“Rabbin ondan başkasına kulluk etmemenizi
ve anne –babaya iyilikle –davranmayı
emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi
senin yanında yaşlılığa ulaşırsa,
onlara: Öf bile deme ve
onlara güzel söz söyle” İsra: 23
“Benden sonra anne ve babana şükret, onlar seni bilmediğin
bir konuda, seni Allah’a şirk koşmaya zorlamıyorlarsa sakın onlarla
kötü geçinme, onlardan herhangi biri ya da her ikisi yanında
yaşlandıklarında onlara öf bile deme…”Mutluluk arayanlar, ana ve
babalarını yanlarından uzaklaştırıp, kumrular gibi çağdaş yaşamın
dayatmalarıyla onları yarı açık ceza evine bıraktıklarında asla mutlu
olamayacaklardır. Ana toprak, baba gök, toprağa basmadan ve
stresini dağıtmadan yaşamak nasıl ki imkânsızsa, göğün boşluğu ve
nefes alacak bir genişlik ve üzerinde seni gelecek tehlikelerden
koruyan bir gök gibi, ebeveyni hayattan sildiğiniz zaman huzur ve
mutluluk sizin mıntıkanıza asla uğramayacaktır. Geniş ailelerde
neden insanların daha çok mutlu ve huzurlu yaşadıkları sosyolojik
açıdan değerlendirilmesi gereken bir konu olmasına rağmen, konumuzun
kapsamı açısından şu an onlara yer vermeyeceğim.
Sizin dünyaya gelmenize vesile olan bir varlık, ne kadar da
hayat felsefenizle yakından uzaktan alakalı olmasa bile, onların bir
kıymeti ve değeri olduğunu düşünüyorum. İbrahim(a.s)’ın, andolsun
ki senin için rabbimden bağışlanma dileyeceğim dediği babası,
o toplumda tapılan ilahları, putları yapan bir insan. Bir Peygamberin
babası için ifade ettiği bu açıklama neden bizlerin hayatını kuşatan
bir hakikat değil de, vehimlerimiz hayat felsefemiz oluyor, sonra da
ne yaptığını bilmeyen başı kesik tavuklar gibi yerimizde parpazlayıp
mutluluk arıyoruz. Bu gidişle mutluluk yanımıza uğramayacak bunu
bilelim.”İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel örnekler
vardır, hani onlar kavimlerine:” Biz sizden ve taptıklarınızdan ebediyen
ayrıldık ve uzaklaştık, sizinle bizim aramızda ebedi bir kin ve
düşmanlık vardır, ta ki bir olan Allah’a iman edinceye
kadar.”Sevgili dostlar, Tevhit konusunda bu kadar net olan bir
peygamberi Allah’u Teâlâ bizlere örnek olarak sunuyor.Ama görüyor
muyuz o peygamber in Babası için dediklerini.Senin için
Rabbimden bağışlanma dileyeceğim…
Saygının sevginin yerini tamamıyla günlük çıkarların aldığı ve
ekonomik bir babanın doğduğu, annenin bir cariye köle ya da,
çocukların güç yetiremedikleri streslerini yönelttiği bir nesneye
dönüştüğü, bir ortamda anne ve babanın değerinin ne kadar
olacağını varın siz düşünün. Post modern çağ, anne ve babayı bir
kuluçka makinesine indirgedi. Kuluçka makinesinin sıcaklığı ve
sevgisi olmayacağından, sosyal devlet diye insanlara batı bu gün
yeni kandırmaca yöntemleriyle ailenin fonksiyonlarını üstlenir
görünmekte. Oysa bunun arkasında bireyi bencilleştirme ve insanın
gerçek doğasıyla olan ilişkilerini keserek bireye anne sevgisini
sıcaklığını unutturmakta, babanın bir koruyucu olma özelliğini
ortadan kaldırmaktadır. Bu değerlerin yerini, yapay ve anlaşılması
güç basit sıradan kavramcıkların aldığı bir dönemde, insanlar için
mutluluk tabloları çizmek o kadar kolay olmayacaktır.
İslam’ın şu güzelliğine bakın ki, ana ve babanın dini
inançlarını dikkate almadan onlara öf bile deme, dersen ne olur,
Allah’a karşı şükrünü ifa etmemiş olursun. Bana ve anne babana
şükret.”Allah’a şükretmenin yolu, ana ve babaya öf bile demeden
onları mutlu kıldığında sende ancak mutlu olabilirsin. Evet on
lar,”İmana karşı küfürlerinde diretiyorlarsa onları dost
edinme.”Ancak onları dost edinmemiş olman, hiçbir zaman onların
senin üzerindeki haklarını ihmal edeceğin anlamına gelmesin; çünkü
Allah sana böyle bir hakkı vermiyor. İşte batının seküler hayatı,
insanı anadan babadan bağımsız düşünerek, onları sosyal nizamın
devamını sağlayan ve koruyan; olmazsa olmaz birer piyon olarak
görmekte ve belli yaşlarda anne ve babasının denetiminden alarak
kendince bir eğitim vererek kendine uygun kobaylar yetiştirmektedir.
Bizim gibi, batının her yaptığını marifet bilen zavallılar da bu
tarz uygulamaları yaptıklarında, kendilerini ayrıcalıklı bir maymun
gibi görmeye başladılar çoktan. İnsanın köleleşmesini özgürlük
olarak kabul eden başka bir dünya var mı bilmiyorum, ama içinde
yaşadığımız toplum aşağılılık kompleksleriyle özenti ve taklit türü
davranışlarıyla kendini özgürleştirdiğini sanmakta. Oysa kölelik
özentilerle başlar, çılgınlaşmakla yüreklerde karargâh kurar. Bizim
insanımız buna dikkat etmediği sürece özgürleştiğini sandığı bir
çağda, her gün kölelik bağlarından birinin sayısını arttırır. Yıllar
öncesini hatırlıyorum babası savcı olan bir genç kızımız, gayet
dekolte giyinmiş olmasına rağmen, babasının özgürlüğünü
sınırladığını 18 yaşını doldurunca istediği gibi yaşayacağını ve evi
terk etmek için gün saydığını söylediğinde, doğrusu şaşırmamıştım.
Neden diye sorduğumda, aldığım cevap gayet netti, bıktım bunların
hayatıma sınırlar koymasından, ben istediğim zaman eve gelmek,
istediğim zaman çıkmak, erkek arkadaşımla istediğim vakitte
buluşmak ve istediğim gibi yaşamak istiyorum. Öf be sanki anne
baba oldular diye benim her şeyim mi bunlar, bıktım böyle
yaşamaktan diye cevap almıştım. O gün ona belli nasihatlerden
başka bir şey söyleme gereği duymadım, çarpık yaşamın insanı
getirdiği bu noktadan, yine aynı çarpık ve çözümü olmayan bir
klemle çıkılmayacağını biliyordum. Öncelikle ana ve baba olmanın
ne anlama geldiği sosyal bir proje olarak toplumda doğan ve
doğacak her insana ilkesel bazda anlatılıp, insanların bu eğitimle
büyüdüğü ortamda, anlatacaklarımın bir karşılığının olacağını biliyordum.
Bundan işte, karşılığı olmayan bir meseleyi konuşmak,
hiçbir değer ifade etmemektedir.
Mutluluğa açılan pencere, anne, baba ve çocukların barışık
ve uyumlu yaşamasıyla elde edilir. Bunun en güzel örneği Hz. Ebu
Bekir’in, babasıyla yaşamını karşılaştırdığımızda, umarım bizlerde o mutluluk
tablolarından birer nebze payımıza düşeni alırız.
EROL KEKEÇ
ÇENGELKÖY/İST-2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder