9 Ekim 2018 Salı

GENÇLİK DEĞİŞİM VE DİNAMİZM



Gençlik ve değişim günümüzde çokça üzerinde durulması gereken elzem konulardan biridir. Gençlik bir nehirin coşkulu hali ya da gereğinden fazla su taşıyan bir sel suyu gibidir. Bu suların varlığından değil, nasıl ve hangi alana kanalize edilip edilmediğinden endişe duymalıyız.
Yetişkin kuşaklarımız ile gençler arasına kurulan sanal duvarların yıkılması zorunluluktur. Bu duvarlar, yanlış gelenek görenek, kültürel din algısı, mahalle baskısı, zihinsel karakollar, yeniliklere kapalılık, gelişen çağa ayak uyduramamak, dayatmacı aile kuralları ve negatif bir bilgi transferi, hayatın kanunu sanılan yanlış ve doğru olduğuna bakılmaksızın atalar dini vs. Bu duvarlar yıkılmadığı zaman gençlerimizle aramızda köprü kurulamayacak onlar ile bizim aramıza, elimizi uzattığımızda yetişme imkanımızın olmadığı derin sular girecek.
Nereden nasıl başlamak gerekir diye düşünmeye başlayıp hareket etmeyi beceremeyen bir kırkayak durumuna düşmeden en yakın yerden başlamak zorundayız. Bir toplumu değiştirmek istiyorsanız öncelikle onların kendi aralarında anlaştıkları kelime ve kavramları değiştirin toplum kendiliğinden değişir,” diyen Konfüçyüs’ün bu uyarısını dikkate alarak hareket etmek zorundayız. Gençliğin dili ile bizim delimiz çok farklı o zaman nasıl anlaşacağız diye hiç düşünme gereği duymadan, eski kelime ve kavramlarımızı dayattığımızda, iki farklı uyarıcı kaynak arasında iletişimin gerçekleşmediğini gözlemekteyiz. İletişimin kurulmasını engelleyen nedenler arasında da iletişim kanallarının ya tıkandığını ya da manyetik dalgaları iletemeyecek, iletken olmayan deforme olmuş kanalların olduğunu görmekteyiz, zaman durup düşünmek ve bir karar vermek gerekiyor ya kendimizi yenileyeceğiz ya da gençliğimizin ıslak elden kayan balık gibi avucumuzdan kayıp sulara karıştığını, hiç de müdahale edemediğimizi görerek ahlar ve vahlar çekerek dizlerimizi döveceğiz.
Dünya daima hareket halinde bizler de bu hareket halinde olan gezegende canlı varlıklar olarak hareketimizi devam ettirmekteyiz. Dün geçti gitti, yarın gelmedi oysa bugün elimizde o halde kalkıp bugün bir şeyler yapmak zorundayız. Dün yaşayan bizler bugün de varsak bugün bize katılanlara dün yaşadığımız hikayelerimizi anlatarak onları bunaltmadan kalan yolumuzda nasıl bizlere katkı sunabilirler, bizler de nasıl onlara birer ışık olabiliriz onun üzerinde kafa yormamız gerekmektedir. Gençlikle yetişkin kuşak arasındaki ilişki, bilimsel bilginin başlangıç aşaması ile şu an geldiği nokta arasındaki ilişki gibidir. Bilimsel bilginin geldiği noktanın ve devamlılığın ulaştığı aşamayı ilk başlangıç noktasından daha kötü ve sorunları çözmede eskisinden daha geride olduğunu iddia etmek ile, gençlik ile yetişkinler arasındaki ilişkide de daima eskilerin dediğinin ve sahip olduklarının daha ilerde olduğunu söylemek arasında hiçbir fark yoktur. Hayatın ve bilginin daima sona en yakın olanının daha iyi olduğunu anlayarak hareket etmek zorundayız.
Bir üretimin başladığı an ile bitime yakın olduğu an arasında bir kıyaslama yaptığımızda nasıl bitme aşamasında üretimin daha kompleks bir yapıya büründüğünü ve daha fazla bilgi barındırdığını, içleminin fazla olduğunu görüyorsak insanda da durum böyledir. Mantıkta terimlere baktığımızda en kompleks ve karmaşık terimin içlemi en fazla olan terim olduğunu görmekteyiz. Yani bir terimin özellikleri artıkça sahip olduğu özellikte ona paralel artış göstermektedir. İşte bu örneklerle anlatmak istediğim de, gençlerimize yaklaşırken onların bizlerden daha çok özellik barındırdığını ve bize göre daha fazla birikime sahip olduklarını bilerek hareket etmemiz gerektiğidir. Nasıl ki bir bitkinin kökü olmadan farklı türlerinin olması söz konusu değilse, insanın atası ecdadı olmadan da bu günlerinin olamayacağını ancak bugünün ise daima geçmişin gölgesinde bir yaşama mahkûm olmaması gerektiğini anlayarak yaşamak gerekiyor.

Yetişkin kuşağın üzerine düşen en büyük görev, nehir olarak coşkuyla akan gençlik enerjisinin heba olmaması için, nehrin yatağında suyun akışını önleyen ve kontrolsüz bir sel baskınına dönüşecek enerjinin yatakta amacına uygun akmasını engelleyecek, çör çöp yabancı ve zararlı olan ne varsa onları temizlemek ve gençlik enerjinin hedefinde akmasını sağlamaktır. Böyle değilde sürekli bentler kurarak ve duvarlar örerek suyu göl haline getirerek farklı alanlara çevirmek ve istediğimiz yerde kullanmak varsa hem kendimizi yok ederiz hem de gençlik enerjimiz boşuna heba edilmiş olur.
Ortaya koyduğumuz programlar değişimin yönüne uygun ise, o zaman değişimle programlar arasında bir uyum olacağından olumlu sonuçlar beklemek hakkımızdır. Ancak değişimin yönü ile programlar arasında yakından uzaktan bir ilişki yoksa ve de hep dayatmacı bir geçmiş gençliğin sırtına vurulmak isteniyorsa, orada yıkım kaçınılmaz olur. Gençliği bağımlı hale getirecek fiziki sosyal ve psikolojik uyuşturucuların etki alanından çıkarıp, hayatın bir parçası ve bağlısı haline getirmeliyiz. Bir hayatın bağlısı olmak için onun aktif oyuncusu olmanız gerekir, hiçbir figüran ve seyirci hayatın bağlısı olamaz, onlar ancak bağımlısı olur. Bağımlı bir gençlik geleceği teslim edemeyecek kadar hayatın ve dünyanın dışında yaşamaktadır. Siyasetten, eğitime, aileye, güvenlik birimlerimize kadar böyle bir gençlik tasavvurumuz var, bu anlayışlarımızın temeline dinamit koyalım gençliğimizle aramızdaki tüm engelleri kaldıralım ve onları hayat oyununda aktif katılımcı ve danışma kurulu üyelerinin merkezinde ve her yerinde beyinlerini kullanacak neferler olarak görelim.
“Su akıp gittikten sonra testi doldurulmaz” bunu bilelim, yıllara dayanan acı ve ıstıraplarımı sizlerle paylaşmak istedim. Yanlış yol ve yöntemlerle doğru sonuçlara gidemeyiz, gençlerimizi sahiplenmeyelim onları cidden sevelim. Biz sevgi ve yakınlığı, sahiplenmekle birbirine karıştırdık ve o şekilde onlara yaklaştık. Sahibi olduklarımızı istediğimiz gibi tasarruf etme yetkisine de sahip olduğumuzu düşünürüz. Gençlik bizim tasarrufumuzda olan ve istediğimiz gibi kullanılacak bir obje değildir. Öncelikle onların aktif bir süje olduğunu anlamamız gerekiyor. Süje kendi varlığını başka etkenlerden bağımsız ortaya koyduğu zaman anlam ifade eder ve kendini, kendisi ifade edecek donanıma sahiptir. Bu donanımlar yaratıcının yaratırken yüklediği donanımlardır. Bu donanımların yazılımlarını da o donanıma uygun yerleştirmek için yardımcı olmak bizim görevimiz, ancak bizler hep o donanıma uygun yazılımı değiştirerek kendimiz bir yazılım yüklemeye çalışıyoruz. Ey ebeveynler, eğitimciler, siyasetçiler, velhasıl-ı kelam bu alanda kendilerini yetkin ve etkin gören herkes aklımızı kullanmayı ve kendimizden başlayan değişimi geciktirirsek, şunu bilelim ki aramıza seller girdiği zaman, Nuh (as) gibi, ey evladım! gel sen de bu gemiye bin bizimle birlikte ol dediğimizde ben bu ağaçlara sığınırım onlar beni korur diyecek gençlerimizle baş başa kalacağız.
2015 Yılında “Gelenek ve Modernizm arasında Gençlik” araştırmamızın öngörü ve genel değerlendirme kısmında da bu konula ağırlık vermiştik. Gençlerimiz bir yere gitmiyor, acaba bizler neredeyiz bunun irdelenmesi gerekir demiştik. Bugün de ona benzer bir çağrı yaparak daha fazla ayrıntılara inmeden bu makaleyi burada noktalamak istiyorum. Bizim kendimizden uzaklaştırdığımız gençliğimiz, bir yere ait olmak ve sosyal bir aidiyet oluşturmak için farklı ortamlara gidiyor ve yaşamın orada daha iyi olduğunu anlatıyorsa, demode olan yaşam tortularımızı hayattan uzaklaştırmanın ve gençlerimize pragmatik yaklaşımdan uzak kuşatıcı merhamet ve ufuk açıcı kanatlarımızı açmak zorundayız. Vakit geçiyor sular akıyor bu testilerle bu nehirden su alınmaz testileri değiştirmenin tam zamanı şimdi….
                                                                                   Erol KEKEÇ/08.10.2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder