Geleceğin dünyası, geleceğin düşüncesi ve bugünün
insanlarıyla inşa edilecektir. Bugün de yaşayarak, geçmişin özlemleriyle
gelecek tasavvur edilemez. Gelecek tasavvurumuz ile, bugünkü dinamiklerimizi irtibatlandıramazsak,
gelecek dünyanın hep diğer yakasında yaşamaya mahkûm oluruz. Tarihsel
geçmişleriyle övünerek onunla özdeşim kurarak bir toplum yaşamını devam ettirme
çabaları, yeni filizlenmelerin önündeki en büyük engeller olduğu gibi hayat
damarlarını da imha ettiklerini anlayamazlar.
Toplumsal yaşam motorunun her dönemde duraklamadan yol
almasının en önemli özelliği, kendi iç yapılanmasını yenileyerek
hareketliliğini hiçbir nedene feda etmemesidir. Toplumsal yaşam, dünyaya yön
veren denge unsurlarının gölgesinde durarak bir varlık ortaya koyamaz. Dünya
dengesini bozan dengesizliklerin her noktasında olmayı amaçlayan ama uydu
olmaktan çıkamayan toplumsal yaşam ağları, yavaş yavaş parçalanarak ve
delinerek bir ağ olma özelliğini yok ettiğini görmesi gerekir. Bugünden tüm
yeryüzü topluluklarının yaşadığı coğrafyalara ve hayat dinamizmlerine
baktığımızda onları daima var kılacak kendi öz dinamiklerinden yoksun
olduklarını görmekteyiz.
Kendi kökleri üzerinde var olmayanlar, ithal köklerle yerli
gelecek kuramazlar. Köklerini yok sayarak geleceğin inşası da imkansızdır.
Ancak gelecek geçmişin en zirvede olduğu gümrah dalları ile ifade edilemeyecek
kadar da geniş ve kapsamlıdır. Toplumsal süreklilik bir kar topunun büyümesi
gibi dikkate alınması gerekir.
Duygusal kodlarıyla birlik ve beraberlik oluşturmaya çalışan toplumlar,
dünyanın parlayan yıldızlarına bir yıldız ekleme imkanına sahip olamazlar.
Duygusal kodlar her zaman kahramanlıkların ve destanların gölgesinde bir
yaşamın gündemde kalmasını ister. Çünkü geçmişleriyle avunan toplumlar, bitmek
bilmeyen uyku düzeneklerinin bozulmasını ve yeni ışıkların gözlerinde
oluşturacağı kamaştırmayı kolay kolay kabullenemezler. Onun için geçmiş
toplumlarda da bunların örneklerine çokça rastlamaktayız. “Biz atalarımızı
hangi yol üzerinde bulduysak ona uyarız, ya ataları hiçbir şey bilmiyorlarsa
yine mi ona uyacaklar…” ilahi buyruğu bu durumu bize çok güzel anlatmaktadır.
Toplumsal yaşam serüvenimizi devam ettiren dinamik bir enerji
olmalıdır. Bu enerjinin kaynağı ve nereden elde edildiği çoğu zaman değişmektedir.
Düne baktığımızda insanlarımız ısınmak için elde ettikleri enerji tezekten,
daha sonrasında, odun ve kömürlerden, derken petrol, sonrasında doğalgaz ve
geldiğimiz noktada hidrojen konuşulmaktadır. Nasıl ki bu örneklemde, esas olan
enerji, ancak onun elde edilme şekilleri zamana ve ortama göre değişiyorsa,
toplumsal birlik ve beraberlik dinamiz mi de böyledir. Dün de insanların
birlikte kalmalarını sağlayan etkenler ve uyarıcılar vardı, bugün o enerjinin
kaynağı değişebilir, asıl olan, toplumsal süreklilik birlik ve beraberliktir.
İşte duygusal kodları ağır basan toplumlarda enerji kaynağı hep geçmişte ne ise
o olarak kabul gördüğü için, geçmişle gelecek arasında doğru ve anlaşılır bir
bağ kurulamamaktadır. Bu bağlar doğru kurulamadığı zaman da gelecekte çok
harikalar yapacak bir gelecek tasavvurumuz, geçmişin gölgesinde düşünülüp, bugünün
insanlarının elleriyle yapılmak istendiğinden, her zaman sönük kalmaya mahkumdur.
Fazla uzatmadan söyleyeceğim odur ki, gelecek dünya hayallerimiz,
bugünün insanlarının elleriyle ancak, gelecekte açacak çiçeklerin şartlarını
iyi anlayan bilen bahçıvanlarının kollarında o günün şartlarına uygun olarak yetiştirilecektir.
Geleceğin nesli, bugünün insanlarının geçmiş masal ve destanlarının gölgesinde
kalmadan, kelime ve kavramlar yerli yerinde yerleştirilerek, dengeler arasında
gidip gelen ve genellikle de kuytu bir ortamı tercih edip, yarın kenarında
savrulmaya yüz tutmuş bir beynin tekelinden çıkarılarak, dünyanın tam ortasına
insanlık alfabesini yazacak yüreklerle inşa edilecektir.
Erol KEKEÇ/11.10.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder