28 Şubat 2021 Pazar

SUÇLU OLUŞTURMAK MI SUÇLUYU BULMAK MI ADALETTİR!

1977 ‘li yıllarda ben ilkokul 2. Sınıfta olduğum yıldı sanıyorum. Hüzünlü bir olay yaşanır bizi ilgilendiren. Babam Rahmetlinin büyüğü rahmetli Ahmet amcam hayvancılık yapardı. Mera hayvancılığı vardı o dönemlerde bizim orada, ahır hayvancılığı yapmak ya görgüsüzlük ya da çok zengin olmanın görüntüsüydü…Amcamların sığır sürüsünden iki tane inek kaybolur otlanırken, amcaoğullarından ikisi o inekleri aramaya çıkarlar ve köy köy gezerler…

O dönemde bugünlerde olduğu gibi araba falan yoktur ya bir atla gider ararsınız ya da yaya tabana kuvvet…Ben o günlerde okulda öğrenciyim yılda iki defa tatilimiz var, yarıyıl tatili ve yaz tatili diğer zamanlarda ise hafta sonuna doğru denk gelirse bayramlar ve yılbaşı o da bazen tatil olur…Bunun dışında etrafı dikenli tellerle çevrili çocukluğumuzun tüm hüzün ve özlemlerini o dikenli teller içinde kendi kendimize halletmek zorunda kalırız, bu hayata da 7 yaşında başladık…Yani kuş uçmaz kervan geçmez okuldu. İlçemizin Pazar günü o dönemde sadece Çarşamba günü olurdu Pazar nedeniyle ilçeye gelen birisi olursa, çocukları da okulda varsa, tüm haberleri ondan alırdık…Herkes toplanır başına köyden biri gelmiş diye, en azından içimizdeki hasretimizi onunla giderir birkaç dakikalığına da olsa içimizdeki hasrete su serperdik…Mekanı cennet olsun Bizim kirve Vardı Cemil amca en çok okula gelenlerden biri oydu, Bir de Mamo dayı vardı…Onlar en çok ziyarete gelen demirbaşlarımızdı, çünkü onların okulda bayağı çocukları vardı. Cemil amca 2 yıl önce hakkın rahmetine kavuştu, vefatından 2 ay önceydi sanıyorum eşim, annem, amcam ve ben ziyaretine gittik helallik aldım çok duygulanmıştı, biraz göz yaşı döktü geçmişi hatırladı ve bize dua etti, sanki dünyayı kendisine vermişiz gibi bir mutluluk vardı yüzünde…Mamo dayı sanıyorum hayatta ona da sağlık ve sıhhat diliyorum.
Bizim ilkokul hayatının hayatımıza kattığı o hüzünlü güzellikleri yaşamımızdan çıkarmamız imkânsız, çünkü hayata bakış kimliğimiz orada o yaşlarda şekillendi…650 öğrencisi vardı sanıyorum 1.sınıftan 8. Sınıfa kadar, kız erkek karma bir okuldu. Yatakhanelerimiz hariç hep birlikte bir kardeş gibi iç içe büyüdük orada, birimizin başı ağrıdığında o sınıftaki tüm arkadaşlarımız hastaymış gibi acı çeker hep senin yanında olurdu. Bu günlerin üzerinden tamı tamına 40 yıl geçmiş ve ben ilkokulu bitirip oradan ayrılalı, o yılardan sonra her gittiğimde orayı görmek için gider bazen çevresinden geçerim çocukluğumun geçtiği o yıllar gözümün önüne gelir, çocukluğumu anlamlı olarak dikenli tellerin içine bıraktığımı düşünür çok rahatlarım…
Biz böyle bir yaşamı kendi içimizde yaşarken köyde olağanüstü bir durum meydana gelir ve ilçe jandarma komutanı köye babamın yanına gelir ve doğrudan der ki, çocukların nerede diye sorunca babam da okuldalar yatılı okulda okuyorlar, yoksa başlarına bir şey mi geldi der. Ancak onlar hala gizemli halleriyle seni götüreceğiz derler, babam da tamam gideyim de çocuklarıma bir şey mi oldu diye diretince, karakolda öğrenirsin derler sadece…Geride kim varsa köyde nenem annem amcam yengelerim hepsi meraktan patlarlar. Jipe geldiklerinde çocuklarımın adı ney der babam, Na…n ve B…n derler. Bunlar senin çocukların değil mi dediklerinde babam evet benim çocuklarım der. Tamam işte bunlar bir hırsızlık yapmışlar onun için şu an karakoldalar gel durumlarını gör derler. Rahmetli babam çok zeki ve hikmetli bir insandı, olayı hemen anlamış ve gitmeden jipi durdurmuş amcamlara bir şey yoktur merak etmeyin ben gidip geleceğim diyerek onlarla ilçenin yolunu tutmuş…
Bu arada olayın gelişim şekline de değinelim, amcaoğulları köy köy gezerek kaybettikleri ineklerini ararken, yorgun ve bitap düşerek dağ eteğindeki bir köyün çıkışında, köye doğru dönüyorlarmış ki, hemen jandarmalar durun diye bağırmışlar ve bunları arabaya bindirip karakola götürmüşler, ne olduğunu anlamayan bu garibanlara utanmadınız mı ……gibi hakaretlerle bunları sindirerek konuşmalarını istiyor, ama bizim zavallıların ne olup bittiğini anladıkları bile yok…O arada isimlerini soruyorlar isimlerini söyleyince bir de kimlik istiyorlar, ne yazık ki bizimkiler de ne kimlik ne baba üzerine kayıtları, ne anne ve babanın resmi evlilik cüzdanları var…Bu durum onların başına bir bela getirir korkusuyla kimin oğlusunuz diye sorulan soruya Kilisli Cumanın oğluyuz diye cevap veriyorlar. Oysa Onlar Amcamın çocukları ama orada bir uyanıklık yaparak babamın ismini veriyorlar, çünkü bu durumda babamın işlerin daha rahat üstesinden geleceğini sanıyorum onlarda seziyor…Amcam, ne karakol, ne resmi daire garibim hiçbir şeyi bilmez, oraya gitse eli ayağı birbirine girer, hiçbir şeyden haberi olmasa da tüm suçların sorumlusu olarak çıkabilir, öyle bir yapısı vardı hemen kıpkırmızı olur ve birden titremeye başlardı…Bundan dolayı Babamın çocukları olduklarını söylemişler, bu arada babam ilçeye gelmiş amcamın çocuklarını görmüş ve onlara sormuş, oğlum durum nedir, neden sizi burada tutuyorlar demiş…Onlar da amca bizim hiçbir şeyden haberimiz yok inekleri ararken içinden bir gün önce geçtiğimiz köyün birinden, bir adamın koca bir sürü koyunu çalınmış, ortaklardan biri, bir gün önce iki yabancı bu köyden geçtiler mutlaka onlar bu koyunları çalmışlar ve onlar yaya geziyorlardı, mutlaka bu köylerden birindedir diyerek bizi aramışlar ve ka…kaşı çıkışında bizi yakaladılar ve karakola getirdiler demişler. Rahmetli babam tamam oğlum oturun birazdan inşallah hallolur demiş…
Komutan gelmiş amca görüyor musun senin çocukların ne yaptığını diye hakaret eder şekilde çıkışmış. O zaman Babam, sayın komutanım gel buraya oturalım size bir mesele anlatayım ondan sonra alın götürün atın içeriye, savcılığa çıkarın kaç yıl verirse yatsınlar diye konuşmuş…Komutan anlat bakalım amca deyince Babacığım der ki, bir yaz günü Nasrettin hoca sahile kimsenin olmadığı bir kumsala gitmiş ve kumlara uzanmış…Güneşlenmiş uyumuş sonra denize girmiş tekrar kumlara gelip uzanınca demiş ki, nasıl olsa kimse yoktur vücudumun her yanı güneşlensin diyerek üryan halde uzanmış ve uyumuş bir uyandığında bakmış ki,canı acıyor ve kavağa bir arı konmuş, hoca demiş ki be mübarek hayvan demek sende bal alacak çiçeği biliyorsun demiş…Kahkahalar kopmuş ve babam arkasından yapıştırmış vallahi sizde buldunuz tam bal alacak çiçeği hiç bırakmayın bal yapıncaya kadar demiş…Bunun üzerine komutan kalkar ve babamın eline sarılır amca çok özür diliyoruz biz sadece bunları şikayetten dolayı aldık ama bu sizin örneğinizde gösteriyor ki biz yanlış yapmışız al çocuklarını ve gidebilirsin der…Rahmetli babam çaylarını içer, ondan sonra bizim suçlularla (!) oradan ayrılır ve köye gelirler…Hakikaten bu bir hikaye gibi gelir size ama geçmişte yaşanan bir hayatın anlatımı olduğunu bilelim…Peki soruyorum aynı örnek bu gün böyle bir ortamda anlatılmış olsaydı hakaretten ve devlet kurumlarını suç altında bırakmaktan kaç kişi kaç yıllık dava açardı dersiniz…İşte bir Hukuk davasının böyle bir bilge ve latif fıkra ile son bulacak yaşamı bizlere de göstermesini rabbimden temenni ederim Vatandaşına güvenen ve onu anlayan bir devlet olmalı derim…Şimdi soracaksınız hırsız kimmiş diye, iki ortaktan biri koyun sürüsünü gece götürüyor başka yerde satıyor ve bunları suçlu olarak yakalatma işini de kendisi yapıyor, ancak belli bir zaman sonra olay ortaya çıkıyor ve gerekli cezayı alıyor…
Bugün sizlerle böyle bir anımızı paylaşmak istedim selam sevgi muhabbet ve hürmetlerimle….
Erol KEKEÇ/27.02.2021/22.17

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder