25 Aralık 2024 Çarşamba

İslam ve İnsanlık-Kaybolan Güvenin Analizi



Yıllarca Allah'ın Resulü Müslüm tanımlarken şöyle dedi diye başladık söze. "Müslüman, elinden ve dilinden insanların güvende olduğu, emin olduğu kişidir." Bu söz, yüzlerce yıldır bir mızrak gibi zihinlerimizde taşıdığımız, ama hayatta karşılığını bir türlü bulamadığımız bir gerçekti. Geldiğimiz noktada ise bu sözün, çoğu zaman kâğıt üzerinde kalan, uygulamada eksik, bir anlamı kalmadığını fark ediyoruz. Müslümanın özü, kıyametler kopsa bile başkalarına sığınak olabilmesidir; oysa bugün bu öz, yerini başka şeylere bırakmış görünüyor.

Eğer Müslüman dendiğinde, "sizden olan ve olmayan herkesin" sığınabileceği bir liman olarak akla gelmiyorsanız, üstelik sığınılacak liman olmanın ötesinde, tahribat korkusuyla insanların sizden uzaklaşmasına sebep oluyorsanız, şunu kabul edelim ki, İslam'ın hayatta karşılığı yoktur. Burada sorun bireylerden öte toplumsal bir aynaya yansıyan özün kaybıdır. Ve bu noktada şunu da hatırlatmak gerekir: Kimse kendi hatalarının faturasını İslam gibi kutsal bir değere kesemez. İslam ile şekillenen insanlardır; İslam'ı terk eden ise, yine insanlardır.

Kur’an ve Hakikatin Dönüşümü

Mü'min Suresi'nde Hz. Musa'ya iman edenler der ki: "Rabbimiz! Bizi düşmanlarımız için bir fitne kaynağı kılma." Bu ayeti çok kez duymuşuzdur, ancak çoğu zaman nasıl bir gerçeğe işaret ettiğini düşünmeden tekrar ederiz. Bugün geldiğimiz nokta ise ne yazık ki daha acı bir tabloyu gözler önüne seriyor: Müslüman olduklarını iddia edenler, insanlık için bir fitne kaynağı haline gelmiş durumda. Bu durum, yanlışların ve kötülüklerin artık bir alışkanlık haline gelmesinin ötesine geçerek, doğrunun ve hakikatin yaşanmasını olanaksız kılmış bir toplumsal algıyı yaratmıştır.

Doğruluğun yerini pragmatizme, şeriata uygunluğun yerini şahsi çıkarlarının aldığı bir dönemde, yanlışları ve kötülükleri meşrulaştırma eğilimi doğruyu gölgelemiş, hatta doğruya olan ihtiyacı unutturmaya başlamıştır. Kötülükler, zamanla çoğu kişi tarafından olağan karşılanır hale gelir. Bu durumun önüne geçmek yerine ona zemin hazırlayan her anlayış, çürümeyi hızlandıran bir ifsat kaynağıdır.

Allah'ın Emirleri ve Toplumsal Gerçekler

Kur’an'ın ışığında, Allah'ın bizden istediklerini hatırlamak bu kargaşa içinde çıkış yollarından biri olabilir: "Emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun." "Hakkın şahitliğini gereği gibi yapın." "İnsanlar arasında hayırlı bir topluluk olun." "İyiliği emredin, kötülükten sakındırın." "Ekini ve nesli koruyun." İşte bu emirlerin her biri, Müslüman toplumların bir zamanlar inşa ettikleri medeniyetlerin temel taşları olmuştur. Ancak ne yazık ki bu temel taşların yıkılmasına ve yerlerine çıkarları önceleyen sığ bir yaşamın yerleşmesine şahit oluyoruz.

İnsanlık için bir liman olmaktan çok uzak bir hale gelmişsek, burada sorumluluğu dışarıda aramadan önce kendimize bakmalıyız. "Birleştirilmesi gerekeni birleştirirsiniz." buyruğunu hayata geçiremeyen bir topluluğun, insanları birbirinden uzaklaştıran politikalara esir düşmesi kaçınılmaz olmuştur. İşte bu, yeryüzünde en büyük fitne kaynağıdır.

Dosdoğru Yaşamak-Kurtuluşun Reçetesi

Demek ki "Müslümanım" demek kurtuluşun sigortası değil. "Müslüman olarak teslim olup, dosdoğru yaşamak" asıl kurtuluşun anahtarıdır. Diğerlerinin tamamı ifsat kaynağıdır. Bugün yaşadığımız dünya, iyiliğin ve doğrunun ortadan kaldırıldığı, yaşanılır hale getirilen yanlışın bir mirasını bırakır olmuştur.

Bir toplumu şekillendiren onun ışığıdır. Bu ışık, İslam'ın özüne uygun bir şekilde parlarsa, o toplumun yüzü güler. Ama şayet bu ışık sönerse, toplum karanlığa mahkum olur. İş bu noktada, birey olarak başlamak zorundayız. Elimizi ve dilimizi, diğer insanlar için bir tehlike değil, bir umut ışığına dönüştürebiliriz. Doğruluk ve şahitlik, sadece sözde değil, yaşantıda yer ettiğinde gerçek anlamını bulur. Müslüman olmak sadece bir kimlik değil, bir hayat biçimidir ve bunu yeniden hatırlamak zorundayız.

Erol Kekeç/24.12.2024/Namazgah/İST

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder