2 Ocak 2025 Perşembe

Dini Yaşamı Sorgulama

 


Ey dostlar,

Bugün sizlerle önemli bir meseleyi sorgulamak ve birlikte hakikatin peşinde bir yolculuğa çıkmak istiyorum. Başlangıç noktalarımız, şu ayet olsun: “Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümtahine Suresi:5)

Bu ayet, derin bir dua ve teslimiyet ifadesidir. Allah’a, adaleti sağlaması ve bizleri zulümden koruması için yalvaran bir niyazdır. Ancak, bugün bu duanın ışığında ülkemizdeki durumu değerlendirdiğimizde, ne kadar uzaklaştığımızı, özellikle dindar olduğunu söyleyen bazı kişilerin özlerinden kopuşunu, yaşamlarındaki çelişkileri görmek üzücü oluyor.

Dindarın Sorumluluğu ve Yaşamlarındaki Çelişkiler

Dindar olmak, salt bir inanç beyanından ibaret değildir. Dindarlık, bir yaşam tarzı, bir ahlak standardı ve toplumsal bir sorumluluktur. Ancak, bugün kendisini “dindar” olarak tanımlayan bazı bireylerin rüşvete, yolsuzluğa, adam kayırmaya bulaşmış ya da adaleti göz ardı etmiş yaşamları, dışarıdan bakanlar için çelişkiler yumağı haline geliyor.

Bir dükkan sahibi, ticaretinde kul hakkına dikkat etmezken, vitrinine “Allah bereket versin” yazabilir. Kamu görevlisi, liyakatsiz atamalara imza atarken, cuma namazlarından geri kalmaz. Bir siyasetçi, topluma adalet vaat ederken, aile bireylerini devletin önemli pozisyonlarına yerleştirir. Bu yaşamların ortak noktası, dindarlığın bir maske olarak kullanılması ve dinin özü olan adalet, ahlak ve şeffaflıktan uzaklaşılmış olmasıdır.

Dinden Uzaklaşmanın Sebebi-Hakikati Örtenler

Bu çelişkiler, hakikati örten bir perdeye dönüşüyor. Dindarın bu yaşam tarzı, dine eleştirel yaklaşan insanlar için bir gerekçe haline geliyor. “Eğer din bu ise, ben uzaktayım” diyenleri duyuyoruz. Burada, hakikati örten kişilerin ve şeylerin fitneye sebep olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz.

Unutmayalım ki, fitne sadece şiddet ve ayrışma ile ortaya çıkmaz. Fitne, hakikati örten, adaleti ve ahlakı bulandıran, ışığı karartan her şeydir. Ve dindarın yaşam tarzı bu çelişkilerle doluyken, insanlar dinden uzaklaşıyor, bir toplumsal yozlaşma sarmalına giriyoruz.

Yaşamdan Örnekler

İş hayatından bir örnekle başlayalım. Bir fabrika işletmecisi, çalışanlarına maaşlarını eksik öder, sigorta primlerini yatırmaz. Ancak kurban bayramında 10 koyun kesip fakirlere dağıtır. Peki, bu gerçekten dindarlık mı? Kul hakkını ihlal eden biri, kurban keserek bu hakkın sorumluluğundan kurtulabilir mi?

Eğitimden bir başka örnek. Bir okul müdürü, kendi yakınını liyakatsiz bir pozisyona atar. Bu atama, daha yetenekli ve hak eden bir öğrencinin önünü keser. Bu müdürün dini vecibeleri yerine getirmesi, bu adaletsizliği ortadan kaldırır mı? Elbette hayır.

Siyasetten bir örnek alalım. Bir lider, halkına adalet ve kalkınma vaat eder, ancak ailesini, dostlarını ve sadakat gösterenleri kritik pozisyonlara getirir. Halkın emeğiyle oluşan devlet kaynakları, belirli bir zümrenin zenginliğine dönüşür. Bu durum, dine ve liderin dindarlığına dair soru işaretleri oluşturur.

Dinin Doğru Anlaşılması

Din, adalet ve ahlak öğreten bir öz taşır. Kur’an, insanı haksızlıktan, zulümden, şaibeden uzak tutmaya davet eder. Ancak, bugün özellikle dindar görünmek isteyen bazı bireylerin bu mesajdan ne kadar uzak olduğunu görüyoruz.

Doğru bir dindar yaşamını nasıl sürdürür? Şöyle bir tablo çizelim:

  1. Adalet: Kendi aleyhine bile olsa, her zaman doğruyu savunur.

  2. Liyakat: Bir işi, en iyisi yapabilecek olana verir.

  3. Şeffaflık: Her işlemini, topluma karşı hesap verebilir şekilde yürütür.

  4. Kul Hakkı: İnsanların hakkına gölge düşürecek her türlü davranıştan kaçınır.

Umuda Çağrı

Bu yazıyı sadece bir eleştiriden ibaret bırakmak istemem. Toplum olarak öz eleştiride bulunma zamanı gelmiştir. Dindarlar, inandıkları dini değerlere uygun bir yaşam sürmekle yükümlüdür. Ancak bu çaba, bireysel bir dönüşümle başlayabilir.

Hakikati örtenlerin perdesini kaldırmanın vakti geldi. Adaleti, ahlakı ve liyakatin ışığında bir gelecek inşa edebiliriz. Bunun yolu, dinin özünü anlamaktan ve yaşamımıza bu özü yansıtmaktan geçiyor.

Şu ayeti hatırlayarak bitirelim: “Ey inananlar! Adaleti ayakta tutanlar ve Allah için şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun, bu Allah’a daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide Suresi:8)

Bu mesajı doğru anlayıp yaşamlarımızı ışıklandıralım ki hakikati örtenler, bizim vicdanımızı bulandıramasın.

Erol Kekeç/10.12.2024/Sancaktepe/İST

Hakikatin Penceresinden- Güce Tapınma-Allah ve Otorite


Dinin birincil amacı, insanları dünya hayatındaki sorumluluklarına yönlendirerek ilahi hakikate ulaştırmak ve yalnızca Allah’a kulluk etmelerini sağlamaktır. Ancak tarih boyunca ve günümüzde, insan topluluklarının çoğunlukla güce tapınma eğilimi gösterdiği, otoriteleri neredeyse bir ilah gibi gördüğü dikkat çeker. Bu durum, kutsal metinlerde yer alan derin anlamlı ifadelerle de vurgulanır. Mesela şu ayet bu durumu çarpıcı bir şekilde dile getirir:

“Allah tek ilah olarak anıldığı zaman Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyenlerin korktuklarını, içlerinin titrediğini görürsün. Ancak Allah edindikleri ilahlarla birlikte anıldığı zaman güldüklerini, mutlu olduklarını görürsün...”

Bu ifade, yalnızca Allah’a iman eden ve bununla yetinen insanların, iktidar ve otoriteye itaat eden geniş halk kitleleri tarafından neden dışlandığını ve yaftalandığını gözler önüne serer. İnsanların büyük kısmı, yönetimlere ve otoritelere kayıtsız şartsız bağlanarak bir tür sahte ilahlık sistemi inşa etmiştir. Ancak bu durum çoğu zaman fark edilmez, çünkü bu bağlanma zımni bir şekilde gerçekleşir ve hayatın normal bir parçası gibi algılanır.

Güce Tapınmanın Sosyolojik Yansımaları

İnsanoğlu, tarih boyunca çeşitli otoritelere itaati içselleştirmiştir. Krallar, hükümdarlar, modern yönetimler ya da ideolojiler… Hepsinde insanlara gücün “en doğru” olduğunu telkin eden bir mekanizma vardır. Gücü elinde bulunduranlar, propagandaları ve yönlendirmeleri sayesinde toplumun geneline kendi doğrularını kabul ettirebilir. Bu kabul, bir noktadan sonra dini değerleri gölgede bırakacak bir etkileyiciliğe ulaşır.

Bugün baktığımızda, güçlü yöneticiler ya da iktidar sahiplerinin, toplumun üzerinde neredeyse kutsal bir otorite kurduğunu görürüz. Otoritenin ya da güçlülerin görüşleri, Allah’ın emir ve yasaklarının üzerinde algılanır hale gelir. Bir lider, bir yönetici ya da bir ideolojiye gösterilen koşulsuz bağlılık, aslında bir çeşit sahte tapınma biçimidir.

Güncel Bir Örnek-İsrail ve Filistin Meselesi

Bugün dünya üzerinde Filistin halkının yaşadığı zulme karşı kitlelerin tepkisini gözlemlediğimizde, insanların çoğunlukla yönlendirildiği bir atmosferde harekete geçtiğini fark ederiz. Gerçek bir destek göstermek için yapılan bağımsız hareketler, çoğu zaman ya otoriteler tarafından baltalanır ya da yönlendirilir. Filistin’in özgürlüğü için samimi bir çabayla meydanlara çıkan bireyler, baskıcı rejimler ve otoriteler karşısında yalnız bırakılır.

Otoritenin işaretiyle yapılan bir Filistin mitingi ise herkesin katılım gösterdiği, hatta bir çeşit manevi tatmin aracı haline gelir. Çünkü bu ortam, gücün denetiminde ve kontrolünde bir eylemlilik alanıdır. Burada bireyler, otoritenin çizdiği sınırlar içerisinde hareket eder. İşte ayetin işaret ettiği anlam, böyle durumlarda somut bir gerçeklik haline gelir:

"Allah adına tek başına yapılan bir mücadele, sahte ilahlara yönelen toplulukları rahatsız ederken, sahte ilahların varlığına meşruiyet sağlayan ortamlarda bu rahatsızlık hissedilmez."

İlah Kavramının Çarpıtılması

Ayetlerin ışığında baktığımızda, “ilah” kelimesinin anlamını ve insanın bu kavrama yüklediği değeri yeniden değerlendirmemiz gerekir. İlah, yalnızca yaratıcı olan Allah’tır. Ancak insanoğlu, Allah dışında birçok varlık ya da unsuru ilahlaştırabilir. Bu ilahlaştırma açık bir şekilde putlara tapınma olabileceği gibi, gizli bir şekilde bir otoriteye körü körüne itaat olarak da tezahür edebilir. Mesela:

  • Bir siyasi liderin sözünü sorgusuz sualsiz kabullenmek,

  • Bir ideolojiyi din gibi savunmak,

  • Toplumsal kabul görmek adına hakikatten vazgeçmek.

Bu tür sahte ilahların yaratılması, aslında bir çeşit ruhsal teslimiyetin çarpık bir yansımasıdır. İnsan, Allah’a teslim olmak yerine güçlü gördüğü varlıklara teslim olmayı seçer.

Yaftalama ve Dışlama Mekanizması

Allah’a ve yalnızca O’na inanan bireyler, genellikle bu düzenin dışına çıkarlar. Bunun sonucunda, gücü elinde bulunduranlar ve onlara biat edenler tarafından yaftalanır, toplum dışına itilmek istenirler. Çünkü bu bireyler, ilahî gerçekleri dile getirdiklerinde, otoritenin manipülasyonlarına ve kurduğu sahte ilahlar sistemine ciddi bir tehdit oluştururlar.

Bu tehdit hissi nedeniyle, iktidarlar şu yollarla bu bireyleri baskı altına almaya çalışır:

  • Yaftalama (örneğin radikal, tehlikeli, marjinal gibi sıfatlarla anmak),

  • Toplumun dikkatini başka konulara çekmek,

  • Dini değerlere atıfta bulunarak kendi otoritelerini pekiştirme çabası.

Allah’a İman ve Dosdoğru Yaşamak

Allah’a inanmak, ahiret gününe iman etmek ve dosdoğru bir yaşam sürmek, bir Müslüman’ın en temel hedeflerinden biridir. Ancak bu hedef, otoritelerin şekillendirdiği ve manipüle ettiği toplumsal düzende genellikle büyük bir meydan okuma haline gelir. Bu nedenle Allah’a dosdoğru inanmak ve sahte ilahların etkisinden kurtulmak, ciddi bir bilinç ve irade gerektirir.

Böyle bir hayat tarzının temel taşları şunlardır:

  1. Dinin Tek Kaynağı Olarak Allah’ı Kabul Etmek: Kutsal metinlerin ve Allah’ın sözlerinin, bireyin tek yol göstericisi olduğuna inanmak.

  2. Sahte İlahları Reddetmek: Güç, otorite ya da toplumda kabul gören yanlış normlara direnmek.

  3. Hakikat Mücadelesi Vermek: Hakikati dile getirirken karşılaşılan yaftalamalara ve baskılara sabırla karşılık vermek.

Çıkış Yolları

Bir toplumun, yalnızca Allah’a iman ederek sahte ilahlardan kurtulabilmesi için atması gereken adımlar vardır:

  • Eğitim Sistemi: Allah’ın hakikatini anlatan ve bireylerin eleştirel düşünme becerisini geliştiren bir eğitim anlayışı inşa edilmelidir.

  • Toplumsal Dayanışma: Allah’a inanan bireylerin, kendi aralarındaki dayanışmayı güçlendirerek bir direnç hattı oluşturmaları gerekmektedir.

  • Medya ve İletişim Araçları: Sahte ilahların etkisine karşı uyanık bir medya ve toplumu hakikate davet eden etkili iletişim kanalları oluşturulmalıdır.

  • Bireysel Sorumluluk: Her bireyin, Allah’ın emir ve yasaklarını hayatının merkezine alarak yaşayacağı bir sorumluluk anlayışı geliştirmesi gerekir.

Gerçek Hakikatin Işığında Yaşamak

Allah’a iman etmek ve dosdoğru bir şekilde yaşamak, insanoğlunun yaratılış gayesidir. Ancak, tarih boyunca sahte ilahlar, güçlü otoriteler ve manipülatif ideolojiler, bu gayeyi gölgelemeye çalışmıştır. İnsanoğlu bu dünyada, yalnızca Allah’a teslimiyetle ruhsal huzur ve toplumsal adalet sağlayabilir.

Her Müslüman, içinde bulunduğu toplumun baskılarına rağmen hakikati savunmalı, sahte ilahların etkisini sorgulamalı ve yalnızca Allah’a kulluk eden bir hayatın ne kadar değerli olduğunu hatırlamalıdır. Çünkü ancak bu bilinçle, bireysel ve toplumsal özgürlük mümkün olur.

Bahadır Hataylı/13.12.2024/Sancaktepe/İST

Dijital Çağda Algoritmalar ve Toplumsal Kutuplaşma

 

Dijital dünyada algoritmalar, bireylerin hayatını şekillendiren ve toplumsal etkileşimleri yönlendiren en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Algoritmaların bireysel tercihlere göre içerik sunma kabiliyeti, kullanıcı deneyimini özelleştirerek konfor alanları yaratır. Ancak bu "konfor alanları", bireylerin sadece kendi görüşlerine uygun içeriklerle karşılaşmasını sağlayarak, toplumsal kutuplaşmayı artıran bir etkiye dönüşebilir. Özellikle siyasi, dini ve sosyal konularda farklı görüşlere tahammül azalırken, toplumun çeşitli kesimleri arasında empati ve anlayış eksikliği belirginleşir. Bu yazıda, algoritmaların bu süreci nasıl yönlendirdiği, sonuçları ve çözüm yollarını  ele alacağız...

Algoritmaların İşleyişi ve Etkileri

Algoritmalar, büyük veri yığanlarını analiz ederek kullanıcıların geçmişteki davranışlarını ve tercihlerini anlamaya çalışır. Örneğin, bir sosyal medya platformunda belirli bir siyasi içerikle ilgilenen bir kullanıcı, aynı veya benzer görüşleri destekleyen içeriklerle karşılaşmaya devam eder. Bu süreç, şu şekilde işler:

  1. Veri Toplama: Kullanıcıların beğenileri, paylaşımları, yorumları ve arama geçmişleri kaydedilir.

  2. Analiz: Bu veriler, kullanıcıların ilgi alanlarını ve eğilimlerini anlamak için analiz edilir.

  3. İçerik Sunumu: Analiz sonuçlarına göre, kullanıcıya ilgi duyabileceği içerikler sunulur.

Bu mekanizma, platformların kullanıcı bağlılığını artırma ve reklam gelirlerini maksimize etme amacına hizmet eder. Ancak, bireylerin sadece kendi dünya görüşlerini destekleyen içeriklere maruz kalması, "onaylama yanlılığı"  dediğimiz psikolojik eğilimi güçlendirir.

Kutuplaşmanın Aşamaları

  1. Fikir Tüneli Oluşumu
    Algoritmaların seçici içerik sunumu, bireylerin bilgiye erişimini sınırlandırır. Bu, "fikir tüneli"  olarak adlandırılan bir durum yaratır. Kendi görüşlerinin sürekli teyit edilmesi, bireylerin farklı düşünceleri sorgulama veya anlamaya çalışmasını engeller.

    Örnek: Bir kullanıcı, belirli bir politik lideri destekleyen içeriklere ilgi gösterdiğinde, zamanla karşıt görüşlere dair içeriklerle karşılaşma olasılığı azalır. Bu, kişinin sadece kendi görüşünü haklı görmesine ve diğer görüşleri yanlış ya da değersiz olarak algılamasına yol açar.

  2. Kutuplaşmanın Derinleşmesi
    Sadece belirli bir gruba hitap eden içeriklerin sürekli paylaşılması, toplumdaki farklı gruplar arasında bir "biz ve onlar" ayrımı yaratır. Algoritmalar, bu ayrımı körükleyerek çatışmacı bir söylemin yayılmasına zemin hazırlar.

    Örnek: Bir sosyal medya platformunda, bir grup kullanıcı sürekli olarak diğer grupları eleştiren içeriklerle karşılaşırsa, bu içeriklerin doğruluğunu sorgulamadan kabullenme eğiliminde olabilir.

  3. Empati Eksikliği ve Toplumsal Yabancılaşma
    Algoritmaların yarattığı kutuplar arasındaki ayrım, bireylerin başkalarının yaşam deneyimlerini anlamasını zorlaştırır. Bu da empati eksikliği, önyargı ve toplumsal yabancılaşma gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olur.

    Örnek: Farklı grupları temsil eden insanlar, dijital platformlarda birbirleriyle yapıcı bir diyalog kurmak yerine hakaret ve ithamlarla dolu bir iletişim kurar.

Kutuplaşma Sonuçları

Toplumsal kutuplaşma, sosyal uyumun zayıflamasına ve ortak değerlerin giderek yitimine yol açar. Bu durumun bazı temel etkileri şunlardır:

  1. Siyasette Güvenin Azalması: Farklı siyasi gruplar arasındaki iletişim eksikliği, toplumun demokratik süreçlere olan güvenini sarsar.

  2. Toplumsal İzolasyon: Kendi fikir tünellerinde sıkışıp kalan bireyler, toplumun geri kalanına yabancılaşır.

  3. Düşünce Çeşitliliğinin Kaybı: Tek tip bilgi akışı, toplumun üretkenliğini ve yenilikçiliğini zedeler.

Çözümler ve Farkındalık Yaratma

Algoritmaların toplumsal etkilerini azaltmak ve dijital dünyada daha uyumlu bir toplum yaratmak için şu adımlar önerilebilir:

  1. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Algoritmaların karar mekanizmaları şeffaf hale getirilmeli ve bu mekanizmaların etik sorumluluk taşıması sağlanmalıdır.

  2. Fikir Çeşitliliğini Teşvike Yönelik Tasarımlar: Platformlar, kullanıcıları farklı görüşlere maruz bırakacak algoritmik düzeltmeler yapmalıdır.

  3. Dijital Okuryazarlık: Bireyler, algoritmaların işleyişi ve etkileri konusunda bilinçlendirilmelidir.

Son olarak, bireyler dijital platformlarda maruz kaldıkları bilginin doğruluğunu sorgulama alışkanlığı geliştirerek, farklı fikirlerle diyalog kurmaya çalışmalıdır. Empati, şeffaflık ve bilinçli katılım, dijital çağda toplumsal uyumun yeniden inşa edilmesinde önemli birer araçtır.

Bahadır Hataylı/01.01.2025/Sancaktepe/İST