Efendisiz kalmaktan korkan toplumların sömürülmesi o kadar kolay ki, efendilerinin ağzından çıkacak her söz onların kurtuluşuymuş gibi algılanır ve o sözler kölelerin yaşam umudu haline gelir. Bu toplumlarda efendilerin en çok kullandığı kavramlar, toplumun inanç değerlerine dayanır. İnançlardan bağımsız verilen mesajlar toplumda karşılık bulmakta zorlanır ve insanların bir anda farklı hareketlenmeler gerçekleştirdiği görülür.
Onuru ile oynanan toplumların kölelik
kimliğini benimsemesi o kadar zor olmuyor. Ancak hala onurlarından bir kırıntı
barındıranların kolay kolay bir efendinin egemenliği altına girmesi kolay olmaz.
Kişiliksiz ve kimliksiz toplumlar her ortam ve zamanda sömürülmeyi
tescillerler. Onlar, yaşam alanlarında bir haklarının olduğuna kendileri
inanmadıkları için, efendilerinin onlara bağışlayacağı bir menfaat, onlara yaşamı
veriyormuş gibi algılandığı için, yaşamın neresinde neden olduklarını idrakten
yoksun yaşarlar. Bu ortamlarda hep kurtarıcılara sarılır insanlar. Kurtarıcı
olmadan yaşamlarının zor olduğuna inandıkları için, kurtarıcısız kalmamak adına
her türlü yenilik ve farklılıklarla savaşmayı ibadi ve inanca dayanan bir eylem
olarak görürler. Bu tarz anlayışların tarihte çok örneklerine rastlarız.
Bunların en açık örneği Firavun döneminde Mısır da yaşayan İsrailoğullarıdır.İsrailoğulları
dönemin Firavun ’unun zulmünden inim inim inlemesine rağmen, onsuz olmanın da
mümkün olmadığını kabullenmesi, Firavunun onların inançlarına dayanan mesajlar
aktarmasından sonra tescillenmiştir.
Firavunun zulmü tavan yaptığı zaman, halk, ne olur Tanrımız
bizi bu firavunun zulmünden, acısından kurtar ve bize katından bir yardımcı
gönder diye yalvarırlar. Ne zaman ki bu dualarının karşılığı olarak Allah
onlara Musa (as)’ı bir kurtarıcı olarak gönderir. Firavun bu halk uyanır ve Musa’nın
mesajını idrak ederse, o zaman Firavunsuz yaşanacağını anlayan halk, firavunu
terk eder ve Firavunun zulmü son bulur. Bu ayrıntıyı gören Firavun, çok uyanık
bir mesajla halkın karşısına yeniden çıkar. Musa ve Harun’un yeryüzünde
bozgunculuk fitne çıkarmasından ve sizin dininizi değiştirmesinden endişe
ediyorum bu fırsatı ona vermemelisiniz. Firavun ’un bu çağrısı o halkta hiç
karşılık bulmaz mı hurra firavuna koşarlar ve onun efendiliğini onaylayarak
onsuz yaşanılmayacağını yaşamlarıyla kanıtlarlar.
İnsanların inançları onların en fazla korktukları hassas
noktaları olduğu için zulüm mekanizmaları hep buradan başlar ilk kalkışa…Bu
hareket kitlelerde çabuk karşılık bulur ve kısa sürede kök salar. Alışılmış
çaresizlik kadar kötü bir hastalık yoktur Kitleleri imha etmek açısından.
Alışılmış çaresizliğin, kader inancının anlamsız tanımlanmasıyla kafalarda
karşılık bulduğuna şahit oluruz. Çaresizliklerini alışkanlık olarak devam
ettiren toplumlar, bu yaşamlarına bir kader anlayışı olarak baktıkları andan
sonra kendi köleliklerini tescillemiş olurlar. Çaresizliklerinin adına kader
diyen toplumlar, efendi aramaktan çıkıp efendisiz olunamayacağına ikna olarak
yaşarlar. Dolayısıyla başlarında olanın zulmüne, verdiği acıya bakmaksızın var
olan efendilerini kaybettiklerinde yaşama imkanlarının da kalmayacağını düşünürler.
Böylesi toplumlarda uyarıcı kıvılcımlar her zaman imha edilmek istenir. Çünkü
bu kıvılcımlara şeytanın yaratıldığı ateş gibi bakılır ve tüm inanç değerlerini
yok edeceği endişesiyle, saldırı oklarını onlara yöneltirler.
Yaratıcının özgür olarak yarattığı kullar ne zamandan beri
özgürlüklerini imha edenleri kurtarıcı olarak görmeye başladılar.J. J Rousseau’nun
dediği gibi, insanlar analarından özgür olarak doğarlar ancak yaşam alanı içinde
sonradan zincire vurulur ve özgürlüklerini kaybederler. İnsanın özgürlüğünü
imha edenlerin başında da kurumsal otoriteler gelir. Bu otoriteler devlet ve
Hükümet gibi oluşumlardır. Devlet, ben devletim der ve gözünü kırpmadan insanları
katleder ve bu öldürmesini de meşru kılmak için kanunlar yapar o kanunlara
uyulmadığı için onların ölümünün doğal olduğunu savunarak, kendisini efendi bilen
kitleler oluşturur. O kitlelerin devlete bağlılığı, devletsiz olunamayacağı
anlayışını beraberinde getirir. Devlet benim adıma her işi yapıyor, devlet
başımızdan eksik olmasın algısı, aslında efendisine zeval gelmesini istemeyen
çaresiz halkların doğumunu sağlar.
İlkel topluluklardan, kırsal yaşamlara, oradan şehir
devletlerine, ulus devletlere hatta modern laik ve liberal oluşumlara kadar her
toplumda böylesi bir köleleştirme taktiklerinin uygulandığını görmek mümkündür.
Bir toplum, kendisini yönetmesini istediği kanunların çıkarılmasında,yönetim
biçiminin kritiğinde ve oluşumunda yer almadığı halde, onlara ait olduğunu ve
onlar olmadan yaşamanın imkansızlığını anlatıyorsa, orada kabullenilmiş bir çaresizliğin
dayattığı kaderin kurbanı olmuş, efendisiz kalmaktan korkan köle toplumlar
oluşmuş demektir. Köle toplumlar günümüzde hep bu yönüyle ortaya çıkmaktadır.
Köle arayan efendilere hizmette kusur etmeyen kölelerden oluşmuyorlar. Her türlü
acıyı yaşatan efendiler kaybolduğu zaman onlarsız nasıl yaşanılacağını bilmeyen
beceriksiz kölelerden oluşan toplumlarda yaşar olduk. Günümüzün köleliği daha
çok bu boyutta tezahür etmektedir.
Ferdi özgürlüklerini imha etmiş, efendilerinin bevlini şifa
niyetiyle içip, o şifa kaynağı kaybolduğu zaman her türlü hastalığın etkili
olacağı ve kendilerini ölümcül hastalıkların yakalayacağına inananlar, asla
şifaya kavuşamayacaklardır. Çünkü bu toplumlar kendi zehirlerini şifa niyetiyle
içmeye devam ettikleri sürece şifanın kaynağına sırt dönmeye devam ederler.
Efendisiz olunmayacağına inananlar La ilaha İllallah öncesindeki, La ilaha
demeyi beceremedikleri için yaşam boyu köle olarak yaşadıkları halde,
kendilerini özgür sanan köleler olarak yaşarlar. Köle olarak yaşamayı tanrının
yarattığı kader olarak gören ortamlara özgür olmayı nasıl anlatabilirsiniz ki,
çünkü bu ortamlar bağımlı olmayı bağlılık sanırlar. Efendilerinin
bağımlılığından kurtulamayan köleler, yaratıcıya nasıl bağlanır ki, yaratıcıya
bağlanamayan köleler, dünya gözüyle efendisiz yaşamanın imkânsız olduğunu sandıklarından,
tüm gaybın ve zahirin Rabbinin bahşettiği özgürlüğün tadından ne anlarlar ki!
Göklerin ve Yerin Rabbi ve yaratanı Allah’tır…O hal de Allah’tan
başka efendiler olmadan yaşanılmaz ha nasıl da çevrilip döndürülüyorsunuz
yazıklar olsun…Sizin de Çocuklarınızın da rızkını Allah veriyor, o halde ona
hiçbir şeyi şirk koşmadan sadece ona kulluk edin ve yeryüzünde özgür bir kul
olun…Dünya yaşamının anlamı, ancak Kâinatın sahibinin yarattıklarını gözeterek
yaşanılıyorsa vardır. Onun dışında sadece kölelerin efendisiz olmayacağını
sandığı Tağutlara kulluk ettiği, efendilerin kendisini alkışlayan kölelerden
oluşan kitleler karşısında dört köşe olduğu kabullenilmiş çaresizliğin
oluşturduğu kadere boyun eğilen karanlıklar hayat diye yaşanır.
“Ben ve bana uyanlar biz bilerek ve basiretle Allah’ın yoluna
çağırırız…” Tağuta kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelen kulları müjdele, ki
onlar sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar…” Size söylediğimi bir gün
anlayacaksınız…” Yaratıcının, elçilerin diliyle verdiği bu mesajlara kulak ve
yürek veren kullardan olmak dileğiyle…Rabbim bizleri, sadece kendisine kul eylediği,
kendisinden başka efendilerin hepsinin yok olacağına inanan halis kullarından
eylesin…
“Allah tek ilah olarak anıldığı zaman Allah’a ve ahiret
gününe inanmayanların korktuklarını görürsün, ancak Allah’ın adı yöneldikleri
taptıkları ilahlarının adı efendileri ile anıldığı ve zikredildiği zaman,
güldüklerini eğlendiklerini neşelendiklerini görürsün…” Rabbim bizlere, Tek
ilah olarak sadece kendisine yönelttiği kulları arasında bir yer versin ki,
yeryüzü efendileri olmadan nasıl yaşanılacağını örnek yaşamlarımızla ortaya
koyalım…
“İnsanlardan değil ancak benden korkup ittika edin ve benim
ayetlerimi buyruğumu küçük menfaatleriniz için satmayın, kim böyle yapar benim
hükmüme göre hareket etmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir…”
Rabbim bizi, yeryüzünde köle olarak yaşamanın bir değer
olarak algılanıp kaderimiz buymuş diyerek yaratıcıya iftira atanlardan, uzak
eylesin ve istikamet üzere dosdoğru kılsın ki, yarın Rabbimize karşı mahcup
olmayalım…
“Ey İnsan Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?”
Selam muhabbet ve iyilik dileklerimle; Rabbim bizi,
müstağnileşen kendimizi kendimize yeter görerek sapanlardan eyleme, biz bir
damla suyuz sen Merhametlilerin en merhametlisisin, bizlere rahmet kanatların
altında bir yer bağışla, biz kendi nefsimize zulmettik, seni unuttuk sen de
bize bizi unutturdun, bize acı bizi bağışla, bizi zalimlere meyil ettirme Allah’ım
yoksa bize ateş dokunur…
Gecenin muhabbetinden kendime haykırışlarım, içime sığmayıp
dışarıya fırladı ve bu satırlar ortaya çıkınca dostlarla paylaşmak istedim
selamlarımla…
Erol KEKEÇ/18.01.2023/00.08 Sancaktepe/İST