5 Haziran 2011 Pazar

AYDINLATMAYAN AYDINLAR

Aydın, aydınlıkla yakından ilişkili olduğu gibi aynı köklere sahiptir. Aydın, sorumluluk sahibi, yarınları düşünen, bulunduğu dönemde acıları yüreğinin derinliklerinde hisseden, toplumsal yaşamı zedeleyecek ani refleksleri bilen ve onlardan gelecek zararlara karşı toplumu uyaran aydınlatan herkesten önce yanlışların kökünü kazmada bir nefer olan, Peygamberlerin varisleridir.
Hangi düşünceye sahip olursa olsun, aydın, bir Güneş gibi hem aydınlatan hem yakan bir kıvılcımı kendi içinde taşır. Mütref sofralarda karnını doyurduğu için, onların düdüklerini öttüren zavallı amipsel canlılardan farkı var onların. Aydın olmak o kadar kolay değil, ancak kolayca verilen bir isim haline geldi. Bu tarz kendilerine aydın isimlerini almış ancak aydınlanmadan bir nebze olsun yararlanmamış bu sahte göstermelik yalancı isimlerle damgalanmış varlıkların sözlerini ve kalemlerinin aktardıklarını okudukça böylesi bir açıklama yapmak zorunda kaldığım için mazur görün.
Aydınlara takıldım, ancak aydın olduğunu sananlarla yatıp kalkmayacağım; son dönemlerin gündemlerini hiç değerlendirme fırsatım olmadı. Uzun zamandır sağlık sorunlarıyla boğuşuyorum, Rabbim bizleri herhalde bu tarz yaşamlara takılmayalım diye biraz meşgul etti. Ama ona sonsuz şükürler olsun diyorum sonsuz hamdımı yaparak bazı toplumsal dokuların patolojik yanlarıyla ilgili ipuçları vererek, aydınların buradaki rollerinin ne olması gerektiğini merak eden biri olarak bazı sorgulamalar yapacağım.
Siyasi sistemin son dönemlerde kabuk değiştirdiğini bilmeyeniniz yoktur umarım. Bunu anlamak için herhangi bir hatırlatıcıya gerek yoktur. Yaz ayları ve ortalarında yılanların deri değiştirmesi gibi bizim de içinde yaşadığımız sistem tamamıyla olmasa da, kısmi bir kabuk değiştirmeye gidiyor. Bu değişim rüzgârlarının yönünü öğretilen öğretiler doğrultusunda dizayn etmeye çalışan toplum piskoposları, bu çalışmalarını çaktırmadan su altından saman yürüterek(!) devam ettiriyorlar. Bizim ülkemizdeki aydın sanılan sınıfa baktığımızda, onlarda bu demagojik hikâyeleri çaktırmadan topluma sindirtme peşindeler. Evet, aydınla başlamıştık yine aydınla devam edeceğiz. Aydınlamadan yoksun doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak ayıraçlarını (furkanı)bir yana atmış zavallıların bizleri ne kadar aydınlatacağını merak edeniniz var mı?
Yaşadığımız hayata uygun olan ve içimizdeki patlamaya hazır volkanları tutuşturacak hangi yazar yada kalem sahibi varsa alkışlamaya değer bulup onu göklere çıkarmıyor muyuz. Biz küfretmeye alışmış ve küfredenleri bağrımıza basıp onların peşinden koşmayı kendisine şiar edinmiş, anlama ve kavrama melekelerini süresiz tatile çıkarmış bir toplumun zavallı tek hücreli canlıları değil miyiz? Kendinizi fazla zorlamanıza gerek yoktur, biz böyle değiliz diyebilmek için gerekli savunmalar yapmaya dair… Son dönemdeki toplumsal atmosferi dikkate alırsanız söylediklerimi umarım biraz anlamlı bulacaksınız. Ancak boş ver gelen ağam giden paşam bu dünya böyle gelmiş böyle gider, kim daha çok avazı çıktığı kadar bağırıp anlaşılmayan dilde ıslık çalıyorsa sizin en favori adamınız o olabilir. Lakin benim düşlediğim hayatta herkes yaşadığı hayatın, atmosferini çevreleyen danışma kurulu üyelerinden mutlaka biri olması gerektiği için, aydın aydınlatan olmalı; vatandaş dediğinde vatanda bir taş değil, aynı toprak parçasını paylaşan akıl sahibi kişilerden oluşmaktadır. Bu yaşamı arzulayan ve bunun önünü engelleyen parazit ve amipleri görünce hasta yatağımda duramadım, bu karmaşa ortamında biraz olsun selim akılla insanlarımıza düşünmenin ve doğruyu kavramanın kapısını aralamak için kalemimi elime aldım, kime dokunuyorum ya da kimler rahatsız olacak diye taraf gözetmeksizin hakkın şahitliğini yapmak için yola çıktım.
Bu günün aydını (istisnalar varsa onlar hariç)karanlık sayfalara, karanlık bir hayatı, aydınlık harflerle yazmaktan utanç duymayacak kadar kendini aydınlık göstermeye çalışan zavallılardan oluşmaktadır. Bu zavallı yaşam atmosferinde tabiî ki, seçim yapmakta ve nelerin doğru olup olmadığını anlamakta zorlanacaksınız. Bu zorluk hali sizleri daha fazla doğruya yaklaştırması gerekirken, ne yazık ki, seçim yapabilme imkanı elinden alınmış zavallı popülasyon gruplarının sayısını sadece arttırmaktadır. Böylesi bir zavallılık kimliğini sahiplenmek istemeyenler, akıllarını her türlü dayatmacı kaldıraçların basınç alanından kurtarmalı, evrensel mahkemenin adil hâkimlerinin huzurunda kendisini yargılamalı ve kendisi hakkında verilecek kararlarda, aklını savcı, vicdanını da hâkim yapmalıdır. Böyle bir yaşamı kendinize reva görmezseniz, adını şimdi açıklamak istemediğim, aydın görünen ancak karanlıklardan bir türlü kurtulamamış, adları ne olursa olsun, mütref sofraların nimetlerinden beslenen ve oradan aldıkları enerji ile halkları karanlıklara taşıyarak aydınlık mesajlar verdiğini sanan bu aydınlanmaya muhtaç zavallıların kapsam alanlarından kurtulamayacaksınız. Onlar sizleri istediği gibi yönlendirecek ve yönetecek… Ben diyorum ki, zulmün genişlemesinin ve daha geniş alanları etkisi altına almasının iki temel aktörü var; bunlar mazlumlar ve zalimlerdir. Zalimlerin zulmünü arzulamayanlar akıl ve vicdan mahkemesinde yargılanıp kendisini aklasınlar, yoksa varislikten bi haber bu zavallıların emirleri doğrultusunda, karanlıkta tanınmayan nesneleri sizden tanımlamanızı isteyerek bölük yerinde say diyerek biraz olsun dinlenme moduna girerek sizin enerjinizi boşa harcayıp kendilerine gelecekte yeni bir hayat alanı oluşturmayı düşünebilirler. Sakın ola ki benim dediklerime değil, dediklerimin vicdanınızla ne kadar ölçüşüp ölçüşmediğine bakarak geleceğinizi tasavvur edin.
04.06.2011
Saat:17.30–19.00
Çengelköy/İst
EROL KEKEÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder