“Kadın dedi ki: Beni kendisiyle kınadığınız işte budur.
Andolsun onun nefsinden ben murad istedim,
o ise(kendini)korudu. Ve andolsun, eğer o
kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa,
mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük
düşürülenlerden olacak.(Yusuf) dedi ki:
Rabbim zindan bunların beni kendisine
çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir.
Kurdukları düzeni benden
uzaklaştırmazsan, onlara(korkarım)
eğilim gösterir,(böylece )cahillerden olurum.”
(Yusuf: 32-33)
İnsanların sıradanlaştığı ve bayağılaştığı bir çağda
yaşadığımızın farkında mıyız? Hareketli nesnelerle dolu etrafımız, o
nesneleri tercih imkânımız çoğalsın diye seçenekler artmakta hepsi
o kadar. Modernizim, moderin hayatın cilalı taşlarıyla insanlığın
yaşam yolunu süslemekte ve insanların bu yaşamı tercih etmeleri
için iradi seçenekleri öldürüp, tamamıyla nefse hitap edecek maket
varlıklar yaratma peşinde. Bu maketler arasındaki seçenek sayısını
artırmak için, erkeklere kadının biyolojik yapısını pazarlamada.
Bunun içinde yepyeni ve farklı istihdam alanları oluşturduğunu
iddia ederek insanlığa yapay bir mutluluk parfümü dağıtmaktadır.
Bu parfümün kokusunun yayıldığı her ortamda insanlık kendisini
çok mutlu hissederek kendinden geçmektedir. Ama bilmediği bir
hakikat var, o da asla ulaşamayacağı mutluluk kitabının elinden
alındığı ve uyuşturulduğudur. Dişi varlıklar özgürlük adına kendini
avutmakta, erkekler de zaten arzu ve isteklerine hitap eden bu nesnelerin
hayatın her noktasında olması gerektiğini savunarak, iç
dünyasındaki gizli denklemi açığa vurmaktadır. Farklı yaklaşımlarda
olan birileri olursa zaten senin için kötü, her şeyi cinsellikle açıklamaya
çalışıyorsun diyerek, kendilerini rahatlama sendromuna
sokarak saldırganlık eğilimlerine daha fazla ivme kazandırıyorlar.
Bunlar tamamıyla, içinde yaşadığımız çarpık modern
yaşamın, hayatın tadı ve mutluğu ancak böyle elde edilir, safsata
denkleminin bir nebzecik görünen yanı. Hayat, mutluluk gülücükleriyle
anlam kazanır ve insan hayatına bir değer katar. Mutluluk
adına kurulan yapay ve anlamsız yaşamları hayattan uzaklaştırmanın
zamanı geçmektedir. Hayatların karmaşıklaştığı ve yaşamı
kolaylaştırma adına oluşturulan araçların sayısının gün be gün artığı
dönemde, bu formülü elde etmek gerçi kolay olmayacaktır. Kadın ve
erkeğin rollerinin anlamsızlaştığı ve biyolojik statülerin birbirine
karıştığı bir zamanda yaşamaktayız. Kadın, dişilik özelliğini
yitirmekte, erkek ise külhanbeyi ya da salyalarını dişisinin peşinde
akıtan sıradan bir varlık olmuş çıkmış ortalığa. Böylesi basit sıradan
hayatların mutluluk reçetesi fizyolojik hazlarının doyurulmasına
endekslenmiştir. İşte içinde yaşadığımız modern hayatın çarpık
anlayışı, hep bu mutluluk aşısını insanlara enjekte etmeye çalışırken,
iradesi kavli insanların bu tuzaklara aldırmadan, sağlam bir yürek,
muhakeme gücü sağlam bir beyin ve adımları sağlam basan bir
adımla yollarında ilerlemekten başka bekleyecekleri herhangi bir
mutluluk haritası olmamalıdır. Mutluluk beklenerek elde edilen bir
ürün değildir. Hayat alanının dışında beklenildiğinde, çok mutlu
olduğunu iddia eden insanlar, insanın sosyal bir varlık olduğunu
unuttuklarından, kendi dünyalarında inzivai bir yaşamla mutlu
olduklarını sanabilirler, ama şunu hiç unutmamak gerekir ki, kuş
olmak yuvada yatmayı değil, yuvadan çıkıp uçmayı gerektirir. İnsan
da sosyal bir varlık olduğundan hayatın içinde mücadelesini
verirken, karşılaştığı çarpık yaşamlara aldanmadan hakikati yaşadığı
zaman insan olduğunu kanıtlamış olur.
Sen esaret zincirlerini kırmak zorundasın… Bu zincirler, seni
senden alıp kendine bağlayan, hakikati görmene engel olan ne varsa
hepsidir. Konfüçyüs’ün şu veciz sözünü hatırlayalım”altın ateşle,
kadın altınla, erkekte kadınla erir. “Modernizm, bu felsefeyi çok iyi
ezberlemiş ve insanların önüne mutluluk tablosu olarak, bu tabloyu
başucuna koymayı ihmal etmemiş. Kapitalizmin üretim felsefesi
dişiyi çekici kılmaya yönelik, dişiyi de erkeğin arzulayacağı motiflerle
süsleyerek tam bir yaşam denklemi oluşturmaktır. Bu denkleme
göre hayatlarında mutlu olacaklarını sananlar sadece yalancı
bir oyalanma ile hayatlarını noktalar ve yaşam serüvenlerine bir son
verirler. Bizim insanlara sunmaya çalıştığımız mutluluk formülü,
insanı kayıtsız yaşamaya hazırlamaktır. Dünya ve içindekilere karşı
kayıtsız kalmayı beceremeyenler, yaratıcıya kayıt asla yaptıramazlar.
Yaratıcının mektebinde ve onun Rabliğinde terbiye olmadan nasıl
esaret zincirlerini kırıp mutlu olabilir ki, Mutlu olmanın yolu tevhit
mektebinde özgür bir birey olmaktan geçer. Yusuf(a.s)bu özgür ve
mutlu insanlardan biri. Yusuf özgür bir insan aynı zamanda kalbi
Allah’ın sevgisi ile dolu olduğundan her damarından mutluluk
fışkırmaktadır.”Rabbimin koruması olmasa muhakkak ki, nefis
insana kötülüğü emreder.”Esaret zincirlerini kırmak, elbette böyle
kayıtsız yaşayacak kadar Allah’a yakın olunca, Rahmanın çekim
alanına girerek gerçekleşir. Ashaptan Abdullah Bin Revaha,” ey nefsim!
Beni rabbimin cennetine girmekten alıkoyan eğer bağım
bahçem ve hurmalıklarımsa hepsini Allah ve resulü yolunda infak
ediyorum, eğer kölelerimse onları da azad ediyorum, şayet
hanımlarımsa onların hepsini boşuyorum”dedikten sonra sancağı
alarak başkomutan olarak kendini savaşın ortasında bulur. Bu
yürekliliği göstermeden yerinden kıpırdayamaz. İşte Allah’tan
başkasına kayıtsız yaşamak hem mutluluğu hem de esaret zincirlerini
kırarak özgürce koşmayı beraberinde getirir. Abdullah Bin
Revaha bunlardan biri. Ey dostlar işte modern çağın açmazları bizi
kendi zindanına hapsederek, bizleri mutlu ettiğini bizlere yutturmaktadır.
Bu yutturmacalardan kurtulmak istiyorsan, seni senden
alan tüm esaret zincirlerini kır ve kendine gel…
EROL KEKEÇ
ÇENGELKÖY/İST-2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder