23 Aralık 2024 Pazartesi

Karmaşayı at Önüne Bak

 Sevgili dostlar,

Bugün sizlerle hayatın ağırlığını, ruhumuzu saran karmaşayı ve bu karmaşada kaybettiğimiz değerlerimizi konuşmak istiyorum. Öyle bir noktaya geldik ki, hızla değişen dünyamızda ayakta kalmak için ruhumuzu korumayı ihmal ediyoruz. İşte tam da burada bir durup düşünmemiz gerekiyor: Bizi yoran, içimizde fırtınalar koparan bu yüklerden nasıl kurtulabiliriz?

Düşünün, her günümüz bir koşuşturmaca. Hedeflerimiz, hayallerimiz, planlarımız—hepsi üzerimize birer yük gibi biniyor. Ve bu yüklerin ağırlığı altında çoğu zaman kendimizi unutur hale geliyoruz. Peki, bu ne kadar sürdürülebilir? Kendimizi unutarak, özümüzden koparak nasıl bir hayat inşa edebiliriz?

Hayat, aslında bir yolculuk. Ama bu yolculukta durup etrafımıza bakmayı, nefes almayı unutuyoruz. Sürekli ileriye koşarken, geçtiğimiz yolların güzelliklerini görmüyoruz. Bu acelecilik, bizi insani değerlerimizden de uzaklaştırıyor. Oysa hayatın gerçek anlamı, bu değerlerde saklı değil mi? Sevgi, hoşgörü, sabır, anlayış—bunlar olmadan yaşamın tadı nasıl çıkar?

Sevgili dostlar, bu noktada bir sorgulamaya ihtiyacımız var. Neden bu kadar acele ediyoruz? Neden bu kadar tüketiyoruz? Hem maddi hem de manevi anlamda, neden bu kadar hızlı harcıyoruz? Değerlerimizi, insanlığımızı, hayallerimizi—hepsini birer birer kaybediyoruz. Ve en kötüsü, bu kaybın farkında bile değiliz.

Bir an durup düşünelim. Kendimize şu soruyu soralım: “Hayatımda neyi gerçekten önemsiyorum?” Bu sorunun cevabı, bizi yoran, ruhumuzu karartan her şeyden uzaklaşmamız için bir başlangıç olabilir. Çünkü ancak neyi önemsediğimizi bilirsek, hayatımızı o doğrultuda şekillendirebiliriz.

Bizi yoran şeylerden uzaklaşmak, kolay bir süreç değil. Ama bu, imkânsız olduğu anlamına da gelmez. İlk adım, farkındalık. Hayatımızda neler bize ağırlık yapıyor? Hangi ilişkiler, hangi alışkanlıklar, hangi düşünceler? Bunları belirlemek, değişim için bir başlangıçtır.

Sonra, bu ağırlıkları yavaş yavaş bırakmaya başlamak gerek. Elbette bu süreç sancılı olacak. Ama unutmayın, her sancı bir doğumun habercisidir. Daha hafif, daha huzurlu bir hayatın doğumu—bu sancıya değer, değil mi?

Değerli dostlar, bu süreçte yalnız olmadığımızı bilmek çok önemli. Hepimiz, farklı şekillerde de olsa, aynı mücadelenin içindeyiz. Hayatın karmaşasında yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Bu yolda birbirimize destek olmak, birbirimizi cesaretlendirmek en büyük gücümüz olabilir.

Bu nedenle, sizlere bir çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin, birbirimize destek olalım. Birbirimizi yargılamadan, eleştirmeden, sadece dinleyerek ve anlayarak. Çünkü hepimiz, insanız. Ve insana en çok gereken şey, anlaşılmaktır.

Bu yolculukta, her birimizin farklı hikâyeleri var. Ama bu hikâyelerin ortak bir noktası var: Hepimiz daha iyi bir hayat istiyoruz. Daha huzurlu, daha anlamlı bir hayat. Ve bu hayatı yaratmak, bizim elimizde.

Unutmayalım, değişim içeriden başlar. Hayatımızda görmek istediğimiz değişim, önce bizim içimizde olmalı. Daha sevgi dolu bir dünya istiyorsak, önce kendi kalbimizde sevgiyi büyütmeliyiz. Daha anlayışlı bir toplum istiyorsak, önce biz anlayışlı olmalıyız. Çünkü dünya, bizim yansımamızdır.

Son olarak, sizlere bir hatırlatma yapmak istiyorum. Hayat, her şeye rağmen güzel. Evet, zorluklarla dolu. Ama aynı zamanda, fırsatlarla da dolu. Her yeni gün, bir fırsat. Kendimizi keşfetmek, geliştirmek ve daha iyi bir hayat yaratmak için bir fırsat. Bu fırsatı değerlendirelim. Çünkü hayat, değerlendirilmek için vardır.

Sevgili dostlar, sözlerimi burada noktalarken, sizlerden bir istekte bulunmak istiyorum. Hayatınızda sizi yoran her şeyden özgürleşmenizi, ruhunuzu hafifleten bir yolculuğa çıkmanızı dilerim. Ve bu yolculukta, size eşlik etmekten büyük mutluluk duyarım.

Unutmayın, hepimiz bu hayatta birer yolcuyuz. Ve yolculuk, birlikte daha güzel. Birlikte yürümek dileğiyle…

Erol Kekeç/09.11.2024/Namazgah/İST

Keşif Kendinden Başlar

 


Sevgili dostlar,

Bugün sizleri hayata dair bir yolculuk yapmaya davet ediyorum. Ama bu yolculuk sıradan bir gezi değil. Bu, zihinlerinizi açacak, düşüncelerinizi sorgulatacak ve belki de hayatınızdaki temel bakış açılarını yeniden gözden geçirmenizi sağlayacak bir yolculuk olacak. Hazırsanız, başlayalım.

Hepimiz bu hayatta bir şeylere sahip olmak, bir yerlere ulaşmak için çabalıyoruz. Kimimiz daha iyi bir iş, kimimiz daha huzurlu bir hayat, kimimiz ise sadece biraz mutluluk arayışında. Ama bu çabalar sırasında ne kadar acı bir şekilde kendimizi tükettiğimizin farkında mıyız? Hayallerimiz ve hedeflerimiz peşinde koşarken, aslında kendi benliğimizden, özümüzden ne kadar uzaklaştığımızı fark ediyor muyuz?

Bakın, hayatın bize sunduğu en büyük nimetlerden biri özgür irademizdir. Kendi kararlarımızı verme ve kendi yollarımızı çizme özgürlüğüne sahibiz. Ama bu özgürlüğü kullanmak ne kadar kolay? Çoğu zaman hayatın baskıları, toplumun beklentileri, çevremizin yargıları bizi kendi öz benliğimizden uzaklaştırır. İşte bu noktada bir karar vermemiz gerekir: Gerçekten ne istiyoruz? Hayatımızı başkalarının beklentilerine göre mi yaşayacağız, yoksa kendi iç sesimizi dinleyerek mi yönlendireceğiz?

Sevgili dostlar, hayat bir defalık bir yolculuktur. Ve bu yolculukta karşılaştığımız zorluklar, mücadeleler, hayal kırıklıkları hepsi birer öğretmendir. Her bir zorluk, bize hayatın farklı bir yönünü gösterir. Ama önemli olan bu zorlukların karşısında nasıl bir duruş sergilediğimizdir. Başımıza gelen olaylara nasıl tepki verdiğimiz, hayatta kim olduğumuzu ve kim olacağımızı belirler.

Kimi zaman, hayatımızda karşımıza çıkan engeller bizi yolumuzdan saptırabilir. Ama unutmamalıyız ki, her engel bir fırsattır. Bu engeller bize daha güçlü, daha dirençli ve daha bilinçli bir birey olmayı öğretir. Hayatta kaybetmek, düşmek ya da başarısız olmak bir son değildir. Asıl önemli olan, bu durumların ardından yeniden ayağa kalkabilmektir. İşte bu noktada, azim ve kararlılık devreye girer. Eğer bir hedefiniz varsa, onun peşinden gitmek için cesur olmalısınız. Hata yapmaktan korkmayın. Çünkü her hata, sizi bir adım daha ileriye taşır.

Bazen, hayatımızda bizi aşağı çeken, enerjimizi tüketen insanlarla karşılaşırız. Bu insanlar, çoğu zaman farkında olmadan bizim hayallerimizi baltalar, bizi mutsuz eder. İşte burada sınır koymayı öğrenmemiz gerekir. Kendimizi korumak, hayatımızdaki negatif enerjiden uzak durmak bir zayıflık değil, aksine bir güçtür. Kendimize ve hayatımıza değer verdiğimizi gösterir. Bunu yaparken de suçluluk hissetmemeliyiz. Çünkü herkes kendi hayatından sorumludur. Kendi mutluluğumuzu bir başkasının eline bırakmamalıyız.

Hayatta bir diğer önemli nokta da, yaptığımız seçimlerin sorumluluğunu alabilmektir. Çoğu insan, yaptığı hatalar için başkalarını suçlamayı tercih eder. Ama bu, sadece bir kaçıştır. Gerçek cesaret, hatalarımızı kabul etmek ve onlardan ders çıkarmaktır. Çünkü ancak bu şekilde büyüyebilir ve gelişebiliriz. Eğer hayatınızda bir şeylerin değişmesini istiyorsanız, önce kendinizden başlamalısınız. Kendinizi sorgulamalı, hatalarınızı kabul etmeli ve değişim için adım atmalısınız.

Şunu unutmayalım ki, "Hayatta en büyük dostumuz ve en büyük düşmanımız kendimiziz." Kendi düşüncelerimiz, inançlarımız ve tutumlarımız hayatımızı şekillendirir. Eğer kendimize inanır ve güvenirsek, başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Ama eğer kendimize sürekli olarak olumsuz düşünceler yüklersek, bu düşünceler bizi ele geçirir ve hayatımızı karartır. Bu yüzden, her zaman kendimize pozitif bir şekilde yaklaşmalı ve kendimize değer vermeliyiz.

Sevgili dostlar, hayat bir armağandır. Bu armağanı en iyi şekilde değerlendirmek bizim elimizde. Unutmayın ki, hayatın kontrolü sizin ellerinizde. Kendinize inanın, hedeflerinize odaklanın ve hayatınızı dolu dolu yaşayın. Çünkü bu hayatta gerçek başarı, kendi mutluluğunuzu ve huzurunuzu bulabilmektir. Hepinize bu yolculuğunuzda başarılar dilerim. Unutmayın, siz bu hayatta her şeyin en iyisini hak ediyorsunuz. Ve bunu gerçekleştirmek için gereken güce sahipsiniz.

Erol Kekeç/12.11.2024/Namazgah/İST

Dürüstlük Söz mü Yaşam mı?

 Sevgili Dostlar,

Dürüstlük nedir, hiç şöyle durup sorguladınız mı? Bugün, çok sık telaffuz edilen ama maalesef giderek nadiren rastladığımız bu kavramın derinliklerine inmeye ihtiyacımız var. Dürüstlük sadece bir kelime midir, yoksa hayata anlam katan, ışık tutan bir değer mi? Gelin, bunu beraber düşünelim.

Öncelikle dürüstlük bir dağ gibi sapa sağlam yerinde durmaktır. Etrafında kopan fırtınalar, yağan yağmurlar o dağı yıpratabilir ama yerinden sökemez. İşte dürüst bir insan da bu şekilde olmalıdır. Hayatımızın akışında, çıkarlarımızın bize sunduğu cazip yollara sapmak yerine, ışığımızın sönmemesi için çaba sarf etmeliyiz. Fakat dostlar, gerçekten de böyle miyiz? Her birimiz için bu soruya dürüst bir cevap vermek şart.

Etrafımıza bakalım: Ailemiz, arkadaşlarımız, komşularımız ve hatta toplumun genel tablosu... Kaç kişi dürüsttür diyebiliriz? Bir söz verildiğinde arkasında duruluyor mu? Bir yüzünüze söylenenle arkanızdan konuşulan aynı mı? Dürüstlük, günümüzde sadece şekilsel mi yoksa gerçek manasıyla yaşanan bir olgu mu?

Sevgili dostlar, dürüstlük yalnızca doğru söylemekten ibaret değildir. Aynı zamanda bir sözü yerine getirme, verilen bir emaneti hakkıyla taşıma, hakkaniyete riayet etme ve kimseye zarar vermeme bilincini de kapsar. Bu çağda, insanların yalana, hileye, çıkara dayalı yaşama alışması, dürüstlüğün yerini vurdumduymazlığa bırakması hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir sorun değil midir?

Bugün özellikle dijital dünya, bu sorunun daha da büyük hale gelmesine sebep olmuştur. Sosyal medya hesaplarında insanlar, olmadıkları gibi görünmek için yalanlar söylüyor. Kimliklerini gizleyerek başkalarına zarar verenler, bir hata yaptıklarında sorumluluk almaktan kaçanlar, dürüstlük örtüsünü yırtarak kendilerini gün yüzüne çıkartıyor. Dostlar, bu biz miyiz? Gerçekten olmak istediğimiz bu mu?

İşte tam bu noktada, şu soruyu kendimize sormalıyız: Biz hangi dürüstlükten bahsediyoruz? Güçsüz ve mazlum birinin hakkını savunmayıp susan, ama köşe başında "Ben doğrucuyum" diyen insanlar dürüst olabilir mi? Sözünü tutmayan, sorumluluk almaktan kaçan biri şu hayatta hangi dağın zirvesine çıkabilir? Dürüstlük bir sorumluluk, bir taahhüttür ve herkesin bu emaneti taşıyabilecek cesareti olması gerekir.

Sizlere şu basit ama çok etkili bir hatırlatmayı yapmak istiyorum: Hayat, bir göz açıp kapama kadar kısacık. Bugün insanların gözüne baka baka yalan söyleyen, arkadan dolaplar çeviren, düşene tekme atanlar yarın hangi aynada kendilerine bakabilecek? Yaşanmış her şey bir bir kayda geçiyor ve gerçeğin üstüne asla bir perde çekilemiyor.

Dürüst olmak, aynı zamanda kendi çıkarlarımızı bir kenara koyarak adaletin yanında durmaktır. Peki, sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bir şahit olduğunuz haksızlık karşısında süssüz bir kaya gibi yerinizde durabilir misiniz? Yoksa bu çağın çığırtısına kapılıp ışığınızı kaybetme tehlikesiyle mi karşı karşıyasınız?

Dostlar, gelin şu an kendimize bir söz verelim: Hayatta ne olursa olsun, dürüstlükten taviz vermeyeceğiz. Karşılaştığımız her durumda, hangi çıkarlar tehlikeye girerse girsin, gerçekten sapmayacağız. Dürüst bir insan olarak hayatımızı sürdürecek ve çocuklarımıza aynı değerleri aşılayacağız. Unutmayın ki, her birimizin bir dağ olma potansiyeli var. Bu dağın zirvesini hiçbir şeyin yıkmaması bizim ellerimizde.

Son sözümü şu şekilde tamamlamak isterim: Dürüst bir insan olmak kolay değildir. Ama dürüst olmadan şerefli bir yaşam sürmek de mümkün değildir. Haydi, gelin hep birlikte bu şairin dediği gibi yaşayalım: “Gözlerin görüp de dilin yalanı söylemeyecek kadar dürüst olsun.”

Sevgiler ve selamlar,

Bu yazı sona erdiğinde sıkça kendimize dönüp sorgulayalım: Dürüst olmak konusunda ne kadar çaba sarf ediyoruz?

Erol Kekeç/08.11.2024/Namazgah/İST

Yeni Osmanlıcılık-Tarihten Günümüze Toplumsal ve Siyasal Yansımalar

Tarih boyunca devletlerin ve ideolojik hareketlerin gelişim süreçlerini anlayabilmek, onları bir bağlam içerisinde değerlendirebilmek adına tarihsel, siyasal ve toplumsal perspektifleri dikkate almak hayati bir gerekliliktir. "Büyük Osmanlı" ya da "Yeni Osmanlıcılık" gibi ideolojik yaklaşımlar üzerine yapılan tartışmalar da aynı şekilde tarihsel ve güncel bağlamlarla ele alınmalıdır. Bu yazıda, Osmanlı mirası ve yeni Türkiye kurgusu arasındaki ilişki, toplumsal dinamikler üzerindeki etkisi ve bu yaklaşımın potansiyel tehlikelerini derinleştirmek adına, olayları tarihsel kökenlerinden başlayarak, neden-sonuç ilişkilerini irdeleyecek ve farklı olasılıkları göz önünde bulunduracağız.

Osmanlıcılık-Tarihi Kökleri ve Modern Bağlantılar

  1. yüzyılın sonlarından itibaren, Osmanlı Devleti'nin çözülme sürecinde farklı ideolojik yaklaşımlar ortaya çıktı. Bunlar arasında Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük gibi düşünceler vardı. Osmanlıcılık, dönemin başlıca entelektüelleri ve devlet adamları tarafından çok uluslu imparatorluğu ayakta tutma çabası olarak desteklendi. Amaç, din, dil ve etnik kimlik farkı gözetmeksizin tüm Osmanlı tebaasının "Osmanlılık" çatısı altında birleşmesini sağlamaktı.

Ancak, bu ideal, hem Batılı emperyalist güçlerin etkisi hem de Balkanlar ve Ortadoğu'daki milliyetçi hareketlerin yükselişi nedeniyle başarıya ulaşamadı. Osmanlıcılık, dönemin şartları altında uygulanabilir bir siyaset aracı olmaktan çıkınca yerini daha dar anlamda milliyetçiliğe ve pan-İslamizm gibi alternatif fikirlere bıraktı.

Yeni Osmanlıcılık-Günümüzdeki Temsili

"Yeni Osmanlıcılık," modern Türkiye'de zaman zaman farklı politik figürler ve hareketler tarafından bir kimlik unsuru veya ideolojik araç olarak kullanılmıştır. 1980 sonrası dönemde hız kazanan bu eğilim, Osmanlı İmparatorluğu'nun geçmişine dair romantize edilmiş bir anlatıyı yeniden popülerleştirerek bir "medeniyet inşası" çabasına dönüştürmekte. Bu çaba çoğunlukla şu unsurlar etrafında şekillenmektedir:

  1. Tarihsel Süreklilik İddiası: Osmanlı dönemine ait yönetim sistemi, kültürel değerler ve askeri zaferler, bugünkü Türkiye için bir ilham kaynağı olarak sunuluyor. Bu yaklaşımla halk nezdinde güçlü bir tarih algısı yaratılmaya çalışılıyor.

  2. Dış Politika ve Bölgesel Güç: Yeni Osmanlıcılık, Türkiye'nin dış politikasında daha aktif bir rol almasını, özellikle Osmanlı coğrafyasında lider bir ülke olarak görünmesini teşvik ediyor. Bu yaklaşım, Türkiye'nin Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da etkisini artırma girişimlerinde gözlemlenebilir.

  3. Toplumsal Kimlik ve Kahramanlık Anlatıları: Yeni Osmanlıcılık, toplumsal kimlik oluşturma sürecinde "fetih," "kahramanlık," ve "büyük liderlik" gibi temaları yoğun biçimde kullanıyor. Bu şekilde tarihi figürler ve olaylar, ideolojik bir çerçevede halkın gözünde yüceltiliyor.

Kontrolsüz Güç ve Toplumsal Dinamikler

Bu yaklaşımın toplum üzerinde kontrolsüz bir şekilde genişlemesi ve sonuçta bir ayrışma sürecine neden olup olmayacağı sorusuna eğilmek gereklidir. Tarih bize, abartılı ulusal veya tarihsel kimlik anlatılarının, toplumların içinde çatışma ve kutuplaşmaya yol açabileceğini göstermektedir. Türkiye özelinde aşağıdaki sonuçlara dikkat etmek gerekir:

  1. Etnik ve Mezhepsel Ayrışmalar: Osmanlı mirası üzerinden inşa edilen bir toplumsal düzen, Türk kimliği dışında kalan unsurlar (Kürtler, Aleviler vb.) üzerinde dışlayıcı bir etki yaratabilir. Bu, toplumsal bütünlüğü tehdit eden çatlakları genişletebilir.

  2. Sınıfsal Çelişkiler: Kahramanlık ve milliyetçilik temalarına yapılan vurgu, ekonomik eşitsizlikleri örtmek ve sınıf farklarını göz ardı etmek için kullanıldığında, geniş kitleler üzerinde ciddi huzursuzluk yaratabilir.

  3. Demokratik Geri Çekilme: Bu tür bir ideolojik mobilizasyon, eleştirel düşüncenin önünü tıkayarak demokratik tartışma zeminini daraltabilir. Yönetim erki, geçmişin "şanlı dönemi" üzerinden haklılık üreterek mevcut politikaları dayatabilir.

Kahramanlık Destanları ve Propaganda

Kahramanlık anlatıları, Yeni Osmanlıcılık ekseninde halka benimsetilen başlıca araçlardan biridir. Bu araçlar genellikle sinema, dizi, tarih kitapları ve diğer medya platformları aracılığıyla popülerleştirilir. Amaç, bireylerde geçmişe karşı bir hayranlık uyandırarak modern siyaset için destek toplamaktır.

Ancak bu tür bir yaklaşımda, mitlerin gerçeklik algısını nasıl etkilediği önemlidir. Bir yandan, bireyler kolektif bir kimlik etrafında birleşirken, diğer yandan sorgulamadan uzaklaşabilirler. Bu durum da eleştirel düşünen kesimlerin marjinalleşmesine neden olabilir.

Yeni Osmanlıcılık, köklü bir geçmişi yeniden diriltme amacı taşıyan, ancak modern dünyada uygulaması karmaşık bir yaklaşımdır. Bu yazıda ele alınan ilişkiler zincirinden hareketle şu sonuçlara ulaşabiliriz:

  1. Yeni Osmanlıcılık, güçlü bir tarihsel kimlik yaratmaya odaklanmakla birlikte, toplumsal uyum açısından ciddi tehditler barındırır.

  2. Kahramanlık anlatıları, toplumun daha büyük ideolojik projelere kanalize edilmesi için kullanılabilir, ancak bunun bir bedeli olarak eleştirel düşünme gerileyebilir.

  3. Günümüzün çok kutuplu dünyasında, yalnızca tarihsel referanslarla bir geleceği şekillendirme çabası yetersiz ve risklidir.

Sonuç olarak, bu tür politikaların uzun vadeli toplumsal etkilerini değerlendirmek ve olası ayrışmaları engellemek adına, daha kapsayıcı ve eleştirel bir yaklaşımı benimsemek gereklidir. Bu metni okurken ulaştığınız noktada, size kendi bakış açınızı ve sorgulamalarınızı daha fazla derinleştirme çağrısında bulunuyorum. Her soru, daha büyük cevaplara giden bir köprüdür; bu yüzden sormaktan vazgeçmeyin.

Bahadır Hataylı/22.12.2024/Sancaktepe/İST