17 Mayıs 2021 Pazartesi

ZAMAN TRENİ

Ademle başladı bu tren, yolculuk hala devam ederken nice yolcular bu trene bindi ve indi ama tren hala yollarda, kimi almaz ki herkes dolsa hepsine yer var, nihayetinde herkeste zaten binmek zorunda…

Bu dünya da trenin sırtında ama kimse bilmez bu dünyanın nerede olduğunu, kimi öküzün sırtında olduğunu sanır, kimi birinin sırtına koymak için aradığını bulamaz ama dönüp bir kere olsun trenin yolcuları arasında adı dünya olan biri var mı onu hiç sormaz…

Zamanla sınırlı dünyanın dışına çıkalım deriz ya bazen hakikaten o gün geldiğinde ne sen ne ben olacağız; işte orada doyasıya muhabbete dalarız. Oradaki muhabbetin konusu bellidir, serbest çağrışıma asla yer yoktur, havadan sudan konuşuruz diye bekleyenler havaya suya hasret kalır. Zamanla sınırlı dünyanın ötesinde neler olduğunu bir bilseydik bu kadar hengameye değer verir miydik bilmem. Âmâ şunu kesinlikle biliyorum, konu başlıkları belli olan ama zamanla sınırlı dünyada yapmadıklarımız ya da ihmal edip arka vagona atarken kırmızı şapkalı hareket memuru düdüğe bir üfürdüğünde, sıra sizde son istasyona geldik derse, işte o an indiğimizde karşımıza çıkanların hepsi bizim muhabbet konumuz olacak bunu bilsek sanırım yeter…

Zaman treni öyle bir tren ki aynı anda tüm departmanlara hizmette de kusur etmemekte, kimi yolculara ekspres görevi görmekte, kimilerine posta katarı, kimilerine hızlı tren kimilerine yük treni ama asla yük almıyor sadece yolcu taşırken görülür. Öyle bir zamanda kalkar ki ne kalktığı görülür ne vardığı istasyon, sadece inenlerin kim olduğu bilinir.

Bu trende tüm sorunlar da beraber gider. Kimi savaşırken atlar biner, kimi dünyayı ele geçirecekken bir anda nefes nefese bir ayağı yerde biri trende öylece gider. Çocuklar ağlarken biner sustuklarında iner, analar ana iken biner, çocukları yerde iken gitmek istemezler ancak bilir ki son tren kalkmak üzereyken ne yapıp edip o da bir yolunu bulur kaptırır kendini kompartımanlara!

Yanık bir ses gelir bakarsın acı acı üfleyen meyzenler bir vagonda doluşurken, arkadan sayıldığında nerde olduğu bilinmeyen önden sayıldığında hep aynı yerde kaldığı sanılan bir kompartımana doluşmuş mevlithanlar indirirler melekleri gökten saf saf, dizilirken Kabe’nin önünde, ansızın inerler gelinen istasyonda; yani anlayacağınız herkesin severek bindiği bu tren sevilmeden inilen bir yer olur.

Gözleri yollarda olanlar, gözleri ufukta beklerken güneşin doğumuna şahit olmadan ansızın düdük sesiyle irkilerek aşağı atlarlar düşünmeden. Esen rüzgarlara aldırmadan yararak yol alır, gecenin karanlığı nedir bilmez bazen gece bazen şafak vaktinde yolcular iner. Yolcuların yüzleri soluk, sanki atmosfer tüm oksijeni alıp vermemiş nefesler tükenmiş, kararan sıfatlarda   Azrail’in nişanesi görülür.

Son istasyona daha çok var mı diye yolcular konuşurken, her inenin son istasyona geldiği bilinmez, onun için hep son istasyon neresi diye bir umutla beklenir. İstasyonların son olmadığı bilinse belki yolculuk nerede son bulur diye bir başka merak başlar. Yolculuğun nerde başlayıp nerede bittiği veya bitebileceği üzerinde düşünülmediği için yolcunun yaptıkları ya da yapacakları konu olmaz; sanki istasyon kurtuluşmuş gibi, o aranır. İstasyonların girişine tabelalar konulmuş olsa, kişi nasıl ve ne zaman yolculuğa çıktığını bilmedikten sonra, nerede ineceğinin ne önemi olabilir ki…Nerden başladığını ve neden o yola çıktıklarını bilmeyenler, nerede ne zaman ineceklerini de bilmezler. Zaman treni bize aslında bu yolculuğun tüm esrarını anlatarak yol alır. Öyle yerlerden geçer ki, bir bakarsınız hava kış yağmur kar ve dolu, biraz ilerlersiniz yavaş yavaş ortalık yeşillenmeye başlamış, ilerledikçe değişimi de fark edersiniz,tomurcuklar,ağaçlar çiçekler, kelebekler derken biraz daha yol aldığınız da meyveler olgunlaşmaya yakın, bir de bakarsınız insanlar ürünlerini devşiriyor ve vakit hasat zamanı…Bu görülenlerin tümü aslında hangi istasyondan geçildiğini de söyler, ancak biz öyle bir dalmışız ki kendimizden geçmiş, vurmuşuz muhabbetin dibine bir uyku basmış ardından ayılmak için çok zorlasak da esnemeyle beraber gözlerimiz yumularak derin bir uyku içinde sınırsız rüyalarımızda dolaşırken bunları görmekten mahrum kalmış olabiliriz, işte ondan olsa gerek istasyonları görme şansımızı da kaybederiz. Âmâ hala içimizdeki o istek ve merakı gideremediğimiz için kendimizden haberimiz olmasa da son istasyonu merak ederiz.

Sahiden o kadar önemli acaba bu son istasyon, orayı bilsek   rotayı değiştirmek isteyebilir miyiz bilmem ki(!) Neyse son istasyonun nerede olduğunu kimse bilmeyecek ama son istasyona varmadan bu tendeki yolcular inmiş olacak, peki o zaman bu kadar ardına düşmenin anlamı nedir?

Zamanla sınırlı dünyanın ötesine yolculuk yaparken, zaman treniyle yolculuk yaptığımızı bilmiş olsaydık, sanıyorum zamanın ne olduğunu da belki anlardık…Tanımı bilinmeyen bir trende kim oldukları belli olan yolcular amansız bir şekilde koşarak vagonları dolduruyorsa, ”Ey insan bu yolculuk nereye ”demek her halde makinistin görevi olsa gerek!

Hakikaten ben de çok meraklandım bu “yolculuk nereye!”

Erol KEKEÇ/16.05.2021/23.44


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder