“Hani, biz
İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya,
yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler
söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık.
Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.” Bakara:83
Kur’an ayetlerine baktığımız zaman, tüm toplumlara gelen uyarıcıların
getirdiği ortak ve evrensel değerler, tamamıyla ahlakın genel sınırlarını belirlemektedir.
Bu değerler tüm toplumların yaşamalarının sınırlarını en güzel şekilde anlatır.
Allah’tan başkasına kulluk yapmamak ahlakın temelini oluşturmaktadır. Allah’tan
başkasına kulluk yapanların hayatlarında olumlu özellikler olsa da evrensel
ahlakın genel geçer özelliğini ortadan kaldırır. Çünkü, evrensel ahlakın değer
ölçüsü insan dışında herkesi bağlayıcı bir referansın olmasıdır. Bu referans
ancak tüm mahlukatı yaratan bir gücün belirlemesiyle oluşur. Onun için Yaratıcı,
ahlakın içeriğinden bahsetmeden önce, Allah’tan başkasına kulluk yapılmaması
gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun üzerine ancak diğerleri bina edilebilir.
Allah’tan başkalarının egemen olduğu ve hayatlara hükmettiği ortamlarda, insanların
davranışlarını belirleyici kurallar değişkendir. Hesaplar tutmaz, değer dejenerasyonlarının
yaşanması kaçınılmaz hale gelir. Onun için rabbimiz, İsrail oğullarından
bahsederken öncelikle Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmadan ona kulluk yaptıkları
zaman, ahlakın şu hususlarında da söz almıştır.
“…anneye, babaya,
yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler
söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık.”
Yukarıdaki davranışların yapılması ahlaki bir sorumluluktur.
Bu sorumlulukları yerine getirmeyenlerin farklı alanlardaki sorumluluklara
hassasiyet göstermelerini bekleyemeyiz. Allah, burada yapılması gerekenleri
anlatırken şunlara yardım yapacaksın şunlara yapmayacaksınız diye inanca dayalı
bir ayrım yapmıyor. Çünkü ahlaki sorumluluk herhangi bir inanca dayanan ayrımı gerektirmiyor.
Ahlak insanın her ortamda yapması gereken sorumluluklarının aksatılmadan
yapılmasını şart kılar.
Öncelikle anne, baba, yakın akraba, yoksullara iyilik yapmak
ve herkese güzel sözler söylemek insanın şiarı olmalıdır. Bunları
gözetmeyenlerin bir yaşam manifestosu yazmalarının hiçbir anlamı olmayacaktır.
Çünkü ahlak davranıştır. Davranışlarda karşılığı olmayan bir eylemin, kitabi
olarak yazılması ve anlatılmasının yaşamda karşılığı yoktur. Yaşamda yeri
olmayan bir ahlak, ahlak olarak asla adlandırılamaz. İnsanların, yaşamın içinde
uygulamalı olarak öğrenmediği bir davranışı, kitaptan okuyup ezberlemesinin hiçbir
anlamı yoktur. Yaşamın rotasını, yaratıcının toplumsal hayatın devamı için
ortaya koyduğu kurallara göre belirlemeyenler, dosdoğru bir eksen üzerinde hayatlarını
görüntüleyemezler.
Anneye, babaya, akrabalara ve yoksullara merhameti olmayan
bir ahlak anlayışı olmaz. Kendi ebeveynlerini gözetmeyenlerin giderek çoğaldığı
bir hayatta, ahlaksal çözülme freni patlamış bir araç gibi daima hızlanarak gider.
Herkese en güzel kelimeleri seçerek güzel konuşmak ahlaki bir eylemdir. Bu
davranışın yerine oturması için, salatı ikame etmek ve kendi mallarının içine
konulan emanetleri, Allah’ın istediği emanet sahiplerine vermek, ahlaki bir sorumluluktur.
Bu sorumluluğun yerine gelmesi için İsrail oğullarından alınan söz, bugün ve
yarınlar için de geçerli olan sözdür. Her ne kadar bu söz alınmış olsa bile,
insanların pek azı hariç, bu sözü yerine getiren olmamıştır. Tarih boyunca Allah’a
verilen söze uyanlar, pek az kişiler olmuştur.
“Hani, “Birbirinizin
kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de
sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de
buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.” Bakara 84
İnsanlar birbirinin kanını dökmeyecek, birbirini yurtlarından
çıkarmayacak, yani her toplum kendi kaderini belirleme hakkına sahip olacaktır.
Tüm bunlara söz verenler, bu sözlerini çiğnemek için birbirleriyle yarışa tutuştular.
İnsanlar, yaratıcının koyduğu değer sistemini kendi çıkar ve menfaatlerine göre
harcadığı zaman, hayatın, toplumların ve nesillerin geleceğinin harcanacağını
ve ifsata uğrayacağını hesap edemediler. Son dönemlerde batı dünyasında doğan
ve bizim toplumlarda da giderek yaygınlaşmaya başlayan değer eğitimi adı
altında oluşturulan bir algı, değerleri yeniden kazandıramayacaktır. Çünkü
değerin, hayatta karşılığı olmayan ortamda, hangi değerler eğitimini vermek
gerekir tartışmaları; sadece içeriği ve karşılığı olmayan lafları yuvarlama
taktiğidir.
İnsanın yapması gereken bir eyleme kendisinin söz verip ve
buna da şahitlik yaptığı hayatı aşındırdığı bir ortamda, değer sistemleri tümüyle iflas eder. Dünyanın geldiği nokta, değerler sisteminin alt üst olduğu
ve bağlayıcı evrensel bir ahlakın, yaşamın en altında sürünmeye mahkûm olduğu
bir noktadır. Buradan sıçramanın ve yeniden yeryüzünde hakkaniyete dayanan bir
hayatı kurmanın şartı, pek az olsa da, sözlerine sadık olanların ayağa kalkmasıdır.
“Allah’a ibadet edin ve
ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara,
yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin
altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri
sevmez.” Nisa:36
Kibirlenmeden bunları yapmak ve yeryüzünde övünmeden insan
olarak yaşamak, yaratıcının öğütlediği bir ahlaki yaşamın kapsamıdır. Allah’ın
sevmediği ve hoşlanmadığı bir yaşamın taşıyıcısı olmaktan ve ona öncülük
etmekten kaçınmak zorunluluktur. Bunu göze alıp her şeye rağmen yaratıcıya
hiçbir şeyi şirk koşmadan yaşayanlar, yeryüzünde kurulacak adil, ahlaki ve
hakkaniyete dayanan bir yaşamın öncüleri olacaklardır. Hakkaniyete dayanan bir
hayatın yorulmayan neferleri olmak üzere ayağa kalkan ve yakin kendilerine
gelinceye kadar Allah’a kulluk yapanlardan olmak dileğiyle, rabbim hayır
işlerinde yarışan kullarından eylesin bizleri…
Erol KEKEÇ/23.01.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder