Milliyetçilik akımlarının artmasıyla birlikte ulusal devletlerin çoğaldığı Fransız ihtilali sonrasındaki döneme benzer yeni bir sürecin ayak sesleri çoğalarak yayılma eğilimi göstermektedir. İmparatorlukların yok olmasında en etkili faktörün Milliyetçilik akımları olduğu muhakkak ancak yan etkenlerde yok değil…Bu çağın yükselen trendinde milliyetçilik anlayışlarının etkili olacağı yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. SSCB’nin çöküşü Almanya’nın birleşimi, Yugoslavya’nın dağılması gibi örnekler çağdaş milliyetçilik anlayışlarının hortlamasında önemli bir etken olsa da günümüzde bu süreç daha farklı boyutlar kazanarak devam edeceğe benziyor.
İngiltere’nin AB’den ayrılması da
aslında bir anlamda içe kapanma ve içerde hareketlilik kazanan milliyetçilik
anlayışının bir yansıması olduğunu inkâr etmek mümkün değildir. Batı da bu
süreç doğrudan Milli refleksler neden gösterilerek değil de özgürlüklerin daha
yaygınlaşması ve her toplumun kendi kültür dokusuyla yaşam alanında kendisini
özetlemesi şeklinde, daha çok demokrasi ve haklar olarak yansıyacağa benziyor.
Müslüman topluluklarda ise bu anlayış daha çok batıdan ayrışma ve Ümmet
kavramıyla özetlenerek herkes kendi ulusal benliği ve kimliğiyle bir olma yoluna
gidecektir. Ümmet kavramı her ne kadar öncelikli ve önemli gibi ifade edilmiş
olsa da ulusal ve milli refleksler onun önüne geçecektir. Geçmiş yüz yılda
Milli devlet oluşumunu tamamlamış olan ırklar Ümmet kavramını daha çok kendi
ulusal ve milli refleksleri kırmızı çizgi olarak tanımlandıktan sonra bu
oluşuma evet dedikleri dikkate alındığı zaman, millî devlet oluşumları bu çağa
bırakılmış olan ırklarda da ciddi bir uyanışa ve hareketliliğe sebep olmaktadır.
Millî devlet oluşumları bu yüzyıla kalmış olanların bu hareketliliği, geçmiş
yüzyılda milli devlet oluşumunu tamamlamış olanlarda ciddi rahatsızlıklara sebep
olması, farklı toplulukların zihinlerinde evrensel bir değer gibi görülen
kavramların sorgulamasını da beraberinde getirmektedir.
Eğer bu yüzyıl, eşitlik adalet
özgürlük hak hukuk gibi değerlerin dikkate alınmadığı bir yüzyıl olarak devam
edecek olursa, bu yüzyıl içinde milli oluşumların yaygın halde yükselmesi ve
çağa damga vurması kaçınılmaz görülmektedir. Bunu tetikleyen en önemli etken
ise dijital çağın getirdiği kazanımlar olarak değerlendirmek lazım. Dünya bir
köy haline geldi diye herkesin konuştuğu bir dönemde bu köyün hala ağaları
olduğunu insanlar görürse ve bazı köylülerin yaşam standartlarının da çok
yüksek olduğunun analizi yapılırsa, diğer köylülerin de aynı imkanlardan
istifade etmek isteyecekleri muhakkaktır. Dolayısıyla bu arzular küresel yaşam
alanı olan köyümüzü yaşanmaz hale getireceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Dijital çağın bir analizi yapıldığı zaman
genellikle haberleşme ve iletişimin çok hızlandığı ve yeni kültür özelliklerinin
doğduğu ve tek tip bir kültüre doğru gidildiği anlatılır. Bunlar gözle görülen
somut yansımalar olduğu için kolaylıkla fark edilir. Ancak bunların doğuracağı
sonuçlar üzerinde detaylı durulduğu söylenemez. Dijital teknoloji aynı zamanda
bu teknoloji ile dünyaya egemen olmak isteyenlerin de ölüm fermanını
beraberinde getirdiği bilinmelidir. Herkesi kontrol altına alarak tek merkezden
yönetme arzusu ve beraberinde gelen internet ve sosyal ağlarla birbirine
bağlanan yaşamlar, dünyadaki toplumsal tabakalaşmanın varlığına şahit oldular.
Bu şehadet onları kamçıladı ve onların da aynı hayat haklarına sahip
olmalarının gerekliliğini oluşturdu. Bu anlayış aynı toplumda yaşayan geniş
halk kitlelerinde karşılık bulunca ırki heyecanları da ortaya çıkardı.
Dolayısıyla bu heyecan günümüzde milliyetçiliğin canlanmasına neden oldu.
Bu heyecanın İslam ülkesi olarak
tanımlanan ortamlarda daha baskın olacağı ve çabuk sonuca gitme ihtimali yüksektir.
Çünkü İslam toplumlarında dinin emri olan kardeşlik felsefesine dayanan bir
eşitlik ve dayanışma ruhu anlatılarak farklı etnik kökene sahip olanlar bu ulvi
değerlerin gölgesinde yaşadıklarından, derinliklerinde olan milliyetçilik
duygularını bastırmış gibi görülüyorlardı. Geldiğimiz nokta itibarıyla ulvi değerler
önemli ve kayda değer anlam kaymalarına uğradığından o değerlerle farklı
kökenden olan insanları bir arada tutmak hayli zorlaşmaktadır. Millî devlet
oluşumunu tamamlamış olan abi durumundaki, Müslüman ülkelerdeki baskın olan
ırktaki insanlar hep kardeşliğin kendi gölgelerinde olmasını istediklerinden
inandırıcı olma vasfını kaybetmiştir. İnandırıcılığı kaybedilmiş ulvi kavramlar
bu süreçte Milli reflekslerin gerisinde kalmıştır. Geride kalan kavramlarla
farklı kökenden olan insanları, böyle bir ortamda bir arada tutmak zorlaşacağı
için, gelinen nokta bu oluşumların hızlı bir hareketlenmesi olacaktır. Bu sürece
hazırlıklı olmak gerektiğini düşünüyorum. Büyük kitleler halinde farklı etnik
kökene sahip halklardan oluşan devletlere çok önemli görevler düşmektedir. Bu
görevlerin yerine getirilmemesi ve zamanın boşa geçirilmesi dönüşü olmayan bir
sürece bu devletleri sokacaktır. Onun içindir ki toplumbilimcilerin bu
çerçevede bağımsız özgün araştırmalar yapmaları elzemdir.
Arap ülkelerinde oluşacak milli
refleksler daha çok ırki temellerden ziyade, aşiret bazlı ya da dar çerçevede
farklı görüşte olan radikal çıkış yapan dini gruplar arasında gerçekleşecektir.
Orta Doğunun merkezinde bulunan İran,Türkiye,Irak Suriye,Filistin gibi ülkelerde
ise daha çok ırki etnik köken üzerinden ayrışmaların olma ihtimali çok yüksektir.
Yani diyeceğim odur ki, bu bölgedeki devletler zamana bırakmadan ivedi bir
şekilde toplumsal adalet ve hakkın hakça paylaşımını gerçekleştirmeleri gerekir.
Toplumsal yaşamda uçlar arasında çok hızlı uzaklaşmalar yaşanıyor ve toplumsal
ayrışma giderek artıyorsa, değişimler kaçınılmaz hal alır. Ülkenin milli
kaynaklarının belli ellerde birikerek diğerleri doğuştan yaşadığı tabakada
yaşamak zorundaymış gibi bir dayatmayla karşı karşıya kaldığına inandığı anda
hareket başlar bu hareketlilik kitlilere mal olduğunda milli devletlerin
yeniden farklı milli devletler doğurması kaçınılmaz olur.
Yükselen Milli anlayışları doğal
yaşama çevirmenin temel koşulu Hak ve adalettir. Haklar verilmez, haklar gasp
edilmiş olabilir onun için insanların haklarının verilmesi onlara bir ayrıcalık
tanımak değil, doğal yaşamlarına onları taşımaktır. Millî devletlerin evrensel
medeniyet inşa edecek bir düzeye çıkmasını isteyenler, ülke bütünlüğü içinde
ayrıştırıcı unsurlarla devlet yönetmekten uzaklaşmalıdır. Devletin temel
omurgası,adalet,hak,hukuk,özgürlük,düşünce, inanç, can ve mal güvenliğini
garanti altına almak üzerine kurulmalıdır. Etnik ve inançlar arasında ayrışmaya
dönük çabalar asla ve asla olmamalı ve kanunlarla bunlar dayatılmamalıdır.
Olmazsa ne olur, gelecek süreçler bu dayatmaları kolluk güçleriyle devam
ettirmek isteyen devletlerin toprak bütünlüğünü ve devlet sürekliliğini olumsuz
yönde etkileyecektir.
Bu yüz yılın milliyetçilik anlayışı
ırksal boyutuyla ön plana çıkmayacak ama hakların gaspı gündeme gelerek etkileme
ve yayılma alanını çok hızlı geliştirecektir. Bunları olmadan önce önlemeye ve
olacak problemleri çözmeye dönük çabanız yoksa, hemen kaba güçle sorunları
bastırmaya gitmek zorunda kalırsınız ki, bu da tam kırılma noktasını oluşturur.
Onun için diyorum ki batıdaki ayrışma AB’nin dağılmasının ötesinde olmayacağı
izlenimi var, ancak İslam toplumlarında çok ciddi farklılaşmaların olacağı görülüyor.
İslam ülkelerinin yöneticilerine doğrudan bir teklifim var, öncelikle sosyal
adalet reformu ile toplumsal yaşamda herkesin yaşam düzeyini insani yaşama taşıyın.
İmkânları belli ellerden toplumun tabanına dağıtın. İnsani ve etnik hakları
gözetin ve vatandaşlık hukuku ile halkınızı yönetin. Devleti, Milletin emaneti
olarak görün ince eleyip sık dokuyun, itibarınızı rollerinizi çok iyi oynamanızdan
ve rollerinize bağlı kazandığınız prestijinizden alın…İsrafı sıfırlayın eminlik
vasfınızı ortaya çıkarın, güveninizi tazeleyin, güveninizi kaybettiğiniz zaman
sevgi zaten yok olur. Sevgiyle devlet yönetiminde kalmak mümkün değildir gelebilirsiniz
ama sevgiyle kalamazsınız. Güven devlet yönetiminde kalmanın temel dinamiğidir.
Güven kaybedenler insanları bir arada tutamazlar. Onun için bu ülkelerin
yöneticileri bunları acilen sorgulamalı ki, su akıp gittikten sonra testi
doldurmaya kalkmasınlar. Su gittikten sonra testiniz boş kalacağı gibi kırılıp
parçalanması da olasıdır.
Uyanık beyinleri bir an evvel daha
fazla uyandırmak amaçlı bu yazı kaleme alındı. Dikkate alanlara dikkat
edileceği muhakkak, dikkate almayanlar da kendi sonlarına yas tutmak için elde imkân
varken yaslarını tutacak yas ekibini şimdiden ayarlasınlar derim…
Selam saygı ve muhabbetlerimle, Korku
ütopyası olarak görmemenizi dilerim…Bu, zihinsel izlenimlerimin pratik
yaşamlardan elde ettiğim geleceğin aynasında doğrudan gördüğüm görüntüleriydi…
Erol KEKEÇ/19.05.2021/00.37
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder