Modernite ile gelenek arasına sıkışmış, Batı modern yaşamını hayretle izleyen İslam toplumları kendi köklerindeki değerlerin öneminden ve ciddiyetinden haberleri yoksa, hep başkalarını izleyerek kendilerini ancak iyi bir seyirci olarak tanımlayabilirler. Seyirci bir toplumun hayatındaki başkalarına öykünme ve hayranlık genleri değişmediği sürece kendi yaşamları hakkında hayret edilecek bir çığır açamazlar.
Batı kendi değer sistemlerini kurarken çok büyük savaşlar vererek Kilise ve skolastik yaşamın engizisyon mahkemelerinde verilen kararların boyunlarına takılan iplerini göze alarak bugünkü özgürlüklerine ulaşabildiler. Bu özgürlükler bir bedel ödeyerek, bireysel yaşamın kollarında toplumsal bilinçlenmeye giden yolları oluşturdu. Batının düşünce sisteminin temelinde her ne kadar Descartes’in felsefesi bulunsa da sadece onunla yetinip ona öykünen ve ona hayranlık duyan bir batı oluşmamış, sürekli kendisini yenileyen ve düşünmeye sınır tanımayan bir yaklaşım, gün geçtikçe tüm evreni kuşatacak düzeyde yelpazesini genişletmiştir.
Batının bu hareketli ve sürekli dinamik bir alanda yeni hayranlıklar oluşturan düşünce birikimleri, İslam toplumlarını bunlara hayretle bakıp iyi bir izleyici olmanın ötesine taşımamıştır. İzleyici olmak istemeyip kendisinin de yeni harikalar yapabileceğine inananlar bu harikaları ancak batının bu özgürlükçü dünyasında gerçekleştireceğine inanarak kendi topraklarını terk etmesi, İslam toplumlarını her geçen gün daha bir çoraklaşmaya ve verimsizliğe götürmüştür. Peki soruyorum bu anlayış değiştirilmeden ve kendilerinin de kendi bulundukları ortamda yepyeni ve herkesin onu izlemekten kendisini alamayacağı muhteşem çıkışlar yaparak, harikalar yapacağına inanmadan bu dünyada adlarının anılacağını sanmaları bir uykunun devamı için yeni doz almanın ötesinde bir eylem olabilir mi?
Harika çıkışlar yapacağına inanmayan ve kendilerini tarihten gelen uyuşukluk genleriyle tanımlayan toplumların, böyle bir inançlarının gerçekleşmesi mümkün değildir. İnanılmayan hiçbir hayal gerçeğe dönüşmez. Geçekleşen tüm harika ve muhteşem çıkışlara bakın, hepsinin öncesinde inancın zirvesinde kuluçkaya yatan hayallerin olduğunu görürsünüz. Ancak bizim toplumlara baktığımız zaman herkesin ağzında sakız gibi gevelenen şu söz kendimizi nasıl da tanımlamaktadır. “Zaman sana uymuyorsa sen zamana uyacaksın…” Herkesin bir şeyi yaptığı ortamda, senin bunlardan farklı yaptıkların yanlıştır, yani doğruluk çoğunluğun yapıyor olması ve çoğunluğun alkışlamasının onayından geçiyorsa doğruluk kazanıyor. Bu algılar Muhteşem çıkışlar yapacak olanların önüne konulan en önemli duvarlar olduğunu görmek zorundayız. Bu duvarlarla mücadele ederek onları devirmek ve yoluna devam etmek için enerjisini bunlarla mücadele ederek geçirmek istemeyenlerin, hemen bir kuş gibi havalanıp çok uzaklara gittiğine şahit olursunuz. Yani bu uçuşlar, hayranlık oluşturacakların bu topraklarda hayranlıkla izlenecek buluşlarının da bu toprakları terk ettiğini görmek gerekiyor.
İslam toplumlarında yeni yaşam iksirleri acaba aklın kullanılmasında mı yoksa burhan olarak bize ulaştırılan kalın kaplı kitapların içinde mi saklı yoksa bunların dışında Batının ortaya koyduğunu kendimize uygun hale getirmemizde mi gizli diye düşünerek, âmin denilmeyecek dualara insanlardan âmin demesi için boş bir çabanın içinde ömürlerimizi tamamlama derdindeyiz…
İslam toplumlarını geçmişten günümüze ve geleceğe taşıyacak değer sistemi, öncelikle onları ayakta tutacak omurganın sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasıyla mümkündür. Omurganın yerlerde süründüğü bir ortamda, hangi tedavi yollarını uygularsanız uygulayın omurgayı etkilemeyecek tüm çabalar boş ve anlamsız bir uğraş olarak size dönecektir. Her toplumun ve düşüncenin kendi yaşam alanıyla ilgili kuluçka doğma ve harekete geçme evreleri birbirinin aynı olmayabilir. Ancak Batıda böyle oldu o zaman bizler de böyle yaparsak ancak iyileşiriz ve çok hızlı bir gelişme gösteririz diyenler, sadece kendilerine uygulanan yanlış tedavi yöntemleriyle kendilerini ölüme mahkûm edebilirler.
Bir psikolog ABD’de birisiyle konuşurken onun gözünün içine bakarak onu dinlemesinin doğru bir davranış olduğunu düşünür ve gözlerini kendisinden kaçırdığı zaman da onun yanlış bir iş yaptığına karar verir. Bu uygulamanın aynısını bizim toplumda da uygulayıp aynı sonucu alacağınızı umduğunuzda 180 derece farklı bir tabloyla karşılaşırsınız. Çünkü bizim toplumda konuştuğunuz kişinin gözlerinizin içine bakarak sizi dinlemesi utanılacak bir tutum olarak görülür ve utanmıyor musun bir de gözlerimin içine bakıyorsun diye karşıdaki kişiye sert bir çıkışta yapılabilir. Âmâ kişi kafasını yere eğerek dinliyorsa terbiyeli uslu biri olarak görülür. Bir davranış biçiminin belirlenmesinde bile aynı uyaranlar farklı sonuçlar verebiliyorsa, toplumların yaşamlarında aynı süreçlerin izlenmesi gibi bir dayatmayı öngörmek ve onu mutlak bir kurtuluş reçetesi gibi algılatmak hakikaten insanlık kitabının imha edilmesinden başka bir şey olamaz. Onun için İslam toplumları çok ciddi olarak aklın hipnotize evrelerini tepeleyerek geçmek zorundalar. Bu sürecin sağlıklı atlatılması ancak omurganın kıyam ederek ayağa kalkmasıyla, farklı tedavi yollarından istifade etmek için çaba harcayabiliriz yoksa diğerlerinin tümü anlamsız geçen zamanları daha bir anlamsız hale getirerek, loş ortamda çalınan meyhane müziklerinden farksızdır.
Geçmişlerindeki tahlili doğru yapanlar bugün olumlu bir hayat ortaya koyarlar. Bugünleri sağlıklı olanların gelecek dönemleri etkileme ve onlara bir ufuk açma çabaları çok olumlu sonuçlar doğuracağı muhakkaktır. Bizler İslam toplumları olarak geçmişlerini kutsamış, onları dokunulmazlık zırhına alarak, bugünün ne olduğunu ve nasıl yaşadığını sorgulamadan, geleceği koruma altına almak için her yanını yüksek haşin ve dikenli tellerle kuşatmaya çalışıyoruz. Bu durum biz de kendi inine kapanmış yumak kirpi gibi hayattan kopan ya da bu zilletten kurtulmak için bulunduğu coğrafyayı terk eden, geride de inşaatlardan arta kalan moloz yığınları gibi kalan, kalabalıkları bizlere armağan etmektedir. Bu da ciddi bir akım problemini ortaya çıkarmakta ve reaksiyon gerçekleşmemektedir. Reaksiyonun gerçekleşmediği yerde de Tüm eğitim, hukuk, kolluk siyaset ahlak gibi, en önemli laboratuvarlarımız işlevsiz kalmakta ve öylesine ürünler ortalığı doldurmaktadır. Ortaya çıkan ürünler de bugün yaşadığımız hayatı bizlere sunuyorsa bundan dert yanmak bizlerin hakkı değildir. “İnsana ancak emeğinin karşılığı vardır. Emeği değerli olan ve o emekler uğruna can verecek kadar cesur olup özgürlüklerine gölge düşürmeyenler, bugün ortaya çıkıp ciddi tahliller yapabilirler diğerleri boş sözleriyle laf olsun torba dolsun türünden, sorumluluktan uzak beyinsel mastürbasyon yaparak rahatlamak için bizlerin gündemini işgal etmekten uzak olsunlar…Bizler Sorunluluklarının gereğini yapabilecek düzeyde özgürce karar verebilen ve kendi iradeleriyle yeni bir yaşam alanının oluşumunu kendi ortamlarında oluşturmak için, gece gündüz demeden koşturanlarla hayatın her noktasında kol kola ve yürek yüreğe insanlığın dirilmesi ve aydınlanması için yürümeye hazırız ama diğerleri bizim zamanımızı bize bıraksınlar daha fazla hayatlarımızda katliam yapmasınlar.
Batının batan gemisinde yolculuk yapmaktan haz alanlara ve o yolculuğu da kutsal yolculuk olarak takdim edeceklere çağrım, kendileri olmaktan utanç duyanlar başkalarının oluşturduğu kimlikle varlıklarını asla meşrulaştıramazlar. Kendi varlıkları meşrulaşamamış olanlar yeryüzünde bir cazibe merkezi olamayacakları için, hayranlık duyacakları hayattan uzaklaşıp kendi hayatlarını hayran olunacak bir yaşam haline getirmeleri gerekir. Bunun Yolu günümüzde Nuh’un Gemisine binerek orada neslin devamı için yeni yaşamın tohumlarını deli sulardan kurtarıp sular çekildiğinde yeryüzüne yayılmaktır. Böyle bir hayata evet diyenler varsa yola çıkalım ve bekleyelim…” Sabah yakın değil mi…” Muhakkak ki senin Rabbin sözünde durandır.”
“Aklını kullananlar için bunlarda çok büyük örnekler vardır. Ey insan hakikati anlayarak onunla yoğrulup o uğurda insanlık için bir aydınlatıcı olmaktan seni alıkoyan nedir…” Ey insan hangi yoldan gidersen git muhakkak ki sen, Rabbine varan bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın nihayet ona varacaksın…” İnşikak:6
Erol KEKEÇ/21.02.2021/12.45-13.56
SANCAKTEPE/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder