3 Ağustos 2022 Çarşamba

İSLAMCILIK HEDEFSİZ BİR YAŞAM ARMAĞAN ETTİ

Hedefiniz gözle görülen somut bir gerçekliğe kavuşmak ise, yok olma ihtimaliniz çok yüksek demektir. Dünya eksenli ideolojik yapılanmaların neredeyse tamamı kendilerini  böyle bir hedefe kodladıkları için, bu hedefe varmaları halinde ya da hedefe ulaşmanın imkansızlığına inandıkları zaman, bulundukları yolu kısa sürede değiştirdiklerine şahit olmaktayız. Özellikle bulunduğumuz coğrafya da dini ve ideolojik hareketlerin böylece çözülüp yok olduklarını görüyoruz. Özellikle İslamcı ve Sol ideolojiye mensup olan yapılanmalar çok kısa sürede kendi varlıklarına savaş açar duruma geldiler.

Atmış sekiz kuşağı olarak bilinen, büyük idealler ve hedefler için mücadele eden sol ideolojik hareketlerden günümüzde bir örnek gösterebilir misiniz? Çünkü varmak istedikleri hedef, gücü ele geçirerek güçle sahip olunan imkanlara kavuşmak ve yaşam standartlarını daha yukarılara çekebilmekti. Bunlara kimisi kavuştu, kimisinin mücadele ortamında dar ağacında yaşamı son buldu. Ancak her iki örneği de dikkate aldığımızda bu gün gözle görülebilen idealist bir mücadele hedeflerinin kalmadığını görüyoruz. Hatta o kadar inandırıcılıklarını kaybettiler ki, bir ideolojik hareket gündeme geldiği zaman karşıdaki insanlar tarafından bir kandırılma taktiği olarak görülür oldu. Eski Sol düşünceye sahip olanların çoğu ülkenin dev kapitalist bankerleri olarak yerlerini aldılar. Hatta öyle duruma geldiler ki, geçmiş savundukları düşüncelerini bir çocuk oyuncağı olarak değerlendirip salon sosyalistliği ifadesiyle adlandırıldılar.

Ülkenin yaşam atmosferinin yönünü belirleyecek kadar geniş imkanlara kavuştular, ancak kendi yönlerini bulmakta zorlandıkları ve yön diye bir şeye inançları kalmadığı için, insanların ideoloji ve değer sistemlerine karşı lakayt tavırlar takınmasına öncülük ettiler. Bu insanların her ne kadar ideolojik yaklaşımları olsa da gelinen noktadan baktığımız zaman içlerinde sakladıkları gizli isteklere kavuşmaları onların ideal bir hedeften uzaklaşmalarını sağladı. Dolayısıyla bu topraklarda sol ideolojinin bir toplumsal hareket olarak varlık sahnesine yeniden inmesi artık imkansız hale geldi. Aynı süreçten ibret alınmamış olmalı ki, İslamcılık adıyla hayaller satan ve büyük bir ütopya olarak gündemleri işgal eden, uğruna hayatların yok olduğu hedefler de miadını varlık sahnesine çıkmadan tamamladı ve şu an can çekişir duruma geldi. Hatta o kadar çok itici bir özellik kazandı ki, toplumu kokusuyla rahatsız eden bir leş gibi bir an evvel ortalıktan kaldırılması bile çok geniş kitleler tarafından dillendirilir oldu.

Hedefiniz dünya ölçeğinde elde edilen ve gözle görülen maddi bir kazanım olarak yüreklerde yer edinmiş ise, bu hedeflerin terki ve farklı yaşamların kısa sürede misyoneri haline gelebilirsiniz. Ancak hedefiniz değerler sisteminin yeryüzünde sürekli iyileşmesi ve yaşamın her alanında yaşanabilir olmasının yollarını aralamak ve bu uğurda mücadelenin gerekliliğine inanılırsa, elde etmiş olduklarınızla tatmin olmaz sürekli mücadele ruhunuz alevlenir. Mücadele ruhları canlı olan ve sürekli alevlenenler sloganların kurbanı olmadıkları gibi vitrin değişimiyle istenilen hayatı yakalamanın da mümkün olmadığını çok iyi bilirler. Onların yaşamları esen rüzgarların yönüne göre biçim almaz, aksine rüzgarının yönünü hedeflerine hizmet edecek duruma getirerek, insanlık için faydalı ortamların oluşumuna katkı sunarlar.

İslamcılık düşüncesi bu topraklarda çok kötü bir bahtsızlık yaşadı, henüz filizleri çiçeğe dönmeden her cemaat, tarikat, grup, siyaset gibi oluşumların liderlerinin rahatlıkla kullanıp posası çıktığı zaman yaşam alanının dışına itilecek  pörsümüş ve cazibesini kaybetmiş görüntü haline getirildi. Hiçbir değer sistemi, bir liderin sonsuz kullanımına sunulmuş, kredide sınır tanınmayan harca harca bitmez denecek düzeyde ayağa indirilemez. Böylesi bir ortamın sonuç olarak size sunacağı yaşam, omurgasız hale getirilmiş, yerlerde sürünen kimsenin itibar etmediği, yaşama bir katkısı olmayan pasif edilgen ve itici bir yaşam olur...İslamcılar maalesef ki, bir değer sistemini kendilerinden daha basit duruma getirmeyi bu topraklarda becerdiler. Hatta kendileri olmadığı zaman o değerlerin hiç...…ve....ç olacağını anlatarak kendi itibarlarının değerlere anlam kazandırdığını anlatacak kadar da küstahlaştılar. İslamcılık kavramını biraz hassasiyeti olanların, eleştirilerek kullanımına iyi bakmayacaklarını biliyorum. Ancak bir realite birilerinin iyi bakmamasıyla değişime uğramıyor. Siz bir kavramın anlamını hangi yaşamla tanımlarsanız öyle bir misyon üstlenir. Ondan sonra ne kadar zorlarsanız zorlayınız bir daha o kavramı zihinlerinizdeki kutsal makama oturtamazsınız. Haydan gelir huya gider kavramının ciddi bir anlamsızlığa bürünmesi gibi...Eskiden bu kavramın, mutlak Yaşatan ve yaşayandan gelip oraya gideceği, o olmasa hiçbir şeyin anlam ifade etmeyeceği anlatılırken, günümüzde bedavadan gelip bedavaya gitti, yani öylesine gelip öylesine gitti anlamına büründüğüne şahidiz. Onun içindir ki, kelime me kavramların aslıyetine uygun bir yaşamınız olmazsa, ortaya koyduğunuz yaşamlar o kavramların gizemini önemini ve kutsallığını ayaklar altına alır, sonrasında anlamsız bir kavramı savunur duruma geçeriz.

Bu toprakların İslamcıları, madde ve nisa ile olan imtihanlarını hepten kaybettiler. Bu iki unsur toplumun ibresini belirleyen iki temel olmasına rağmen, ibre kayınca diğerlerinin yerine doğru oturması da imkansız hale geldi. İnsanların duygularına hitap ederken parmağınızdaki bir nişan yüzüğünün olduğunu ve bunun dışında eğer geniş imkanlara sahip olursanız biliniz ki ben çalmışım diyecek kadar kendisiyle iç hesaplaşma yapan anlayışların, bu gün o günlerini yalanlayarak sahip olduklarını korumak için onlara meşru zeminler ve gerekçeler oluşturur duruma geçmek nasıl bir paradoksun yaşam alanındaki karşılığı olabilir.

Bu örnek her ne kadar kişisel olsa da İslamcı anlayışa sahip olanların neredeyse hepsinde bu anlayış kök saldı. Düne kadar haram ve helaller belli iken gücü ele geçirdiğiniz zaman o sınırlar kalkıyor ve yaptığınız her olumsuzluğun mutlaka olumlu bir yanının olduğunu anlatmak için kılıflar uyduruyorsanız, sizin değerlerden oluşan bir hedefiniz yok demektir. Bu gün toplumun içinde bulunduğu acınası  durumu, resmi dini kurumun başındaki şahsın, bunları Allah'ın ayarladığını söyleyecek kadar hakikatleri bağlamı dışında kullanarak olumsuzlukları kapamak için bir sera tabakası oluşturmak istemesi ne kadar insani ve İslami olabilir. Demek ki, İslamcılık herkesin yanındaki helvadan put gibi, acıktıkları her ortamda yenebilen bir nesneden farkı yokmuş. Ondan dolayıdır ki, İslamcılık ifadesi bu topraklarda Kutsal olan ve bir değer sistemi olarak herkesin karşısında saygıyla eğildiği bir değer olmaktan çıkmıştır. Tamamıyla istek arzu ve beklentilerini gerçekleştirmek için bir paravan olarak kullanılan, gerektiği zaman da hayatın dışına bırakılacak bir paçavraya dönmüştür.

Bu örnekleri vermekteki amacım bir günah keçisi oluşturmak değil, ancak bu günahın herkes kendi çapında ortağı olduğunu ortaya koymaktır. Hedeflerimiz içimizde gizliydi kimse bilmiyordu imkanlara sahip olmadığımız dönemde, ancak imkan ve güce ulaşıldığı zaman bu imkanlar gücün başında bulunanlar tarafından vakıf dernek cemaat, tarikat ve gruplara bolca aktarılıp onların yaşam alanları genişlediği zaman çok kutsal bir iş yaptığına inananlar  böylesi bir sona toplumu getirdiler. Hedef net olmalı, Yüce yaratıcı ne diyor, "Ben insanları ve cinleri sadece bana kulluk etsinler diye yarattım..."Kulluk nedir bunu açıklayacak değilim. Münzevi bir hayatı yaşayıp suya sabuna dokunmamaktan bahsetmiyorum, yaratıcıya giden yolları tıkayan din ve güç bezirganları ile mücadele ederek adil bir ortamın oluşmasına katkı sunmak Müslümanın ilk hedefidir. Bu hedef her ortamda devam eder ve insanı canlı tutar. Çünkü Müslüman bilir ki, dünya ve içindekiler hedefe giden yolda bir araçtır. Herkesin o hedefe yolculuk yapması gerekiyorsa, insanlara katkı sunmak imkanları belli ellerde toplamamak ve zulme dönüşmesine kapı aralamamak Müslümanın şiarıdır. Bu da her zaman devam eder. Dolayısıyla hedef bir sonuç değil, eylemdir. Eylem devam ettiği sürece insan yaşamın tadını alır, eylem durağanlaştığı zaman insan hayatı anlamsızlaşır; dolayısıyla hedef ütopya olmanın ötesinde yaşamda karşılığı olan bir canlılık olmalıdır. Bu canlılık öldüğü için bu gün hedefsiz bir yaşamın kolları arasında kapitalizmin abonmanı tüketici bir varlık oluşturuldu. Tükettikçe itibarınız artıyor, tüketemiyorsanız değer kaybediyorsunuz. Yani böyle bir anlayış nasıl olur da, manevi iklimin havasına insanları taşımak için bir kurtarıcı kimliği sahibi olabilir.

Yani diyeceğim odur ki, bu topraklarda İslamcılık ifadesi, Kutsal değer olan, Allah'ın boyası ile boyanın, Allah'tan daha güzel boyası olan kimdir,....Ey iman edenler Allah'tan nasıl ittika etmeniz gerekiyorsa öylece sakının ve sakın ha İslam İsminin yanında başka bir isimle can vermeyin..."Değeriyle anlatılamaz. Çünkü İslam'ı anlayış temiz ideallere göre bir yaşam atmosferi oluşturmayı özetliyor, oysa İslamcılık gizemli, hedefini, imkanları ele geçirince ortaya döküyor, dolayısıyla iki yüzlü bir kavram olduğu için Müslümanın değeri olmaktan çıkıp bir ideolojik boyut kazanmış ve manevi hedefleri imha etmede hiç bir sakınca görmemiştir.

Makalemin sonunda şu uyarıyla satırlarımı noktalamak istiyorum. "Ey elçi Müminleri harekete sevk et...Onlar hep eylem içinde olsunlar yani boş durmak ve bir noktaya takılıp kalmak onları hakikatten uzaklaştırır onun için hep eylem halinde olmamız, bu eylem hem zihinsel hem bedensel olmalı ve adaletin şahidi olarak yeryüzüne huzur ve mutluluğun gelmesi için çabalarımızı devam ettirmek zorundayız. Ancak o zaman hedef hep var olur. Aksi durumda ele geçirdiklerimizi kutsayarak Yaratandan, yaratılanlara kulluk evrimi yaparız adına da İslamcılık diyerek kendimizi kandırırız...henüz imtihanımız bitmedi devam ediyor,o zaman fazla vakit yok kendimize gelelim, yoksa "Rabbimiz düşmanlarımız için bizi fitne kaynağı kılma diyen..."ayetin muhatabı olmaktan kendimizi kurtaramayız....

Selam muhabbet ve hayır dualarımla Rabbim bizleri halas eylesin ve sadece kendisine kulluğa kabul etsin...

Bahadır Hataylı/02.08.2022/14.41



1 yorum:

  1. Hemen hemen bütün yapraklar solar, sarsrır, dökülür.. Bu gayet doğaldır (İslamcılık ağacındaki yapraklar gibi). Anormal olan; o ağacın ve yapraklarının hiç solmayacağı hayalidir. Bütün "izm"ler, "cılık" "culuk"lar, insan kadar fanidir.

    YanıtlaSil