpten, ağacın ottan, koyunun kurttan şikâyet etmeyeceği düzeyde bir yaşamsal ortam oluşturmaktır.
Rabbim bana adaleti emretti. Adalet kavramının, evrensel nesnel ve tüm yüreklerde kolaylıkla aynı anlamlara gelecek bir kavram olduğunu, neredeyse yeryüzünde bilmeyen yoktur. Böyle evrensel bir değeri tesis etmeyi bırakıp, insanların ideolojileri, inançları, kılık kıyafetleri, kültürleri, renkleri ve cinsiyetleri üzerinden bir tanımlama yaparak; insanlığa ideal bir sistem sunduklarını sananlar sadece zulmün ve karanlığın kökleşmesine katkıda bulunurlar.
Adalet kavramı, nesnel ve vicdanlarda karşılığı olan bir kavramdır. Vicdanları etkisi altına almayan ve insanların iç dünyalarında depreşmelere neden olmayan, içgüdüleri konuşturmayan bir kavramla insanlık ortak paydası oluşturamazsınız. Onun için Göklerin ve yerin Rabbi, bize adaleti emrediyor. Çünkü adalet varsa, diğer alanlarda söz hakkı ve konuşma hakkınız doğar. Bunu bilen Rabbimiz bize adaletin şahitliğini hakkı ile yapmamızı ve yeryüzünde bozgunculuk yapmamamız gerektiğini anlatmaktadır.
“Her mescitte yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın.” Yüzümüzü sadece ona doğrultmak ve dini sadece ona has kılanlar olarak yaşamak bize emredildi. Yönümüz, yüzümüz Allah’a döndürülmüyorsa, adaletin şahidi olmamız çok zordur. Dini sadece Allah’a has kılanlar, ancak adaletin gereğini yaparlar. Allah’a rağmen, başka hesaplar peşinde olan bir anlayış, adaleti kendi tarafına yontmayı gerçek adalet olarak tanımlayabilir. Oysa dini sadece Allah’a has kılanlar, hesabın çok ince ayrıntılarını hesap ederek, yeryüzünde dosdoğru yaşamaktan haz alırlar. Allah’a yalvarıp ona dini has kılabilmenin en önemli koşulu; adil olmaktan geçer. Adaletli olmak kimseyi kazanmak ve kırmak adına olmadığı zaman, sadece Allah’a kulluk gerçekleşir. Allah’a kulluğun, “Rabbim bana adaleti emretti” anlayışından geçtiğini idrak edemeyenler, hayatlarındaki ilahların sayısını sayacak zamanları olamaz.
“İlkin sizi yarattığı gibi Ona döneceksiniz.” Hiçbir şey iken bizi bu aleme gönderen Rabbimiz, burada elde ettiklerimizi tekrar bizden alarak, bizi yarattığı gündeki halimiz gibi kendisine döndürecekse, bu zulmün anlamı nedir diye düşünecek beyin ve onu anlayacak yürekler ancak adaletin temsilcisi olabilirler.
Sizin elinizdekiler bir gün tükenir ama Allah’ın yanında olanlar asla tükenmez. Tükenmeyen hazinelerin ve nimetlerin sahibi, bize verdiği nimetlerle, yeryüzünde onun istediği emanetleri koruyarak ve insanlar arasında adaletin şahidi olarak yaşamamızı istemektedir. Çünkü Allah adaleti bize emretti. Adil olan ve adil olanları seven bir yaratıcı, bizden ancak adaletle hükmetmemizi ve adaleti gözeterek yaşamamızı istemektedir.
Adaletin tartısında tartan ve tartılanın eylemleri dışında hiçbir özellik barınamaz. Ne sizin inancınız ne inanmayışınız sizi asla farklı kılmaz. Paranız malınız, cübbeniz, soyunuz, cinsiyetiniz, makamınız, taraftarlarınızın çokluğu vs. gibi hiçbir unsur sizi farklı görmek için bir neden olamaz. Çünkü adalet karşısında herkes nötrdür. Adalet ancak sizin nötr olan rakamınızın önüne ve arkasına geçecek sayıyı vererek ya sizi artıya ya da eksiye geçirir. Adaletin tecelli etmediği yerde hangi kanun olursa olsun daima sizi alçaltır.
Adalet, yüceliğin, insan olmanın Yaratıcıya yakın olmanın otobanıdır. Bu otobanı trafiğe kapatarak hangi toprak ve kumlu yollardan insanlığı taşımaya çalışırsanız çalışınız, asla huzurlu mutlu bir hayat otoparkında konaklamayacaksınız. Huzurun olmadığı ve farklılıkların anlaşılamayacağı, yüzlerin Allah’tan başkasına döndüğü ortamlarda, şirk dini insanlığı sömüren bir ahtapot gibi büyür. Her mescitte yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın.
“De ki, Rabbim bana adaleti emretti.” Onun gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa yapmakla beni mükellef kıldı. Tarihin yönünü karanlığa götürenleri tanıyarak, hayata yeniden başlamam gerektiğini bana emretti. Ey insan kalk ve Rabbine dön, hangi mescitte olursan ol, dini sadece ona has kılarak, ilk gün geldiğin gibi ona döneceğini unutma…” Bunlar Allah’ın bize tayin ettiği ve emrettiği buyruğudur. Kim Allah’ın buyruğundan yüz çevirirse, bilsin ki, Allah buyruğuna karşı gelenleri asla affetmez.”
Adil bir yaşamın kollarında, sevgi, saygı ve barış dini olan rabbimizin buyruğunu yaşayarak adaleti tesis edip, kan göz yaşı ve acıların silinmesi için ayağa kalkmaya hazır mısınız?



Erol KEKEÇ/09.01.2018



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder