“Gün batıdan doğarsa yapacak bir şeyim yok” Ancak gün batıdan aheste aheste akıyor, herhâlde doğmaya niyeti yok…Doğarsa ancak oradan doğar çünkü doğuya gelecek mecali kalmamış gibi…Bununla ne anlatmak istediğimi merak edenlerin olacağını biliyorum, gelecek her satır güneşin nasıl battığını açıkça deklare edecektir. Tabiatın bir kuralı olarak Güneşin doğmasını ve batmasını bilenler, Güneşin batıdan doğmasını da yine öyle görmek isteyecekler. Çünkü alışılmış olan yaşamlar alışılmışın dışındaki uyaranları anlamakta zorlanırlar ve onlardan hiçbir ders almazlar. Oysa yaşadığımız hayat her yönüyle ibret alınması gereken bir yaşam.
Güneşin doğması ve ışığını yayması canlıların canlılığını
devam ettirmesi içindir. Canlı olan varlıklar yaratılış hedeflerine göre
yaşadıklarında, güneş doğmaya devam eder. Ancak yaratılış yörüngesinden
dışarıya çıkanlar güneşin batışını yaklaştırırlar. Yörüngesinden sapan
varlıkların üzerine Güneş neden doğsun ki, Allah o güneşi bir anda dürer ve kaldırır.
Herkes karanlıkta yaşamaya mahkûm olur.
“Güneş dürüldüğü zaman, Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman,
dağlar yürütüldüğü, denizler kaynatıldığı zaman…” İşte bugün yaklaştığında her şey
rotasından çıkıyor ne dağlar ormanları dinliyor ne denizler H2O’yu dinliyor
kaynamaya başlıyor, Güneş sofra gibi dürülüyor, yıldızlar pençe pençe ampul
gibi patlayıp dökülüyor ve evrenimizi karanlık basıyor. Bu görüntü Güneşin
batıdan doğacağının habercisi değil midir? Güneş batıdan doğarsa yapacak bir
şeyimiz yok derken herkes güneşin ne zaman batıdan doğacağını bekleye dursun,
ancak Güneşin ısı ve ışığıyla canlılık kazandırdığı yaşamlar batıdan çoktan
doğdu. Peki hayatlar batıdan doğarsa, Güneş neden var olsun ki, bunu
anladığımız da olmayacağımız kesin; o halde hayatların nasıl başının ayak,
ayağının baş, doğusunun batı batısının doğu olduğunu hala görmeden yaşamaya
kararlı mıyız?
Küresel salgın tüm evrenimizi bir veba gibi kuşattı, her
coğrafyada bu vebanın etkisi o kadar fazla ki, insanlar bu virüsün etkisinden
kurtulacak bir ışığa hasret yaşamaktadır. Küresel adaletsizlik tüm kâinatın
dengesini bozdu, bilim adıyla insanlığın, hatta kâinatın imha sürecinin
yaşandığı, teknolojinin yeryüzünün en güçlü ilahı olarak görüldüğü, doğal
yaşamın fıtrat kodlarıyla oynandığı, insanlık için yeni bir yazılım ve
donanımın oluşturulduğu çağda, hala Güneşin batıdan doğmasını bekliyorsanız o
güneş gidince bir daha gelmeyecek, çünkü hayatlarımızın güneşi zaten batıya mahkûm
olmuş. Yeryüzü cehenneminde, günde 25 bin insan kendileri için taksim edilmiş
rızıklarına ulaşamadıklarından ya da dünyanın dengesini bozan şeytanlar
tarafından çalındığı için açlıktan ölüyorsa, hala Güneşin batmadığını mı
düşünüyorsunuz…?
Bir ABD’linin bir günde tükettiğini, bir yılda tüketen 100
binler insan olarak yaşadığını sanıyorsa, hala güneş batıdan mı doğacak diye
bekliyorsunuz; güneş batmış haberimiz yok hepsi o kadar. İnsanları imha ederek
hırslarını zirveye taşımak isteyen silah tüccarları, yeryüzünün ilahlığına
soyunmuşsa, Göklerin ve Yerin rabbi bu kâinatı onların eline bırakacağını
sanıyorsak bizim de güneşimiz batmış demektir.
Yalanın hakikat, sahtekârlığın ikiyüzlülüğün insanlık olarak
görüldüğü çağda tüm koordinatlar yeniden belirlenmesi gerekiyor, bu
koordinatlar insanlığı asla bulamaz çünkü insanlık bu çağda ortaya konulan
koordinatların kapsam alanın dışında aranırsa belki bulunabilir…Ancak çok geç
olduğundan şüpheniz olmasın, Güneş hazin bir eda ile yavaş yavaş evrenimizi
terk etmenin acısı içinde, bize veda eder gibi doğumundaki sevinçleri terk
ederek hüzünlü bir ayrılışın eşiğinde…
Emanetleri ehline verin diyen yaratıcının buyruklarının
aksine, muktedirler toplumsal emanetleri kendilerine sadık olanlara taksim
edip, herhangi bir ehliyet gözetmiyorsa Güneş hala doğuyor mu sanıyorsunuz?
Yaratanın belirlediği yasalar, her gün çiğnenip geçiliyorsa, hangi yasaya göre
oluşturacağımız yaşamlarımızın bizi aydınlığa götüreceğini sanıyoruz?
Nesillerin birbirine karıştığı, kimin kardeş, kimin anne,
kimin baba olduğunun bilinmediği bir çağda, hala güneşin batmadığını mı sanıyoruz?
Yaratanın belirlediği ve özenerek yarattığı cisimlerimizden ve
cinsiyetlerimizden memnun olmayarak kendimize yeni bedenler ve cinsiyet
arayışına girildiği bir çağda, hala Güneşin batmadığını mı sanıyorsunuz?
İnsanın, kâinatın içindeki dengeyi hep kendi lehine bozduğu
ve diğer yaratılanların varlığını yok ettiği çağda, Güneş nerede gösterebilir
misiniz? Ayakların baş, başların ayak, annelerin cariye babaların köle,
kızların patroniçe, oğlanların efendi olduğu bir çağda, hala insan olarak
yaşadığınızı sanıyorsanız Güneş bir daha doğmayacak demektir.
Evrenimiz karanlıkların pençesinde can çekişirken bizler
oksijen çadırında normal yaşama kavuşmayı beklerken, tüm insanlığımızın yok
edildiğinin farkına bile varmadan kendi elimizle kendi güneşimizi kaybettik…
Kâinatın denklemi adalet ve denge üzerine kurludur. Bunda
küçük bir oynama hayatımızı oynanacak hale getirdi ve basit sıradan nesnelere
dönüştük. Bu basit nesne halimizle bizler hakikaten Güneşin battığını
görebilecek duyarlılığa ve algılama melekelerine sahip miyiz acaba ne dersiniz?
Batmakta olan bir geminin malları diye bazen günlük yaşamda
ucuz satılan eşyaların reklamının yapıldığına şahit olmuşsunuzdur. Hakikaten
insanlık batmakta olan geminin mallarından daha aşağıya indi değer
olarak…Bedava satılıyor, ancak satışa çıkaranlar bu malların çok değerli
olduğunu söyleyerek, kendi değerini arttırırken insanlığı bedava imha ediyor.
Bizler sanıyoruz ki, bu çağın her buluşu insanlığın değerini arttırıyor, hayır
kardeşim hayır, her buluş seni imha ederek bedava satmak ve kendi kulelerinin
kat yüksekliğini biraz daha arttırmak istiyorlar, oysa sen bunların kat
yüksekliklerini, sana ait bir değer artırımı sanarak, anlamsız sözcüklerle
zamanını boşuna tüketiyorsun…Senin değerin, ancak sen olduğunda anlaşılacak ve
ortaya çıkacaktır. Seni kaybeden senin değeri mi kalır…
Güneş battı mı acaba, çünkü evrenimize puslu, sisli ve
karanlık bir hava egemen oldu. Sanıyorum güneş bizi terk etti…Ey canlar!
Güneşin gidişine mi yanalım, bizi kaybeden bizlerin hala biz olduğumuzu sanarak
insan olduğumuzu iddia eden boş laflarına mı yanalım…Kime yanarsak yanalım ama
şunu bilelim ki, Güneş batıdan doğarsa yapacak bir şeyimiz kalmayacak, işte, o
Güneş batıdan doğmuş bizi kuşatıp karanlıklara gark eyleme çabasında, siz de
benim gibi bunun farkında mısınız? Bana şizofren, ne yaptığını bilmeyen korku
senaryoları kuran bir paranoyak diyebilirsiniz?
Şunu açık yürekle söylüyorum ki, âmâ bugün ama yarın kim
bilir belki yarından da yakın tüm kâinatın hesabının görüleceği vaktin
arifesinde yaşamaktayız…O günler çok yakın, Güneş batmadan henüz vakit varken
gülüm, elimizdeki gülleri dikelim ve kâinatın her yanına gül kokusu yayalım…Gül
olmasak ta belki gül kokusunun yayılmasında bir nefer olabiliriz.
Güneş tüm ısı ve ışığını üzerimizden çekti mi ne dersiniz,
kararttıkça karattılar evrenimizi, bizi bizden olduklarını sandıklarımız
yaktı…Biz kimseyi yakmayalım diriltmek ve aydınlığa taşımak olsun çabamız,
biliyoruz ki insanlık aydınlıkta canlanır, denge ile ayağa kalkar adaletle
yürür…Bunlara kavuşmak ve o günün özlemini çekenler olarak hep birlikte kol
kola el ele dimdik ayakta, dosdoğru istikamette yılmadan yürüyeceğimize and
içerek çıkalım yola, göreceksiniz başka tüm yollar kararacak bize, Güneş
yeniden doğacak üstümüze…
Tüm insanlığı o yolda buluşmaya davet ediyorum ve Güneş
batmasın diye herkesi, insan olmaya çağrım! Var mısınız insan olarak insan gibi
yaşayacağımız bir evreni yeniden inşa etmeye ve o evrenin hayat damarlarında
adaleti yeniden ihya etmeye…
Selam saygı muhabbet ve iyilik dileklerimle, Güneşe Bir selam
vererek, üstümüze kararmaması için sahibine dilekte bulunarak, sizlere
sağlıcakla kalın diyorum…Haydi Eyvallah…
Erol KEKEÇ/24.05.2023/16.30/Namazgah: İST