İçim kanıyor ama nereye aktığını bilmediğim için kanamayı bir türlü kesemiyorum. İçi kanayanlar acı çekenler olduğu için ben de kendimi acıların yoğunluğundan kurtaramıyorum. Her gelen gün sanki içimde bir başka yerimi kanatmak için görev üstlenmiş gibi üstüme geliyor. Bu saldırıların pençesinden çıkayım derken her an yeni pençelerle kuşatılıyorum... Nedir Allah'ım bu içine düştüğüm dehliz diye rabbimle baş başa konuşurken biraz rahatlıyorum ama kanı durduramıyorum.
Kendi yaralarımı kanatsam bu kadar acımazdı sanıyorum, ancak
her yanımda bir başkasının acısı olduğundan içim içime sığmıyor ama derdimi
dışarıya da salamıyorum. Kendi içinde kendi kanında boğuluyor gibi içim dışıma dışım
içime döndü. Dışımdaki uyaranlar içime öyle bir dokunuyor ki, sanki yüreğimin
her noktasında bir hazine kazar gibi içimi parçalıyor.
Kendi haleti ruhiyemin ne olduğunu anlatmak için klavyenin
başına geçmedim. İçimden fışkıran acıların arkasında bıraktığı kanı
durduramadığım için, kuşatıcıların nereden nasıl geldiğini bilme ihtimalinize
karşı birlikte yok edelim diye bunları size açıyorum... İnanıyorum ki
yaşadığınız ortamda sizler de en azından benim gibi acılarla
kıvranıyorsunuzdur. Acılarla kıvranmayanların kanı akmaz. Çünkü onların kanı
donmuştur. Kendinden başkasının huzuru ve mutluluğu için kafasını yormayanların
acıyan yanlarını bulamazsınız. Acıyan bir yüreğe sahip olmayanları hangi
acıların harekete geçirmesini bekleyebilirsiniz ki!
Acılar coğrafyasının üzerinden acı taşıyan bulutlar
uzaklaşmıyor, ondan olsa gerek her yanımızdan acılar yağmur gibi boşalarak
üstümüze geliyor. Dünyanın dengesi bozuldu diyenlere mi kulak veresin, ne
yaptığını bilmeyen sorumsuz yetkililerin vurdumduymazlıklarına mı yanasın
bilmiyorum ama galiba dirhem dirhem tükenerek azalıyoruz. Bu dünyanın
gidişatını anlamak için yorduğum kafa yerine gelmiyor, hep yorgun dolaşarak
bana yaşamı çekilmez kılıyor. Ondan olsa gerek acılar coğrafyasından acı
duyanların yaşadığı coğrafyaya hicret etmek muradım...
Öyle bir hengâme ki, bir yanda mutlu azınlıklar, göbeğinde
fındık kırarak gününü gün ettiği anlamsız yaşamın harcama da sınır tanımadan,
kendinden geçerek kimseyi görmek istemediği aynı gökyüzü altında yaşananlar,
diğer yanda yaşayıp yaşamadığı konusunda şüpheleri olan acıların sırtına kambur
oluşturduğu hayatlar, alıp başımı gidesim var bu çirkef dünyanın
huzursuzluğundan...
Gün geçmemiş olsun ki, acılar coğrafyasının sömürülen bir
deneğiyle karşılaşmamış olayım... Her yanımdan oluktan su boşanır gibi
kaynıyorlar ancak ne hikmetse bunlar yetkili ve etkili kişilerin kapsam
alanlarından hiç geçmiyorlar. Ondan olsa gerek bu acılara kör ve sağır
kesiliyorlar. Bunların sağır ve kör olması yetmiyor gibi bir de bunların
yavşayarak dilleri sarkmış trolleriyle muhatap olunca dananın kuyruğu hepten
kopuyor, cinler başımda cirit atmaya başlıyorlar. Ufka bir mermi sıkayım da
bulutlar dağılsın korku azalsın diye bazen içimden geçiriyorum, ancak karanlık
bulutlara değil de, sanki gelecek aydınlık varmışta ona kurşun sıkıyormuşum
gibi aforoz olmaktan da sakınmıyor değilim. Yaşam böyle bir şey diyorlar ne
yapacaksın, kimi ezilecek kimi ezecek, kimi gülecek kimi ağlayacak böyle gelmiş
böyle gider sana ne, her şeye sen ulaşamazsın ki diye, bazen beni düşünenlerin
(!)öğütleriyle de karşılaşmıyorum değilim. Aslında asıl sorumluların bunlar
olduğunu da biliyorum, sen mi demiyorlar mı, tüm cinler başımda horon tepinmeye
başlıyorlar. İnsan olmak nedir diye sorunca, sen ona göre yaşayacak olursan hiç
yaşayamazsın ki diyerek bir de nasihat cümleleri kurmuyorlar mı, hatta çok
yaşamazsın diyerek yanındaymış gibi timsahvari öğütler dökülürken ağızlarından
onların ruh hallerini görüntüleyen ekran karşıma geldiği zaman aynı ortamın
havasını solumaktan tiksinmiyor değilim...
Acısız bir günü ruh dünyamda misafir etmek için tüm
çırpınışlarım... Bedensel acılar değil beni yakıp yıkan, benim dışımda olup ta
dumanı hep ruhuma akan ocaklar beni rahatsız eden... Ne olur herkesin ocağında
bir alev olsa, odunlar atılsa kıyamet mi kopar diyerek mırıldansam da kendim
güç yetiremediğimden acıları duymak kalıyor bahtıma... Bu acılar coğrafyasının
koordinatlarını yok edeyim, ya acılar tüm coğrafyalara dağılsın ya da tüm
mutluluklar her coğrafyanın üzerine yağmur gibi yağsın istiyorum... İşte o
zaman belki o zaman ruhumdaki sızılar yerini sükûnete bırakır... Ben sükûnet
gemisinin gövertisinde bir yer edinmek istiyorum. Bu yer çok görülecekse bana,
tüm limanları yakmayı kendime görev biliyorum... İşte ondan, acılardan bir kule
yapıp içinde yandıkça yanıyorum. Bu acıları dağıtmaya ve mutlu bir yaşamı tüm
yaratılanlara götürmeye istekli olanlar varsa onları da bu yaşamın kollarında
bir görev almaya çağırıyorum... Ne yapabilirim demeyeceksin sen varsan ben
varım, ben varsam o var, hep birlikte yola çıkarsak yol almaz, dolu bir dünya
ayağa kalkar ve acılar son bulur mutluluk herkes için semadan aşağıya iner...
Semaya açalım elleri ayaklarımızla yeri aşındıralım çıkalım yollara bir damla
su taşıyan serçe gibi sen de atılmalısın ileri, yoksa ne anlamı kalır ki
yaşamanın...
Mutluluk tomurcuklarını yakalamak ve acılar dikenini yok
etmek için hep birlikte el ele verelim yolları aşındıralım hakikate kavuşalım;
işte o zaman yaradandan gelir rahmet ve kardeşlik sevinçleri... Bunu ötelemeden
ayağa kalkanlardan olmak ümidiyle herkese gönlümün derinliklerinden yüreğimin
sıcaklığından bolca gönderiyorum sizinle yola çıkalım diye sorumluluğun başına
ben geçiyorum... Sabah çok yakın aydınlanmadan gece şafağa hazır olarak
erelim...
Selam muhabbet ve iyilik dileklerimle...
Bahadır
Hataylı/20.06.2022/15.00