21 Mayıs 2021 Cuma

TEMELİ İHMAL ÜST KATI YIKAR

 “Coğrafya kaderinizi belirler,” yani toprağınız ,suyunuz, ikliminiz, üretim tarzınız vs. sizin yaşamınızın kültürünüzün yani normatif birikimlerinizin temel kaynağını oluşturur. Düşünür Karl Marks, alt yapı üst yapıyı belirler derken, tüm idealist ve rasyonalist düşünürlerin bu düşünceyi yerden yere vurmak için nasıl atağa geçtiğini biliyoruz. Her ne kadar bende de idealistlerin fikirleri daha sıcak gibi görülse de aklımın derinliklerinde Marks’ın bu düşüncesinin daha baskın rol üstlendiğini biliyordum, çünkü ”Nasıl yaşarsanız öyle inanırsınız felsefesi bende bu düşüncenin daha fazla kök saldığını anlamama sebep oldu.

Günümüzün tüm yaşam aksiyonları neredeyse görülenler üzerine oluşturulan ve geliştirilen değerlerden oluşmaktadır. Ondan dolayıdır ki, pozitif olanlar daima baskın konumda algılanır oldu.Ör.İletişim kurarken daha çok görülen, bilinen kazanımlarla iletişimi daha güçlü kılmak mümkün. Ancak metafizik ve ideal olanlar üzerine ortaya koyacağınız düşünsel birikimleriniz bir anlam ifade etmemektedir. Parası olan birine gösterilen tevazu saygı ile ilim sahibi birine gösterilen ilgi alaka ve saygının derecesini anlamak istediğinizde, genellikle parası olanın her olumsuzluğa rağmen daha çok saygınlık elde ettiğini görürsünüz. Hoca Nasreddin,boşuna dememiş “ye kürküm ye” diye…Bunlar bize insanlığın düşünsel birikim dağarcıklarının neye göre biçimlendiğini anlamamız için sanıyorum ki belli ipuçları vermeye yetiyor.

Alt yapıdan mı geliyor diye sürekli günlük hayatta iş ortamlarında çokça kullanılan ifade, bir hayatın aslında tüm koordinatlarını açıklar. Alt yapı sağlamsa toplum kokuşmaz, pislik olmaz, yaşam alanlarınız daha nezih ve devamlı olur. Üst katları çıkabilmeniz için alt katların çok sağlam olması gerekir. Bir binanın yapımına en üstten başlanarak alta doğru yapıldığına şahit olan sanıyorum yoktur. Temeliniz sağlam ise yükselecek hayatınız daha dengeli sağlıklı ve sürekliliği olan yaşamlar olur. Bunu dikkate alan toplumların bugün bütün bir kürenin yönetiminde söz sahibi olduklarını görmekteyiz. Ancak geçmişi çok parlak olan ve olağanüstü ilmi fikri ve idealist yaşamların konuşulduğu tartışıldığı toplumlara baktığımızda, onların bu çabalarının bugün kendi toplumlarına bir fayda dokundurduğunu göremiyoruz. Ancak alt yapıya önem veren ekonomik olarak gelişimini tamamlamış olanların bu değerleri sahiplendiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Demek ki, alt yapı tüm birikimlerin ve çabaların kendisiyle karşılık bulduğu bir hayat düzeneğiymiş. Bu düzeneğin doğru çalıştırıldığı ve hassasiyetle korunduğu ortamlardaki halklar daha mutlu gelir düzeyleri yüksek, normatif değerler en üst seviyeden yaşanıyor, ancak üst yapıdan başlamak için günlerini gün edenlerin bu çabalarının, kendi mirasına sahip çıkanlar arasında neredeyse hiç görülmeyecek düzeyde yok olduğuna şahit olmaktayız. Bugün, İbn-i Haldun’un,Farabi’nin,İbni Sina’nın ve daha birçok düşünürün kendi toplumlarından çok batı dünyasında karşılığının olmasına nasıl bakacağız. Batı toplumları bizlerle kıyaslanmayacak düzeyde biyolojik yaşamın devam etmesinin gerekliliğini sağladıkları için, bize ait olanları da bizden daha ciddi sahiplendiklerini görürüz. Ancak batı bunları daha çok kendi değer sistemi içinde eriterek içselleştirmiştir. Oysa biz onların tüm değerlerini onların felsefi bakışıyla alıp sadece tüketen kobayları olmanın ötesine gidemedik.

Batının bu kadar rahat olmasının arkasındaki temel dinamiğin yaşamın görüntülendiği ekranın doğru konumlandırılmasıyla ilişkili olduğunu düşünmekteyim. Siz nasıl bir düzenek kurarsanız ortaya çıkacak yaşam o düzeneğin iç yapısıyla bütünleşerek varlık gösterecektir. Bugün geldiğimiz noktada neredeyse bütün bir insanlık, yaşamın devam etmesi için doğrudan gerekli olan ihtiyaç maddelerine yönelmektedir. Çünkü yaşamı devam ettiren zorunlu ihtiyaç malzemelerini sağlayamazsanız üst basamaklara çıkamazsınız. İhtiyaçlar hiyerarşisine göre yeni bir dünya kuruluyor. Bu kurulum bayağı sancılı geçecek gibi. Çünkü yeni bir konumlandırmaya doğru hızlı bir geçiş yaşanıyor. Çok değerli olduğuna inandığınız ve yıllardır uğruna mücadele ettiğiniz entelektüel birikimlerin yaşamda karşılığı olmadığını görmek ve o süreci sil baştan yaşamın ikinci üçüncü basamağına alarak yeni bir yaşam hiyerarşisi oluşturmaya kalkmak, sizin hem zihin hem de biyolojik metabolizmanızın sarsılmasına neden olabilir. Ancak bu süreçte o birikimlerinizi de koruyarak yaşamak istiyorsanız böyle bir değişimi yapmak zorundasınız. Yoksa gelecek sizlerin bu yeryüzünde hiç yaşamadan gelip gitmiş varlığı ile yokluğu bilinmeden tarih sayfalarına girmeniz anlamına gelir.

Sosyologlar, kültür ve yaşam tarzları hakkında bilgi edinirken yaptıkları araştırmalarda toplumların kültürlerinin onların bulunduğu iklim bölge ve yeryüzünden bağımsız olmadığını o ortama göre bir kültür ortaya çıkardıklarını görürler. Bu bulgulara sahip olmak aslında yaşam hakkında yapılacak bilimsel öngörülerin yapılmasını da kolaylaştırmış olmasına rağmen, bu öngörüleri yapacak cesaret ortaya çıkmadığından sadece kümülatif bir bilgi olarak hayatta karşılık bulmaktadır. Bu bilgiler yaşam alanında yapılacak olan planlamalara pek katkı sunmaz, onun içindir ki, özellikle sosyologlar araştırma yaparken araştırma bulgularını algılanır duruma getirirp,öngörüden yoksun bir rapor ortaya koyarlarsa sorunların bertaraf edilmesine katkı sunamazlar.Sosyologlar,bir radyolog gibi çalışmak zorundadır. Böyle bir çalışma sonraki uzmanların doğru planlamalar yapmalarına ve onların önünü aydınlatmada ışık olur. Böyle olması, fotoğrafı çekip o fotoğrafın hangi şartlarda hangi ışık ortamında kaç dereceyle ne tarafa kaydırılması halinde böyle bir görüntüye sahip olacağını açıklaması kolaylaşır. Tüm bunlar bilimsel verilerden yararlanarak yapılan öngörüler olmalıdır. Doğruluktan uzak yaşamda karşılığı olmayan iddia ötesine geçmemiş hipotezlerden yola çıkarak kuru kuruya yapılan iddiaları bilimsel öngörü gibi sunmaktan kurtulmak gerekir. Bunlar dikkate alındığında, toplumsal yaşama katılacak her bir değer, o toplumun doğal yaşam kodlarına uygun frekanslardan yayın yapmasına sebep olur. Bu durum toplumu güçlü kılar ve tarihe not düşülecek bir yaşamı sonrakilere miras bırakmasını sağlar.

Gördüğüm lüzum üzerine böyle bir makaleyi yazmam gerektiğine inandım. Ekonomik yaşamı, aslandan korkup kaçan yaban eşekleri gibi gören anlayışlar toplumlarını tamamıyla sırtlanların parçalamasına uygun hale getirmelerinden dolayı bu anlayışın yeniden gözden geçirilmesinin gerekliliğini anlamak zorundayız. Dünyadan uzak kalırsak ahireti kazanırız diyen anlayışlar hem dünyayı hem ahiretlerini kaybeder duruma geldiler. Dünyası olmayanın ahireti asla olamaz. Dünyadan kastım, yaşamın huzurlu bir şekilde amacına gitmesi için o hayatı var kılan ihtiyaçların tamamı alt yapıdır. Bu alt yapıdan yoksun olanlar altyapıyı doğru kuranların esiri olurlar. Emperyalizm neden var ve neden hep sömürür, kendi yaşam kodlarını hep güç ekseninde şekillendirdiği için bunları gerçekleştirir. Bizim gibi toplumlar ise bunların belirlediği yönde bir duruş oluşturmaya çalışır. Bu durum aslında duruşta değildir, çünkü duruşun dinamikleri sizin kendinize ait olması gerekir, oysa bizim durum bizim dışımızdan gönderilen uyarıcılara tepki koymak gibidir. Bu bir duruş değil olsa olsa zorunlu uyaranlar arasından seçenek belirlemedir. İşte Ekonomik güç olmamış olanlar hep seçenekler arasından birini seçmek zorunda kalırken, alt yapısı sağlam olan ve üst yapıyı da buna göre şekillendirmiş olanlar, sizlere seçenek sunarlar ve hangisini seçmeniz gerektiğine dair de sizlerin tercihlerini belirlemeye çalışırlar. Çünkü binanın temelinin nasıl olduğunu çok iyi bilirler, bizler ise hep üst katları gözümüze kestirdik ve yukarılarda yaşama hayalleri kurarken altımızdaki toprakta nelerin olduğunu ve bulunduğumuz binanın ayakta kalması için temelinde nelerin olmadığını bilmeyiz. Ondan dolayıdır ki hep tedirgin ve ürkek yaşayarak acaba ne zaman hangi şartlarda piyasa allak bullak olacak gibi endişe ve kaygıları yaşarız. Tüm bunları bertaraf ederek daralan nefeslerimizi doğanın temiz bol oksijenli havasına açmak istiyorsak, ayakları olmayan birine nasıl hızlı koşması ve rakiplerini yenmesi için koşunun gerekliliğini ve önemini anlatmaktan vazgeçelim ve önce onun koşabilecek duruma gelmesini sağlayacak koşulları oluşturalım. Bizim gibi toplumlarda ekonomi olmazsa olmaz ancak hayatın devamı için olmazsa olmaz değil, kendisi olamamış kendisini tanımlamak için yanına ek sıradan bir özellik alarak onunla varlığını ortaya koymak zorunda olanların varlığını tanımlamaya yarayan çok kirli pis ve necis bir kimliktir. Ancak bu değerler kendisi olmuş toplumlarda hayatı korumak için bir kalkan yolda kalmışların imdadına yetişen bir havari, mazlumları korumak ve kollamak için bir sığınak ve yeryüzünde Allah’ın kullarının seçeneklerini sadece Allah’a yönelten, onların önüne kurulan barikatları devirmek için bir buldozer olmaya yaracak ve gözyaşıyla toprakları sulatmayacak düzeyde erdemli olursa anlamlı yaşamın kollarında can vermeye her fert bir aday olur. Aksi taktirde, altyapı olmanın ötesinde dünyanın başımıza bütün gücüyle çökmesi gibi bir ağırlığın altında kendimizi yeriz.

Hakikaten, alt yapıyı alt yapı olmanın ötesinde algılamayan ve bütün bir binanın temelinde olması gereken en önemli unsur olduğunu bilerek yola çıkan kullardan eylesin Rabbim bizleri…

Kendisi olamamışlar alt yapıyı giyinerek sahneye çıktığında bir anlam kazandığını sanır,Kendsi olanlar ise, alt yapı üzerine herkesin gönlünde taht kuran bir cazibe merkezi olan yaşam armağan ederler. Alt yapı onları tanımlamaz, onlar alt yapının nasıl ve nerelerde kullanımının gerekliliğini çok iyi tanımlarlar dolayısıyla alt yapı onların elinde bir değer bulur ve anlam kazanır.Sanıyorum,Marks’ın anlatmaya çalıştığı alt yapıda bu olsa gerek…Marks’ın Proleter sınıfın kurtuluşunu anlatırken iş olsun diye bunu söylemiş olduğunu düşünmüyorum…Alt yapıya önem vermeyen ve onu doğru kullanmayanların toplumsal yaşam sürekliliğinden söz etmekte çok zordur. Yani ekonomisi olmayanlar hep yem olmuştur. Ekonomik güç sahipleri kendi dışında kalanları her zaman ve her ortamda kullanmayı başarmışlardır. Gelin yeni bir dünyanın oluşumunda söz sahibi olalım bunun için itibarlarını kazanmak için alt yapıyı tarumar edenleri değil, alt yapıyı doğru adil kullanan ve elin kiri gibi gören ama mutlaka olmazsa olmaz gören ve onun için toplumsal mekanizmayı bunun üzerine oturtmaya çalışan yeni bakış açılarına sahip aydınlar yetiştirelim…Yoksa dünyamızın kararmasına çok zaman kalmadı bunu anlayalım…

Son olarak,fizlojik güdüler doğru ve sağlıklı doyurulmadan hiçbir sosyal güdünün yaşaması mümkün değildir. Alt yapı fizyolojik güdülere karşılık gelir, üst yapı da sosyal güdülere karşılık gelir. Bunu böyle bilip doğru ve anlamlı yaşayanlara ne mutlu…

Selam saygı muhabbet ve dualarımla…

Erol KEKEÇ/21.05.2021/09.04



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder