14 Kasım 2024 Perşembe

Toplumsal Merkez Olarak Camiler ve Yeni İmamlık Vizyonu

                  

Cami, toplumdan bedava geçinen her hafta kan emen tek hücreli gibi algılanmasının önüne geçilmelidir. Bunun için öncelikle, toplumun bu mekanlardan ne beklediğini iyi analiz etmeli ve net hedefler koymalıyız. Bu hedefler, camilerin hem ibadet alanı hem de sosyal dayanışma, eğitim ve kültürel etkileşim alanı olarak yeniden yapılandırılmasıdır. Mahallelerdeki camiler, sadece ibadet için toplanılan değil; aynı zamanda gençlerin, yaşlıların, kadınların ve çocukların bir araya gelerek sosyalleştiği, bilgi alışverişinde bulunduğu, mahallelinin dertlerini paylaşarak çözüm aradığı birer "toplumsal merkez" olmalıdır.

Camilerin etkin hale gelmesi için, her mahallede bir "sosyal sorumluluk platformu" kurularak, topluma katkı sağlayacak projeler geliştirilmeli; ihtiyaç sahiplerine yardım, eğitim programları, uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele, aile danışmanlıkları gibi çok yönlü destek hizmetleri sunulmalıdır. Din görevlileri ise, toplumla iç içe ve toplumun nabzını tutan liderler haline gelmelidir; bilgiye dayalı, bilinçli ve çağdaş bir yaklaşımla rehberlik yapmaları sağlanmalıdır. Bu görev tanımıyla birlikte din adamları "manevi rehber" sıfatını kazanmalı, toplumsal gelişime aktif katkı sunan örnek bireyler haline getirilmelidir.

Ayrıca, camilerdeki "dernek" yapısı da işlevsel hale getirilmelidir. Her hafta yalnızca bağış toplayan, toplumdan izole bir yapı olmaktan çıkıp; sosyal projeler üreten, mahalle sakinlerini bir araya getiren ve her kesimin fikir alışverişinde bulunabileceği bir alan yaratılmalıdır. Böylece, camiler sadece ibadet edilen yapılar olmaktan çıkıp, toplumsal hayatın her alanına dokunan bir cazibe merkezi haline gelecektir.

Camilerin işlevleri bu yönde değişirse, toplum camileri kendinden bir parça olarak hissedecek ve aidiyet duygusuyla sahiplenecektir. Özetle, camiler sadece ruhani bir mabet değil, aynı zamanda toplumsal bir merkez haline getirilmelidir. Bu şekilde, camiler toplumun kalbi olacak ve  mahallelerde dayanışma ruhunu yeniden canlandıracaktır.

Camiler, tarih boyunca toplumun kalbinde yer alan, sosyal yaşamın merkezlerinden biri olarak önemli bir işleve sahip olmuştur. Ancak günümüzde camilerin çoğunlukla yalnızca ibadet mekanı olarak görülmesi ve toplumsal yaşama yeterince katkı sunmayan, ruhsuz yapılar olarak algılanması ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Bu mekanlar, yalnızca namaz vakitlerinde ibadet edilen bir yer olmaktan öteye geçmeli, mahallelerin merkezi haline gelerek her yaştan bireyin sosyal, kültürel ve manevi ihtiyaçlarına cevap verebilmelidir. Bu kapsamda, camilerin toplumsal fonksiyonunu yeniden ele alarak, cami ve imam kavramlarının içeriklerinin doldurulması ve toplumun ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.

Camilerin Toplumsal Fonksiyonlarının Geliştirilmesi

Camiler, mahallelerde toplumsal bir denetim, rehberlik ve yardımlaşma merkezi olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Toplumdaki ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak camilerin; kütüphane, hamam, aşevi gibi hizmetlerle desteklenmesi, çocuk ve gençlere yönelik eğitim ve sosyal etkinliklerin düzenlenmesi gerekmektedir. Bu alanlar, dini ve sosyal dayanışmanın yanı sıra toplumun her kesimine yönelik hizmet sunabilecek mekanlara dönüştürülmelidir.

  1. Toplanma ve Dayanışma Merkezi Olarak Cami:

    • Camiler, yalnızca ibadet edilen mescitlerden ibaret kalmamalıdır. Her mahallede, insanların toplanabileceği, sorunlarını paylaşabileceği, yardımlaşabileceği alanlar olarak değerlendirilmeli; düğün, taziye, yardım organizasyonları gibi toplumsal etkinliklerin merkezi olmalıdır.
    • Cami çevresinde kütüphaneler, aşevleri, çocuk oyun alanları ve sosyal hizmet birimleri kurularak, toplumun her kesimi için cazibe merkezleri haline getirilebilir.
  2. Aile Danışmanlık Merkezleri ve Eğitim Alanları:

    • Camilerin içinde aile danışmanlık merkezleri ve rehberlik hizmetleri sağlanarak, toplumsal birlik ve beraberlik teşvik edilmelidir.
    • Gençlerin manevi, psikolojik ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla kurslar, seminerler ve çeşitli sosyal faaliyetler düzenlenmelidir.
  3. Din Görevlilerinin Rolü ve İşlevi:

    • İmamlar, toplumun manevi rehberleri olmanın ötesinde, güçlü sosyal zekaya sahip, iletişimi kuvvetli, organize etme becerisi yüksek, en az on kişiyi yönetebilecek yetkinlikte bireyler olmalıdır.
    • Bu nitelikteki din görevlileri, mahalle halkının güven duyduğu ve saygı gösterdiği, toplumun sosyal ve manevi sorunlarına çözüm üretebilen insanlar olarak kabul görecektir.

Camilerdeki Hizmet Alanlarının Çeşitlendirilmesi ve Modernleştirilmesi

Camilerin manevi görevlerinin yanında, modern toplumun sosyal ihtiyaçlarına yanıt veren alanlar olarak da işlev göstermesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, camilerde toplumun sosyal, kültürel ve eğitim ihtiyaçlarına yönelik farklı birimler kurulmalı, yeni bir işlevsel yapıya kavuşturulmalıdır:

  • Çocuk ve Gençlik Merkezleri: Gençlerin sosyal aktivitelerle bir araya geleceği merkezler kurarak onların uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan uzak tutulması sağlanmalıdır.
  • Toplumsal Yardımlaşma Birimleri: Mahalle halkının sorunlarına çözüm üretebilecek yardım merkezleri ve gönüllü ekipler oluşturulmalıdır.
  • Kültürel Etkinlik Alanları: Geleneksel ve modern kültürel etkinlikler için alanlar sağlanarak toplumun her kesimine hitap edilmelidir.

İmam ve Din Görevlilerinin Toplumdaki Rolünün Güçlendirilmesi

İmam ve din görevlileri, sadece ibadet vakitlerinde cemaatle buluşan bireyler olmaktan çıkmalı, toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek, organizasyon yeteneği güçlü bireyler haline gelmelidir. Bu amaç doğrultusunda, imamlar din eğitimi dışında psikoloji, sosyal hizmetler ve rehberlik gibi konularda da eğitilmelidir. Böylece imamlar; toplumun manevi liderleri, danışmanları ve sosyal sorunlara çözüm üreten liderler haline gelebilecektir.

  1. İmamlık Kavramının Yeniden Tanımlanması:

    • "Din adamı" tanımı yerine, toplumun her alanında fayda sağlayacak, bilgilendirici, yol gösterici ve çözüm üretebilen bireylerin bulunduğu bir yapı geliştirilmelidir.
    • İmamlar, mahalledeki her türlü sosyal faaliyeti yürütebilecek, toplumsal olaylara hızlı yanıt verebilecek yetkinlikte olmalıdır.
  2. Eğitimli ve Yetkin Din Görevlileri:

    • İmamlar, toplumsal iletişim, aile rehberliği, gençlere yönelik manevi rehberlik konularında eğitilmeli ve bu alanlarda destek sağlamalıdır.
    • Böylece camiler, sadece ibadet mekanları olmaktan çıkarak her kesimden insanın başvurduğu, güven duyduğu birer danışma ve toplumsal kontrol merkezi haline gelir.
  3. Camilerde Güvenin Yeniden Tesisi:

    • Camilerdeki din görevlilerinin güvenilir, liyakatli ve toplumun tüm kesimleriyle iletişim kurabilen bireyler olması sağlanarak, bu mekanların toplumda hak ettiği saygı ve güvene kavuşması hedeflenmelidir.

Camilerin İyileştirilmesi ve Toplumsal Yaşama Entegre Edilmesi için Yapılacaklar

Camilerin ve imamların yukarıda bahsedilen rol ve sorumlulukları yerine getirebilmesi için kapsamlı bir düzenleme ve yenilenme sürecine ihtiyaç vardır. Bu amaç doğrultusunda şu adımlar atılmalıdır:

  1. Yasal Düzenlemeler ve Yapısal Reformlar:

    • Camilerde sosyal hizmet birimleri kurulması ve bu hizmetlerin kalıcı hale gelmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı iş birliğinde mahalle bazlı sosyal hizmet birimleri oluşturulmalıdır.
  2. Toplumsal Fonksiyonları Geliştiren Proje ve Uygulamalar:

    • Camilerin toplumla daha fazla bütünleşmesini sağlayacak projeler geliştirilerek; aşevi, kütüphane, spor salonu gibi sosyal ihtiyaçlara cevap veren hizmet birimleri oluşturulmalıdır.
    • Tarihteki Sütçü İmam, Nene Hatun gibi toplumsal kahramanların camilerde örgütlenerek toplum yararına faaliyetlerde bulunduğu örneklerden ilham alınarak, bu ruh yeniden canlandırılabilir.
  3. Kapsamlı Eğitim ve Farkındalık Programları:

    • İmamların rolünü genişletmek amacıyla geniş kapsamlı bir eğitim programı düzenlenmelidir. Bu eğitim programlarında sosyal zekâ, iletişim becerileri, kriz yönetimi ve toplumsal liderlik gibi konulara ağırlık verilmelidir.
  4. Toplumun Her Kesimi İçin Erişilebilir ve Çekici Mekanlar:

    • Cami ve çevresi; çocuklar, gençler, kadınlar, yaşlılar gibi toplumun farklı kesimleri için erişilebilir, çekici ve çok amaçlı alanlar haline getirilmelidir. Bu amaç doğrultusunda camilerin her kesime hitap eden bir mimariye kavuşturulması sağlanabilir.

Toplumun Kalbi Olarak Camiler

Bu öneriler doğrultusunda camiler, toplumun sosyal, kültürel ve manevi merkezleri olarak yeniden inşa edilebilir. Camilerin ruh kazanması ve toplumsal yaşama daha aktif katkı sağlaması, toplumsal dayanışmanın artmasına, mahallelerde güven ortamının tesis edilmesine ve sosyal sorunların daha hızlı çözümlenmesine vesile olacaktır. Camiler ve din görevlileri, tarih boyunca olduğu gibi, toplumun kalbinde yer alarak mahalle yaşamına yön verebilir ve toplumsal hayatın temel taşlarından biri haline gelebilir. Bu süreçte ideolojik ve dini baskılardan uzak, toplumun ihtiyaçlarını gözeten bir yaklaşım benimsenmelidir.

Camilerimizin, sadece ibadet yapılan yerler değil; dayanışma, yardımlaşma, rehberlik ve eğitim sağlayan, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan mekanlar haline gelmesi, ülkemizdeki sosyal bütünlüğü ve toplumsal barışı güçlendirecektir.

Bahadır Hataylı/29.10.2024/Sancaktepe/İST

Ayrıcalıkların Gölgesinde Adalet Arayışı

Milletvekilliği ve din görevliliği, birçok toplumda yerleşik gelenekler haline gelmiş, ancak esas itibarıyla doğru temellendirilmeyen iki farklı alan olarak öne çıkmaktadır. Toplumun güvenliği, rehberliği ve birliğini koruma amacıyla ortaya çıkmış bu rollerin, para karşılığında bir meslek gibi ele alınması ciddi bir tartışma konusudur.

Milletvekilliği-Bir Meslek mi, Geçici Bir Sorumluluk mu?

Milletvekilliği, toplumun oylarıyla belirli bir süre için kamu görevini üstlenen kişilerin oluşturduğu bir alandır. Ancak milletvekilliği, ne tarihsel ne de toplumsal açıdan bir "meslek" olarak tanımlanabilir. Asıl itibarıyla bu rol, bireylerin kendi mesleklerinin yanına, geçici bir dönem için aldıkları bir sorumluluktur. Mecliste yasaların çıkarılması, halkın taleplerinin dinlenmesi ve genel düzenlemelerin yapılması gibi bir işlev gören milletvekilleri, halkın teveccühüne dayanan bir güvenle bu pozisyona gelmektedirler. Dolayısıyla, yaptıkları işin mesleki değil, kamuya yönelik geçici bir görev olduğunu unutmamak gerekir.

Bu durumda, vekillerin aldıkları maaşlar ve sağlanan imtiyazlar, halkın gözünde birer ayrıcalık ve adaletsizlik unsuru olarak görülebilir. Milletvekilliği beş yıl süren bir hizmettir; bu hizmet sonrasında kişinin asıl mesleği üzerinden emekli olması gerekir. Aksi takdirde, bu görevden kaynaklı sürekli bir maaş alma hakkı elde etmesi, görevini bıraksa dahi bu gelirden yararlanmaya devam etmesi, halkın sırtına bir yük olarak yansımaktadır. Bu durum, bir halk temsilcisinin imtiyazlı bir sınıfa dönüşmesine yol açar ki, bu hem toplumun adalet duygusuna zarar verir hem de temsil ettiği topluma yabancılaşmasına neden olur.

Din Görevliliği-Toplumsal Bir Rehberlik mi, Kamu Güvenliği mi?

Din görevliliği de benzer bir şekilde, toplum içinde bireyleri manevi açıdan destekleme, dini bilgiler verme ve rehberlik yapma gibi görevler taşıyan bir alandır. Ancak, din görevlilerinin devlet tarafından maaş alması, dinin özüne ve topluma anlatılma şekline zarar veren bir durumdur. Din görevlilerinin maaşlı bir kamu memuru olarak konumlanması, onların bağımsız ve objektif bir dini rehberlik sunabilmelerini zorlaştırır. Bu konum, din görevlilerini, devletin ideolojik yaklaşımına uyum sağlamaya itmekte, dini anlatıları bu çerçevede sunmalarını gerektirmektedir. Bu durum, din görevlilerinin dini bilgiyi özgürce ifade etme yetisini zayıflatarak onları sistemin bir aracı haline dönüştürmektedir.

Din, tarih boyunca devletler ve topluluklar üzerinde birleştirici bir güç olarak kullanılmıştır. Fakat bu kullanım, toplumun dini bilgiyi özgürce alabilmesine hizmet etmediği gibi, dini anlatıyı da manipülasyona açık hale getirmektedir. Devletin dini kullanarak toplumu kendi politik ve ideolojik çerçevesinde tutmaya çalışması, din görevlilerinin asli görevlerini ikinci plana atmalarına neden olmaktadır. İslam, bir ücret karşılığı anlatılmayı değil, gönüllülük esasıyla halkı bilinçlendirmeyi öngörmektedir. Bir din görevlisinin hayatını idame ettirmesi için başka bir işten geçimini sağlaması; din hizmetini ise herhangi bir karşılık beklemeden sunması, İslam’ın temel öğretisi ile daha uyumludur.

Bu bağlamda, din görevlilerine maaş ödenmesi, devletin laiklik ilkesiyle de çelişir. Laik bir devlette, devletin din üzerinde herhangi bir etki kurmaması, dini konularda bağımsız olması beklenir. Ancak devlet, din görevlilerine maaş ödeyerek onları dolaylı yoldan kendine bağlı birer kamu çalışanı haline getirir. Bu da laik devlet anlayışıyla çelişen bir durumdur. Devlet, dini hizmetlerin topluma özgürce sunulmasını teşvik etmek yerine, din görevlilerini kendi kurumsal çıkarları doğrultusunda birer kamu çalışanı gibi kullanır.

Toplum Üzerindeki Etkisi ve Çelişkiler

Milletvekilliği ve din görevliliği konusundaki bu uygulamalar, toplumda adaletsizlik algısını besleyen unsurlardır. Milletvekillerinin beş yıllık bir görev sonrasında ömür boyu emekli maaşı alması, kamu kaynaklarının doğru kullanılmadığı algısına yol açmaktadır. Toplumdaki bireyler, kendi mesleklerinde yıllarca çalışarak emekliliğe hak kazanırken, bir milletvekilinin kısıtlı bir süre görev yaparak ömür boyu emekli maaşı alabilmesi, toplumda eşitsizlik ve haksızlık algısının güçlenmesine neden olmaktadır.

Aynı şekilde, din görevlilerine maaş ödenmesi, toplumun dini duygularını istismar etmekte, dini hizmetin ticari bir faaliyet haline dönüşmesine yol açmaktadır. Bu durum, toplumdaki dini hassasiyeti azaltmakta, din görevlilerinin samimiyetini sorgulatmakta ve onların sunduğu manevi rehberliğin etkisini azaltmaktadır. İslam’da din görevlisinin maddi bir karşılık beklemeden dini hizmet vermesi esastır; maaşlı bir din görevlisi, halk tarafından samimi bir rehber değil, devletin maaşlı bir çalışanı olarak görülmektedir.

Bu açıklamaları dikkate aldığımızda, milletvekilliği ve din görevliliği gibi rollerin devlet eliyle maaşlı hale getirilmesi, toplumun adalet duygusunu zedelemekte ve bu alanlarda görev yapan kişilerin rollerini tam anlamıyla yerine getirmesini zorlaştırmaktadır. Toplumsal adaletin sağlanması, ancak bu rollerin asli görevlerine uygun bir şekilde yeniden yapılandırılmasıyla mümkün olabilir.

Milletvekilliği, halk adına yapılan bir temsil görevidir ve bir meslek olarak ele alınmamalıdır. Milletvekilleri, sadece görev süresi boyunca gerekli giderlerini karşılayacak bir maaş almalı, görev süreleri bittiğinde ise kendi meslekleri üzerinden emekli olmalıdır. Aynı şekilde, din görevlilerinin maaş alması yerine, dini hizmetlerin gönüllülük esasına dayalı olarak verilmesi, İslam’ın ruhuna daha uygundur. Din görevlileri, kendi mesleklerinden geçimlerini sağlamalı, dini hizmeti ise herhangi bir maddi beklenti olmadan sunmalıdır.

Bu bakış açısı, topluma adaletli bir yapı sunacak, milletvekili ve din görevlilerinin rollerini topluma fayda sağlayacak şekilde yerine getirmelerini sağlayacaktır. Bunu dikkate almayan yetki sahipleri ancak bu oluşumlarla toplumsal bilinci sömürür ve toplumu ciddi bir güvensizliğe götürürler.

Bahadır Hataylı/13.11.2024/Namazgah İST