Aklın kızağa çekildiği duyguların kazıktan boşandığı ortamlarda insan seçenek aramayı bırakır, duyguların çekim merkezinden kendisine bir post edinmeye bakar. Duygular çok mu kötü, insanlarda estetik bakış ve hayranlık istekleri oluşturabilir diyebilirsiniz…Doğal ortamında yaşayan varlıklar için bu dediklerinizin doğruluk payı çoktur. Ancak kendi doğasıyla savaşan bir canavarın yaratıldığı ve o canavarın zincirlerinin de karanlık dehlizlerde avını bekleyen yırtıcı timsahlarda olduğu çağda bunların hiçbir geçerliliği kalmaz.
Aklın korkusu o kadar etkili ki, çekim alanına giren herkeste
korku nöbetleri oluşturmakta…Bu korku nöbetlerinin geleneksel paranoyak bir
sürece dönüşme endişesi, bu nöbet yaşayanlarda ciddi arayış ortaya çıkarmaktadır.
İşte, bu arayış sonrasında verilen kararlar, aklın kızağa çekilmesi hatta
kullanım alanı ve kendisine yeni manevra alanları oluşturmaya çalışırsa, kızak
daha şiddetli boyut kazanarak bir kazığa dönüşebiliyor. Kazıklar da etkisiz
kaldığında küresel bir mikropla uyuşturularak işlevsiz kılınarak, duyguların
esiri olan bir yaşam baskın duruma sokuluyor. Son iki yıldır, Corona
muhabbetiyle yaşadıklarımız tamamıyla dizginlenemeyen ve sonrasında bağlanılan
kazıkları söküp atan aklın yeniden bir tuzağa çekilerek işlevsiz kılınma
mücadelesi olduğunu bilmek gerekir.
Bu kadar uğraşlar, Rasyonel çağda yaşıyoruz herkes aklı
kullanmalıdır diye dillendirilen solo şarkılar yalan mı peki diyeceksiniz biliyorum.
Ben yalan veya yalan değildir demiyorum fotoğrafın bu olduğunu bu fotoğrafı
yorumlama ve kritiğini insanın kendisi yapması gerektiğini düşünüyorum. Bu
fotoğrafı yorumlamaktan aciz ve fotoğrafın üzerindeki resmi nasıl görmek
gerekiyorsa o beklentiler doğrultusunda anlıyorsanız fazla söze gerek yok,
zaten kendi aklınızın imha olduğunu kendiniz ortaya koyuyorsunuz. Eğer insan
kendisine sunulan herhangi bir konuda ne isteniyorsa o doğrultuda beyanda bulunuyor,
bağımsız kendi içgüdülerini konuşturup akıl süzgecinden süzerek görüş beyan edemiyorsa,
aklının işlevsel olup olmadığını yaptığı yorumlardaki debi gücüne bakarak
kendisi karar verebilir.
Çağımızda duyguların işlevi daha çok toplumsal davranış
kalıplarıyla kendisini ortaya çıkarıyor. Toplumsal davranışlar genellikle sürü
psikolojisinin yansımalarıdır. Bu ortamların en karakteristik yanı aynılaşma ve
farklılıkların giderek azalması hatta zamanla tamamıyla ortadan kalkmasını
beraberinde getirir. Aynılaşma, yaşamda, görmede, konuşmada, giyimde kuşamda
yemekte evlenmede, çocuk yetiştirmede vs. aklınıza gelebilecek topluluk
yaşamlarındaki her türlü özelliklerde kendisini gösterir. Bu ortamlarda ortak
uyaranlar çok etkileyici bir güce sahiptir. Ferdi ayrışmalar yok denecek kadar
azalır, hatta bunlar bir tehlike olarak görülür. Ferdi farklılık gösterenler
kendi yaşamlarıyla ilgili rehabilitasyonu kendileri yaparak topluma bir an
evvel uyum sağlamaya çalışırlar. En parlak sloganları da toplum sana uymuyorsa
sen topluma uyacaksındır. Böylesi zihin uyuşturmanın salgısı insanın kendi
içinden gelen bir salgıya dönüşmüşse, aslında orada akıl komaya girmiş demektir.
Peki aklın komada yoğun bakım ünitesinde kendi kaderine terk edilerek cenaze
merasimleri hazırlıklarının yapıldığı dijital bir çağda, onun yerini alacak
başka mekanizmalar geliştirilmesin mi? Elbette geliştirilmelidir hatta
geliştirilmiştir de…
İçinde bulunduğumuz dijital çağın en belirgin yanı, duyguları
depreştirmesi, aklı ölüme mahkûm etmesi, âmâ aklın insanın hayatında ne kadar
önemli olduğunu anlatarak, kendisinin küresel bir din ve yaşam tarzı olduğunun
açığa çıkmasını gizlemeye çalışmasıdır. Dijital çağ, sürüleşen varlıkların
duygusal refleksleriyle yaşam alanlarında, hızlı yaşa ve çabuk haza ulaş,
gerisini sorgulama ye iç yat ve önündeki ile mutlu ol, zamanı hep benim
belirlediğim sanal diye sunulan, aslında gerçek olan o yaşamın vazgeçilmez
uyuyan bir neferi olmanı istemesidir. Bu süreci başardığını söylemek mümkündür,
bu süreç başarıldığı zaman geriden gelenlerin daha çabuk sindirilmesi sağlanır.
Bugün dünyanın her yanında uyarıcılar aynıysa, insanların akıl alanında aklın
belirlediği rotada yaşam sürdürdüklerini söylemek mümkün müdür?
Dijital çağın etkisinin gelecek kuşaklar üzerinde daha yoğun
olduğunu hepimiz konuşmaktayız ama neden öyle bir ortamın oluştuğunu ve sebeplerini
ortaya çıkarmak için tutarlı ve kararlı adımlar atmada da bir o kadar başarısızız.
Gelecek kuşaklar aslında sürü psikolojisinden uzaklaşmak isterken, farkında
olmadan teknolojinin yönettiği ve soru sorduklarında karşılığını alamayacakları
bir gücün elinde sürü haline gelerek paçavraya dönmüştür. Teknoloji dediğimiz
yapay zekadır. Yani insanın zekasını esir alarak insan için kararları kendisi
vermekte hatta onun adına düşünmekte, nerede hangi hamleyi yapacağını o karar
vermektedir. Böylesi basit ve sıradan bir nesnenin canlı varlıktan da öte insan
hayatına hükmederek, herkesi aynı hizada buluşturup hepsini kendisine boyun
eğdirdiği bir ortamda insan kendi başına kararını verdiğini söylese ne kadar
inandırıcı olur. İnsanın insanlığını kaybettiği çağın giriş kapısındayız, ya bu
kapı herkese açılacak herkes nesnenin kulu kölesi, ekranları da kendi cenneti
sanarak cehenneme yuvarlanacak, ya da bu kapının dışında farklı seçeneklerin
olduğunu ortaya çıkarıp insanlık için o alanları daha cazip duruma getirip,
insanların bilinçli ve idrak ederek o alana yönelmelerini sağlayacağız. Zaman çok
hızlı geçiyor, yarınlar geç olabilir demeyeceğim, saniyelerin çok önemi var; bu
konuda her sorumluluk sahibi bilim adamının fizyolojik yaşam mücadelesinin
ötesinde, insanlık için faydalı bir adım atmasının zorunlu olduğu çağda
yaşıyoruz. Güneş batmadan vakti değerlendirmek elimizde, gün battıktan sonra
herkesin horul horul uykuya dalarak, daldıkları uykunu
n hazını çıkarırken
onları çuvaldızla uyandırmak bile güçleşebilir.
Bireysel tercihler yaptığını zanneden nesil, aslında
seçeneksizleştirildiğini bilse kendisine gelecek ama o da elinden alındı. Tüm
insanlığın ekran başına taşındığı bir zamanda hala insanlar için farklı
seçeneklerin olduğunu söyleyenler varsa bu iddialarını yaşam alanlarına
taşımaları ve bir yaşam tarzı olarak örnek oluşturmaları zorunludur. İnsanlığın
ekranlarda sevgili, dost, eş, aş, oyun haber vs. aradığı ve buradan aldığı
bilgilerle mutlu olup, başka alanlara kendini kapayarak bir yumak kirpiye
döndüğü ortamda size kalan ancak kirpinin dikenleri oluyor. Yani anlayacağımız
tek bir uyaran dünyayı ayağa kaldırıp tekrar oturtuyor rahat ve hazır ola geçiriyor.
Böylesi güçlü bir uyarıcı ancak ve ancak duygulara hitap ederse kazanır. Akla
hitap ettiği zaman kritik sorgulama ve analizlerle hem zaman kaybeder hem de
akıldan geri dönebilir. Onun içindir ki dijital çağın tüm araçları aklı kızağa
çeken ama duyguları son hızla yarış alanına iten ve çeken araçlardır. Yani bu çağın,
dünyanın bir köy haline getirilerek itirazsız, bir tuşa dokunmayla emir komuta
kademesindeki gibi bir yaşama insanlığı sürü olarak taşıdığı çağ olarak tarihe
damga vuracağı kesin.
Aklın yerini duyguların aldığı ve freni patlamış bir araç
gibi önüne gelen her şeyi ezerek geçen, bu nesli yeniden istikamet üzere
dosdoğru ayağa kaldırmanın yolu önce kendimiz olmaktır, sonrasında
kullanılmayan kızaktaki aklı, o kızaktan alıp hayatın rotasına yeniden
oturtmaktır. Bunu başarabilenler tarihin yönünü değiştirecek enerjiyi yenden
yaratacaklar, diğerleri tarihin akışı içinde yok olup gidecekler…Dünyanın nüfusu
kendiliğinden dijital çağın patronlarının isteğine uygun hale gelecektir. Bu
süreci delmek için hep birlikte aynı uyarandan etkilenen bir kitle tortusu
olmaktan çıkıp, akli idrak ile yeni ışıklar ve yeni yolla insanlığa umut
saçacak bir yaşamın aydınlığına şahitlik yapacak duruma gelelim.
Erol KEKEÇ/30.03.2021/01.24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder