Sevgili dostlar,
Biliyor musunuz, bu ülkenin hikayesi çok eski; ama günbegün yazılan bölümleri akıl alır gibi değil. Bugün konuşmak istediğim konu, hepimizin derin derin iç çektiği, sinirden ellerimizi yumruk yaptığı bir mesele: Para nereye gidiyor? Kimlere gidiyor? Kimlere yok? Haydi, gelin hep beraber konuşalım, adım adım irdeleyelim.
Bakın, bu KKM denilen hesaplar var ya, hani Kur Korumalı Mevduat diyorlar; işte o hesaplar, bu memleketin bankalarına devlet eliyle akıtılan paranın en büyük kapısı oldu. Nasıl mı? Diyelim ki bir vatandaş, yastık altındaki dolarını bozdurdu, bu hesaba yatırdı. Hükümet de dedi ki, "Merak etme kardeşim, döviz artarsa farkı ben öderim." Oldu mu sana garanti? Banka rahat, vatandaş rahat; ama o farkı kim ödüyor? Siz, biz, hepimiz. İşte o para, bizim alın terimizden çıkan vergilerle ödeniyor.
Köprüden geçmeyen arabalar var bir de. Bu nasıl bir iş biliyor musunuz? Devlet garantisi diye bir şey icat etmişler. "Şu kadar araç geçmezse aradaki farkı öderim," diyor. Yani siz köprüden geçseniz de geçmeseniz de müteahhit kazanıyor. Geçmeyen arabaların parasını kim ödüyor? Yine siz, biz, hepimiz. Köprüden geçerken de ödüyoruz, geçmezsek de ödüyoruz. Bu işler kimin aklına geldi, bu garantiler kime hizmet ediyor, artık siz düşünün.
Peki, ya hastaneler? Gelmeyen hasta için bile hastane sahiplerine para var. "Şehir hastaneleri" dediler, övdüler, yere göğe sığdıramadılar. Halbuki işin aslı, gelmeyen hastanın bile yükü bizim cebimize yazılıyor. Özel şirketlerle yapılan anlaşmalarda diyorlar ki, "Şu kadar hasta gelmezse farkını öderiz." Yani o hastaneye gitmeseniz de bir şekilde parasını ödüyorsunuz. Hasta olmasanız bile müteahhit yine kazanıyor.
Havaalanları... Aman Allah'ım, bir de bu var! İnmeyen uçak için bile para var! "Şu kadar yolcu gelecek," diyorlar, "Şu kadar uçak inecek." Ama gelmeyen yolcunun, inmeyen uçağın parasını kim ödüyor? Bildiniz, yine biz! Memleketin dört bir yanına devasa havaalanları yaptılar. Yolcu yok, uçak yok, hareket yok; ama para akıyor. Kimden? Bizden.
Tasarruf diyorlar, değil mi? Hani, "Enflasyon var, kemer sıkmamız lazım" diyorlar. Ama ne hikmetse, lükse harcamaktan tasarruf edilmiyor. Saraylar yapılıyor, lüks arabalar alınıyor, her köşe başına bir şatafat dikiliyor. İtibar deniyor, tasarruf yok deniyor. Ama emekliye gelince, asgari ücretliye gelince, "Para yok" diyorlar. Bu nasıl bir matematik? Bu nasıl bir vicdan?
Bir de milletvekillerine, bakanlara verilen paralara bakalım. Her ay alınan maaşlar, üstüne eklenen yolluklar, tazminatlar... Yetmiyor, bir de "hizmet" adı altında ödenen özel harcamalar var. Devlet memurlarına zam yaparken kırk dereden su getiriyorlar, ama milletvekillerine gelince tıkır tıkır işlem tamam. Nasıl bir adalet bu?
Diyanet imamlarına verilen paralara ne demeli? Her köyde bir imam var, tamam, güzel. Ama bu kadar maaş, bu kadar kaynak neden? Cemaat azalıyor, camiler boşalıyor, ama bütçesi büyüyor. Neden? Devletin başka işleri yok mu? Eğitime, sağlığa, bilim ve teknolojiye yatırım yapmak yerine, neden böylesine tek bir yere yığma yapılıyor?
Elektrik, su, doğal gaz... Faturalarınızı bir düşünün. Her ay gelen o kabarık rakamlar sadece sizin tükettiğiniz için değil. O faturalara, okuma şirketlerine verilen komisyonlar da ekleniyor. Yani bir sayaç okuyucusunun masrafı bile bizim cebimizden çıkıyor. Elektrik okuma, gaz okuma, su okuma derken, faturalar şişiyor. O para nereye gidiyor? Düşündünüz mü hiç?
Belediyeler deseniz, taşeron şirketlere kaynak akıtıyor. İhale üzerine ihale... İsraf diz boyu. Sokakta görmediğiniz hizmetlerin parası bizim vergilerimizden çıkıyor. Bir çöp konteyneri, bir kaldırım taşı, bir tabela için ödenen rakamlar dudak uçuklatıyor. Belediyelerin işi hizmet etmek değil mi? Hizmet nerede? İsraf ve çirkef ise almış başını gitmiş.
Ve sıra geldi asgari ücretliye, emekliye. İşte en acı tablo burada. Ay sonunu getiremeyen milyonlarca insan var. Çarşı pazar el yakıyor. Ama emekliye, asgari ücretliye "kaynak yok" diyorlar. Bu ülkenin zenginlikleri sadece belli bir kesimin mi hakkı? Emeklinin, işçinin, çalışanın yüzü ne zaman gülecek?
Harç bitti yapı paydos, dostlar. Bu millet artık yoruldu. Sadece bir avuç zenginin değil, herkesin refah içinde yaşayabildiği bir düzen istiyor. Hak, hukuk, adalet arıyor. Şimdi soruyorum size: Bütün bu israf, bu lüks, bu çarkın dönmesi sizin vicdanınıza sığıyor mu? Hadi gelin, bu adaletsizliklere hep birlikte dur diyelim. Sesimizi yükseltelim, hakkımız olanı isteyelim. Çünkü artık külahımıza anlatılan masallara karnımız tok. Harç bitti, yapı paydos!
Bu yazıyı okuyan herkesin aklında şu sorular kalsın: Biz ne zaman adil bir düzen göreceğiz? Bu memleketin zenginlikleri hepimizin değil mi? O zaman neden eşit bir şekilde paylaşılmıyor? Ve en önemlisi: Biz ne zaman sesimizi daha gür çıkaracağız?
Bahadır Hataylı/05.01.2025/Namazgah/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder