24 Mart 2013 Pazar

DEVLET TERÖRİSTLE GÖRÜŞÜR MÜ? (!)-3


          Budan önce yaptığımız açıklamalarda devletin kutsallığına dokunmanın tehlikeli bir iş olduğunu, ancak kutsallar sorgulanmadan da doğrulara varmanın imkansızlığını anlatmıştık. Bu topraklarda yıllardan beri yaşanan acının temelinde de bu hakikatlerin olduğunu vurgulamış, bunun önüne geçmenin kaçınılmazlığına değinmiştik.

          Yakın tarihimize bir göz attığımzda, kırılmaz sandığımız nice kabukların çatırdayarak kırıldığına hepimiz şahit olmaktayız. Bu kabukların kırılmasında başta, Sayın Başbakanımızın kararlı mücadelesinin en önemli faktör olduğunu inkar edemeyiz. Sayın RTE, hiç sorgulanmayan konulara parmak basarak, bunların olmazsa olmazlar olmadığını, toplumdaki yanlış algıların yeniden tanımlanması gerektiğini açık yüreklilikle ortaya koyması ve yıllara damgasını vurmuş devlet geleneği anlayışımızla bunu taçlandırması, toplumumuzun devlet geleneği algını büyük oranda etkiledi. Bu etkilenme ve değişim, devlet ve millet adına olumlu sinyallerin ipuçlarını vermeye başladı.

           Hep Hakan çadırından yönetildiğini anlattığımız Türk toplumu, yönetimin en üst makamında bulunan ve çokça değer verilen bir insanın ağzından, halk bu meseleleri duyunca, bu algı değişimi daha bir hızlandı. Toplumun her kesiminden barış ve kardeşlik sesleri yükselmeye başladı. Bu saatten sonra bu sesleri kısmak isteyenlerin, ya da olağan dışı olmadık talepler ileri sürerek süreci baltalamak isteyenlerin baltaları kendi başlarına ineceği muhakkak.

           Dikkat ediyor musunuz, devlet kendine gelmeye başladı. Kendini iyi tanıyan ve tanımını yapmaktan korkmayan, başkalarını tanıma cesaretinde bulunabilir. Devlet teröristle görüşür mü diyenlere sesleniyorum:”Devlet güçlü ve kendine güveniyorsa herkesle görüşür.”Ancak yersiz mantık dışı sosyal fobileri olanlar ve kendi meşruiyet sorunlarından endişe edenler, başkalarıyla görüşmelerinde yüzlerindeki maskenin düşme ihtimalinden dolayı kimseyle görüşmeyi düşünmezler. Bu davranışlarının nedenini de toplumun yıllara dayanan sosyal değer algısına dayandırırlar ki, toplumda bir galeyana sebep olabilsinler. Çok şükür ki, bu anlayışların mayası bu toplumda tutmadı. Sayın Başbakanımızla beraber devlet kendi varlığını haykırmaya başladı ve tüm insanların kafalarındaki tabular yıkılmaya başladı.

           Devlet bir yerde sorun varsa, o sorunu tespit edip, o sorunun kaynağına ulaşıp o sorunun oluşumuna sebep olan, şahıs ve örgütlerle doğrudan görüşerek, kendi varlığını ve büyüklüğünü kanıtlamış olur. Bunun aksini düşünmek feodal ve basit bir kafaya sahip olduğumuzu gösterir. Bu anlayışa sahip olan ve Milli olduklarını ifade eden insanlara acizane,”Yusuf Has Hacib’in-KUTATGU BİLİG-(Mutluluk veren Bilgi)ve Farabi’nin ,-MEDİNETÜL-FAZILA’SINI(Erdemli Toplum ya da Erdemli Devlet) kitaplarını okumalarını ve devletin nasıl tanımlandığını kendi geleneklerinden öğrenmelerini öneriyorum….
22.03.2013
14.50-15.25
Yenisahra/İST
EROL KEKEÇ



21 Mart 2013 Perşembe

ACABA TUTAR MI?



                


Bir Musa geçti yeryüzünden,Firavun’un azgınlığına aldırış etmeden,nedense Musalar her zaman geçebilir yeryüzünden,ancak onların, köleleri özgürlüğüne kavuşturma mücadelesinden rahatsızlık duyanlar yine kölelerden çıktığından; bizde de biraz merak oluştu acaba bunun nedeni nedir, bir düşünelim dedik nelerle karşılaşmadık ki,… 


Yıllardır üzerinde yaşadığımız topraklarda bazı toplulukların insani özelliklerini inkâr ederek, bir sistem kendi varlığını inkâr temeline oturtup hayat kaynağını da karşı gelen insanların kanlarını emerek beslenmeye ayarlamışken, herkes sus pus içinde halinden memnun yaşayıp gidiyordu. Gizli kapaklı konuşmalarla bazen teğet geçilen eleştiriler yapılsa da totaliter sistemin kanatlarına dokunduğunda bedelini hayatıyla ödüyordu. Bu bedellerden hiç rahatsızlık duymayan insanlar türedi son dönemlerde, kendilerine siz insansınız, o halde doğuştan gelen tüm insani haklarınıza sahip olmanız gerekir, bunun önünde hiçbir güç duramaz, bu savaşımı biz sizlerle kazanacağız ve topraklarımızın her köşesine de kardeşlik tohumları ekeceğiz diyenlerin çağrılarını da firavunun İsrail oğullarına verdiği mesaj gibi dinlemeye başladılar bu ne kadar acı değil mi… 


Şu anda yönetimde bulunan iktidar doğrularıyla yanlışlarıyla, yıllardan beri yanlış olan bir yaşam tarzını ortadan kaldırmak için kollarını sıvamayı bırakın da bedenlerini bu yola koyduklarından şahsen benim kuşkum yok. Bu cengâverliği yapacak kadar bu insanlar herhalde Donkişotluk yapmazlar. Dünya ve içindekilerle tatmin olmak hayatlarının tek gayesi olmuş olsa Sayın Başbakanın fazla uğraşmasına gerek yok, zaten sonraki nesillerine yetecek kadar bir birikime sahip olduğundan kuşku yoktur. Ancak Sayın Başbakan tüm bu imkânlara rağmen sahip olduğu iktidar döneminde, yılların taşıdığı bu yanlış yaşamı değiştirme de kararlıdır. Bu kararlılığı Musa gibi dik duruşu ve toplumun anlayacağı dilden konuşmasıyla kendini ortaya koymaktadır. 


Sayın Başbakanın bu kararlı tavrından rahatsızlık duyan güç odakları, şeytanın günahkâr bir insan için kullanmaya başladığı dili kullanır oldu. Yahu adam, sen günahkârın birisin. Yaratıcı seni bu günahlarınla affedeceğini sanıyorsan yanılıyorsun dercesine, bu odaklarda toplumların bozulan kardeşliğini onarmak ve harcını yeniden karmak isteyen iktidarın bu çalışması için insanları farklı boyutlarda aldatma derdindeler. Bunlar sizin haklarınızı verme ve sizin kaybettiğiniz geleceğinizi yeniden yaratma gibi bir endişe taşımıyorlar, bunlar sadece iktidarlarını ayakta tutabilmek için sizin oylarınıza ihtiyacı var ondan size şirin görünüyorlar gibi lafazanlıklarıyla beyinleri yeniden karıştırabilirler. Bu şeytani tuzaklara düşmemenin en iyi yolu kendilerini aydın diye tanımlayan bu bölgenin insanlarına çok büyük görevler düşmektedir. Bunun için iktidarın borusunu öttürün demiyorum, ancak insan olmanın gereği ve fıtratın sesine uyarak toplumu birleştirmeye çalışın. 


Geçmişten gelen köklü yanlışları bir anda ortadan kaldırmanın imkânsız olduğunu bilmeyecek kadar kimsenin ahmak olduğuna inanmıyorum. Allah insanların bağımlı hale geldiği içkiyi bile ortadan kaldırırken peydir pey kaldırdı, bir anda nokta koymadı. Çünkü kökleşmiş gelenekleri ve algıları bir anda kaldırmak isterseniz, o değişim hareketi sizin hayatınıza mal olabilir ve toplumsal dokunun omurgasını zedeler. Toplusal omurgası zedelenmiş toplumlar sürünmeye mahkûmdur. O halde bu iktidardan toplumsal kardeşlik projesi adı altında yapılmak istenenden çok fazla isteklerde bulunmak, hiç kimsenin hayrına olmayacağını bilmek gerek. Bu iktidarın hakikaten bu toplumda kayda değer çok güzellikler ortaya koyacağından kuşkum yoktur, ancak bir kervanda yanlış giden hiçbir şey olmaz mı olabilir, önemli olan onun yanlışlığını fark edip gerektiğinde ona kararlı tavrı koyabilmektir. Kendi evlerimizde iki tane çocuğumuzu yönetmekten ve idare etmekten aciz iken bol keseden devletler kurup yıkmak çok kolay değil mi, çünkü sizden bir bedel istemiyor. İşte böylesi karmaşık gibi görülen denklemlerin aslında her yönüyle bilindiğini, ancak bilmemizi istemeyenler bunun adını bilinmeyen denklem koyduklarını bilelim. 


Gelin yeni bir dünya kuralım, bu dünyanın sınırları insanlık, muhtevası hukuk, karar mekanizması adalet olsun. Hiç kimseye kökeninden dolayı ayrıcalığın tanınmadığı ve dışlanmadığı bir toplum kuralım, harcı da “millete İbrahim’e Hanife”olsun. Sayın Başbakanımızı Allah için seviyorum, sebebi ise Hak yolda yürürken yanlışlar yapma ihtimali olan bir kul olarak görmemdir. Ancak Yanlış yolda olupta doğruları yapan kullarda oldu geçmişte ancak onları sevmiyorum, nedeni ise gittikleri yolun yanlışlığı idi. Bu çözümsüz sanılan 39 yıllık terör vebasının biteceğine inanan ve kandırdıkları insanları bir daha kandırmanın zor olduğunu bilen Firavunlar ve o kişiliği barındıran zavallılar bir oyun tutturdular oyunun adı da “Acaba tutar mı?”Bu Bölgemizde yaşayan insanlarımız duyarlılıklarını gündelik çıkarlara endekslemezlerse tutmaz, aksi takdirde firavunun İsrail oğullarını kandırdığı denklem yeniden sahneye konur.”Ey israiloğulları! Muhakkak ki, Musa ve kardeşi Harun’un sizin dininizi değiştirmesinden endişe ediyorum.”Mantığı sömürülen insanları yeniden sömürmek isteyenlerin sömürüsünü halka tescilletmesi olur. İnşallah bizim insanımız bu tuzaklara düşmeyecek kadar rahmetli Müslim Babanın”Bu gün batarsa güneş yarın yeniden doğar, her gecenin sonunda bir sabah vardır evlat;…….Sev bütün insanları,say bütün insanları,unut geçmişte olanları kin gütme evlat….Dürüst ol insancıl ol,düşün öbür dünyayı bir karıncayı bile sakın incitme evlat… Mesajına kulak verir… 

18.03.2013 
20.30-21.40 
ÇENGELKÖY/İST-  SOSYOLOG YAZAR-EROL KEKEÇ 






DEVLET TERÖRİSTLE GÖRÜŞÜR MÜ? (!)-2



İstanbul’un Fatihi Sultan 2.Mehmet’in Babasına Tekrar Ordunun Başına Geçmesi için Söylediği Söz: Eğer Padişah Ben İsem, Size Emrediyorum. Gelip Ordunun Başına Geçin. Eğer Padişah Siz İseniz, Gelip Devletinizi Düşmanlara Karşı Savunun.

* İmparatorunuza Söyleyin. Şimdi ki Osmanlı Padişahı Öncekilere Benzemez. Benim Gücümün Ulaştığı Yerlere, Sizin İmparatorunuzun Hayalleri Bile Ulaşamaz.

* Ya Ben Bizans’ı Alırım; Ya da Bizans Beni.

* Fatih Olmasaydım Ulubatlı Hasan Olmak İsterdim

* Yapmak İstediğimi Sakalımın Bir Teli Bile Bilseydi, Sakalımın O Telini Hemen Koparır ve Yakardım

* Bu Dünya Ölümlüdür. Her Fani Gibi Bende Ölümü Tadacağım.

* Dünya Devleti Ebedi Değildir. Fani Cihanda Hiç Kimse de Ölümsüz Değildir. İnsanların Dünyada Nefesleri Sayılıdır ve Ölümsüzlük Kapısı Kapalıdır. Diyen Fatih’in torunlarının yüreğine su dökecek olan Sayın Başbakanımızı tarihin tozlanmış sayfalarına bırakılmış hakikatlerini duruşu ve kararlılığı ile sergilediği için canı gönülden kutluyorum.

Sayın Başbakanımız bizim kendisinden beklediğimiz duruşunu sergilediği sürece hep yanında olacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Bizim beklentilerimiz hiçbir zaman çıkarlarımız değildir, biz insan olarak nasıl yaşanılması gerekiyorsa onu ortaya koyduğu için yanındayız. Fatih ruhu yeniden dirilmekte, bu ruh bir ırki ruh değil, ya da şahsa ait bir söylem değil, bir fani olduğunu bilen ve ölümsüzlük kapısının kapalı olduğunu anlamış, şu yalan dünya da Hak olan yolda kelleyi koltuğa alan “Ya Ben Bizans’ı Alırım; Ya da Bizans Beni.”Diyebilecek cesarete sahip olan ruhtur. İşte biz Başbakanımızı bu ruhundan dolayı seviyoruz.”Ya bu barışı sağlarız ya da, bu bizi yer bitirir” diyebilen bir cesarettir. Sayın başbakanımız her şeye rağmen bu ruhu yeniden dirilterek, kınayanların kınamasına ve saldıranların hiçbir saldırısına bakmadan karar verdiği yolda yürüdüğü için biz onu seviyoruz.

Yılların taşıdığı yanlış algıları ortadan kaldırmak için öyle bir hareket etti ki, kimsenin hayal edemediği, devletin bir ilah olup olamayacağı da, sorgulanmaya başladı. Devlet, sorunları çözdüğü zaman devlet olma özelliğini korur, sorunlar her gün çoğalıyor da, devlet, bu problemleri çözme yerine devlet teröristle görüşmez diyerek bir inat sendromunu yaşıyorsa orada kendinden kaçmaktadır demektir. Bize kendinden kaçan, olayları çözmeden üstünü örtmeye çalışan, devlet lazım değil. Devlet, sorun üretmez, varsa onların yok edilmesi ve kimsenin canını acıtmadan nasıl ortadan kaldırabilirim felsefesini oluşturup onu yapmalıdır. Çok şükür ki, tüm şövenist ve ne olduğu belirsiz adını kemalizmle süsleyen bir zihniyet bu olanlardan ve olacaklardan rahatsızlık duysa da, devlet yıllardır raydan çıkıp karada bir o yana bir bu yana giden halinden kurtularak, yeniden Fatih’in temelini attığı raylara oturmaya başladı, umuyorum ki, bundan sonraki yolculuk daha hızlı olacaktır.

Sayın Başbakanımız eleştirilmez, yaptığı her şey mutlak doğrudur şeklinde yeni bir ilah oluşturma derdinde değiliz biz. Bizim vurgulamaya çalıştığımız sorgulanmasının dahi yasak olduğu, adını ananların kendilerini kodeslerde bulduğu bir dönemden bu hale geldiysek bu durum, toplumun yıllardır taşıdığı kalın kabuğunun çatırdağının göstergesidir. Bu kırılmanın kolay olmadığını ve olmayacağını herkes çok iyi bilir buna rağmen Kürt kökenli kardeşlerimizin ve bu bölgenin aydınlarının olayları hep negatif bir düzlemde ele almalarını şahsen ben anlamakta zorlanıyorum. Bunu yazarken de elim yazmak bile istemiyor ancak bir durumu da ortaya koymak zorundayız. Son dönemlerde bazı konuların daha iyi aydınlanması için PKK lideri Apo ile yapılan görüşmelerden yola çıkılarak devleti şu anda nasıl köşeye sıkıştırabiliriz endişesini taşıyan bir yığın yazılar okuduğumu biliyorum. Amaçları doğru, düşünceleri sahih insanlar hiçbir zaman toplumsal problemlerin blöflerle çözülemeyeceğini çok iyi bilir. Toplumsal problemlerin, pozitif bilimlerde olduğu gibi olmasa da, bazı yasaları vardır. Siz o yasaları dikkate almadan ağzınıza gelen her şeyi konuşarak bir sonuca gideceğinizi umarsanız sadece kendini imha edersiniz. Şu an da çözüm konusunda yapılmak istenenleri sabotaj etmek maksatlı yapılabilecek her hareket, hareketi başlatanları acıtır bunun bilinmesinde yarar var. Şu an tarihle hesaplaşma zamanı değil, herkesin insani kimliği ve hakkı ile nasıl yaşayacağını ortaya koyma ve bu topraklarda yaşayan hiçbir vatandaşı diğerinden ayrıcalıklı görmeme mücadelesinin zamanıdır.

Sayın Başbakanımızı iyi takip ederseniz onun beden dilinden okunacak çok mesajların olduğunu görürsünüz. Başbakanımızın şunu çok iyi bildiğine inanıyorum, bu topraklarda yaşayan insanlarda, psikolojinin genel bir kaidesi olan, fizyolojik güdüler sosyal güdülere göre daha öncelikli doyurulur anlayışı tersine dönmüştür.”Aç ayı oynamaz”atasözünde vurgulanan konular bazen geri tepebiliyor, yani mesele sosyal değerleriniz ise, o zaman nice insanların oynadığını görüyorsunuz. Sosyal refleksleri çok güçlü ve hiçbir fizyolojik isteği dikkate almayacak bir toplumda bir sosyal dönüşüm projesi uygulamaya çalışıyorsunuz burada çok dikkatli ve projeyi yönetme de çok sesli koro halinde hareket ederseniz, toplumun harcı olan değerlerini yerinden oynatırsınız. O zaman da Orta doğuda esen Arap kasırgaları bizim ülkemizde herhalde melteme dönüşmez, olsa olsa hortuma dönüşür. O halde soruyorum hakikaten bu topraklarda çözüm isteyen kan gözyaşı ve şehit görmek istemiyoruz diyenler insafı ellerine alsınlar, aklıselimle yapıcı ve onarıcı görüşleriyle bu projeye destek olsunlar. Şu an hiç kimsenin tarihle hesaplaşma zamanı değildir. Nazımın deyimiyle,” Hayat, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak bu sevda bizim.” (devam edecek…)

20.03.2013 (13.10-14.25)

Çengelköy/İST SOSYOLOG YAZAR EROL KEKEÇ



20 Mart 2013 Çarşamba

DEVLET TERÖRİSTLE GÖRÜŞÜR MÜ? (!)-1


           Devlet, bir ilah mı acaba, yoksa ilaha ait olan özellikler yüklenmişte, ilahın sahip olmadığı fonksiyonları gerçekleştirmesi mi istenmekte, inanın bunu anlamakta biraz zorlandığım için sesli düşünmeyi tercih ettim, olur ki, birileri bu konuda beni uyarır maksadıyla…

          Yıllardan beri çoluk çocuk neredeyse herkesin ağzından hiç düşmeyen sakız gibi çiğnenen bir ifade”devlet kesinlikle teröristle görüşmez,”neden diye birileri soru sorma cesaretini sormayı beceremez. İşte ben yıllardan beri bu soruyu sessizce kendi dünyamda çok sorgulayanlardan biriydim, ancak bu günlerde deliliğim üzerimde olduğundan bağırarak sorgulamayı tercih ettim. Olur ki birileri merak ederde yahu nasıl bir iştir bu diye sorsun diye…

         Şu toplumda devletin, asıl bir tanımının yapıldığını ve neden olması gerektiğini söyleyenleri bulmakta bayağı zorlanıyorum. Devlete karşı boynumuz kıldan incedir, tekerlemeleriyle tanıdığımız bir yapıya kayıtsız şartsız teslim olmayı iman esaslarından sayan bir toplum olup çıktık. Devlet kelimesinin geçtiği yerde akan sular durur, her şeyi konuşabilirsiniz ama devleti asla konuşamadığınız gibi, aleyhine olacak bir cümleyi ola ki sarf ettiniz, o zaman kimseye sorulmadan hainlik kitabının ilk konusu olma ihtimaliniz yüksek olur. Neden bu kadar pervasız düşündüğümü ve konuştuğumu merak edenler olabilir, siz sormadan ben açıklamayı tercih ederim.

         Devlet, birlikte yaşayan insanların hak ve hukuklarını korumak ve onları güvence altında yaşatmak için oluşmuş, organizeli bir yapıya, insanların görevlerini vermesi ve bunu da en güzel şekilde, evrensel karşılıklı sosyal bağımlılık ilkesi içerinde yaşatmasını istedikleri yönetim erkinin adı ise o zaman bir nokta koyarak, tüm insanları hipnozun etkisinden birazcık kurtularak saksılarını karıştırmalarını istiyorum. Kısaca genel anlamda avamı bir ifadeyle anlatılmış bu tanımdan yola çıkarak sorgulamamızın dozunu biraz arttıracağız.


           Devleti kutsallaştırarak sorgulanmazlığını savunanlar, helvadan put yapıp onun önünde eğilenlerle ortak kulvarda giderler. Putçuluk dendiği zaman hemen aklımıza taşlar, ağaçlar, güneş, ay, yıldızlar, ateş, inek, öküz, ataların ruhu vs. gelmesin… Günümüz dünyasında aklımıza gelmesi gereken en önemli ilah kesinlikle devlet putudur. İnsanların yaptıkları devlete mal edilmemeli, peki devletin kuralını uygulayan bireyler kuralı yanlış uyguluyor ve yanlış ata oynuyorsa, devlette buna kendi devamlılığını sağlayan bir yapı taşı olarak, gerekli müeyyideyi koymuyorsa, tabii ki sorgulanması gereken devlettir. İçinde yaşadığımız toplumda üç yaşından ölünceye kadar insanlara devletin büyüklüğü, yüceliği ve ceberutluğu anlatılarak insanlar sosyalleştirilir. Bu sosyalleşme süreci insanların beyinlerinde ve yüreklerinde kazınmayacak derin izler bırakır, o izlerden biri ne olursa olsun devlet babadır kimse onun dediğinden çıkmamalıdır.

          Yahu kardeşim, bu babamız ayyaş, ne yaptığını bilmiyorsa, hastaneye, hakimi, mahkemeye doktoru, okula marangozu, camiye sarhoşu, gönderiyor, vatanı korumak için de kendi içinden sanal düşmanlar yaratarak onlarla sürekli savaşarak garibin çocuklarını toprağa gömüyor, paranın başına da, kümese tavukların başına tilkiyi bekçi atar gibi davranıyorsa, yine de mi, bu baba babalık görevini yerine getirmeli diye, bir sorgulayan insanı göremedik; ne kadar içler acısı değil mi bu durum. Allah’a bu kadar bağlansa insanlar aslanlarla, ceylanlar kardeş olurlardı ve yeryüzünde kimsenin kimseyi kırmadığını görürdünüz.

          Babamız yıllardır o kadar ayyaş yaşadı ki, kendi çocukları birbirini yemeye başladı, ruhu duymadı, sen babasın diye gayri meşru çocukları hep gazı verdi. Baba da bunları kolayca sindirdi, zaten hep uyuyordu, uykudayken bile geviş getirmeye devam etti, anlatılan masalları dinlemeyi de ihmal etmedi. Aylar yılları kovaladı bir de baktık ki, hakikaten bizim baba dediğimiz devletimiz tam tamına 39 yıldır horul horul uyku çekmiş, içimizden biri çıktı ve şöyle bir etrafına baktı, baba çocuklar birbirini yedi bitirdi, nehirlerden akan kanlar kantrolojik santralleri kurmaya bizi zorluyor, uyan da etrafına bir bak ayyaşlıkla giderse, bak yok olacağız diye bir ses yankılanmaya başladı. Bu ses şu an da ne pahasına olursa olsun bu baba babalık görevini yerine getirecek huysuz evladını da çağıracak, adil evladını da çağıracak, hepsini dinledikten sonra bu akan kanları durduracağız diye yemin etti. Peki, soruyorum size Bu yemin, ayyaş babanın dirilme vakti olduğunu biliyor muydunuz?

            Bilmiyorsanız söyleyeyim, Devlet, devlet olma yolunda ilk adımını bu kararlılıkla attı. Devlet baba ise kendi çocuğuna düşman olamayacağını, onunla oturulup konuşulması gerekiyorsa konuşmanın gerekliliğini anladı. Yani sorunu oluşturanla görüşmenin küçülmek olmadığını anladığı gün, Devlet olmaya namzet olduğunu ortaya koydu. Şunu hiç unutmayalım ki, kendi içinizdeki sorunu siz devlet olarak çözmek istemez, sudan bahanelerle ve sloganlaşmış, duygusal ifadelerle anlaşılmayan dilde ağıt yakmaya devam ederseniz, mezar taşınızı dikecek birlerini bulamayacaksınız. Çünkü sizin o ağıtlarınız, sizin dışınızdakilerin şoriklerini akıtarak sizin için nasıl bir çukur kazmanın düşüncesine sevk etmekte. Sayın Başbakanımızı bu yiğit ve kararlı adımlarımdan dolayı, Müslüman bir Türk evladı olarak kutluyorum. Herkesin korkarak masal anlattığı bir dönemde o,devlet orkestrası şefliğinde Anadolu’nun bağrından çıkan türküleri halkın dili ile söyleyerek yeni bir tarihin ön sözünü yazmaktadır. Her şey insanlık için biz seni seviyoruz “durmak yok yola devam…(Devamı gelecek)
19.03.2013
21.20-22.35
Çengelköy/İST
SOSYOLOG- YAZAR: EROL KEKEÇ