18 Ocak 2023 Çarşamba

ÇARESİZLİK KADERE DÖNERSE SÖMÜRÜ KAÇINILMAZDIR

Efendisiz kalmaktan korkan toplumların sömürülmesi o kadar kolay ki, efendilerinin ağzından çıkacak her söz onların kurtuluşuymuş gibi algılanır ve o sözler kölelerin yaşam umudu haline gelir. Bu toplumlarda efendilerin en çok kullandığı kavramlar, toplumun inanç değerlerine dayanır. İnançlardan bağımsız verilen mesajlar toplumda karşılık bulmakta zorlanır ve insanların bir anda farklı hareketlenmeler gerçekleştirdiği görülür.

Onuru ile oynanan toplumların kölelik kimliğini benimsemesi o kadar zor olmuyor. Ancak hala onurlarından bir kırıntı barındıranların kolay kolay bir efendinin egemenliği altına girmesi kolay olmaz. Kişiliksiz ve kimliksiz toplumlar her ortam ve zamanda sömürülmeyi tescillerler. Onlar, yaşam alanlarında bir haklarının olduğuna kendileri inanmadıkları için, efendilerinin onlara bağışlayacağı bir menfaat, onlara yaşamı veriyormuş gibi algılandığı için, yaşamın neresinde neden olduklarını idrakten yoksun yaşarlar. Bu ortamlarda hep kurtarıcılara sarılır insanlar. Kurtarıcı olmadan yaşamlarının zor olduğuna inandıkları için, kurtarıcısız kalmamak adına her türlü yenilik ve farklılıklarla savaşmayı ibadi ve inanca dayanan bir eylem olarak görürler. Bu tarz anlayışların tarihte çok örneklerine rastlarız. Bunların en açık örneği Firavun döneminde Mısır da yaşayan İsrailoğullarıdır.İsrailoğulları dönemin Firavun ’unun zulmünden inim inim inlemesine rağmen, onsuz olmanın da mümkün olmadığını kabullenmesi, Firavunun onların inançlarına dayanan mesajlar aktarmasından sonra tescillenmiştir.

Firavunun zulmü tavan yaptığı zaman, halk, ne olur Tanrımız bizi bu firavunun zulmünden, acısından kurtar ve bize katından bir yardımcı gönder diye yalvarırlar. Ne zaman ki bu dualarının karşılığı olarak Allah onlara Musa (as)’ı bir kurtarıcı olarak gönderir. Firavun bu halk uyanır ve Musa’nın mesajını idrak ederse, o zaman Firavunsuz yaşanacağını anlayan halk, firavunu terk eder ve Firavunun zulmü son bulur. Bu ayrıntıyı gören Firavun, çok uyanık bir mesajla halkın karşısına yeniden çıkar. Musa ve Harun’un yeryüzünde bozgunculuk fitne çıkarmasından ve sizin dininizi değiştirmesinden endişe ediyorum bu fırsatı ona vermemelisiniz. Firavun ’un bu çağrısı o halkta hiç karşılık bulmaz mı hurra firavuna koşarlar ve onun efendiliğini onaylayarak onsuz yaşanılmayacağını yaşamlarıyla kanıtlarlar.

İnsanların inançları onların en fazla korktukları hassas noktaları olduğu için zulüm mekanizmaları hep buradan başlar ilk kalkışa…Bu hareket kitlelerde çabuk karşılık bulur ve kısa sürede kök salar. Alışılmış çaresizlik kadar kötü bir hastalık yoktur Kitleleri imha etmek açısından. Alışılmış çaresizliğin, kader inancının anlamsız tanımlanmasıyla kafalarda karşılık bulduğuna şahit oluruz. Çaresizliklerini alışkanlık olarak devam ettiren toplumlar, bu yaşamlarına bir kader anlayışı olarak baktıkları andan sonra kendi köleliklerini tescillemiş olurlar. Çaresizliklerinin adına kader diyen toplumlar, efendi aramaktan çıkıp efendisiz olunamayacağına ikna olarak yaşarlar. Dolayısıyla başlarında olanın zulmüne, verdiği acıya bakmaksızın var olan efendilerini kaybettiklerinde yaşama imkanlarının da kalmayacağını düşünürler. Böylesi toplumlarda uyarıcı kıvılcımlar her zaman imha edilmek istenir. Çünkü bu kıvılcımlara şeytanın yaratıldığı ateş gibi bakılır ve tüm inanç değerlerini yok edeceği endişesiyle, saldırı oklarını onlara yöneltirler.

Yaratıcının özgür olarak yarattığı kullar ne zamandan beri özgürlüklerini imha edenleri kurtarıcı olarak görmeye başladılar.J. J Rousseau’nun dediği gibi, insanlar analarından özgür olarak doğarlar ancak yaşam alanı içinde sonradan zincire vurulur ve özgürlüklerini kaybederler. İnsanın özgürlüğünü imha edenlerin başında da kurumsal otoriteler gelir. Bu otoriteler devlet ve Hükümet gibi oluşumlardır. Devlet, ben devletim der ve gözünü kırpmadan insanları katleder ve bu öldürmesini de meşru kılmak için kanunlar yapar o kanunlara uyulmadığı için onların ölümünün doğal olduğunu savunarak, kendisini efendi bilen kitleler oluşturur. O kitlelerin devlete bağlılığı, devletsiz olunamayacağı anlayışını beraberinde getirir. Devlet benim adıma her işi yapıyor, devlet başımızdan eksik olmasın algısı, aslında efendisine zeval gelmesini istemeyen çaresiz halkların doğumunu sağlar.

İlkel topluluklardan, kırsal yaşamlara, oradan şehir devletlerine, ulus devletlere hatta modern laik ve liberal oluşumlara kadar her toplumda böylesi bir köleleştirme taktiklerinin uygulandığını görmek mümkündür. Bir toplum, kendisini yönetmesini istediği kanunların çıkarılmasında,yönetim biçiminin kritiğinde ve oluşumunda yer almadığı halde, onlara ait olduğunu ve onlar olmadan yaşamanın imkansızlığını anlatıyorsa, orada kabullenilmiş bir çaresizliğin dayattığı kaderin kurbanı olmuş, efendisiz kalmaktan korkan köle toplumlar oluşmuş demektir. Köle toplumlar günümüzde hep bu yönüyle ortaya çıkmaktadır. Köle arayan efendilere hizmette kusur etmeyen kölelerden oluşmuyorlar. Her türlü acıyı yaşatan efendiler kaybolduğu zaman onlarsız nasıl yaşanılacağını bilmeyen beceriksiz kölelerden oluşan toplumlarda yaşar olduk. Günümüzün köleliği daha çok bu boyutta tezahür etmektedir.

Ferdi özgürlüklerini imha etmiş, efendilerinin bevlini şifa niyetiyle içip, o şifa kaynağı kaybolduğu zaman her türlü hastalığın etkili olacağı ve kendilerini ölümcül hastalıkların yakalayacağına inananlar, asla şifaya kavuşamayacaklardır. Çünkü bu toplumlar kendi zehirlerini şifa niyetiyle içmeye devam ettikleri sürece şifanın kaynağına sırt dönmeye devam ederler. Efendisiz olunmayacağına inananlar La ilaha İllallah öncesindeki, La ilaha demeyi beceremedikleri için yaşam boyu köle olarak yaşadıkları halde, kendilerini özgür sanan köleler olarak yaşarlar. Köle olarak yaşamayı tanrının yarattığı kader olarak gören ortamlara özgür olmayı nasıl anlatabilirsiniz ki, çünkü bu ortamlar bağımlı olmayı bağlılık sanırlar. Efendilerinin bağımlılığından kurtulamayan köleler, yaratıcıya nasıl bağlanır ki, yaratıcıya bağlanamayan köleler, dünya gözüyle efendisiz yaşamanın imkânsız olduğunu sandıklarından, tüm gaybın ve zahirin Rabbinin bahşettiği özgürlüğün tadından ne anlarlar ki!

Göklerin ve Yerin Rabbi ve yaratanı Allah’tır…O hal de Allah’tan başka efendiler olmadan yaşanılmaz ha nasıl da çevrilip döndürülüyorsunuz yazıklar olsun…Sizin de Çocuklarınızın da rızkını Allah veriyor, o halde ona hiçbir şeyi şirk koşmadan sadece ona kulluk edin ve yeryüzünde özgür bir kul olun…Dünya yaşamının anlamı, ancak Kâinatın sahibinin yarattıklarını gözeterek yaşanılıyorsa vardır. Onun dışında sadece kölelerin efendisiz olmayacağını sandığı Tağutlara kulluk ettiği, efendilerin kendisini alkışlayan kölelerden oluşan kitleler karşısında dört köşe olduğu kabullenilmiş çaresizliğin oluşturduğu kadere boyun eğilen karanlıklar hayat diye yaşanır.

“Ben ve bana uyanlar biz bilerek ve basiretle Allah’ın yoluna çağırırız…” Tağuta kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelen kulları müjdele, ki onlar sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar…” Size söylediğimi bir gün anlayacaksınız…” Yaratıcının, elçilerin diliyle verdiği bu mesajlara kulak ve yürek veren kullardan olmak dileğiyle…Rabbim bizleri, sadece kendisine kul eylediği, kendisinden başka efendilerin hepsinin yok olacağına inanan halis kullarından eylesin…

“Allah tek ilah olarak anıldığı zaman Allah’a ve ahiret gününe inanmayanların korktuklarını görürsün, ancak Allah’ın adı yöneldikleri taptıkları ilahlarının adı efendileri ile anıldığı ve zikredildiği zaman, güldüklerini eğlendiklerini neşelendiklerini görürsün…” Rabbim bizlere, Tek ilah olarak sadece kendisine yönelttiği kulları arasında bir yer versin ki, yeryüzü efendileri olmadan nasıl yaşanılacağını örnek yaşamlarımızla ortaya koyalım…

“İnsanlardan değil ancak benden korkup ittika edin ve benim ayetlerimi buyruğumu küçük menfaatleriniz için satmayın, kim böyle yapar benim hükmüme göre hareket etmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir…”

Rabbim bizi, yeryüzünde köle olarak yaşamanın bir değer olarak algılanıp kaderimiz buymuş diyerek yaratıcıya iftira atanlardan, uzak eylesin ve istikamet üzere dosdoğru kılsın ki, yarın Rabbimize karşı mahcup olmayalım…

“Ey İnsan Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?”

Selam muhabbet ve iyilik dileklerimle; Rabbim bizi, müstağnileşen kendimizi kendimize yeter görerek sapanlardan eyleme, biz bir damla suyuz sen Merhametlilerin en merhametlisisin, bizlere rahmet kanatların altında bir yer bağışla, biz kendi nefsimize zulmettik, seni unuttuk sen de bize bizi unutturdun, bize acı bizi bağışla, bizi zalimlere meyil ettirme Allah’ım yoksa bize ateş dokunur…

Gecenin muhabbetinden kendime haykırışlarım, içime sığmayıp dışarıya fırladı ve bu satırlar ortaya çıkınca dostlarla paylaşmak istedim selamlarımla…

Erol KEKEÇ/18.01.2023/00.08 Sancaktepe/İST



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder