24 Ocak 2019 Perşembe

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-2




“Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.” Bakara:83
Kur’an ayetlerine baktığımız zaman, tüm toplumlara gelen uyarıcıların getirdiği ortak ve evrensel değerler, tamamıyla ahlakın genel sınırlarını belirlemektedir. Bu değerler tüm toplumların yaşamalarının sınırlarını en güzel şekilde anlatır. Allah’tan başkasına kulluk yapmamak ahlakın temelini oluşturmaktadır. Allah’tan başkasına kulluk yapanların hayatlarında olumlu özellikler olsa da evrensel ahlakın genel geçer özelliğini ortadan kaldırır. Çünkü, evrensel ahlakın değer ölçüsü insan dışında herkesi bağlayıcı bir referansın olmasıdır. Bu referans ancak tüm mahlukatı yaratan bir gücün belirlemesiyle oluşur. Onun için Yaratıcı, ahlakın içeriğinden bahsetmeden önce, Allah’tan başkasına kulluk yapılmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun üzerine ancak diğerleri bina edilebilir. Allah’tan başkalarının egemen olduğu ve hayatlara hükmettiği ortamlarda, insanların davranışlarını belirleyici kurallar değişkendir. Hesaplar tutmaz, değer dejenerasyonlarının yaşanması kaçınılmaz hale gelir. Onun için rabbimiz, İsrail oğullarından bahsederken öncelikle Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmadan ona kulluk yaptıkları zaman, ahlakın şu hususlarında da söz almıştır.
“…anneye, babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık.”
Yukarıdaki davranışların yapılması ahlaki bir sorumluluktur. Bu sorumlulukları yerine getirmeyenlerin farklı alanlardaki sorumluluklara hassasiyet göstermelerini bekleyemeyiz. Allah, burada yapılması gerekenleri anlatırken şunlara yardım yapacaksın şunlara yapmayacaksınız diye inanca dayalı bir ayrım yapmıyor. Çünkü ahlaki sorumluluk herhangi bir inanca dayanan ayrımı gerektirmiyor. Ahlak insanın her ortamda yapması gereken sorumluluklarının aksatılmadan yapılmasını şart kılar.
Öncelikle anne, baba, yakın akraba, yoksullara iyilik yapmak ve herkese güzel sözler söylemek insanın şiarı olmalıdır. Bunları gözetmeyenlerin bir yaşam manifestosu yazmalarının hiçbir anlamı olmayacaktır. Çünkü ahlak davranıştır. Davranışlarda karşılığı olmayan bir eylemin, kitabi olarak yazılması ve anlatılmasının yaşamda karşılığı yoktur. Yaşamda yeri olmayan bir ahlak, ahlak olarak asla adlandırılamaz. İnsanların, yaşamın içinde uygulamalı olarak öğrenmediği bir davranışı, kitaptan okuyup ezberlemesinin hiçbir anlamı yoktur. Yaşamın rotasını, yaratıcının toplumsal hayatın devamı için ortaya koyduğu kurallara göre belirlemeyenler, dosdoğru bir eksen üzerinde hayatlarını görüntüleyemezler.
Anneye, babaya, akrabalara ve yoksullara merhameti olmayan bir ahlak anlayışı olmaz. Kendi ebeveynlerini gözetmeyenlerin giderek çoğaldığı bir hayatta, ahlaksal çözülme freni patlamış bir araç gibi daima hızlanarak gider. Herkese en güzel kelimeleri seçerek güzel konuşmak ahlaki bir eylemdir. Bu davranışın yerine oturması için, salatı ikame etmek ve kendi mallarının içine konulan emanetleri, Allah’ın istediği emanet sahiplerine vermek, ahlaki bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun yerine gelmesi için İsrail oğullarından alınan söz, bugün ve yarınlar için de geçerli olan sözdür. Her ne kadar bu söz alınmış olsa bile, insanların pek azı hariç, bu sözü yerine getiren olmamıştır. Tarih boyunca Allah’a verilen söze uyanlar, pek az kişiler olmuştur.
“Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.” Bakara 84
İnsanlar birbirinin kanını dökmeyecek, birbirini yurtlarından çıkarmayacak, yani her toplum kendi kaderini belirleme hakkına sahip olacaktır. Tüm bunlara söz verenler, bu sözlerini çiğnemek için birbirleriyle yarışa tutuştular. İnsanlar, yaratıcının koyduğu değer sistemini kendi çıkar ve menfaatlerine göre harcadığı zaman, hayatın, toplumların ve nesillerin geleceğinin harcanacağını ve ifsata uğrayacağını hesap edemediler. Son dönemlerde batı dünyasında doğan ve bizim toplumlarda da giderek yaygınlaşmaya başlayan değer eğitimi adı altında oluşturulan bir algı, değerleri yeniden kazandıramayacaktır. Çünkü değerin, hayatta karşılığı olmayan ortamda, hangi değerler eğitimini vermek gerekir tartışmaları; sadece içeriği ve karşılığı olmayan lafları yuvarlama taktiğidir.
İnsanın yapması gereken bir eyleme kendisinin söz verip ve buna da şahitlik yaptığı hayatı aşındırdığı bir ortamda, değer sistemleri tümüyle iflas eder. Dünyanın geldiği nokta, değerler sisteminin alt üst olduğu ve bağlayıcı evrensel bir ahlakın, yaşamın en altında sürünmeye mahkûm olduğu bir noktadır. Buradan sıçramanın ve yeniden yeryüzünde hakkaniyete dayanan bir hayatı kurmanın şartı, pek az olsa da, sözlerine sadık olanların ayağa kalkmasıdır.
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” Nisa:36
Kibirlenmeden bunları yapmak ve yeryüzünde övünmeden insan olarak yaşamak, yaratıcının öğütlediği bir ahlaki yaşamın kapsamıdır. Allah’ın sevmediği ve hoşlanmadığı bir yaşamın taşıyıcısı olmaktan ve ona öncülük etmekten kaçınmak zorunluluktur. Bunu göze alıp her şeye rağmen yaratıcıya hiçbir şeyi şirk koşmadan yaşayanlar, yeryüzünde kurulacak adil, ahlaki ve hakkaniyete dayanan bir yaşamın öncüleri olacaklardır. Hakkaniyete dayanan bir hayatın yorulmayan neferleri olmak üzere ayağa kalkan ve yakin kendilerine gelinceye kadar Allah’a kulluk yapanlardan olmak dileğiyle, rabbim hayır işlerinde yarışan kullarından eylesin bizleri…
Erol KEKEÇ/23.01.2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder