Dün kandırılmış bu gün uyutulmuş insanlar arasından yola çıktım, bir yolculuk yapıyorum keskin kılıçların üstünde yürüyerek gidiyorum. Biliyorum tehlikeli bir iş yaptığımı ama şunu biliyorum ki, tehlikeleri göze alamayanlar güvende olma hakkına sahip değildir. Evet, güven dedim de hakikaten güvende olduğumu söyleyebilir miyim acaba, ne de olsa kılıçların üzerinde yürüyenlerden daha güvende kim olabilir, tabi ki ben güvende olacağım. Hayatını uyandırmaya ve uyarmaya odaklamış, hakkın rotası dışındaki tüm referansları elinin tersiyle itmiş kapitalizmle akrabalık bağı olmayan bu adam güvende olmamalı mı sizce, bunu anlamak için biraz olsun aynı modda buluşmaya ne dersiniz.
Biliyor musunuz hep merak etmişimdir, bu kapitalizmle dinsel değerlerin akrabalık bağlarının nereden kaynaklandığını. Dinle kapitalizm arasında bir bağ olmadığını biliyorum da, dincilerin bu kadar kendilerine kirve yaptıkları kapitalizmle yollarının nerede kesiştiğini aslında merak ediyorum. Dincilik bir meslek biliyor musunuz, nasıl ki birileri domates alıp satıyorsa dinde günümüzde iyi bir sermaye, onun figürlerine sahip olmak iyi bir pazarlama ağı kurabileceğinizi size öğretebilir. Dincilik çok köklü bir sermayeye sahip olduğunuzu gösterir, din deyip geçmemek lazım din adına yapılacak her iş toplumlar nezdinde ki yerini hep korumuştur ve de koruyacaktır. Yaşamı hep sömürmeye odaklı, hayat felsefesi de kitleleri uyutup onları nasıl uyutabilirime ayarlı zihniyetler, dinin bu yönünden her zaman yararlanırlar. Bilirsiniz din dendiği zaman akan sular durur; tarihsel süreç bir irdelendiğinde, din adına yutulmayan zokalar kalmamıştır.
Mısır firavunlarından yola çıkarak kendimle alakalı bulduğum, yaşadığım toplumu birazcık tahlil etmeyi düşünüyorum. Umarım bu değerlendirmelerimizden dolayı trene bindirilip uçurumlardan aşağıya yuvarlanmayız. Nede olsa alışkınız bu yargılamalara ama biraz olsun saksılarımızdaki toprağın havalandırılmasına katkıda bulunursak ne mutlu bize. Mısırı hepimiz yakından biliriz Firavunların memleketi dendiğinde mısır akla gelir. Firavunluk bir sistemdir, Mısırla anılsa da ait olduğu yamyamlıkları bünyesinde barındıran hangi sistem olursa olsun ve de dünyanın neresi olursa olsun hepsi firavundur.
Firavun, İsrail oğullarına kan yutturdu, erkeklerini öldürdü yaşlılarını çocuklarını ve kadınlarını kendisine köle edinip istediği gibi kullandı. Piramitleri yaparken, insanlar taşıdıkları taşların altında can vererek gittiler, aç kaldılar yıprandılar yağa kalkacak mecalleri kalmadı; bu durumdan kendilerini kurtarması için Allah'tan bir yardımcı istediler, Allah’ta onların bu yakarışlarına karşılık verip onlara Musa gibi bir dostu gönderdi. Yıllarca zulmü ayyuka çıkan firavun, bir anda mayın tarlasında gezindiğini fark ketti ve kanını sömürdüğü dinine küfrettiği isariloğullarına yeniden dönüp iyi bir din pazarlamacısı olduğunu onlara kanıtladı. Böylece İsrail oğulları usandıkları firavunun kucağına yeniden oturdu. Cengâver Musa (as)Rabbinin kendisine bildirmesiyle isariloğullarına firavunun zulmünden kurtarmak için gelmesine rağmen, o kişilikleri silinmiş kimlikleri kaybolmuş sömürülmek hayatlarının tamamı olan, o dönek topluluk bekledikleri bu insanın karşısında yer aldı. Nasıl mı tabi ki dinin pazarlayıcısı firavun tarafından.Din adına verilen zokalar tam bir uyuşturucu,boşuna dememiş Marx, din toplumların afyonudur diye."Ey isariloğulları Musa ve Harun’un muhakkak ki sizin dininizi değiştirmesinden ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmasından endişe ediyorum"diyen firavun o pısırık toplumu din adına yeniden kendine monte etti ve bu defa sömürülmedik bir şeylerini bırakmadı.
Bu cambazlıklar her dönemde toplumların desteğinden mahrum kalacağını düşünen din pazarlamacıları tarafından kullanılan sihirli bir güçtür. Bunu anlamaktan yoksun zavallı sömürülen kişiliksiz ve kimliksiz toplumlar, bu sihrin etkileyici gücünden kurtulamaz. Böylece güç kaybetmeye başlayan düzenbazlar halkların dinine sahip çıktığını göstererek halkların haklarını koruduğunu iddia ederek, yaptıkları tüm pisliklerden bir u dönüşü yaparak halktan birileriymiş gibi kendilerini lanse edebilirler. Bu dalavereleri anlamayan zavallılarda sömürü oyununun ikinci perdesini izlemek için sessizce perdenin önündeki yerlerini alırlar. Statülerinin gereği olan rollerini iyi oynamak için din pazarlamacıları da, sahnedeki rollerini bu zavallılara göstermek için tüm maharetlerini sergilerler. Oyun biter ve herkes dağılır, ne güzel oynadı değil mi, hakikaten çok güzeldi, muhteşemdi, bizde şimdiye kadar yanlış düşünmüşüz, oysa bu işi böyle oynayacaksın, Bu adam işin ustası ya, ben bundan başka oyuncu tanımam(kargadan başka kuş tanımam diyenler gibi)tüm kontörlerimi bu oyuncunun seçilmesi için harcayacağım, bizden biri bizi ancak sahnelerde bu temsil eder. Yarın bir oyuncu çıkarda dangalaklık yaparsa, ona haddini bildirecek bir tavrı vardı değil mi, diyerek oyun sonrasında herkes dağılır, mutlu ve huzurlu olmanın edasıyla rahat bir nefes alır. Evet dinle başlayan sömürü her zaman rahatlatır ve sizi bulutların üzerinde uçurur, ama şunu unutmamak gerekir ki Firavun israiloğullarının dinine sahip çıkarak onları daha iyi sömürmek için sömürüsünün tescilini o halka onaylattı."Allah'ın adını kullanarak, aldatıcılar sakın sizi aldatmasın"
yıl:13.02.2009
yer: Çengelköy/İst
Saat:23.15–23.45
(E.Kekeç)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder