Gecelerden bir gece, günlerden bir gün, zamanı gecikmiş aşklardan bir demet topladım elime ve verdim belimi sert bir kayanın yörebine aldım elime sazı dokundum teline; sen ağlama, ben gülerken yakışmaz gözlerinden dökülen o yaşlar senin gözüne ey ülkemin insanı!
Ağlamak yazılmadı bizim bahtımıza, korkusuz bir rüzgâr gibi çıkmıştık bin yıl öncesinden Asya'dan atlar sırtında, yorulmadan geldik bu topraklara. Bu topraklarda bizim kokumuz var her çiçeğin tomurcuğunda, o tomurcuklar bir gün açacak ve dağılacak dünyanın dört bir yanına, işte o gün ağlama vakti olmayacak düğün şenlik havasında bayram olacak, sevinin bu günden ve kalkın kutlayalım o bayramı hep birlikte...
Sen değil mi korku nöbetlerinin hepsini, silahsız bir ıslıkla ıskalayarak yorulmadan ve korkmadan teker teker tepeleyip bu günlere gelen, peki kim kandırdı o korkusuz yüreği, bir bak haline bu yakışır mı senin gibi birine? Senin destanını okumayacağım ama bahtına yazılan karayazıdaki kara sayfaların üstünü açacağım ki kendin göresin diye...
Bakışlarında bir umut ışığı, uzaklarda değil kaynağı, tarihi bırak ve kendine bak!
Selamsız geçmezdin yolları, fukaranın gözleri yollarda hep seni arardı, bende fukaralaştım seni arıyorum, ey korkusuz Asya'dan yollara düşen cengâver! Nerdesin isminin esamisi yok, üzerindeki bu ölü toprağını at ve bir kendine bak.
Yıldızların altında, gök kubbeyi şahit tutarak geceleri yol yolak bilemeden çıkardın yollara. Bir dilenci gibi açardın elini her şeyin sahibine, Ondan gelen enerjiyle takar mıydın savrulan yalanları ve havaları, varırdın mazlumun ocağına, sorardın başına gelenleri, öğrenince konardın zalimin başına ve adaletinle inletirdin yerleri gökleri yankılanırdı yüreklerde tekbir sesleri. İşte biz o sesleri bekliyoruz küllerinden yeniden diril ve kendine gel ey ağlayan nesil...
yıl:14.02.2009
saat:20.50–21.15
yer: Çengelköy/ist
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder