Dinin birincil amacı, insanları dünya hayatındaki sorumluluklarına yönlendirerek ilahi hakikate ulaştırmak ve yalnızca Allah’a kulluk etmelerini sağlamaktır. Ancak tarih boyunca ve günümüzde, insan topluluklarının çoğunlukla güce tapınma eğilimi gösterdiği, otoriteleri neredeyse bir ilah gibi gördüğü dikkat çeker. Bu durum, kutsal metinlerde yer alan derin anlamlı ifadelerle de vurgulanır. Mesela şu ayet bu durumu çarpıcı bir şekilde dile getirir:
“Allah tek ilah olarak anıldığı zaman Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyenlerin korktuklarını, içlerinin titrediğini görürsün. Ancak Allah edindikleri ilahlarla birlikte anıldığı zaman güldüklerini, mutlu olduklarını görürsün...”
Bu ifade, yalnızca Allah’a iman eden ve bununla yetinen insanların, iktidar ve otoriteye itaat eden geniş halk kitleleri tarafından neden dışlandığını ve yaftalandığını gözler önüne serer. İnsanların büyük kısmı, yönetimlere ve otoritelere kayıtsız şartsız bağlanarak bir tür sahte ilahlık sistemi inşa etmiştir. Ancak bu durum çoğu zaman fark edilmez, çünkü bu bağlanma zımni bir şekilde gerçekleşir ve hayatın normal bir parçası gibi algılanır.
Güce Tapınmanın Sosyolojik Yansımaları
İnsanoğlu, tarih boyunca çeşitli otoritelere itaati içselleştirmiştir. Krallar, hükümdarlar, modern yönetimler ya da ideolojiler… Hepsinde insanlara gücün “en doğru” olduğunu telkin eden bir mekanizma vardır. Gücü elinde bulunduranlar, propagandaları ve yönlendirmeleri sayesinde toplumun geneline kendi doğrularını kabul ettirebilir. Bu kabul, bir noktadan sonra dini değerleri gölgede bırakacak bir etkileyiciliğe ulaşır.
Bugün baktığımızda, güçlü yöneticiler ya da iktidar sahiplerinin, toplumun üzerinde neredeyse kutsal bir otorite kurduğunu görürüz. Otoritenin ya da güçlülerin görüşleri, Allah’ın emir ve yasaklarının üzerinde algılanır hale gelir. Bir lider, bir yönetici ya da bir ideolojiye gösterilen koşulsuz bağlılık, aslında bir çeşit sahte tapınma biçimidir.
Güncel Bir Örnek-İsrail ve Filistin Meselesi
Bugün dünya üzerinde Filistin halkının yaşadığı zulme karşı kitlelerin tepkisini gözlemlediğimizde, insanların çoğunlukla yönlendirildiği bir atmosferde harekete geçtiğini fark ederiz. Gerçek bir destek göstermek için yapılan bağımsız hareketler, çoğu zaman ya otoriteler tarafından baltalanır ya da yönlendirilir. Filistin’in özgürlüğü için samimi bir çabayla meydanlara çıkan bireyler, baskıcı rejimler ve otoriteler karşısında yalnız bırakılır.
Otoritenin işaretiyle yapılan bir Filistin mitingi ise herkesin katılım gösterdiği, hatta bir çeşit manevi tatmin aracı haline gelir. Çünkü bu ortam, gücün denetiminde ve kontrolünde bir eylemlilik alanıdır. Burada bireyler, otoritenin çizdiği sınırlar içerisinde hareket eder. İşte ayetin işaret ettiği anlam, böyle durumlarda somut bir gerçeklik haline gelir:
"Allah adına tek başına yapılan bir mücadele, sahte ilahlara yönelen toplulukları rahatsız ederken, sahte ilahların varlığına meşruiyet sağlayan ortamlarda bu rahatsızlık hissedilmez."
İlah Kavramının Çarpıtılması
Ayetlerin ışığında baktığımızda, “ilah” kelimesinin anlamını ve insanın bu kavrama yüklediği değeri yeniden değerlendirmemiz gerekir. İlah, yalnızca yaratıcı olan Allah’tır. Ancak insanoğlu, Allah dışında birçok varlık ya da unsuru ilahlaştırabilir. Bu ilahlaştırma açık bir şekilde putlara tapınma olabileceği gibi, gizli bir şekilde bir otoriteye körü körüne itaat olarak da tezahür edebilir. Mesela:
Bir siyasi liderin sözünü sorgusuz sualsiz kabullenmek,
Bir ideolojiyi din gibi savunmak,
Toplumsal kabul görmek adına hakikatten vazgeçmek.
Bu tür sahte ilahların yaratılması, aslında bir çeşit ruhsal teslimiyetin çarpık bir yansımasıdır. İnsan, Allah’a teslim olmak yerine güçlü gördüğü varlıklara teslim olmayı seçer.
Yaftalama ve Dışlama Mekanizması
Allah’a ve yalnızca O’na inanan bireyler, genellikle bu düzenin dışına çıkarlar. Bunun sonucunda, gücü elinde bulunduranlar ve onlara biat edenler tarafından yaftalanır, toplum dışına itilmek istenirler. Çünkü bu bireyler, ilahî gerçekleri dile getirdiklerinde, otoritenin manipülasyonlarına ve kurduğu sahte ilahlar sistemine ciddi bir tehdit oluştururlar.
Bu tehdit hissi nedeniyle, iktidarlar şu yollarla bu bireyleri baskı altına almaya çalışır:
Yaftalama (örneğin radikal, tehlikeli, marjinal gibi sıfatlarla anmak),
Toplumun dikkatini başka konulara çekmek,
Dini değerlere atıfta bulunarak kendi otoritelerini pekiştirme çabası.
Allah’a İman ve Dosdoğru Yaşamak
Allah’a inanmak, ahiret gününe iman etmek ve dosdoğru bir yaşam sürmek, bir Müslüman’ın en temel hedeflerinden biridir. Ancak bu hedef, otoritelerin şekillendirdiği ve manipüle ettiği toplumsal düzende genellikle büyük bir meydan okuma haline gelir. Bu nedenle Allah’a dosdoğru inanmak ve sahte ilahların etkisinden kurtulmak, ciddi bir bilinç ve irade gerektirir.
Böyle bir hayat tarzının temel taşları şunlardır:
Dinin Tek Kaynağı Olarak Allah’ı Kabul Etmek: Kutsal metinlerin ve Allah’ın sözlerinin, bireyin tek yol göstericisi olduğuna inanmak.
Sahte İlahları Reddetmek: Güç, otorite ya da toplumda kabul gören yanlış normlara direnmek.
Hakikat Mücadelesi Vermek: Hakikati dile getirirken karşılaşılan yaftalamalara ve baskılara sabırla karşılık vermek.
Çıkış Yolları
Bir toplumun, yalnızca Allah’a iman ederek sahte ilahlardan kurtulabilmesi için atması gereken adımlar vardır:
Eğitim Sistemi: Allah’ın hakikatini anlatan ve bireylerin eleştirel düşünme becerisini geliştiren bir eğitim anlayışı inşa edilmelidir.
Toplumsal Dayanışma: Allah’a inanan bireylerin, kendi aralarındaki dayanışmayı güçlendirerek bir direnç hattı oluşturmaları gerekmektedir.
Medya ve İletişim Araçları: Sahte ilahların etkisine karşı uyanık bir medya ve toplumu hakikate davet eden etkili iletişim kanalları oluşturulmalıdır.
Bireysel Sorumluluk: Her bireyin, Allah’ın emir ve yasaklarını hayatının merkezine alarak yaşayacağı bir sorumluluk anlayışı geliştirmesi gerekir.
Gerçek Hakikatin Işığında Yaşamak
Allah’a iman etmek ve dosdoğru bir şekilde yaşamak, insanoğlunun yaratılış gayesidir. Ancak, tarih boyunca sahte ilahlar, güçlü otoriteler ve manipülatif ideolojiler, bu gayeyi gölgelemeye çalışmıştır. İnsanoğlu bu dünyada, yalnızca Allah’a teslimiyetle ruhsal huzur ve toplumsal adalet sağlayabilir.
Her Müslüman, içinde bulunduğu toplumun baskılarına rağmen hakikati savunmalı, sahte ilahların etkisini sorgulamalı ve yalnızca Allah’a kulluk eden bir hayatın ne kadar değerli olduğunu hatırlamalıdır. Çünkü ancak bu bilinçle, bireysel ve toplumsal özgürlük mümkün olur.
Bahadır Hataylı/13.12.2024/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder