21 Temmuz 2023 Cuma

ZALİMLERE TAKDİM EDİLEN ATEŞ İSTASYONUDUR

“Şüphesiz ki yetimlerin mallarını zulümle yiyen kimseler, ancak karınlarına ateş dolduruyorlar. Ve onlar alevleri dehşet saçan ateşe gireceklerdir.” 4/Nisâ 10

“Melekler, nefislerine zulmedenlerin canını aldığında: “Nerede idiniz/hangi saftaydınız?” derler. Derler ki: “Biz yeryüzünde (müşriklerin safında yer almak zorunda olan, çaresiz) mustazaflardık.” (Melekler:) “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!” derler. Bunların barınağı cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o!”4/Nisâ 97

Zulüm dendiği zaman herkesin aklına, geçmiş kavimlerin Firavunları Nemrutları Karunları HAMANLARI, Belamları, Ebu Cehilleri, Ebu Süfyanları, Haccacları gelir. İlahlaştırılmamış sevgi ve hayranlık duyulmayan bu zalimleri konuşmak onlarla kendimizi avutmak çok kolay, çünkü bize bir bedel ödetmiyor hem konuşarak rahatlıyorsunuz hem de kendinizce çok büyük işler yaptığınıza inanıyorsunuz. Ancak zulüm ve zalimin bir dönemin şahsiyetleriyle alakalı bir durum olmadığı her dönemde var olan ve olabilecek hastalıklar olduğu ve bu hastalıkların döllenme barınma ve büyüme koşulları bilinse insanlar zulüm altında bu kadar inlemez ve yaşamları zehir olmaz. Zalime zalim demenin en zor olduğu yer ve zaman, aynı dönemde ve aynı yeri paylaştığınız zalimler olur. Onların korku yayması ve sizi sindirmesi onların hastalıklarını söyleyecek insanlık tabiplerini de korkutur. Aslında bu tabipler, yaratanın dışında onlara kimsenin bir şey yapamayacağını bilseler en rahat o salgın hastalık virüsü taşıyan zalimlerden başlarlar tedaviye…Ama onların tedavisine kimse cesaret edemediği için zulüm hastalığı her gün yayılarak kökleşmeye başlar. Bu virüslerin çoğalmasıyla birlikte bu virüsü taşıyan bünyeler birbirlerini korur ve kollarlar. Çünkü her biri geleceğin en üst noktadaki zalimi olmayı hedeflediğinden sıranın kendisine gelmesini gözlemeye başlar. Zulmü savunan bir canavara dönüşür. Her geçen gün yaptıklarını fark eder dönebilir duygularıyla yaklaşsanız da bunlar sürekli zulme yaklaşarak zulmün merkezinde olmayı hedeflerler.

Tarihte zalimler daha çok insanların bedensel yapılarına acı çektirmekle bilinirdi, ancak günümüzde zulmün boyutları çok çeşitlilik kazandı. İnsanların ruhi yaşamlarından fiziksel ortamlarına biyolojik yapıları nesillerinin geleceği, toplumdan tecrit edilerek yalnızlaştırılması, imkânların kısıtlanması, sosyal duyarsızlık, yanlış anlama ve algılama çabaları yani her yönüyle insan kuşatıldı. Hatta doğal yaşam alanı da bu zulümlerden payına düşeni alıyor. İnsan dışındaki diğer canlıların yaşamları da güvenliğini kaybetti. Bu zulümlerin yaygınlık kazanmasıyla, zulümler kendini meşrulaştıracak yol ve yöntemeler de edindi. Hatta zalimler zulmettikleri insanların yönlendirilmesiyle, zalimlerin trenleri duraksız bir yolculuğa dönüştü. Bu zulümleri zulüm olarak görmeyen ancak zalimlerin zulmü altında inim inim inleyenler, zalimlere mutlu son ve sağlıklı yaşam temennilerinde bulunur kıvama getirildi. Böylesi ortamlarda, zalimler zalimliklerini çok iyi kamufle etmeyi bilirler ve kurtarıcı kimliği kazanırlar.

Son üç yıl içinde küresel ölçekte yaygınlık kazanan zulüm bunun en açık örneğidir. Zalimler zalim olduklarını söyleyerek insanlığı dize getirmedi, kurtarıcı olduklarını, insanlığın rahat yaşayacağı bir evren oluşturmaya çalıştıklarını söyleyerek dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayanların onayını aldılar. Bu onay insanların kendi ölüm fermanlarını imzalamasıyla sürekli hale geldi. Zalimlerin zulmünün yadırganmadan herkes tarafından içselleştirilmesi insanlığın sonunun yaklaştığının da habercisidir. İnsan kendi ölümünü isteyenleri koruyor onlara yaşama alanı oluşturmada bir araç gibi fonksiyon oluşturuyorsa, Kâinatın mutlak sahibi Allah’ın gazabına sebep olur. Allah iyiliklerin yaygınlaşmasını ve insanların zulümden uzak adaletle yaşamalarını ister. Ancak bunu doğrudan kendisi yapmaz, insanlara verdiği iradeyle bu ortamın oluşmasını arzular. İnsanlar bu iradeyi doğru yerde kullanmaz ve yeryüzünü yaşanmaz bir cehenneme dönüştürdüğü zaman yaratıcının gazabını arzular hale gelir. Böylesi ortamlar çağımızın gün geçtikçe kararan evrenimize, zulmün olumsuz katkıları olduğunu bilelim.

Küresel zalimlerin haydutlukları dünyanın tüm kaynaklarını har vurup harman savurmaya götürdü onları. Bugün Bill Gates yaptığı hinliklerle, insanlığı düşünüyor gibi dünyanın koordinatlarının yerini değiştirerek, insanlığı büyük bir bunalıma götürme hevesinde. Tabi ki tek başına bu işi yapan kişi değil, onunla birlikte o işin asıl organizatörleri var, Bill Gates oradaki sunum ekibinin başı. Doğmamış ve henüz evrende varlık nutfesi olmayan canlıların, yeryüzündeki haklarını horca kullanarak insanlığın geleceğini karanlığa gömmeye çalışıyorlar. Küresel ölçekten bölgesel, Ulusal ve Yerel düzeye indirgediğimiz zaman zulüm almış başını gidiyor. Bu da gösteriyor ki,2020 yılı itibariyle başlayan çağ zulüm ve zalimlerin yarıştığı çağ olarak adlandırılması gerekir. Ne uzay Çağı ne Dijital çağ, tamamıyla adaletsizliklerin yeryüzünü kuşattığı karanlık bir süreci yaşamaktayız. Ülkemiz için bu karanlık her geçen gün koyu karanlığa dönüşerek bizi nefes alamaz duruma getirmektedir.

Bir ülkenin gelir kalemleri insanlardan alınan vergilerden oluşuyorsa, o ülkenin yöneticileri istediği gibi bu vergileri harcıyor ve harcamada sınır tanımıyor itibarını israfıyla ölçüyorsa öyle bir ülkenin ayakta kalması mümkün değildir, toplumların yaşama ve iktidarların varlığını devam ettirdiği yasalara göre…Ancak ayakta duruyorsa bunun için halk eziliyor demektir. Halk ezildiğini anladığı an ezen gaddar iktidarların varlığını koruması mümkün değildir. Ancak ideolojik körlük ve inanç bağnazlıkları ile yöneticilerini özdeşleştirenler sömürülmeye mahkûm olurlar. Hiçbir yönetici adaletinin dışında başka bir özelliği ile toplumsal itibar, albeni ve cazibe oluşturamaz. Ancak ilkel ruhlu henüz beyin duvarları tecavüz virüslerinden arınmamış olanlar, sömürülme miadını doldurmazlar.

Yaşam alanımızda öyle bir fırtına var ki, bu fırtınanın hayata nasıl dokunduğunu ve insanları ne kadar imha ettiğini, Beyinleri tecavüzcülerine âşık olmuşların çıkardığı gürültülerden, görmek neredeyse imkânsız gibi… Çünkü yöneticilere inanca dayanan bir elbise giydirilmiş, oysa kralın üzerinde elbise olmadığı apaçık ortada olmasına rağmen ülküleştirilmiş ve ayrıca bu ülküleştirilen yöneticilere olağan üstü görevler atfedilerek kurtarıcılık kimliği taktim edilmişse, böylesi toplumların yok olması kaçınılmaz bir son olur. Yetimlerin doğmamış günahsız çocukların haklarını kullanarak, kendi çıkar ve menfaatlerini korumak ve şakşakçılarının alkışlama seanslarını devamlı kılmak isteyenler, şunu bilsin ki gidenler alkışlanarak uğurlanmayacaktır. Alkışlar ve duyduklarıyla doğru ve yanlış arasındaki farkı ayır ettiğini sananlar kimsenin gelecek bekasının garantisi olmayacaktır. Fani olanların kendi bekalarını düşünerek yaşarken, insanlara cehennemi yaşatacak ortamlar sunması, adaletsizliğin en açık tanımıdır. Adaletsizlik sözlerle tanımlanmadığı gibi adalette, cafcaflı ifadelerle anlatılamaz. Adalet sizin insanlara sunduğunuz yaşamın koordinatlarında ortaya çıkar. Bu koordinatların yeri değiştirilmişse, ortaya çıkacak yaşamın adı zulüm olur. Zulmün her yönüyle apaçık kılcal damarlarımıza kadar yerleştirilmek istendiği bir ortamda bu acıların verdiği hazımsızlıkları gündem yaparak acının normal olmadığını ifade edip insanların aydınlık bir ortama çağrılması en doğal hakkımız olur. İnsanların bu doğal haykırışlarına tahammülleri olmayanların kendi gölgelerinden sakındıkları bir yerde, adaletin gölgesinde yaşamasını bekleyemezsiniz. Adalet herkesin içine nüfuz eder, eğer içinizde sizi yakan bir damar yoksa, yaşanılan bu karanlıklar vicdanınıza dokunmuyor, hala Hindistan’daki Hindular gibi, inek yerine insanları kurban ediyorsanız, sizin ortaya koydunuz leş yaşamlara vahşi hayvanlar bile dönüp bakmayacak demektir.

Vergiler, çarptıkça çarpanlardan alınmayacak onların daha rahat yaşaması için sürekli vergi muafiyeti çıkaracaksınız, kiraladıkları kamu mallarının kira bedellerini ödemedikleri halde onları koruma duvarları içine alacaksınız ama gariban halkı yırtıcı çarkların arasına yem olarak atacaksanız; bu ancak zulmün ayak sesleridir. Kim zalimse ve bu zalimliklerini devamlı kılmaktan zevk alıyor, insanların acısına alaylı bakarak onlara yüksekten bağırarak azarlıyorsa, rabbim böylesi anlayışları ayette anlattığı gibi taktim ettiği mekânda ağırlasın…

Evine ekmek götürmekten aciz düşen insanlardan alınan vergilerle, kendilerine rahat yaşayacakları saraylar inşa edip oradan Ömer’in adaletini ve koyun hikayesini anlatarak rahatlayacaklarını düşünüyorlarsa, size bir hatırlatmam olsun rahatlamayacaksınız yetimlerin elleri hep üstünüzde olur. Yaşamda porsiyon bulamayanlara porsiyon küçültme tavsiyeleri yapacak kadar insanların yaşamından habersiz olanlar, milleti ile aralarına haşin duvarlar örmüş olanlardır. Allah’a inandığını söyleyenler Zulme sesiz kalıp, zulmü dillendirenlere ise tepkiniz, inancınız sizi kurtarmayacaktır…” Size ne oluyor ki, rabbimiz katından bir yardımcı gönder diyen,  zalim bir ortamda yaşayan ezilen kadınlar çocuklar ve yaşlılar uğruna kalkıp haykırmıyor ve mücadele etmiyorsunuz, İman edenler Allah için çabalar ve mücadele eder, iman etmeyenler ise Tağut için mücadele eder…”Bu ayetler şunlar için indi onlara geldi gibi kıytırıktan savunma yapacak olanlar şunu biliniz ki, Allah’ın ayetleri evrensel ve herkes içindir.

Ey iman ettiğini sanan, beyin duvarları tecavüzcülerinin spermleri ile kuşatılmış, zulmün döllenme nöbetinde sesleri kısılmış yavrulama döneminde hakikati umutla bekleyen, karanlıkları aydınlık diye bizlere dikta eden zavallı taşıyıcılar, şunu biliniz ki Allah’ın tayin ettiği vakit hızlanarak gelmektedir. Hiçbir güç Allah’ın taktir ettiği günün önüne geçemeyecektir. Ve son durak ateş istasyonudur, herkesin haberi olsun en başta kendi nefsime sesleniyorum…

Fazla uzatmak istemiyorum idrak edenlere hitap eden bu makale, duyarlı yürekleri hayata katması umuduyla selam muhabbet ve iyilik dileklerimle kalın sağlıcakla…

Rabbimin beyanı ile noktalıyorum, en güzel söz onun sözüdür, onun üzerine başka bir söz yoktur…

“Şüphesiz ki yetimlerin mallarını zulümle yiyen kimseler, ancak karınlarına ateş dolduruyorlar. Ve onlar alevleri dehşet saçan ateşe gireceklerdir.” 4/Nisâ 10

“Melekler, nefislerine zulmedenlerin canını aldığında: “Nerede idiniz/hangi saftaydınız?” derler. Derler ki: “Biz yeryüzünde (müşriklerin safında yer almak zorunda olan, çaresiz) mustazaflardık.” (Melekler:) “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!” derler. Bunların barınağı cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o!”4/Nisâ 97

 

Erol KEKEÇ/20.07.2023/Namazgah/İST